KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. İran-İsrail Rekabeti Çatışmaya Dönüşecek mi ?

İran-İsrail Rekabeti Çatışmaya Dönüşecek mi ?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 13 dk okuma süresi
266 0


10 Şubatta meydana gelen olaylar İran ile İsrail arasındaki gerginliğin geldiği son noktayı göstermeiştir. Bu tarihte İsrail Savunma Kuvvetleri, ülke hava sahasını ihlal eden İran’a ait bir insansız hava aracını (İHA) vurmuş ve Suriye’de bu İHA’yı kontrol eden personelin de içinde bulunduğu komuta-kontrol aracını bombalamıştı. İsrail tarafı da Suriye’deki İran askerî hedeflerine karşı gerçekleştirdiği büyük saldırılarla bu hamleye misillemede bulunmuştu. Bu olayların ardından 2011’den itibaren Suriye’de meydana gelen vekalet savaşları asalet savaşlarına mı dönüşüyor sorusunu akla getirdi. Hatta bazı uluslararası ilişkiler uzmanı sava soğuk savaşın sıcak savaşa dönüşeceği ihtimallerini değerlendirmişti
Fakat bunu söylemek için erken olabilir. Zira bu olayın ardından İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Putin ve Tillerson ile görüşmesi, İsrail’in İran ile gönüllü bir savaş çıkarmayacağının göstergesidir. Bununla birlikte İran cephesinin de İsrail ile doğrudan savaşmaya meyilli olmadığını gösteren bir çok emare bulunmaktadır. Bu suretle İran Dışişleri Bakan yardımcısı Abbas Arakçi’nin BBC’ye yaptığı açıklamalarda, İran’ın amacının İsrail ile doğrudan mücadele etmek olmadığını, Suriye’deki teröristlerle mücadele etmek olduğunu söylemiştir. Bu açıklamalar, İran içindeki protesto faaliyetleri ve ülke ekonomisi göz önünde tutulduğunda İran’ın Ortadoğu’da belli bir prestije sahip İsrail ile doğrudan mücadele edemeyeceği aşikardır.
Bununla birlikte bu uçak krizi iki ülkenin de ülke gündemlerini değiştirmesi konusunda faydalı olmuştur. Zira İsrail’de başbakan Netenyahu’nun yolsuzluk davaları ve halkın sokaklara inmesi; İran’da ise yine halk hareketleri rejimi zor duruma sokmaktadır. Bu bağlamda İran’da yapılan her işi Siyonist rejime bağlayan dini rehber Ali Hamaney bu olayın ardından da yaptığı açıklamalarla şovenist bir tavır sergilemiş ve ülkede kısa süre de olsa nefes almalarına neden olmuştur. Bununla birlikte sıcak çatışmanın ekonomik boyutları dikkate alındığında Irak ve Suriye’de büyük paralar harcayan İran’ın ekonomisi, İsrail ile doğrudan girilecek bir savaşı kaldıramayabilir.
Bu süreçten sonra iki devletin de birbirlerine karşı alacakları önlemler dikkat çekici olacaktır. Bu bağlamda iki devlet arasında yıllarca meydana gelen soğuk savaş ivme kazanabilir. Özellikle mini bir dünya savaşının yaşandığı Suriye sahasına İran zoruyla İsrail de çekilebilir. Şii milisler vasıtasıyla Suriye’nin kuzeyinde savaşan İran, güneyde İsrail’e karşı yeni bir cephe açabilir. Bu süreçte Golan tepeleri bölgelerine askeri mühimmat üs kurma faaliyetlerine hız verilebilir. Bölgede Hizbullah üzerinden ufak çaplı çatışmalara girilebilir. Suriye’nin güneyinde yeni askeri kamplar oluşturularak Hizbullah milislerine eğitimler verilebilir. Bununla birlikte Filistin ve Gazze şeridindeki gruplara silah ve mühimmat yardımı yapılarak İsrail’in çift cephede aynı anda savaşması sağlanabilir. Zor olmakla birlikte Filistinli gruplar vasıtasıyla İsrail’de asayişi hareketlere girilebilir. Ayrıca İran, Kudüs gücü vasıtasıyla Lübnan’da Hizbullah’a askeri danışmanlık faaliyetlerini artırabilir.
Bununla birlikte İran iç politikadaki karışıklıkları gidermek için birtakım önlemler almak zorundadır. Zira içerideki problemler dışarıda her zaman sorun yaratacaktır. Bu yüzden İran rejiminin halkın isteklerine kulak vermesi ve bireysel özgürlükler konusunda esnek davranması gerekmektedir. Zira bu durum gerçekleşmezse İran rejimi hem içeride hem de dışarıda mücadele etmek zorunda kalabilir. Aynı zamanda dini rehberin başını çektiği muhafazakar cenah ile cumhurbaşkanı Ruhani’nin başını çektiği reformist kanat arasındaki rekabet sona erdirilmeli ortak hareket edilmelidir.
Bu süreçte İsrail ise her şeyden önce Hizbullah’a karşı birtakım önlem almak zorundadır. Zira İsrail’e karşı en büyük tehdit şüphesiz Lübnan’da söz sahibi olan Hizbullah’tır. Bu süreçte yakın zamanda yapılacak olan Lübnan seçimlerinde Hizbullah pasifize edilmek zorundadır. Bu faaliyet bağlamında geçtiğimiz günlerde Lübnan Başbakanı Saad Hariri önümüzdeki dönem seçimlerinde Hizbullah ile ortak olmayacaklarını söylemiştir. Bu açıklama sürecinde önümüzdeki günlerde Hizbullah ile Hariri arasındaki rekabet kızışabilir. Hizbullah seçim faaliyetleri ile uğraşırken kendini belli bir süre İsrail’den geri tutabilir. Bu seçimlere İsrail’in bir numaralı müttefiki ABD müdahale edebilir.
Bununla birlikte İsrail’in yapması gereken en önemli etmen İran’ın Suriye’de kalıcılığını, yerleşmesini ve yayılmasını önlemektir. Zira Arap Baharı ve Obama sonrası yapılan nükleer antlaşmadan sonra İran’a Ortadoğu’da geniş bir alan açılmıştır. Bu alanı iyi değerlendiren İran, Lübnan’a kadar geniş bir Şii hilali oluşturmuş ve adına direniş cephesi demiştir. Bu hilal bir zincir niteliğindedir. İsrail’in bu zincirin halkalarını birbirinden ayırması gerekmektedir. Bu suretle yukarıda belirttiğimiz üzere Lübnan seçimlerine, Irak seçimlerine müdahil olmak zorundadır.
Bugün Irak’ta hali hazırda İran’ı destekleyen Şii yönetimine mensup Haydar El İbadi iktidarı vardır. Haydar El İbadi’nin İran’a tam destek verdiği görülmektedir. Zira geçtiğimiz günlerde yaptığı basın açıklamasında ülkesinde İran’a karşı bir NATO üssü kurulmasına izin vermeyeceklerini dile getirmiştir. Bu durum gerek ABD’nin gerekse İsrail’in işine gelmemektedir.Bu yüzden mevcut iki ülke İbadi’nin seçilmesinin önüne geçmek zorundadır. Bu durum karşısında gelecek dönem yeniden adaylığını ilan eden İbadi ülkedeki Şiileri tek çatı altında toplamakta zorluk çekmektedir. En son yapılan açıklamada IŞİD ortak paydasını kullanarak mezhep farkı gözetmeksizin IŞİD’e karşı mücadele etmiş tüm toplulukları zafer adını verdiği koalisyon grubuna çağırmıştır. Lakin Irak’ın sosyolojik yapısı dikkate alındığında mezhep ve etnisiteyi ikinci plana atmak olanaksızdır. Bu yüzden sosyolojik faktörlerin bilincinde olan İsrail, Irak seçimlerini de kendi lehinde müdahil olabilir. Özellikle geçtiğimiz aylarda yapılan Kürdistan Bağımsızlık referandumunda Barzani’ye açık destek veren İsrail, önümüzdeki seçimlerde Kürtleri destekleyebilir. Bu suretle Kürtlerin iktidara gelmesi İran’ın Irak’taki etkisini kırabileceği gibi, İran’a karşı yeni bir cephenin açılmasına neden olabilir.
Aynı zamanda Ortadoğu’da İran’a karşı en etkili silahlardan biri bölgede oluşturulabilecek Arap bloğudur. Zira Ortadoğu coğrafyasında kalabalık bir nüfusa sahip olan Arap Devletleri gerek mezhepsel gerekse etnisite bakımından İran’a karşı bir kin ve nefret beslemektedir. Öte yandan ABD başkanlığına Trump’ın gelmesiyle birlikte bu kin ve nefret artmış ve Arap devletlerine açık bir şekilde destek verilmiştir. Bu suretle Ortadoğu’da ön plana çıkan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ekonomik bakımdan İran ile mücadele etmektedir. İsrail, ABD üzerinden bağ kurabileceği bu Arap Devletleriyle ortak hareket edip İran’ı kuşatabilir; bu bağlamda İran köşeye sıkıştırılabilir. Bununla birlikte bu devletlerin ekonomik ve siyasi bağları vasıtasıyla bölge devletlerindeki Şii milis gücü azaltılabilir. Bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda İran, İsrail dışında Yemen’de, Bahreyn’de ve Katar’da, İsrail; ABD ve Arap devletleriyle mücadele etmek zorunda kalabilecek. Son dönemlerde Arap Devletleri uzun yıllar boyunca Filistin davası için mücadele ettikleri İsrail’i ikinci plana atıp Müslüman İran’ı düşman olarak görmeye başlamıştır. Bu durum ise İsrail’in işine yaramıştır. Hatta son dönemlerde İsrail ve Arap Devlet adamlarının yaptıkları açıklamalarda ortak hareket etme söylemleri ön plana çıkmıştır.
Ayrıca İran için Afganistan sınırı büyük tehlike arz etmektedir. Son zamanlarda Afganistan’da peş peşe meydana gelen bombalı eylemleri IŞİD’in üstlenmesi gözlerin Afganistan’a çevrilmesine neden olmuştur. Hatta bu durumdan rahatsız olan İranlı yetkililer ABD’nin IŞİD’i Afganistan’a taşıdığını iddia etmişlerdir. Bu durumun doğru olması halinde İran açısından büyük bir tehlike söz konusudur. Zira İran’ın Afganistan’a yaklaşık 600 km sınırı bulunmaktadır. Bu suretle Kabil’de patlayan bir bombanın Tahran’da, Belucistan’da, Kirmanşah’ta, Şiraz’da patlaması söz konusu olabilir. Bunun bir örneği geçen yıl haziran ayında Tahran’da parlamento binası ve Humeyni’nin türbesi önünde patlayan iki bomba olmuştur. Bu bombalar İran’ın prestijini sarsmıştır. Bundan sonrada bu şekilde olayların olması İran rejiminin her fırsatta savunduğu Suriye ve Irak’ta IŞID ile mücadelenin meşruiyetini gösterirken, bu meşruiyet ortadan kalkacaktır. Hatta bu durum yeni bir halk hareketine bile dönüşebilir. Bu durum İsrail ve ABD’nin işine yarayabilir. Hatta bölgede ABD üssünün bulunması, ABD kimliği ile yaklaşık 65 özel İsrail güvenlik gücünün bulunması bölgede İsrail-ABD işbirliği ile İran operasyonu düzenlenmesine neden olabilir.
Bununla birlikte İran’da meydana gelen halk ayaklanmaları İran için büyük tehlike arz etmektedir. Yılbaşından itibaren ülkede beşten fazla halk hareketi meydana gelmiştir. İsrail ve ABD ise bu hareketleri açık bir şekilde destek vermiş ve halk ile bir sorunlarının olmadıklarını rejim ile mücadele ettiklerini söylemişlerdir. Bu süreçten sonra İsrail’in ve ABD’nin ülkedeki muhaliflere gerekli para yardımları yapabilecekleri gibi silah yardımı da yapabilirler. Bunun dışında gerek ABD gerekse İsrail ülke dışında bulunan muhaliflere desteklerini verirken aynı fotoğraf karelerinde poz vermeyi de ihmal etmiyorlar.
Sonuç olarak Ortadoğu’da zor günler bizleri bekliyor.
Ali Şahin kafkassam

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir