Mehmet BOZKUŞ: YENİ JEOPOLİTİK DENGE İÇİNDE KÜRESEL GÜÇ MİMARİSİ SÖMÜREN DEVLETLER SÖMÜRÜLEN DEVLETLER (FAİZ, BORÇ, CEHALET) 6
Küresel Güç Mimarisi: Sömüren Devletler ve Sömürülen Devletler
Ülkelerin Geleceğini Belirleyen Üç Silah: Faiz, Borç ve Cehalet
Uluslararası sistem, hukuki eşitlik iddialarına rağmen fiiliyatta asimetrik bir güç düzeni üzerine kuruludur. Bu düzenin merkezinde, küresel sistemi tasarlayan ve yöneten sömüren devletler; çevresinde ise bu sisteme eklemlenmiş sömürülen devletler yer almaktadır. Günümüzde bu ayrım askeri işgallerle değil; faiz, borç ve bilgi kontrolü üzerinden yürütülmektedir.
21. Yüzyılda devletlerin kaderi artık sadece askeri güçle değil, ekonomik mimari ve toplumsal bilinç düzeyiyle belirlenmektedir. Görünürde küreselleşme, serbest piyasa ve finansal entegrasyon kavramları öne çıkarken, arka planda ülkelerin geleceklerini şekillendiren üç temel araç vardır: faiz, borç ve cehalet. Bu üçlü, modern çağın en etkili jeostratejik silahı haline gelmiştir.
Faiz sistemi devletlerin hareket alanını daraltan görünmez jeostratejik silahtır. Faiz politikaları, bir ülkenin yalnızca ekonomisini değil, gelecek planlama kapasitesini de doğrudan etkiler. Yüksek faiz ortamı; yatırımı durdurur, sanayiyi zayıflatır ve üretim ekonomisini çökertir. Uzun vadede bu durum, ülkeleri dış finansmana daha bağımlı hale getirir.
Faiz, bu yönüyle bir para politikası aracı olmaktan çıkıp jeopolitik bir baskı mekanizmasına dönüşür. Gelişmekte olan ülkeler için faiz artışları; büyüme, istihdam ve sosyal refah hedeflerinin ertelenmesi anlamına gelir. Böylece devletler, kısa vadeli istikrar uğruna uzun vadeli egemenliklerinden taviz vermek zorunda kalır.
Devletlerin geleceğinin planlamasını ekonomik güç etkinliklerine göre yaparlar. Borç devletlerin geleceğin ipotek altına alınması ve yönetilen konuma gelmesidir.
Bir ülkenin aşırı borçlanması, yalnızca bugünün bütçe dengesini değil, gelecek nesillerin yaşam alanını da daraltır. Borç, artık kalkınmanın değil, bağımlılığın anahtarıdır. Uluslararası finans kuruluşları ve kredi veren ülkeler, borç alan ülkeler borç ilişkileri üzerinden iç politikalara dahi yön verebilmektedir. İstedikleri stratejik yapılarını ve zenginliklerini kontrolleri altına alarak hükmetme alanı ile modern işgal yapılarına kavuşmaktadırlar.
Borç sarmalına giren devletler; sosyal harcamalarını kısar ve sosyal devlet olma şartlarını yönetemez duruma gelirler,
Kamu yatırımları planlaması tamamen borç veren ülkelerin istedikleri şekilde planlamak zorunda kalırlar,
Stratejik kurumları ile kamu sektörlerini özelleştirmek zorunda kalırlar.
Bu süreç kararları tamamen dışarıdan planlanan yapılar ile belirlenmesine neden olur. Bu ülkelerin geleceğini yakından ilgilendiren stratejik kararlar dahi bu ülkelerin yapıları tarafından dış merkezlerde şekillenmesine yol açar. Böylece borç, egemenliğin teslim edilmesi ve aynı zamanda sessiz devrim haline gelir.
Ulusal geleceği felç eden en tehlikeli unsur benlik ve kültürel kayıplarla beraber cehalet sürecinde kullanılan ülke konumunda olmaktır.
Faiz ve borç düzeninin sürdürülebilmesi için en kritik unsur toplumsal benlik yapıların bozulmasını sağlamak ve bilinçlenmeden uzaklaşma süreci ile cehalet yapılanmasının ortaya çıkmasına neden olmasıdır. Bilgi üretmeyen, analiz etmeyen ve sorgulamayan toplumlar; uzun vadeli tehditleri algılayamaz. Bu durum, ülkelerin stratejik hataları zamanında fark edememesine neden olur.
Sömüren devletler açısından faiz, küresel sistemde bir disiplin mekanizmasıdır. Faiz oranları üzerinden:
Sermaye yönlendirilir,
Ulusal para baskılanır,
Siyasi istikrar test edilir,
Faiz silahı, doğrudan çatışmaya girmeden devletlerin iç dengelerini bozabilme kapasitesine sahiptir. Bu yönüyle faiz, modern çağın en düşük maliyetli fakat en etkili silahıdır.
Cehalet; sadece eğitim eksikliği değil, aynı zamanda stratejik bilinç yoksunluğudur.Stratejik bilinç yoksunluğu devletlerin kendi geleceklerini görememek ve tehditlere karşı teşhis ve tedavi yöntemlerini oluşturamamasıdır. Vatan, Devlet,Toprak ve Kültürel benliklerin yok edilmesi ile yönetilen siyasi yapılar ortaya çıkmaya başlarlar. Yönetilen s bütün yapılar tek söylem üzerinden kısa vadeli popüler söylemleri ortaya koyarlar.
Uzun vadeli devlet politikalarının önüne geçerler. Güvenlik ve diğer tehditleri göremeyenler istikrar ve refah yapıları bozulur bu bozulmanın karşısında yer alan bütün yapılarıda beraberinde tehdit etmeye başlarlar.ı Böyle toplumlarda:
Devletlerin gelecek planlamalarında Güçlü Devlet mi, Yönetilen Devlet mi? soruları bugün değişen dünya dengesi içinde en çok cevap aranan süreçlerdir.
Önümüzdeki on yıllarda ülkeler iki temel yol ayrımında olacaktır:
1. Üreten, bilgiye dayalı ve borçtan bağımsız devlet modeli
2. Tüketen, borçla ayakta duran ve dış yönlendirmeye açık devlet modeli
Birinci yolu seçen ülkeler; teknolojide, savunmada ve diplomaside söz sahibi olur.
İkinci yolu tercih edenler ise karar alma kabiliyetini yitirir ve küresel sistemin pasif unsuru haline gelir.
Çözüm geleceği inşa eden stratejik akıl ile hareket ederek ,ülkelerin geleceğini güvence altına alması,faiz merkezli değil üretim merkezli ekonomi,borçla büyüme yerine değer üreten kalkınma,cehaleti besleyen değil bilinci güçlendiren eğitim politikaları gereklidir.
Asıl mücadele, silahlarla değil; ekonomik bağımsızlık ve zihinsel egemenlik üzerinden verilmektedir.
Jeoteknopolitik savaş süreçlerinin yaşandığı günümüzde faiz, borç ve cehalet; ülkelerin geleceğini şekillendiren görünmez ama etkili silahlardır.
Bu silahları tanımayan devletler, savaş kazansalar bile geleceklerini kaybeder. Gerçek güç, yalnızca bugünü yönetmek değil, yarını bağımsız biçimde inşa edebilmektir
Sömüren devletler sistemi kuranlardır. Sömüren devletler, küresel düzenin kurallarını belirleyen ve bu kuralları kendi ulusal çıkarları doğrultusunda işleten aktörlerdir.
Bu devletlerin ortak özellikleri şunlardır:
Küresel finans sisteminin merkezinde yer alırlar ve ülkelerin ekonomilerini kontrol etmek isterler.
Rezerv para, kredi mekanizmaları ve faiz politikaları üzerinde belirleyicidirler.
Uluslararası kurumlar üzerinden norm, kural ve yaptırım üretirler. Bilgi, teknoloji ve algı yönetimini kontrol ederler.
Bu devletler için faiz, borç ve eğitim birer politika aracı, hatta stratejik silah niteliğindedir. Amaçları; çevre ülkelerin kalkınmasını engellemek değil, kontrollü ve bağımlı kalkınma sağlamaktır. Böylece tam bağımsız değil, yönetilebilir devletler üretilir.
Sömürülen devletler sisteme entegre edilenlerdir. Sömürülen devletler, küresel sistemin kurallarını koymayan; ancak bu kurallara uymak zorunda bırakılan ülkelerdir.
Bu ülkelerin temel özellikleri şunlardır:
Sürekli dış finansmana ihtiyaç duyarlar çünkü kendi öz kaynakalarını yönetemez durumdadırlar.
Yüksek faiz–yüksek borç sarmalı içine sokularak zenginlikleri sömürge düzeni içinde sömüren ülkeler tarafından kullanılmak istenir.
Üretim yerine tüketime yönlendirilerek tüketim toplumu haline getirilirler.Bu durum devamlı olarak borçlanma ve tüketim alışkanlıklarının kazandırılması ve tasarruf anlayışından toplumların uzaklaştırılması stratejilerine dayanmaktadır.
Stratejik kararlarında asla kendileri karar veremezler. Bu durum kendi geleceklerinin kararlarını dış onaya ihtiyaç duyarak çözmelerine neden olur.
Bu devletler için borç; geçici bir finansman aracı değil, kalıcı bir bağımlılık mekanizmasıdır. Borç arttıkça hareket alanı daralır; daraldıkça dış yönlendirme kaçınılmaz hale gelir. Bu durum, devletlerin uzun vadeli strateji üretmesini imkânsız hale getirir.
Stratejik Yol Ayrımı;
Önümüzdeki dönemde devletler net bir ayrışmaya girecektir.
Sömüren blok, kural koyan, yöneten, denetleyen,
Sömürülen blok, uyum sağlayan, borçlanan, izleyen,
Bu ayrım ekonomik olduğu kadar jeopolitik ve zihinseldir. Bir devletin hangi tarafta yer alacağı; askeri gücünden çok ekonomik bağımsızlığı ve entelektüel kapasitesi ile belirlenecektir.
Strateji sahibi olmayan ,üretemeye devlet, strateji nesnesi olur. Uluslararası sistemde boşluk yoktur. Strateji üretmeyen devletler, başkalarının stratejisinin konusu haline gelir. Faiz, borç ve cehalet üçgenini okuyamayan ülkeler; sömürülen sınıfında kalmaya mahkûmdur.
Değişen güç dengelerinin yeni jeopolitik dengesi şekillenirken ülkelerin izleyeceği politikalar günümüz dengelerinin belirleyicisi olacaktır.
Gerçek egemenlik, yalnızca sınırları korumak değil; ekonomiyi, bilgiyi ve geleceği kontrol edebilmektir.
Mehmet BOZKUŞ
Stratejist-Siyaset Bilimci



Yorum gönder