Fikret Birdişli: Türkiye’nin Suriye’de muhtemel bir operasyon hazırlığı
Türkiye’nin Suriye’de muhtemel bir operasyon hazırlığı haberlere yansıyor.
ABD yıllarca Afganistan, Irak ve Suriye’ye para döktü, yığınak yaptı. Günün sonunda hesap hiç beklediği gibi kendi karına çıkmadı. Nitekim bu konuda kendi resmi ağızlarından itirafları mevcut. Ortadoğu derin sorunlara ve nev-i şahsına münhasır dinamiklere sahip olan bir bölge. İngiltere ve ABD’nin hegemonik hesaplarının tutmadığı bir kaos alanı. Şimdiye kadar Suriye hadisesinin Türkiye’ye maaliyeti muhtemel getirisinin çok üstünde. Tecrübeler şunu gösteriyor: Türkiye’nin bu bölgeye yönelik tüm iyi niyetli ya da stratejik hesaplı çabaları ve harcamaları ne olursa olsun, bu coğrafyada yatırım yaptığımız ülkeler, toparlanmalarının hemen ardından Türkiye’ye vefa borcu hissetmek yerine Batı’nın güçlü aktörleri ile ilişki geliştirmeyi yeğ tutuyorlar. Aslına bakarsanın bu onlar açısından anlaşılabilir bir şey. Uluslararası politikanın pragmatik karakteri açısından da şaşılacak birşey değil. Asıl şaşılacak olanı tarihten ve son yüzyıldan bir ders çıkarmayıp kendince “hegemonik” maceralara girmeye heveslenen Türkiye’nin durumu.
1990 sonrası Türk Cumhuriyetleri, Balkan ülkeleri ve 2001 Arap Baharı sonrası Ortadoğu coğrafyasında yaptığımız ve yaşadığımız şeyler fayda/maliyet hesabı bağlamında bize bir fikir vermeliydi.
Elbette ki Türkiye bölgesinde yaşanan gelişmeler kayıtsız kalsın demiyorum. Fakat büyük güçlerin vekalet savaşı verdiği bu bölgelerde, üstümüze aldığımız kendimizden ihdas ettiğimiz bir vesayet anlayışı ile bizzat girmemiz enerjimizi tüketmekten başka işe yaramıyor maalesef.
Gözümüzü dış dünyadaki gelişmelere dikmişken, içten içe büyük sorunlara ve giderek metastaz yapan sari toplumsal hastalıklara düçar kaldığımız hakikatı, bir tek beni mi endişelendiriyor acaba? Suriye politikamıza daha ilk günden şüphe ile yaklaştım ve tasvip etmedim. Bizi yanıltan, ilk düğmeyi yanlış iliklediğimiz gerçeğini unutmuş olmamız.
Spontan ve taktiksel başarılar ile zafer sarhoşu olmak tam da bizi tanımlayan bir melankoli. “Stratejik derinliği” birileri yazdı ama, o derinlik duygusal bir derinliğin ötesine geçmedi. Bize lazım olan kayıtsız ofansif politikalar değil, proaktif defansif politikalardı. İçerden giderek şişen bir balonun patlamasını dışarıdan kucaklayarak engelleyemezsiniz. Yapılması gereken şişmeyi engellemek.
Bu milletin bir ferdi, devlete uzun yıllarını harcamış ve halen harcayan bir hadimi, milletine vefa borcu hisseden bir evladı ve kendi kararınca ilim ile meşgul bir uluslararası ilişkiler hocası olarak her zaman yaptığım gibi yine söylüyorum: Bu hali hazırdaki siyaset ve uluslararası ilişkiler perspektifimiz/paradigmamız yanlış, bize parlak gibi görünen şeyler nur değil nar.
Allahtan tüm kalbimle yanılmış olmayı dilerim. Fakat böyle bir yanılgı bile, gelecekte derin bir pişmanlık değil, olsa olsa bir ara ihtiyati tevakkufdan başka zarar getirmez. Unutmayın sürekli tekrarlanan yanılgıları Allah affetmez, tarih hiç affetmez. Uluslararası İlişkilerde hataların telafisi olmaz, hata hata olarak kalır.
Bu hülyalar ile bir imparatorluğu batırdık fakat hala akıllanmadık.
Fikret Birdişli



Yorum gönder