KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Serdar BOZDOĞAN: 21. YÜZYİLDA ÜLKE VE MİLLET OLARAK 5 YIL SONRA VARACAĞINIZ NOKTA NERESİDİR?

Serdar BOZDOĞAN: 21. YÜZYİLDA ÜLKE VE MİLLET OLARAK 5 YIL SONRA VARACAĞINIZ NOKTA NERESİDİR?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
225 0

 
Hedef gözetmeden atılan adımlar herkes için büyük bir kayıptır. Bunu telafi etmek insanoğlunun vizyonu ile alakalı bir denge kurmasıyla mümkün olabilir.

Bu, şu anda yaptığınız iş, uğraş alanı ve bu alanda yer alan ekiple alakalıdır. Yalnızca bu da değil, okuduğunuz kitaplar, izlediğiniz dizi ve filmler, kısacası zamanı ne uğruna harcadığınız gerçeği ile alakalı olan bir gerçektir.

Başarı “Karınca Teorisi” ile ele alınmalıdır. Ortak bir hedefe doğru, kolektif olarak başka mecralarda aynı başarı için azmetmek bunun yoludur. Tıpkı karıncalar gibi koordinasyon halinde olarak çalışmak ve mümkünse cırcır böceğinden uzak durmak gerekiyor.

Sistem olgusu içerisinde bu gerçekçi politikayı hayata geçiren toplumlar aydın ve müreffeh seviyeye ulaşır. Nitekim aksi takdirde bu başarıyı elde edemeyenler 2. dünya ülkesinde, 2. sınıf yaşam ile ömür sürer.

Kalkınma demek: oturduğu yerden tarihe dem vurup, bir ilahi kurtarıcı bekleyip, keyif sürmek değildir. “ABD’in doları varsa Türkiye’nin Allah’ı var.” diyerek günün sonunda dolara mağlup olmak, Allah’ın mağlup olması anlamına gelmemelidir.

Bunun için propaganda metotlarında çözüm odaklı stratejiler ön planda tutulmalıdır. Pek tabi bu stratejiler için de güçlü ve donanımlı ekipler inşa edilmelidir. Yer yüzünde en ulvi ilahi kurtarıcı “akıl”dır.

Yüce Allah’ın ilahi ilk emri “oku”, ikincisi “düşün” ve üçüncüsü “aklet”tir.
Mistik tarihten beslenip, ata başarıları ile övünüp, günümüzde hala pizza yiyip Starbucks’da kahve içenler: mayam hazzının ne olduğunu idrak edemezler.

İbn-i Haldun’un da dediği gibi: “Coğrafya kaderdir.” Lakin onu kedere sevk eden coğrafya değil; toplumsal hafızada sosyal hayata bakış ve teo/psikolojik yaklaşımdır.

Çözüm denen değer esasında sorunun içinde gizlidir. Çünkü sorun her neyse çözüm onun var oluş evresinde zıt kutbudur.
Yaşadığımız coğrafyanın sorunu nedir?

Toplumumuzda coğrafyanın sorunlarına çözüm aşamasında neden başarı elde edemiyoruz?

Toplumsal olarak kutuplaşma milli politikalarda siyasetüstü kabul edilip devletin varlığı ve milletin refahı ekseninde neden birleşemiyoruz?

Sorun dünya mı? Biz mi, siz mi, o mu, bu mu yoksa şu mu? Her kimse tespit edilip anti politikalarla nasıl çözüme ulaşması gerektiğine neden odaklanamıyoruz?

Destan ile beslenen, masal ile avutulan bir çocuk: büyüme evresinde destanları cesaret evresinde, masaldaki hazzı hayat mücadelesinde masada alamazsa sonumuz ne olur?

Ne için yaşıyoruz?

İyi bir siyasetçi olmak, iyi bir bürokrat olmak, iyi bir sendikacı veya sivil toplum temsilcisi olmak, iyi bir iş adamı olmak, çok kazanmak ve saygın olmak mı?

Yoksa medeni, hür, adil ve başarılı bir insan olmak mı?

Peki bunları, hangi sistem ve hangi frekans dalgası ekseninde gerçekleştirmek istiyoruz?

Dünya temiz bir yer küre olarak mevcutken onu, yukarıda belirtilen hedeflere ulaşmak için bizim olmayan bir frekans içerisinde kirletiyor ve yok olmasına sebep oluyor olabilir miyiz?

Sonuç olarak 5 yıl sonra kendinizi nerede görmek istemiyorsunuz?

Ailenizi çocuklarınızı nasıl bir müreffeh seviyeye taşımayı arzu ediyorsunuz?

Ortadoğu sorunları ile boğuşan mı olmak istiyorsunuz?

Avrupa ile yarışan mı olmak istiyorsunuz?

Afrika ile kavuşan mı olmak istiyorsunuz?

ABD ile mücadele mi ediyorsunuz?

Asya ile bütünleşen ve Avrasya’yı kuran mı olmak istiyorsunuz?

Yeni bir dünya düzeninde, yeni yol ve yöntemler inşa edilirken eski çağın fayda getirmeyen ve karanlığın sembolü olan cehaletten arınmalıyız.

Bunun yerine yeni dünya düzeninde; aklı, ilmi, fen ve bilimi, kültürü, sanatı ve zanaatı ön planda tutmak gerekir. Çağ aşan sorunların çözümü için çağ açacak adımlar atmak gerekirken bunun için en büyük gayreti, ortak idealler doğrultusunda memleketin nitelikli bir şekilde kalkınması için yapmak gerekmektedir.

Bu doğrultuda kanunu esas alıp güçlü ve doğru bir adalet sistemi içerisinde adalet ve düzenleyici kurumların stratejik açıdan ele alınması, uygulamada kimlik ve liyakatten taviz verilmemesi gerekmekte hatta önem arz etmektedir.

Böylece günün sonunda beş yıl sonra nerede olacağımız sorusu yeniden hafızalarda canlanıyor.
 
Serdar BOZDOĞAN

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir