Sovyetler Birliğinin dağılmasından beri, Türklüğün tüm siyasi mülahazalardan bağımsız olarak bir bütünleşmeye olan ihtiyacı, gerek bağımsızlık olgunluğuna erişememiş Türki cumhuriyetler ve gerekse de çalkantılı dönemlerden geçmiş ve siyasi güvenliğini tesis edememiş Türkiye Cumhuriyeti için türlü zorluklara muhatap olmuştur. Nihayet geçtiğimiz günlerde kadim Türk şehri Semerkant’da, dokuzuncu kez toplanan Türk Devletleri Teşkilatı üye devletleri hükümet başkanları, hususen siyaset, dış politika ve güvenlik alanlarına güçlü vurgu yaptılar. Ortak askeri ve diplomatik toplantılar, ortak istihbarat şefleri toplantıları ve nice protokol ve anlaşmalar, haliyle uluslararası düzenin geleceğiyle ilgili bir heyecan oluşturmuştur. Bu olayların ertesinde vuku bulan İstiklal Caddesindeki terör saldırısı ve öncesinde meydana gelen Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’ta kimyasal silah kullandığına dair iftira, aslında Türk devlet iradesinin güvensizleştirilmesi ve haydutlaştırılması emeline hizmet etmektedir. Sosyal medya istihbaratı, açık kaynak istihbaratı olanaklarının ve elektronik gözetlemenin zirvede olduğu bir dönemde, Türk başkentlerini ve önemli metropollerini tehdit ve tedhiş eden olayların meydana gelmesi, kritik süreçlerin habercisi olarak bir tablo çizmektedir.
Aslında var olan göstergeler, yabancı bir senaryoyu resmetmiyor. Irak’a düzenlenen “barış ve özgürleştirme” adı altındaki dış operasyonların, Saddam Hüseyin’in Irak’ta Kürtlere yönelik kimyasal silah kullandığı ve kimyasal silah üretme ve depolamaya devam ettiği uydurma ihtimali yüksek tezine dayandığı çok iyi bilinmekte ve hatırlanmaktadır. Bugün de aynı şekilde Türk devlet hayatının son 20 yılında görevde bulunan ve son Türk Devletleri Teşkilatı uyum katalizörlüğüyle önemli bir dış politika adımı atan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Saddamlaştırılması” niyeti ve kastı çok iyi anlaşılmaktadır. Türk Devletleri Teşkilatının uluslararası sistemde etkili bir güvenlik topluluğu olacağı belli iken ve bu birlik gücü ve manifestosuyla terör örgütleri listesi ve haydut devletler listesi oluşturma gibi teşkilat nezdindeki muhtemel adımlar, doğal olarak bu terör döngüsünden haz alan rakipleri/düşmanları tedirgin etmektedir.
Tehditlerin algılanması ve değerlendirilmesi noktasında teşkilata üye devletlerin ortak paydada olduğu politika analizi düzeyi söz konusudur. Bölgesel ve küresel anlamda, diğer örgütlerle karşılaştırma yapıldığı düşünüldüğünde, yapıcı ve meşru bir zeminin varlığını yorumlamak mümkündür. Uluslararası güvenliği tesis edici birlik duruşuyla meşruiyeti nitelikli terörle mücadele operasyonlarının Türk Devletleri Teşkilatı Ortak Dış Politika ve Güvenlik mekanizmaları tarafından icra edilecek olması, uluslararası güvenlik doktrini anlamında dünya harp okullarının ve polis akademilerinin müfredatına yeni bir okuma kazanımı olarak girdi sağlayacaktır.
20 Kasım itibariyle başlayan Pençe Kılıç Operasyonu ile aslında Türk devlet refleksinin çevik yansımasını görmekteyiz. Çünkü İstanbul İstiklal’de yaşanan olay, İstanbul’un ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde değil, dünyanın kalbi sayılabilecek merkezlerden birinde oldu. Bu olay Washington ya da New York’ta meydana gelmiş olsaydı, ertesi gününde kilometrelerce uzaklıktaki derinlikler hesapsızca bombardıman altına alınırdı. Şu durumda Suriye’in kuzeydoğusunun Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bombalanması meşru bir savunma hakkıdır. Bu silahlı müdahale ile aslında Türk dünyasının şehirlerinin güvenliği de sağlanmakta, dünya kamuoyuna “Türk yüzyılı” vurgusu, en yüksek politika düzeylerinden olan savunma ve güvenlik bağlamından gösterilmektedir.

Muhammet MAĞAT
Kafkassam İstihbarat ve Güvenlik Çalışmaları Uzmanı