KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Mehmet BOZKUŞ: ÜLKELERİN YÖNETİM VE EKONOMİK ÇIKIŞ ARAYIŞLARI

Mehmet BOZKUŞ: ÜLKELERİN YÖNETİM VE EKONOMİK ÇIKIŞ ARAYIŞLARI

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
388 0

İki kutuplu dünya düzeninden sonra SSCB devlet yönetimi ve ekonomik yönetim modelinin çökmesi ile beraber tek kutuplu kapitalist dünya düzeninin hakim olduğu bir dönem sonrası, dünya bu sisteme karşı yeniden bir karşı yükseliş ve yönetimsel model arayışlarına girdiği kısır bir dönemden geçmekteyiz.
Kapitalist dünya düzeninin güçlü savunucularının küresel sistemle dünyaya hakim olma anlayışının yavaş yavaş sonuna gelindiği çok kutuplu dünya düzenine doğru yeni birlikteliklerin ve ittifakların oluşmaya başladığı günümüzde yeni bir ekonomik sistem arayışlarının hat safhaya çıktığı görülmektedir.
Real kapital sistemin sömürgeci anlayış ile uyguladığı politikalar ile gelişen, gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeler kendi varlıklarını savunma anlayışı, ülkelerin yönetimlerine yerleştikçe batının uygulamakta olduğu küresel sistemden ve real kapitalist sistemden uzaklaştığını kademeli şekilde devam ettiğini görebiliriz.
Gelişen ve gelişmekte olan ülkeler yol haritalarını kendilerinin çizmeye başladıkları andan itibaren dünya yeni ittifakların şekillendiği ve yeni ekonomik modellerin ortaya çıktığı bir süreçle karşı karşıya kalacaktır. Türkiye, Rusya Çin ,Hindistan, Pakistan ve brexit ile İngiltere dünyadaki yeni sistemin öncü yapıları olarak ortaya çıkmaktadır.
ABD ve İngiltere’nin uluslararası düzeydeki hamlelerine karşı gelişen olayların iyi analiz edildiğinde İngilizlerin yeniden sahneye girmek istemeleri yeni ittifaklar arayış içinde oldukları gerçeğini ortaya çıkartmaktadır.
ABD var olan küresel sistemin kurucusu, işleticisi hem de savununcusu olarak mevcut durumu korumak için yeni hamleler sahneye koyarak İngiltere’nin oyun kurmasını ve yeni politikalar çerçevesinde ittifak kurma arayışlarına karşı hamleler yapmaktadır.
Afganistan, Irak ve Suriye’deki hamlelerine baktığımızda ABD‘nin bölgeden kopmak yerine daha çok kaos ve kriz üzerine stratejileri benimseyerek bölge ülkeleri üzerinde kaos ve kriz yaratacak politikalar ve vekil savaşçılar üzerinden hamleler yaptığını görmekteyiz. Bu politikalar bölge

ülkelerinde büyük bir rahatsızlık meydana getirmekte ve küresel sistemin işleticisi ABD karşıtı tepkilerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Bu gelişmelere karşın ABD yeni politika anlayışı yerine kapital sistemin kendisine verdiği güç odakları merkezi ile kendi hakimiyet alanını kabul ettirme gayreti içindedir.
Yükselen güçler olarak Türkiye, Rusya, Çin ve oluşturacakları ve oluşmuş olan ittifaklar ile bu yapılanmanın karşısında büyük bir mücadele ve çekişmenin hat safhaya çıkmış olduğu görülmektedir.
Enerjinin yeni taşıma yolları, fosil yakıtlara olan talebin gün geçtikçe artan ve azalan oranda dengesiz şekilde devam etmesi, doğalgazda ısınma ve sanayi üretimindeki payının gelişmiş ülkeler üzerindeki bağımlılığı ,gelişmiş ülkelerin bir ekonomik çıkmaza girmesine ve Ukrayna krizi yaptırımlarının kendi çıkarlarına zarar vermeye başladığını hissetmeye başladıkları bu nedenle çıkış yolları aradıkları görülmektedir.
ABD, Kaya gazı ve petrol ile ithalatçı konumdan, ihracatçı konumuna gelerek Avrupa’yı enerjide kendi kontrolüne almak istemektedir.Yüksek maliyetli kaya gazı ve kaya petrolu AB içinde kullanımı ve gerekli olan teknolojik alt yapının olmaması sebebiyle AB kısa süreli de olsa bir enerji krizi ile karşı karşıya kalmasına sebep olurken, ABD kaya gazı ve petrolünü AB’ye satarak yüksek kazanımlar elde etmektedir.
Bu gelişmeler Avrupa’nın ekonomik olarak üretim alanında daralmasına, istihdam alanında büyük problemlerle karşı karşıya kalmasına, ekonomisinin de küçülmesine, gelişmiş ve kalkınmış refah toplumları olarak AB içinde sosyal sorunların yaşanmasına ve AB ülkeleri arasında kriz ve kaos ortamına doğru gitmesi anlamı taşımaktadır.
Bu gelişmeler Türkiye gibi üretim merkezi olmaya aday aynı zamanda enerjinin lojistiği konumundaki ülkemiz için büyük bir fırsatının ortaya çıkmasını sağlamaktır.
İmparatorluk dönemi savaşlar sonrası yönetim şekilleri değişimi ile dünya yeniden şekillenme ve paylaşılma ile belli bir süre devam ettikten sonra bu gün savaşın mücadele alanlarının değiştiği, çok yönlü politikalar ile ülkelerin etki ve yönetim altına alınması için yaptırım ve güçlerin uygulandığı süreçlerinde çatırdamaya başladığı yeni dünya şekillenmesinin kurulduğu zaman sürecinden geçmekteyiz.

Dünya yeniden kendine yönetim ve sosyal yaşamdan ekonomik modellemede dahil olmak üzere bir çok alanda çıkış yolları aramakta bu süreçlerden en az zarar görecek şekilde kendinlerini koruma zırhına aldıkları bir dönemden geçmekteyiz.
Bir çok ülke içine emperyal sistem üzerinden yerleşmiş olan yapılar ile yerli ve milli yapıların ülkeler içinde çekişme ve güç gösterisi ile mücadelenin başladığı görülmektedir.
Ülkeler ne kadar çok benlik, kültürel, bilinçlenme ve birlik beraberlik yetisine sahip olursa kendilerinin o kadar güçlü olacağı, öz kaynaklarını kendilerinin yöneteceği güçlü yapılar oluşturmasıyla kendi ayakları üzerinde durmayı ve yeni ittifak yapıları içinde yer alarak kendilerine daha kolay çıkış yolları bulabileceklerdir.
Batı emperyal sistemi ile ekonomik ve sosyal modelleme sisteminin kendi içinde de aynı sorunları refah toplumu olarak alıştıkları yaşamsal düzenin yarattığı alışkanlıklarının bu süreçte sıkıntılı ve yönetilmesi zor bir döneme girdiklerini gördüklerinden kendi içlerinde de refah zenginliğinin verdiği söndürülmüş olan ancak dumanları tüten sorunların alev almasına neden olabilecektir.
Batının birleşerek sorunlarını çözdüğü sömürgeci anlayışının, toplumsal refah düzeyinde halkına yaşatmasının bundan sonraki dönemede ayrılıkçı ve ırkçı çatışma söylemleri ile batı emperyalizminin, kendi içinde bir çekişme sürecinin de başlamasına neden olacaktır.
Dünyanın kişilere bağlı olmadan yönetimsel sistemlerin koyduğu kurallar çerçevesinde yönetim anlayışı ile şimdiye kadar güç, ateş ve ekonomi üzerinden yönettiği yapılarının yeni dönemde çıkış yolları bulabilecek mi?, gelinen noktada ittifak yapıları nasıl olacak gibi bir çok sorunun cevabını ararken uluslararası kuruluşlarının yapılarında değişmesi gerçeğini görerek hareket etmek zorunda olduğudur.
Çıkış yollarına baktığımız zaman daha önce batının emperyalist sistemleri tarafından parçalara ayrılarak yönetilmesi kolay, devamlı hakem konumlarını korumak maksatlı olarak bölünmüş ülkelerin tekrar birleşmesi, zorla bir arada tutularak refah seviyesi ile sorunlarını örten yapıların refah düzeylerindeki değişim ile tekrar ayrılmalarının gerçekleşeceği süreçler olacaktır.
Teknolojik takip ve sosyal medya üzerinden toplumların algoritmalarının çıkartıldığı, yönlendirme ve yönetme ile toplumların kontrol altına alınmak

isteyen gelişmiş ülkeler yapıların değişiminin teknolojik kontrol ile kontrol almaya ve toplumların iletişim bağlarının kesilmesini sağlayarak yönetme ve parçalama modeli ile kendine çıkış yolları aradığını görmekteyiz.
Dünya yönetim modellerinde çıkış yolunu ararken ekonomi olmadan yol yürümenin yeni model arayışında imkansız olduğu, gelişmiş toplumların içinde sorun olduğu ve toplumsal eylemlerin kendi iç dinamiklerde bir çok sorun yaşatmaya başlamsıyla aslında kendileri içinde yeni bir model arayışına yönlendirmektedir.
Salgınla döneminde ülkeler yeni uygulamalar ile ekonomiyi desteklemişlerdir. Toplumsal krizleri önlemek ve siyasi iktidarlarını yeniden güçlü yönetim merkezlerinde bulunmalarını sağlamak amacıyla var olan sistemlerin dışına çıkmalarına neden olmuş, bu uygulamalar salgın sonrası dönemde bir çok ülkenin borç oranlarının yüksek seviyede seyir etmesiyle ekonomik sıkıntılarıda beraberinde getirmiştir.
Ekonomik olarak borçlu olan ülkelerin bir çok stratejik noktadaki yerlerinin ve yeraltı zenginliklerinin el değiştirmesine neden olan bu durum siyasi mekanizmaların kendilerine yeniden çeki düzen vermeleri gerekliliğini ortaya çıkarırken, kendilerine yeni çıkış yolu bulamadıkları ve borçlanmalarının karşısında kaynakları teslim etmelerinin sonucunda toplumsal eylemlerle karşı karşıya kalmışlardır.
Ülkelerin kaynaklarının kullanımın ve dağıtım oranlarının verimlilik üzerinde yetersiz kalması teknolojik gelişmişlik ve nihai ürüne çevirme sanayi alt yapısınını yetersiz olması ülkeleri diğer ülkelerin yönetimlerine teslim olması sonucunu yaratmaktadır.

Mehmet BOZKUŞ

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir