KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. DEŞT-İ KIPÇAK SAHASI VE KIPÇAKLAR

DEŞT-İ KIPÇAK SAHASI VE KIPÇAKLAR

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 13 dk okuma süresi
3116 0


Kıpçakların oturdukları ve yayıldıkları sahayı ifade eden Deşt-i Kıpçak tabiri, dar manası ile XI. Yüzyılın ortasından XIII. Yüzyılın ilk yarısına yani Moğol istilasına kadar olan devrede Kıpçak Hanlığı’nın yayıldığı sahayı ifade eder. XIII. yüzyılda Cuci soyunun burada bir devlet kurmuş olmasına rağmen, bu bölgenin halen Deşt-i Kıpçak olarak anılmış olması, Kıpçak Hanlığı’nın burada kurmuş olduğu köklü medeniyeti işaret etmektedir. Arap kaynakları, Cuci ulusundan bahsederken genelde “Kıpçaklar” olarak zikretmişler, Cuci ülkesini de “Deşt-i Kıpçak” olarak ifade etmişlerdir. Altın Orda Hanlığı zamanında Deşt-i Kıpçak sınırları Kuzey Kafkasya, Harezm ve yukarı Bulgarya Hanlığı’nı da içine alarak genişleme göstermişti. Dolayısıyla geniş manadaki ifadesi de Cuci ulusunun kurduğu devlet dönemini ifade etmektedir. Müslüman müellifler tarafından son zamanlara kadar bugünkü Ukrayna ve doğusundaki topraklar için “Deşt-i Kıpçak/ Kıpçak Bozkırı” tabiri kullanılmıştır. Sonraları “Kıpçak İli” tabiri Altın Orda İmparatorluğunun ülkelerinin hepsi hakkında ve daha geniş manada tanımlanmıştır. Bu ad Moğol istilası ile de umumileşmiştir.
Kıpçaklar, Balkaş’tan İrtiş’e kadar hâkim bulundukları sırada Volga üzerinden batıya yönelmişler ve sonra önlerindeki Uz kütlesinin Balkanlar’a çekilmesi üzerine Güney Rusya sahasına intikal etmişlerdir. 986’da Pekin’in kuzeybatısındaki bölgesini istila eden ve Moğolca konuşan Kitan baskısı yüzünden göç etmişlerdir. 1030’larda İdil boyuna gelmişler ve buradan batıya doğru ilerleyerek Oğuzları bulundukları Don boyundan çıkarmışlardır. Bölgeye güneyden gelen ve Türkçe konuşan başka bir kavim olan Kumanların gelmesiyle daha da kuvvetlenmişler ve beraber Tanrı Dağları’nın kuzeyine kadar ilerlemişlerdir. Kıpçaklar’ın Moğol istilasına kadar bir buçuk asırdan fazla bir müddet Karadeniz kuzeyi bozkırlarını hükümleri altında tutmaları, Rus ve Balkanlar tarihinde derin izler bırakmıştır. Hazarlar, Peçenekler, Macarlar, Bulgarlar, Romenler ve Bizans ile münasebetler kurmuşlardır. Onlar, hiçbir Türk boyuna nasip olmayan bir isim fazlalığına sahip olmuşlardır. Bizanslılar “Kumanos”, Ruslar “Polovets, Polovtsı”, diğer batılı milletler “Falben”, Macarlar “Kun”, İslam kaynakları ise “Kıpçak” gibi adlar vermişlerdir. Doğu Avrupa-Batı Sibirya bozkır bölgelerinin tamamını teşkil eden Kuman-Kıpçak sahası o zamandan itibaren İslam kaynaklarında “Deşt-i Kıpçak” (Kıpçak Bozkırı) adını almıştır. Orta Asya, Yayık-Volga, Don-Donetz, Dnyeper ve Tuna bölgelerinde her biri kendi başbuğlarının idaresinde olmak üzere ayrı bölükler halinde yaşıyorlardı. Onlar, Azak’ın kuzeyinde çok gelişmiş bir ticaret ağına sahiptiler. Sadece baskınlarla değil, güvence vererek ticaret yollarını da ele geçirmişlerdir.
Kıpçaklar’ın Hazarlar ile mücadelesi, Hazarların zayıfladığı bir döneme rastlamış ve dolayısıyla Kıpçaklar’ın Hazarlar’a yaptıkları başarılı seferler ile neticelenmiştir. Peçenekler ile olan münasebetlerinde İslam kaynakları Kuman-Kıpçakları, Peçeneklerin düşmanı olarak adlandırmaktadırlar. 1048’de Uzların Balkanlara çekilmeleri üzerine Güney Rusya sahasına gelen Kıpçaklar, Rus yıllıklarında ilk kez 1054 yılında “Polovetsi” adıyla zikredilmişlerdir. Bu tarihten 1092 senesine kadar yaklaşık 30 yıl boyunca Rus şehirlerine akınlar düzenlemişler, bu bölgeleri yağmalayarak rahatsız etmişlerdir. Özellikle 1090 ile 1110 tarihleri Kuman-Kıpçakların Rusya’da en güçlü oldukları dönemdir. Mesela Kiev tahtına çıkan yeni knezden, barışı korumaları karşılığında hemen hediyeler istemişlerdir. XII. Yüzyılda Kiev knezleri arasında en güçlü olan knez Vladimir Monomah bile, çocuklarına yazdığı nasihatlerinde “Kuman-Kıpçaklarla 19 defa barış yaptığını ve onlara çokça hayvan ve kıymetli kumaş verdiğini” kaydetmiştir. O, Kiev tahtına oturduğunda da adet olduğu üzere Kıpçaklar Monomah’tan hediye istemişlerdi. Ancak Vladimir Momonah, Kıpçakların bu isteğine, üzerlerine büyük bir ordu ile giderek cevap vermişti. Buna hazırlıksız yakalanan Kıpçaklar, Rus ordusunun karşısına çıkmayıp bozkıra çekilmişlerdi. Başbuğ Atrak, Rus Knezi Vladimir Momonah tarafından baskıya maruz kalınca, 1118’de damadı olan Gürcü Kralı II. David’in daveti üzerine kendisine bağlı 40.000 aile ile beraber Gürcistan’a gitmiştir. Gürcü Kralı da bunlardan 40.000 kişilik mükemmel bir ordu teşkil etmiştir. Gürcüler aynı zamanda bu kuvvetlerle Anadolu Selçuklu Devleti’nin hücumlarına da karşı koymuşlardır. Bunun dışında Kıpçaklar, 1091’de Macaristan’a, 1092’de Lehistan’a girdiler. 1093-1094’de Rus bölgesine akınları devam etti. Onların maksatları toprak işgali değildi. Kendi hayat tarzlarına en uygun arazinin muhafazası, dış tehlikeden uzak kalmaları amacıyla bozkır ötesindeki topluluklar baskı altında tutulmaya çalışılıyordu. 1096 başlarında Kiyef’e gönderilen iki elçi (İtler ve Kıtan) maiyetleri ile birlikte öldürülünce, hadise savaşa yol açmıştı. Başbuğ Benek, Kiev dışındaki knezlik köşkünü yakmıştır. Fakat bir süre sonra beklenmedik şekilde hazırlıksız yakalanmışlar, Tugorkan ile başbuğ Küre, yapılan savaşı kaybetmişlerdir. Muharebede Tugorkan ile oğlu da ölmüşlerdi. Bunun üzerine de Başbuğ Küre ani bir baskınla Kiev’e kadar gelerek etrafı yağmalamıştır.
1184 yılında bütün güney Rus knezleri, Kiev Knezi Svyatoslav’ın idaresinde birleşerek büyük bir ordu ile Kuman-Kıpçakların karşısına çıkmış ve büyük bir zafer kazanmışlardır. Burada ele geçirilen 7000 esirin arasında 417 bey ya da beyoğlu da bulunmaktaydı. 1185 senesinde de Novgorod Knezi Igor, Kıpçaklar üzerine sefere çıkmış, Bu kez de Kıpçaklar Rusları yenilgiye uğratmışlar ve Igor’u esir almışlardır. Knez Igor başta olmak üzere bütün esirlere iyi davranılmış ve yaraları tedavi edilmiştir. Igor daha sonra kaçmayı başarsa da ilgi görmemiştir. Önemli olan bu olayın Ruslara, ünlü Igor destanını yazdırmış olmasıdır. Bu destan Rus edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Selçuklu çağının bilinen şahsiyetlerinden Azerbaycan Atabeyliği (1146-1225)’nin kurucusu İl-Deniz de Kafkaslar’a gelmiş bir Kıpçak Türkü idi. Harzemşahlar Devleti ile de temaslarını arttırmışlar, Bu Türk-İslam Devletinde askeri vazifeler almışlar, sınırlarının genişlemesinde büyük hizmet görmüşlerdir. Bir süre sonra ordunun tamamını Kıpçaklar meydana getirmiş, fakat bu ordu Moğollar tarafından yok edilmiştir. Moğollar karşısında başarısızlık Deşt-i Kıpçak’ta da görülmüştür. Kıpçaklar, Karadeniz’in önemli limanı Suğdak’ı Selçuklular’a terk etmişti. Moğol ordularına karşı Ruslarla birlikte Kalka’da mağlup olan Kıpçaklar’ın bir bölümü İdil coğrafyasına gitmişlerdir.
Kıpçak-Bizans münasebetlerinde ise 1087 tarihinde Bizans-Peçenek savaşı nedeniyle Peçenekler Kıpçaklardan yardım istemişlerdi. Ancak Kuman-Kıpçaklar gelmeden Peçenekler zaferi kazanmışlar ve elde ettikleri ganimetleri Kıpçaklarla paylaşmak istememişlerdi. Böylece aralarındaki dostluk, yerini derin bir düşmanlığa bırakmıştı. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos bu durumu iyi değerlendirmiş, 40.000 kadar Kuman-Kıpçak askerinin de yer aldığı Bizans ordusu ani bir baskınla Peçenekleri tamamen ortadan kaldırmıştır. Bu tarihten sonra Kuman-Kıpçaklar belirli tarihlerde Bizans’a akınlar yapmışlar ve daha sonra Bizans ordusunda ücretli asker olarak görev almışlardır.
Kıpçaklar, Bulgarlara da Bizans’a karşı olan bağımsızlık mücadelelerinde yardım etmişlerdir. II. Bulgar Devleti’nin başına geçen Çar Asen, bir Kıpçak idi. Bulgar Çar’ı Kalayan da (1197-1207) bir Kıpçak hatunu ile evliydi. Kuman-Kıpçaklar, birçok savaşta Bulgarların yanında yer almışlardır. 1323’ten sonra Bulgar tahtına geçen Şişman sülalesi de Kuman-Kıpçak aslından geliyordu.
Mısır’da da varlıklarını en iyi şekilde ortaya koymuşlar, Eyyubi Devleti askeri gücünün önemli bir kısmını oluşturmuşlardır. Memluk Hükümdarı Sultan Baybars da bir Kıpçak Türkü idi. Hindistan’da Delhi Türk Sultanlığının ikinci hükümdar ailesinin kurucusu olup Uluğ Han diye anılan Sultan Balaban da genç yaşta Delhi’ye gelerek devlet hizmeti alan bir Kıpçak Türkü idi. Kıpçaklar da Peçenekler gibi Ruslar’ın Karadeniz’e inmelerine engel oldukları gibi, Dağıstan, Terek boyu ve diğer bölgelerin Türkleşmesinde mühim rol oynamışlardır.
Kıpçaklar’ın muhtelif kabileleri Bulgaristan’a, Romanya’ya, Gürcistan’a yerleşmiş ve eriyip gitmiştir. Bununla beraber Kıpçaklar, en mühim etnolojik rolü şimdiki Rusya’da “Deşt-i Kıpçak”ta oynamışlardır. Buradaki Kıpçak zümreleri, Altın Orda Moğol İmparatorluğu’nun kısa bir süre içinde Türkleşmesinde birinci derecede rol oynamışlardır. Altın Orda İmparatorluğu’nun ve onun bir parçası olup XVIII. asrın son yıllarına kadar devam eden Kırım Hanlığı’nın hızla Türkleşmesine ve devamlı bir devlet bünyesi kazanmasını sağladıkları gibi, Türk-Osmanlı Cihan Devleti’nin Karadeniz’in kuzeyini de alarak bu denizi bir iç deniz haline getirmesini de kolaylaştırmıştır.
Ve o tarihlerde Asya içlerinden Macaristan’a kadar yayılan tüm Türklerin konuştuğu Kıpçak lehçesi diye anılan Kuman dilinin en önemli hatırası 1303 senesinde Kırım’da İtalyan ve Alman misyoner tacirler tarafından hazırlanan ve CODEX CUMANİUS adı ile tanınmış Kumanca-Latince-Farsça ve Kumanca-Almanca sözlük ve gramer kitabıdır. Kumanların Hristıyanlık devri ile ilgili olmakla birlikte Türk dilinin seçkin yadigârlarından kabul edilmektedir. Ayrıca Kıpçaklar’ın Göktürk alfabesini de kullanmış oldukları anlaşılmaktadır. 1932 senesinde yapılan bir kazıda çıkan Kıpçak mezarından, üzerinde bu alfabe ile yazılmış bulunan kadın yüzükleri çıkmıştır. Macaristan’da Türkçe’yi henüz unutmamış son Kuman’a 1913 yılında tesadüf edilmiştir; bu adamın ismi Szilardffy Janos’tur.
Aybike GÜZAY
…………………………..
Kaynaklar: İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul 2010.
Mualla Uydu Yücel, “Kıpçaklar”, Doğu Avrupa Türk Tarihi, Editörler: Osman Karatay-Serkan Acar, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2015, s.541-575.
Akdes Nimet Kurat, IV.-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Murat Kitabevi Yayınları, Ankara 1992.
Mustafa Kafalı, Altınorda Hanlığı’nın Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1976.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir