Şimdi yükleniyor

Hüseyin Alpaslan: CUMHURİYET’İN İLANI VE TARİHSEL ARKA PLANI

Giriş

Türk tarihinin en büyük kırılma noktalarından biri olan 29 Ekim 1923, yalnızca bir yönetim biçiminin değişmesi değil, bir milletin kaderinin yeniden tayini anlamına gelmiştir. 600 yılı aşkın bir monarşik geleneğin ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30’da aldığı kararla Cumhuriyet, resmen ilan edilmiştir. Böylelikle Türk milleti, tarih sahnesinde kendi iradesini egemen kılan bir ulus olarak yeniden doğmuştur.

Bu ilan, bir “tesadüfün” değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün olağanüstü tarih bilinci, devlet adamlığı, siyasal sezgisi ve stratejik planlama kudretiyle yürüttüğü bir dönüşüm sürecinin sonucudur. O, askeri zaferlerle temellendirdiği ulusal kurtuluşu, Cumhuriyet’in ilanıyla siyasal bağımsızlık ve çağdaşlaşma yolunda bir sistem devrimine dönüştürmüştür.

Cumhuriyet’in ilanına giden süreç, yalnızca 1923 yılına sıkışmış bir olay değildir. Aksine, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden itibaren şekillenen, Misak-ı Millînin ruhunda olgunlaşan, halk iradesine dayalı bir devlet fikrinin adım adım ete kemiğe bürünmesidir. Bu bağlamda Cumhuriyet, Türk Devrimi’nin hem siyasi hem de toplumsal anlamda kurucu ilkesidir.

I. Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e Uzanan Yol

Cumhuriyet’in temelleri, aslında Millî Mücadele’nin ilk günlerinde atılmıştır. 1919 Temmuz’unda Erzurum Kongresi öncesinde Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşı Mazhar Müfit Kansu’ya söylediği, “Zamanında hiçbir şeyi kaçırmamak ve zamansız hiçbir şeye tevessül etmemek başlıca dikkatimizi teşkil etmelidir” (Kansu, 2019: I, 85) sözleri, onun devrim sürecine bakışındaki stratejik derinliği göstermektedir.

Mondros Mütarekesi sonrasında Osmanlı Devleti fiilen dağılmış, Anadolu’nun birçok bölgesi işgal altına girmişti. Fakat bu çöküş, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde, milletin yeniden dirilişinin başlangıcı olmuştur. Amasya Genelgesi’nde yer alan “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesi, ileride kurulacak Cumhuriyet rejiminin en yalın özeti niteliğindedir.

Sakarya ve Dumlupınar zaferleriyle (1921–1922) askeri mücadele sonuçlanmış, Lozan Barış Antlaşması’nın (24 Temmuz 1923) imzalanmasıyla uluslararası alanda da Türk milletinin bağımsızlığı tescil edilmiştir. Ancak bu bağımsızlığın kalıcı hale gelmesi için siyasal sistemin değişmesi elzemdi. Zira, artık “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi, yalnızca bir ilke değil, bir rejim biçimi olmalıydı.

II. Saltanatın Kaldırılmasından Cumhuriyet’e: Siyasal Zemin

Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922), Cumhuriyet’in ilanına giden en önemli dönemeçtir. Osmanlı monarşisinin sembolü olan saltanatın tarihe karışmasıyla, devletin temsili doğrudan Meclis’e geçmiştir. Ancak bu gelişme, toplumun ve hatta Meclis’in tüm kesimlerinde aynı heyecanla karşılanmamıştır.

Hilafet, bir süre daha varlığını sürdürmüş; fakat etkisiz, sembolik bir kurum haline getirilmiştir. Buna rağmen, özellikle hilafet yanlısı ve tutucu çevrelerin tepkileri, yeni rejim düşüncesinin önünde ciddi bir engel teşkil etmiştir. Mecliste bulunan bazı milletvekilleri, Atatürk’ün yenilikçi vizyonuna karşı cephe almış, statükoyu korumak istemiştir (Güneş, 2012: 316).

Bu dönemde meclisteki hizipleşmeler giderek belirginleşmiştir. İkinci Grup olarak adlandırılan muhalifler, Mustafa Kemal’in karizmatik liderliğinden rahatsızlık duymakta ve onu siyaseten sınırlandırmak istemekteydiler. 2 Aralık 1922’de verilen bir önergeyle, milletvekili olabilmek için “Türkiye’nin o günkü sınırları içinde doğmak veya beş yıl ikamet etmiş olmak” şartı öne sürülmüştür. Selanik doğumlu olan Mustafa Kemal’in, bu maddeye göre seçilmesi mümkün değildi (Aydoğan, 2017: 79). Ancak Paşa, sert bir konuşma ile bu “sinsi” girişimi bertaraf etmiş, meclisteki otoritesini yeniden tesis etmiştir.

Bu olay, Atatürk’ün yalnızca askerî değil, aynı zamanda siyasî dehasının da bir göstergesidir. Çünkü o, muhalefetin niyetini kavramış, zamanı geldiğinde Cumhuriyet’i ilan ederek tüm bu tartışmaları hükümsüz kılacak adımı hazırlamıştır.

III. Halk Fırkası ve Yeni Siyasî Yapının Kuruluşu

Cumhuriyet’e giden yolda, Mustafa Kemal’in en önemli siyasal aracı Halk Fırkası olmuştur. Müdafaa-i Hukuk örgütlenmesinden doğan bu parti, halk egemenliğini temsil eden bir “devrimci merkez” haline getirilmiştir. 1923 yılı başlarından itibaren yapılan yurt gezilerinde Mustafa Kemal, Cumhuriyet kelimesini açıkça zikretmeksizin, Cumhuriyet’in ruhunu halka anlatmıştır.

1 Nisan 1923’te Meclis’in feshedilmesi kararı alınmış, ardından 8 Nisan’da Mustafa Kemal tarafından ilan edilen “Dokuz Umde” adlı bildiri, Cumhuriyet rejiminin ilk programatik belgesi olmuştur. Bu bildiride; egemenliğin millete ait olduğu, aşarın kaldırılacağı, öğretimin birleştirileceği, askerlik süresinin kısaltılacağı gibi temel ilkeler açıklanmıştır (Kansu, 2019: II, 595).

Temmuz ve Ağustos 1923’te yapılan seçimlerle yenilenen Meclis, daha homojen bir yapı kazanmış, Atatürk’e yakın bir kadro oluşturulmuştur. 23 Ağustos’ta Lozan Antlaşması onaylanmış, 9 Eylül’de Halk Fırkası resmen kurulmuş, 13 Ekim 1923’te Ankara, yeni devletin başkenti ilan edilmiştir. Tüm bu gelişmeler, Cumhuriyet’in ilanı için hem siyasi hem de psikolojik altyapıyı hazırlamıştır.

IV. Krizden Doğan Fırsat: Cumhuriyet’e Giden Stratejik Plan

Mustafa Kemal Paşa, siyasî krizleri devrimsel dönüşümler için fırsata çevirmekte eşsiz bir yeteneğe sahipti. 26 Ekim 1923’te, hükûmetin istifasıyla ortaya çıkan yönetim krizi, onun ustalıkla planladığı bir “kriz yönetimi” senaryosunun parçasıydı. O gün Çankaya’da toplanan İcra Vekilleri Heyeti’ne “Artık istifa etme zamanı gelmiştir” diyerek hükûmetin düşmesini sağlamıştır (Howard, 2018: 359).

Yeni hükûmetin kurulması için Meclis’te yapılan görüşmeler tıkanmış, farklı gruplar isimler üzerinde uzlaşamamıştı. Bu durum, Meclis’i işlevsiz hale getirmiştir. İşte tam bu noktada Mustafa Kemal devreye girmiş, 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarıyla Çankaya Köşkü’nde yaptığı toplantıda tarihe geçecek şu cümleyi kurmuştur:

“Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.”

Bu, yalnızca bir siyasal hamle değil, bir çağın kapanıp yenisinin başlamasının ilanıydı. O gece, Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa, sabaha kadar Teşkilât-ı Esasiye Kanunu üzerinde çalışarak gerekli düzenlemeleri hazırlamışlardır. Anayasa’nın birinci maddesine “Türkiye Devleti’nin yönetim şekli Cumhuriyettir” hükmü eklenmiştir.

29 Ekim sabahı Halk Fırkası Meclis Grubu toplandığında, hükûmetin kurulamaması nedeniyle yaşanan çıkmazın çözümü için Mustafa Kemal’den öneri istenmiştir. Paşa, hazırladığı anayasa değişikliğini okumuş ve “yönetim eksikliğinden doğan zorlukların ancak Cumhuriyet rejimiyle giderileceğini” belirtmiştir (Atatürk, Nutuk, 1999: 1065).

Saat 20.30’da yapılan oylamada 158 milletvekili oybirliğiyle Cumhuriyet’in ilanını kabul etmiş, ardından 20.45’te Mustafa Kemal, oybirliğiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir (Kocatürk, 2000: 400).

Mecliste Rasih Kaplan’ın “Yaşasın Cumhuriyet!” nidalarıyla yükselen alkışlar, Türk milletinin tarih sahnesinde yepyeni bir döneme girdiğinin en veciz ifadesi olmuştur.

V. Toplumsal Tepkiler ve Yeni Dönemin Ruhu

Cumhuriyet’in ilanı yalnızca siyasal elitin bir kararı değil, halkın özlemlerini karşılayan bir irade beyanıydı. 29 Ekim gecesi ülkenin her yanında 101 pare top atışı yapılmış, halk meydanlara dökülmüştür. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon gibi şehirlerde sevinç gösterileri düzenlenmiş, millet Cumhuriyet’i bir bayram gibi kutlamıştır.

Bu sevinç, bir yönetim değişikliğinin ötesinde, yüzyıllardır süren bir esaret duygusunun yerini özgürlüğe bırakmasının sembolüydü. Çünkü Türk milleti, artık kendi iradesinin sahibi olmuştu.

Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra Meclis kürsüsüne çıkarak yaptığı konuşmada şu sözlerle yeni rejimin özünü açıklamıştır:

“Yüzyıllardır haksızlık görmüş ve ezilmiş milletimiz, Türk milleti, geçmişten gelen öz değerlerinden yoksun sayılıyordu. Milletimiz artık kendinde bulunan yüksek niteliği, yönetimin yeni adıyla uygarlık dünyasına daha kolay gösterecektir.”

Bu ifadeler, Cumhuriyet’in sadece bir rejim değil, aynı zamanda bir medeniyet projesi olduğunu göstermektedir. Atatürk’ün hedefi, “muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmaktı ve Cumhuriyet bu hedefin en temel dayanağıydı.

VI. Cumhuriyet’in İdeolojik Temelleri ve Evrensel Değeri

Cumhuriyet, Atatürk’ün devrim anlayışında merkezi bir yer işgal eder. O, “İnkılâbın kanunu, mevcut kanunların üstündedir” diyerek, tarihî dönüşümlerin yasalarla değil, millet iradesiyle gerçekleşeceğini vurgulamıştır (Aydoğan, 2017: 81).

Bu açıdan Cumhuriyet, bir “tepeden inmeci” hareket değil, tarihsel zorunlulukların ve halkın özlemlerinin bir sentezidir. 1908 Meşrutiyetinden 1919 Erzurum Kongresi’ne, oradan 1923 Cumhuriyeti’ne uzanan çizgi, Türk modernleşmesinin kesintisiz bir süreklilik arz ettiğini göstermektedir (Akşin, 2019: 182).

Cumhuriyet’in ilanı, aynı zamanda Osmanlı’nın teokratik devlet yapısından kopuşu ve laik, ulusal egemenliğe dayalı bir hukuk düzenine geçişi temsil eder. Bu yönüyle Cumhuriyet, yalnızca Türk halkı için değil, sömürgecilik altında ezilen birçok millet için de bir ilham kaynağı olmuştur.

Sonuç

Cumhuriyet’in ilanı, Türk tarihinin en büyük dönüm noktasıdır. 29 Ekim 1923 gecesi Meclis kürsüsünde yankılanan “Yaşasın Cumhuriyet!” sesleri, yüzyılların birikmiş iradesinin, özgürlüğe kavuşma çığlığıdır.

Mustafa Kemal Atatürk, savaş meydanlarında kazandığı askerî zaferi, siyasî sahada Cumhuriyet’in ilanıyla taçlandırmıştır. Bu adım, yalnızca bir yönetim biçimi değişikliği değil; bir zihniyet, bir kültür ve bir medeniyet dönüşümüdür.

Cumhuriyet, Türk milletinin kaderini eline aldığı, kulluktan yurttaşlığa geçtiği, tarih sahnesinde yeniden onurlu bir yer kazandığı dönemin adıdır. Atatürk’ün ifadesiyle:

“Türkiye Cumhuriyeti mutlu, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”

Bugün Cumhuriyet, yalnızca geçmişin bir hatırası değil, geleceğin de en sağlam teminatıdır.

Hüseyin Alpaslan

Tarihçi-Yazar

Kaynakça

1. Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk, Cilt II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999.

2. Akyol, Taha. Ama Hangi Atatürk? Doğan Kitap, İstanbul, 2011.

3. Aydoğan, Metin. Atatürk ve Türk Devrimi. İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2017.

4. Aydemir, Şevket Süreyya. Tek Adam, Cilt III. Remzi Kitabevi, İstanbul, 1983.

5. Güneş, İhsan. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türkiye’de Hükümetler. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.

6. Howard, Harry N. Türkiye’nin Taksimi: Bir Diplomasi Tarihi 1913–1923. Çev. Salih Sabit Togay, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2018.

7. Kansu, Mazhar Müfit. Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt I–II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2019.

8. Kocatürk, Utkan. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1918–1938. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000.

9. Akşin, Sina. Kısa Türkiye Tarihi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2019.

Share this content:

Yorum gönder