KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Rusya
  4. »
  5. ‘Ortadoğu Seddi Projesi’ ve ‘Direnç Cephesi’

‘Ortadoğu Seddi Projesi’ ve ‘Direnç Cephesi’

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 6 dk okuma süresi
396 0

Ankara-Moskova arasında patlak veren uçak kriziyle birlikte Türkiye’ye yönelik “Ortadoğu Seddi Projesi”ne hız kazandırıldığı görülüyor. Putin’in krizi sistematik olarak tırmandırmasının ve uzlaşmaz görüntüsünün altında da sanki bu plan ve niyet yatıyor. Durum öyle ise, daha önce BOP kapsamında gündeme gelen bu projede saflar boyutuyla at izi it izine karışmış demektir.

Bu husus, aynı zamanda Türkiye’nin işinin hiç de kolay olmayacağı anlamına geliyor. Eğer Ankara süreci iyi bir şekilde yönetemez ise, “çifte tehdit” ile karşı karşıya demektir. Ankara’nın atacağı yanlış bir adım, Türkiye’yi hem “Direnç Cephesi” hem de “Atlantik Cephesi” ile eş zamanlı olarak karşı karşıya getirebilir. Dolayısıyla Akdeniz’de boy boy sıralanan “müttefik” savaş gemileri ve uçakların istikameti bir anda Türkiye’ye yönelebilir. Rusya’ya karşı Türkiye’nin bir güvencesi olarak ön plana çıkan askeri hareketlenme hedef değiştirebilir. Nitekim bununla ilgili bir takım endişeler ve uyarılar her fırsatta yapılıyor.

***

Bu bağlamda Suriye’ye yönelik Türkiye’nin gerçekleştireceği olası bir askeri operasyonun boyutu ve hedefleri büyük ölçüde belirleyici olacağa benziyor. Şu ana kadar ki mevcut tablo, “Direnç Cephesi” ile “Atlantik Cephesi”nin “Suriye Kürdistan’ı” (ve haliyle PYD/YPG) ve “Türkmenler” noktasında aynı pozisyonda olduklarını gösteriyor.

Ortak oldukları bir diğer önemli nokta ise Türkiye’nin Ortadoğu’ya çıkışını engellemek ve yeni yapılanmada diplomasi masasının dışında tutmak. En azından “Direnç Cephesi” bunu Suriye ve Irak’ta izledikleri politika ile bir süredir ortaya koyuyor. Dolayısıyla, Rusya-İran ikilisinin Suriye üzerinden öncelikli olarak Doğu Akdeniz ve Ortadoğu üzerinde etkili olmak, akabinde ise “Kuzey Afrika-Kafkasya-Orta Asya-Güney Asya” hattında kendilerine bir nüfuz alanı oluşturma gayretleri bile, mevzu Türkiye olduğunda göz ardı edilebiliyor ve iki farklı cepheyi uzlaştırabiliyor.

***

Buradaki çifte standartlardaki paralellik de dikkatlerden kaçmıyor. Türkiye’yi “Sünnicilik” ile suçlayanların farklı mezhepçi politikalar izlemesi ya da İslam dışı bir takım yeni akımları ön plana çıkartması bunun en önemli göstergesi. Aynı şekilde, düne kadar “Büyük Kürdistan Devleti” oluşumuna karşı çıkanların, kendileri dışındaki diğer ayrılıkçı Kürt hareketlerine verdiği destek de bir diğer samimiyet sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Bu da akıllara kaçınılmaz olarak Büyük Petro’nun vasiyetindeki İran ile ilgili maddeleri ve tarihsel süreçte Vatikan’ın İran’a yönelik izlediği politikaları getiriyor.

Bölgede tarihsel kodlara dönüş adı altında nüfuz alanını genişletmeye çalışan bu ülkelerin Türkiye içerisinde yürüttükleri bir takım faaliyetler de dikkatlerden kaçmıyor. Özellikle son yıllarda İstanbul merkezli Türk Alevilerine yönelik sinsice yürütülen ve tahammül sınırlarını zorlamaya başlayan bir takım icraatlar, başta “İttihad-ı İslam” söylemi ve hedefi olmak üzere hiçbir komşuluk, dostluk ilişkisi ile izah edilemez.

“Irak Türkmenleri Modeli” ile diğer “Şii Türkler” örneği, Türk Aleviliği ile fazlasıyla karıştırılıyor. Eğer, bu hususta bir takım ısrarlar devam eder ise, bu durum bumerang etkisi yapabilir ve icracı ülke/ülkelerde tarihsel Türk hafızasının kimlik boyutunda farklı bir seyir izlemesine yol açabilir.

***

İslam dünyasında birlik söyleminde bulunanların, Müslüman ülkelerde yürüttükleri mezhepçi ve etnik temelli politikalar, ancak ve ancak “Sykes-Picot-Sazanov” mantığı ile izah edilebilir. Bu da emperyalist bir kafa yapısı ile eşdeğerdir. Bu durum, onları Sykes-Picot düzeninin bir karşıtı değil, mantık zemininde “yeni ortakları” durumuna sokar.

Nitekim Atlantikçi Cephe’nin (Batı bloğunun) Sykes-Picot ile Türkiye’nin bölgeyle irtibatını mayınlı sınırlar ve psikolojik duvarlarla kesmeye çalışması yetmiyormuş gibi, son dönemde bir de başımıza “Direnç Cephesi” olarak adlandırılan bir kesim çıkmış durumda.

***

Anti-Amerikancı bir duruş ile ortaya çıkan bu cephenin İsrail’i hiçbir şekilde hedef almaması, buna karşılık Türkiye’yi ve zaman zaman başka Müslüman ülkeleri hedef tahtasına oturtması ise, işin bir başka trajikomik tarafı. Bu hususun tüm Müslümanlar tarafından sorgulanması gerekiyor.

Diğer taraftan, Türkiye karşıtı “Menfaat Cephesi”nin bu mantık üzerinde fazla gitmesi mümkün değil. Her birinin değerler-inançlar boyutunda farklı bir geçmişe ve halk kitlesine sahip olması, bulundukları zemini fazlasıyla kaygan yapıyor. O yüzden bir takım “vasiyet ortaklıklarına” göre değil, İslam kardeşliğinin ruhuna uygun bir şekilde hareket edilmesinde fayda var. Aksi takdirde, inşa etmeye çalıştıkları o seddin altında hep birlikte kalırlar!

Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir