KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. İran rejiminin yüzündeki Sovyet kırışıklıkları

İran rejiminin yüzündeki Sovyet kırışıklıkları

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
374 0

Sovyet geçmişinden bir sahne, veriler ve sahneler farklı olsa da bazı yönlerden İran’ın bugününü açıklamaya yardımcı olabilir.

1986 Şubat’ının son haftasında dünyanın dikkati, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 27. Kongresi nedeniyle Kremlin’e yönelmişti. Bu kongre, yaşlı liderlere ardı ardına cenaze törenlerini düzenlemekten yorulan politbüro yetkililerinin çareyi bir yıl önce seçmekte buldukları Merkez Komitesi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov’un ilk kez başkanlık edeceği kongre olduğu için dikkatle takip ediliyordu. Bu olayı takip etmek için Moskova’ya gelen gazeticiler arasında ben de vardım.

Büyük salondaki her şey güce işaret ediyordu. Kremlin çocuğu, Doğu Avrupa ülkelerinin üst düzey liderleri, aralarında Küba’dan Fidel Castro ve Etiyopya’dan Mengistu Haile Mariam gibi dost ve müttefik ülkelerin liderlerinin yer aldığı platformdaki yerinde oturuyordu.

Dünyanın farklı yerlerinden gelen parti üyeleri ve göğüsleri taşıdıkları madalyaların ağırlığı altında neredeyse ezilen sosyalist bloğun generalleri salondaki yerlerini almışlardı.

Sovyet imparatorluğu tepeden tırnağa silahlanmıştı. Lenin’in ülkesinin dünyayı birkaç kez yok etmeye yetecek nükleer silahı vardı.

O gün, Sovyetler Birliği’nin beş yıl sonra yıkılacağı, Kızıl Ordu ve KGB’nin bu ölümü ondan uzaklaştırmakta başarılı olamayacağı hiç kimsenin aklına gelmemişti.

Bu kongrede, rejimin yaşlandığını fark eden Gorbaçov o iki sihirli kelimeyi gündeme getirmişti: Şeffaflık (Glasnost) ve yeniden yapılandırma (Perestroyka). Perestroyka’nın amacı, çağın gerçekleri ile uzlaşmaktı. Ancak kireçlenmiş sistem içeriden gelen bu reform teşebbüsünü kaldıramadı. Pencereyi açma girişimi bir nevi kendisini enkaza dönüştüren fırtınayı içeriye davet etmek oldu.

Kongreyi takip ederken Moskova’da ikamet eden bir meslektaşım bana, dilencileri Moskova sokaklarından uzaklaştırmak için güvenlik güçlerinin birkaç haftadır sert operasyonlar düzenlediğini anlattı. Çünkü devlet, devrimin zafere ulaşmasından 70 yıl sonra hala bir Sovyet dilencisinin var olduğunu kabul etmek istemiyordu. Ziyaretçilerin ve yoldaşların dilencileri görmesini istemiyordu. Polisin, Lenin’in anıt mezarını ziyaret etmek için sırada bekleyenlere bir kalıp sabun satmaya çalışan yaşlı bir kadını hemen uzaklaştırmaya çalıştığını gördüğümde bu konu daha çok dikkatimi çekti.

Sovyetler Birliği yıkıldığında özgürlüklerin yokluğundan ziyade ekonomik başarısızlık nedeniyle yıkıldığı aşikar bir biçimde ortaya çıktı. Bunun yanında Sovyetler Birliği, sıradan vatandaşlar artık resmi söylemin katı terimlerine inanmadığı için de yıkılmıştı. Buna ek olarak, ekonomisinin bu kadar fazla genişlemeyi, müttefik ve uzantıları finanse etme yükünü kaldıramayacağı kadar genişlemişti.

İran devrimi, Bolşevik devrimden farklı bir söylem benimsiyordu. Başlangıç noktaları, mekanizmaları ve referansları farklıydı. Ancak bu aralarında bazı karşılaştırmalar yapmaya engel değil.

Rus devrimi dünya çapında büyük bir devrim gerçekleştirmeye gayret etti. İran devrimi ise bölgede var olan dengeleri hedef alan büyük bir darbe gerçekleştirmeyi hayal etti.

Birincisi, devrimi ihraç etme ve rejimleri kadameli olarak farklı ölçülerde sarsma politikasını uyguladı. İkincisi, bunu sabit bir madde olarak anayasasına yerleştirdi.

Birincisi, yeni bir insan inşa ettiğini iddia etti. İkincisi de neredeyse aynı şeyi iddia edecekti. Birincisi komünist eğilimli partiler ile başka haritalara sızarken, ikincisi, mezhepçi ilişkiler ve direniş ağları aracılığıyla sızdı.

Birincisi, piyonlarını hareket ettirip dünyada yeni fetihler kaydettiğinde yükü arttı.

İkincisi, dört Arap başkentini kontrol etti ve onun da yükü arttı.

İlki, istikrarı sasma ve vekalet savaşları politikasını uyguladı.

İkincisi de bunu uygulamakta tereddüt etmedi.

İlki, kasıtlı olarak ABD etkisini ateşe vermeye çalıştı, ikincisi de Büyük Şeytan ile temas hattını hep sıcak tutmaya önem verdi.

Sovyetler Birliği’nde devrim ile yeni kuşaklar arasında yaşanan boşanma bugün İran’da da açıkça görülüyor.

İletişim devrimi sayesinde bilgi, haber ve görüntü akışı bu boşanmayı daha da şiddetli hale getiriyor.

Nitekim geçen haftalarda Irak ve Lübnan’ın tanık oldukları protesto gösterileri, bu iki başkentte güçlü bir şekilde var olan İran ipliği konusunu gündeme getirdi.

İran, gücünü bazı bölge ülkelerine ihraç etmekte başarılı oldu ancak başarılı bir yönetim modeli ve ekonomik sorunlar için çözümler öneremedi.

İran’ın Bağdat ve Beyrut’ta karar alma merkezlerindeki güçlü varlığı nedeniyle bu iki ülkede normal ve çağdaş bir devlet inşa etme talebinin gerçekleşmesi kaçınılmaz olarak İran’ın egemenliğinin zayıflamasına bağlı hale geldi. Ancak protesto gösterileri mevcut dalgadan uzak olduğu düşünülen İran’ın içine ulaştığında mesele başka bir boyuta taşındı.

İranlılar öfkelerini ve hayal kırıklıklarını dile getirmek için ilk kez sokağa inmiyorlar. İran, 2017 yılında da protestolara tanıklık etti ancak rejim bu gösterileri bastırmayı, protesocuları dağıtmayı ve taleplerinin çevresinden dolaşmayı başarmıştı. Bunun öncesinde 2009 yılında da Ahmedinejad’ın ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından İran, Yeşil Hareket’e şahit olmuştu. O zaman da çalışılmış baskıcı mekanizmalar bu ateşi söndürmekte başarılı olmuştu. Bugünkü protesto gösterilerindeki yenilik, Washington’un 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesinin akabinde yeniden uygulanmaya başlanan yaptırımları nedeniyle İran’ın devrimden bu yana en kötü ekonomik koşulları yaşıyor olmasıdır. Avrupa’nın ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesini telafi edebileceğine duyulan güvenin boşa çıkması ve İran’ın anlaşmanın kendisine getirdiği bazı yükümlülüklere uymaktan vazgeçmesi ve bunun Avrupa’nın yeniden endişeye kapılmasına yol açması, krizin şiddetini artırdı.

İran rejiminin, Irak ve Lübnan’daki protestoların içerdiği mesajları almayı reddettiği gibi İran’daki protestoların gönderdiği mesajları almayı da kesin bir şekilde reddettiği çok açık. Bu yüzden İranlı yetkililer protestoları bastırmalarını haklı göstermek için hemen dışarıdan yöneltilen komplodan bahseden açıklamalar yapmaya başladılar. İran’ın yaşadığı zorluklar gerçek ve ciddi. Ekonomisini ve bölgedeki rolünü sürdürme gücünü tehdit ediyor. Ancak İran rejiminin, sonu gelmeyen çarpışmalardan veya çöküşten kaçınmak için devrimden devlete geçişin kaçınılmaz olduğunu kabul edeceğine inanmak zor. Bu nedenle ateşin onun evini de sarmaya başladığı, İran’ın bir dış yangın çıkararak bundan kurtulma yoluna gitmesinden korkuluyor.

Devrimler yaşlanır. Rakamlar, insanların onun gölgesinde daha iyi bir yaşama kavuştuklarını doğrulamakta başarısız olursa, zaferden sonra doğan kuşaklar ile devrim arasındaki fiili bağ kopar.

Sovyetler Birliği uzayı işgal etmişti ve kıtaları aşan füzeleri ile bütün kıtaları hedef alabilirdi. Fakat içerideki rakamlar savaşında yenildi ve yıkıldı.

Sloganlar, sıradan vatandaşları tekrar tekrar kemer sıkma politikalarına ikna etme güçlerini kaybettiler. Vatandaşlar artık daha iyi bir hayat hakkını, iyi bir gelir ve emekliliği talep etmeye başladılar. Ne beş yıllık ekonomi planlarının rakamlarına ne de formalite icabı düzenlenen seçimlerin sonuçlarına inanmıyorlar.

Vatandaşlar baskı korkusu ile açık bir şekilde öfkelerini dile getirmelerinin imkansız olduğunu gördüklerinde eylem, üretim ve alaycılıkta olumsuz direniş biçimlerine başvururlar.

Parti çekiciliğini kaybetmeye, akıllara ve gönüllere el koymayı amaçlayan kalıplaştırma programları tökezlemeye başlar.

Gassan Şerbil
Şarku’l Avsat Genel Yayın Yönetmeni

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir