Davutoğlu’na Avrasya darbesi mi?
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 3 Mayıs 2016’da TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmayı dinleyen birçok kişi istifa mektubunu çoktan cebine koyduğunu anlamıştı. Aslında aylar öncesinden dillendirilen, hatta zaman zaman basına yansıyan Ak Parti’nin Mayısta olağanüstü kongreye gideceği ve kabine değişikliği yapılacağı hatta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Kongreden genel başkan ve Başbakan olarak çıkacağı Beştepe’ye yakın kaynaklarca teyit ediliyordu. Ancak bu tür söylentilerin asıl hedefi orduya yönelikti ve askerin rahatsızlığı üzerinden beşincikol faaliyetleri yapılıyordu.
Hatta geçtiğimiz aylarda bu söylentiler öyle ayyuka çıkmıştı ki Genelkurmay Başkanlığı basın açıklaması yapmak zorunda kaldı ve “Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplin, mutlak itaat ve tek emir komuta esastır. Hiçbir yasa dışı, emir-komuta hiyerarşisi dışı oluşum ve/veya harekete taviz verilmesi söz konusu değildir. Bambaşka saiklerle yapıldığı anlaşılan ve hiçbir hukuki, insani, vicdani ve akli dayanağı olmayan, basın etiğinden ve üslubundan uzak, haddini aşan haber ve yorumları yapanlar hakkında hukuki işlemler başlatılmış ve suç duyurusunda bulunulmuştur” denildi.
TSK, son günlerde ortaya atılan darbe iddialarıyla ilgili “Hiçbir hukuki, insani, vicdani ve akli dayanağı olmayan, haddini aşan haber ve yorumları yapanlar hakkında hukuki işlemler başlatıldı” bilgisini kamuoyu ile paylaştı. TSK’nın “darbe” açıklamasıyla ilgili Başbakan Davutoğlu’da, “Hem benim iznimle yapılmıştır hem de bu açıklamanın arkasındayım” demek zorunda kalmıştı. Bkz Ömür Çelikdönmez/ kafkassam.com/21 Nisan 2016/Darbe söylentileri ve MHP Kongresi!
Söylentilerin ayyuka çıkmasının bir sebebi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 11 Mart 2016 Cuma günü Burdur ziyareti sırasında yaptığı konuşmada paralel yapı ve PKK ilişkisini anlatırken Ziya Paşanın ünlü beyitini “Ne günlere kaldık ey gazi hünkar, Katır defterdar oldu, eşek mühürdar.’” kendine has üslubuyla değiştirerek “ne günlere kaldık ey gazi Hünkar eşek vezir olmuş katır silahtar” şeklinde okuması olmuştu. Konuya dikkatini çeken bir Milli Mücadele kökenli bir kadim dost; “-Cumhurbaşkanının bu beyiti okumasının tesadüf olmadığını siyasi literatürde karşılığının bulunduğu” söylediğinde “-yok canım daha neler?” dediğimi hatırlıyorum.
Bir şey daha demişti; “- Erdoğan’a Perinçek’i kim yamadıysa Bahçeli ve Baykalı da aynı güç yamadı. Oyun çok büyük oynanıyor!” şimdilik son sözlerini tahlil etmekte zorlanıyorum. Ama bir güç odağının hazırlığının(!) deşifre olmaması ve dahi Cumhurbaşkanının temsil ettiği devlet erkinin farkına varmaması için hafiften adı geçen şahıslarla narkoz veriyor gibi yorumluyorum. Mısır’da Müslüman Kardeşlerin düşmanı Cemal Abdunnasır’ın önceden İhvan içinde sevilen bir isim olduğunu anımsarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Aynı şekilde şimdiki Mısır Cumhurbaşkanı General Sisi’nin Devrik Cumhurbaşkanı Mursi tarafından bu göreve getirildiğini ve kendisine güvendiklerini lakin güvendikleri dağlara karlar yağdığını hepimiz söyleyebiliriz.
Refiklerinin ihaneti bahanesine sığınan Davutoğlu’nun başına gelenleri anlatmada, kimilerin postmodern darbeden galat dost modern darbe nitelendirmesi itiraf edeyim ki “saray darbesi”nden daha sıcak geliyor. Aslında bu iki nitelendirme birbirini tamamlayan iki mütemmim cüz. Davutoğlu’nun görevini bırakmak zorunda kalması hiç şüphesiz ki Avrupa Birliğini şoka soktu. ABD ve Rusya’nın Davutoğlu’nun başbakanlıktan ayrılışına verdikleri tepkide önemli. Beyaz Saray, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti Kongresi’nde aday olmama kararına ilişkin olarak, Davutoğlu’nu ABD’nin “iyi bir ortağı” olarak niteledi ve başbakanlık görevinden ayrılışının, Türkiye ile ABD’nin IŞİD’e karşı mücadeledeki işbirliğini etkileyeceğini düşünmediğini belirtti.
Yani “-kim gelirse gelsin bizim dediğimiz olur” açıklamasıydı bu. Ya da “-bizim asıl muhatabımız Erdoğan gerisi önemli değil” anlamında yorumlanabilir. Rusya Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Aleksey Puşkov’un, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun istifasının ve yerine başka bir kişinin geçmesinin Rusya-Türkiye ilişkilerini etkilemeyeceğini, bu konuda kilit noktayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın istekleri ve kararlarının belirlediğini bildirmesi, Davutoğlu’nun gidişini önemsemediklerini gösteriyor. Bkz Ömür Çelikdönmez/ kafkassam.com/ 06 Mayıs 2016/Milli Savunma Bakanı Başbakan olur mu?
Avrupa basınında çıkan haber ve yorumlardan Avrupa Birliğinin karar mekanizmasının Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu partner gördüğü anlaşılabilir. Nitekim Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevden çekilmesiyle ilgili tartışmalar hafta sonu Alman basınında öne çıkan konular arasındaydı. Westfälische Nachrichten igazetesi Erdoğan’ın tutumu karşısında AB üyelik müzakerelerinin dondurulması gerektiğini yazdı. “Erdoğan, bizzat açık bir şekilde AB ile ilişkileri sonlandırdı. Brüksel’in Türkiye’den terör yasalarını değiştirmesi talebini reddetti. Erdoğan, AB’ye ‘Sen yoluna, biz yolumuza’ sözleriyle meydan okudu. Ankara’nın sinyali hiç de iyi değil. Brüksel yavaş yavaş rengini belli etmeli ve Türkiye ile üyelik müzakerelerini dondurmalı.” İfadelerine yer verildi.
Almanya’nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild ‘İŞİD ile Ticaret ve Rüşvet- Erdoğan’ın parıldayan Klanı’ başlığıyla verdiği haberinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ailesini hedef aldı ve Başbakan Davtuoğlu’nun gönderilmesinden sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni güç arayışında olduğu belirtildi. Gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’e verilen hapis cezalarına bir tepki de Berlin’den geldi. Almanya iki gazeteciye verilen hapis cezalarının endişe verici olduğunu açıkladı.
Türkiye’de siyaset dünyasında yaşananlar, bunların uluslararası politikadaki yansımaları ve basın özgürlüğüyle ilgili endişeler hafta sonu İtalyan gazetelerinin ana sayfalarında yer alırken, İtalya Başbakanı Matteo Renzi de AB-Türkiye arasındaki göçmen anlaşmasıyla ilgili kaygılarını dile getirdi. Başbakan Renzi, dün Floransa’da AB’nin mevcut durumunun görüşüldüğü “State of the Union” toplantısında yaptığı konuşmada AB-Türkiye göçmen anlaşmasına atıfla “Türkiye’de yaşanmakta olanlar, AB ile Türkiye arasındaki anlaşmaya yeni bir gözle bakmayı gerektiriyor, yeni bir soru işareti yaratıyor. Bu anlaşma tek çözüm olarak kabul edilemez” dedi.
Dost darbenin İtalya’nın eski başbakanlarından Romano Prodi, Türkiye’deki son Avrupa Birliği (AB) ile müzakere sürecini kısaltmak yerine daha da uzatacağını belirtti. Romana Prodi, Il Messaggero gazetesinin baş sayfasından yayımlanan analizinde, Türkiye’nin AB ile arasındaki mesafenin giderek açıldığını vurguladı. Prodi kendi blog sitesinde ise aynı yazıyı, “Böyle devam ederse Türkiye sonsuza dek Avrupa’nın dışında kalacak” başlığıyla duyurdu. Vatikan’da bir ödül törenine katılan Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ve Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, göçmenler konusundaki anlaşmanın müzakerelerinde muhatapları olan Ahmet Davutoğlu’ndan övgüyle söz ederek yeni başbakanla da uyumlu çalışmayı umduklarını söyledi.
08.05.2016 Pazar günkü Hürriyet gazetesinde Tolga Tanış, kendince şifreli bir tespitte bulundu ve dedi ki; “Yeni Başbakan İngilizce konuşmayacak Yeni başbakan Almancada konuşmayacak.” Eskiler, ‘el—Ma’nâ fî batnı’ş—şair’ buyurmuşlardır. Yani ‘Mana, Şairin içindedir. O nedenle bu şifrenin kodlarını en iyi bilen Tolga Tanış. Ancak Avrupa Birliği ve ABD’nin tepkilerine bakıldığında Türkiye’nin özellikle bölgesel konjukturde bir eksen değişikliğine gideceği beklentisi var. Çünkü PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın, Kilis’e roketleri Türkiye’nin istihbarat kurumu MİT’in attığını iddia etmesi ve ayrıca, “Tam bilmiyorum, ama eğer gerçekten Suriye yönetimi dolaylı yoldan da olsa, gizli de olsa AKP ile görüşme yapıyorsa, sadece yazıklar olsun derim” ifadelerini kullanması Türkiye’nin bu hazırlığını deşifre ediyor. Demek ki hükümet değişikliği Türkiye’nin yeniden Avrasyacı bir yörüngeye yerleşmesi için elzem görüldü.
Sözü uzatmadan bazı işaretlere ve remizlere bakıldığında Türkiye’de yaşanan siyasi atraksiyonun temel belirleyici etkeni Türk dış politikasında bir makas ve eksen değişikliği ihtiyacının ortaya çıkmasıdır. Ancak bu değişimin aktörlerinin uluslar arası denge açısından Avrasyacı bir görüntü verme eğilimde oldukları söylenebilir. Fakat bu noktada TSK’nın çizgisiyle denk düşüldüğü söylenebilir mi bilemiyorum. Çünkü bazı çevreler Genelkurmay Başkanını Balyoz Davası sanıklarının suçlanmasında kendisini itham etmiş ve bazıları da hızını alamayarak kendisini ve çalışma ekibini; “Türkiye’nin çıkarının ABD ve NATO ile sıkı bağları sürdürmekte olduğunu kabul eden Atlantikçiler” nitelendirmesinde bulunmuştu. Demek ki Avrasyacı değil!
Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com