KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. ikinci ve son ilkbahara doğru

ikinci ve son ilkbahara doğru

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
271 0

Dünya; batılıların herkese dayatarak “orta doğu” diye kabul ettirdikleri coğrafyadan başlamak üzere karıştıkca karışıyor.
yangın yayıldıkça yayılıyor ve ateş insanlığı yaktıkça yakıyor.
israil’deki yahudiler ve çok eski zaman dinlerine mensup sayısı sınırlı azınlıklar hariç
bu ateşin yaktığı insanların neredeyse tamamı müslüman…
ve bölgeyi ve dünyayı ateşe salanlar batılılar olsa da maalesef ateşe benzin taşıyanlar da ekseriyetle bu müslümanlar..
islam kimliğini kaybetmiş serseri kalabalıklar,
karmaşık etnik ve mezhepsel farklılıklar,
adı islami ve fakat kendi şüpheli nevzuhur akımlar…
vesaire,vesaire, vesaire…
müslümanlar olarak hiç şüphesiz ki sorumluyuz…
ve bu kadar güçsüz kudretsiz olduğumuz için de bir daha bir daha sorumluyuz…
ama,
önce sömürmek için başka kıtaların milyonlarca insanının,
sonra iki dünya savaşında kendi insanlarından milyonlarcasının
kanını döken batı uygarlığının kirli elleri,
onların örtülü çıkar savaşları,
ve aptallıkları ve şapşallıkları
bölgeyi ve dünyayı barış hayalinden gittikçe uzaklaştırıyor ve dünyayı bu defa üçüncü kez büyük bir savaşa doğru yaklaştırıyor…
üstelik bu savaş çıkarsa eğer, bu savaş önceki iki dünya savaşından daha yaygın ve daha çok ülkenin içinde yer aldığı daha komplike ve daha kompleks ve daha kanlı ve daha acımasız
olacaktır…
insanlık için tek care;
batının kendi coğrafi konumuna
ve etno-santrik mekan algısına göre
“orta doğu” dediği “kutsal ve merkez coğrafya”da yaşayan
ve el-kitap vasıtasıyla Allah’la muhatap olan
müslüman halkların uyanışında yatıyor…
evet, bugünkü konuma göre oldukça romantik ve ütopik görünen bu düşünce insanlığın soluk almasının tek çaresi …
ama bu çare, elbette ne daeş ne el kaide
ne boko haram ne de taliban anlayışında,
ne batıcı laikçi yönetimlerinde,
ne islam görünümlü mezhep taassup ve yayılmacılığında,
ne geleneği hiçe sayan güya selefi akımda
ne de dar kabuklarına gömülü kutsallaştırılmış adını ne diye nitelerseniz niteleyin tek adamlı yapılarda…
evet çare;
bütün müslümanların ruhen ve kalben “muhammedî”,
bütün insanlığın ise bedenen ve fiziken “âdemî”, anlamında kardeş olduğu şuuru ve asgari müştereğinde Allah’a, el- kitab’a, ulu önder muhammed’e inananların
bütün zıtlıkları bir tarafa bırakıp tek yürek ve tek bilek olarak birleşmesindedir…
bu ütopik düşüncenin en pratik karşılığı
kızıl elma,
büyük ülkü,
büyük birlik,
büyük türkiye,
büyük doğu,
diriliş,
nizam-ı alem,
ila- yı kelimetullah,
adil düzen
gibi adlarda ifadesini bulan
ve malazgirt ve çanakkale ruhunu her daim taşıyan
selçuklu’dan osmanlı’ya
osmanlı’dan cumhuriyet’e akan süreçte
anadolu coğrafyasında saklıdır.
anadolu, balkanlar’dan avrupa’ya
anadolu, kafkaslar’dan asya’ya
anadolu, mezopotamya ve akdeniz”den hicaz’a ve afrika’ya
ve oralardan bütün eski kıtalara
ve ardından atlantik ve pasifik adlı okyanusları aşıp yeni kıtalara uzanacak bir “barış akımı”nın adıdır.
ve bu tek dişi kalmış sömürü ve vahşet dünyasında
“gerçek barış” diye bir kavram varsa eğer;
anlamı “anadolu” kavramı içinde eşsiz bir pırlanta gibi saklıdır ve yine birgün mutlaka bu anadolu denilen topraklardan tüm dünyaya bir kutlu ışık olarak yayılacaktır.
işte o zaman biline ki avrupa’dan asya’ya, asya’dan afrika’ya uzanan bu kadim coğrafyada abd ve batıya güvenen yerel unsurlar, yakın zamanda büyük bir hayal kırıklığına uğradığında bu coğrafyanın gerçek hamisine dönmekte ve ona aman dilemekte çok geç kalacaklardır.
biline ki abd ve batı’nın bu coğrafya’ya ayak basışları , adım atışları bu coğrafya insanları için nasıl çok acı olmuşsa abd ve batı’nın bu coğrafyadan çıkışları da kendileri için haçlı seferlerindeki hezimetlerinden ve bu cografyaya ayak basışları ve adım atışlarında çektirdikleri acılardan daha acı olacaktır.
biline ki ömerül faruk’un, ali bin ebu talip’in, tarık bin ziyyad’ın, nurettin zengi’nin, salahaddin eyyubi’nin, alpaslan han’ın, birinci ve ikinci kılınç arslanların,hüdevendigar’ın, yıldırım beyazıt’ın, murat-ı sanî han’ın, fatih sultan mehmet han’ın, yavuz sultan selim han’ın, sultan süleyman han’ın, abdulhamit han’ın torunları çürüyen bir medeniyetin içinden eski zindeliğinden daha taze bir dirilişle yepyeni ve gencecik bir devlet ve medeniyet olarak tekrar neşv-ü nema bulacaktır.
muhammed mehdi gibi, şeyh senusi gibi, ömer muhtar gibi, abdulkadir cezayirî gibi, uceyme sadun paşa gibi, şeyh şamil gibi, imam mansur gibi, fahrettin paşa gibi, halil kut paşa gibi, nuri paşa gibi, gazi namdar enver paşa gibi tekrar batı zulmü, tahakkümü ve sömürgeciliğine karşı direnecektir.
çanakkale’de yazılan, kuttulamere’de yazılan, sakarya’da yazılan destanların feneriyle yeni destanlar yazacak ve türkiye cumhuriyeti bütün bir insanlığa doğru evrensel barış için büyüyecektir.
bizim ömrümüzün, güneşin doğup da kemale erdiği vakitlere yetip yetmeyeceği meçhuldür ama seher vakti yakındır.
kutlu zaferler ve kutlu yenilgiler yaşayan ey bu coğrafyanın aziz insanları ey bu ülkenin yiğit çocukları şimdiden ikinci ve son ilk baharınız kUtlu olsun.
Ufuk Doruk

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir