New York Times gazetesine göre El-Kaide örgütünün en büyük ikinci yetkilisi Ebu Muhammed el-Mısri’nin İsrail ajanları tarafından İran topraklarında öldürülmesinin ardından İran’daki şer faillerinin El-Kaide ve DEAŞ ile ilişkileri hakkındaki gizlilik de açığa çıktı.
İki örgüt ile İran’daki şer failleri arasındaki fırsatçı ilişkinin ortaya çıkması İran’da, hatta İran’ın nüfuz ettiği ve Devrim Muhafızları’nın bulunduğu alanlarda DEAŞ ve El-Kaide tarafından neden saldırı yapılmadığı yönündeki tekrarlayan soruları da cevaplayabilir. Zira iki terör örgütü, İran’ın Velayet-i Fakih sistemindeki şer faillerine tekfir derecesinde düşmanlık gösteriyordu.
İran’ın El-Kaide için görevi, Afganistan’dan kaçtıktan ve ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ mantığıyla İran’a sığındıktan sonra İran’ın El-Kaide liderlerini ve unsurlarını barındırma ve onlara yardım etme rolüyle belirginleşen Makyavelist bir ilişkinin gerekçesidir. Edebiyatında, teorisyenlerin ve Arapların fetvalarında, kendisine düşmanlık ve tekfir eden bir örgütle ittifak halinde olsa bile durum, İran’ın bu örgütleri kaosa neden olmak ve politikasına muhalif olanların çıkarlarına darbe indirmek için kullandığını doğruluyor. Zira Seyyid Kutub’un kitaplarını ve onun tekfirci yaklaşımını Arapça’dan Farsça’ya tercüme edip Devrim Muhafızları okullarında öğreten İran Rehberi ve rejimiydi.
İran, 1979’daki Sovyet işgali döneminde Afganistan’daki ‘cihat’ için Arap ülkelerinden gelen birçok kişi açısından sadece bir geçiş noktası değildi. En göze çarpan rol, ABD’nin Taliban Hareketi iktidarını devirmesinin ardından, 11 Eylül olaylarından sonra yüzlerce El-Kaide militanının ABD saldırılarından kaçmasıyla görüldü. Firariler arasında İran’ın ‘ev sahipliği’ çerçevesinde ev hapsine tuttuğu Hamza bin Ladin de dahil üst düzey liderler de vardı. Ancak onlar ve aileleri, İran rejimini ülke içerisindeki herhangi bir saldırıdan korumak ve ‘bölgede İran rejimine yönelik saldırılarda yandaşları İran dışına çıkarmak üzere’ bir baskı aracı olarak kullanmak için, daha çok bir rehineye benziyordu.
İran rejiminin El-Kaide ile ilişkisine dair gerçek, ABD Dışişleri Bakanlığı Terörle Mücadele Koordinatörü Nathan Sales tarafından da doğrulandı. Sales, İran’ın El-Kaide’ye ‘savaşçı ve mallarını komşu ülkelere tamamen özgürce taşımasına ve transfer etmesine’ izin verdiğini açıkladı.
Belki de Ebu Musab ez-Zerkavi, İran’ın ev sahipliği yaptığı ve finanse ettiği, ayrıca DEAŞ’a dönüşmeden önce Devrim Muhafızları’nın eğittiği en önemli El-Kaide liderlerinden biri olabilir. Kendisi Devrim Muhafızları’nın elinden kaçarak İran rejimine isyan bayrağı açmış ve ilişkileri tepetaklak etmişti.
İran’ın El-Kaide ile ilişkisi, Bin Ladin’in filmlerle dolu bilgisayarının içerikleri arasındaydı. Bu ilişki, Usame bin Ladin’in öldürülmesinin ardından ABD tarafından yayınlanan Abbottabad belgeleri de dahil olmak üzere, El-Kaide ve İran rejimi arasındaki ilişkiyi resmeden önemli belgeleri açığa çıkardı.
CIA tarafından yayınlanan 133 belge, İran ve El-Kaide arasındaki ilişkinin sadece tek bir açıklamasını yapmıyor, daha ziyade ilişkilerdeki ve ortak iş birliğinin kapsamındaki bazı belirsizlikleri de gözler önüne seriyor.
Devrim Muhafızları’ndan emekli General Saad Kasimi, İran ve El-Kaide arasındaki ‘zina evliliğine’ ilişkin olarak ‘Aparat’ internet sitesine verdiği röportajda, Devrim Muhafızları’nın El-Kaide örgütünün unsurlarına eğitim verdiğini doğrularken “El-Kaide’nin yanında savaştık” dedi.
ABD yönetiminin Tahran ile El-Kaide arasında endişe verici bir ilişki olduğu yönündeki iddiası çerçevesinde İran’ın alaycı dosyası, Joe Biden ile yakınlaşma girişimlerine rağmen her zaman Başkan, Pentagon ve istihbarat teşkilatının masasında olacak. Aynı şekilde Beyaz Saray kulislerinde, ‘ABD’nin El-Kaide ve müttefiklerine veya ona bağlı kollarına karşı Kongre’ye başvurmadan savaş başlatmasına izin veren’, 2001 yılındaki yetkileri kullanmaya ilişkin konuşmalar da yapılıyor.
Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
şarkulavsat