KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Suudi Arabistan istihbaratında görev değişikliği Türkiye’yi etkiler mi?

Suudi Arabistan istihbaratında görev değişikliği Türkiye’yi etkiler mi?

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 14 dk okuma süresi
301 0

Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi (Türkiye’deki travesti Sisi -Seyhan Soylu- ile lütfen karıştırılmasın), Suudi Arabistan’da, Kral Selman bin Abdülaziz ile bir araya geldi, iki ülke arasındaki iş birliği alanları, sağlam dostluk ilişkileri ve bölgedeki gelişmeler ele alındı. Sisi’nin ziyareti, Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki krizin, Suudi petrol şirketi Aramco’nun Mısır’a petrol sevkiyatını 6 ay aradan sonra yeniden başlatmasıyla normalleşmesiyle gerçekleşti. Sisi’den önce ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, Ortadoğu ve Afrika turunun ilk durağı Suudi Arabistan’da Kral Selman bin Abdulaziz’le görüşmüştü. Başkent Riyad’daki Yemame Sarayı’nda bir araya gelen Kral Selman ile ABD Savunma Bakanı Mattis, savunma alanı başta olmak üzere iki ülke arasındaki stratejik dostluk ilişkilerini güçlendirme yolları ile bölgesel ve uluslararası gelişmeleri ele almıştı. Sisi Suudi Arabistan önce ABD’ye uçmuş, el pençe huzuruna çıktığı Trump’ın sırtını sıvazladığı lider olarak ülkesine döndü, aldığı talimatlar doğrultusunda Suudi Kralına gitti. Sisi gitmeden önce bir şey yaptı! Ne yaptı? Mübarek’i serbest bıraktırdı.

Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? ABD’nin işbirlikçisi Mübarek’in serbest bırakılması, Müslüman Kardeşler’in İslamcı cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı 3 Temmuz 2013’te düzenlenen kanlı askeri darbeden bu yana gelişen karşı-devrim açısından semboliktir. Dört yıldan kısa bir süre sonra, Kahire’deki yeni askeri egemenler, Batılı güçlerin teşvikiyle, eski liderlerinin itibarını tamamen iade ediyor ve Mısırlı kitleleri daha da vahşi yöntemlerle bastırıyorlar. ABD’nin eğittiği General Abdül Fettah El Sisi’nin önderliğindeki cunta, 40.000’i aşkın rejim karşıtını hapsetti ve 1.000’den fazla kişiyi ölüme mahkûm etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, darbeden kısa süre sonra, “Mısır’ın modern tarihindeki en kötü toplu yargısız infazlar” gerçekleşti. Ordu ve polis, rejim karşıtlarınca kurulan iki protesto kampını basmış ve kadınlar ve çocuklar dahil olmak üzere 1.000’i aşkın insanı katletmişti. (Bkz. Johannes Stern Hüsnü Mübarek’in serbest bırakılması ve Mısır Devrimi’nin dersleri / http://www.wsws.org/tr/articles/2017/04/22/pers-a22.html )

ABD; Türkiye’ye vazgeçilmez ülke değilsin demek için Mısır ve Suudi Arabistan’ı birbirine yaklaştırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump’ın 16-17 Mayıs’ta Washington görüşmesinde daha net bir resim çekmek mümkün olabilecek. ABD’nin iki kuşak projesi var. Rusya ve Çine karşı Yeşil Kuşak, İran’a karşı Sünni Kuşak. İran ve Türkiye’nin arasını açmaya yönelik “Sünni Kuşak” projesi, soğuk savaş dönemindeki sözde Sovyet Rus yayılmacılığının önüne geçmek için kurgulanan ABD patentli ‘Yeşil Kuşak’ projesinden çokta farklı değil. Her iki projenin de sahibi ABD. Suudi Arabistan ise projenin sözde ideolojik teorisyeni ve finansörü. Projede Türkiye için de önemli görevler düşünülmüştü. Suudilerin paşa keyfi için İran’ın Şii yayılmacılığına karşı, Türkiye ve Mısır askeri destek verecek, gerekirse askeri operasyonlarda bulunmaktan kaçınılmayacaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Türkiye’nin Osmanlı’dan tevarüs eden ve Milli Görüş mektebinden yetişen siyasilerin fikirlerinde neşvünema bulan İslam ülkelerinin birliği mefkûresi, ister Şiir ister Sünni olsun bütün İslam ülkelerini kapsayan bir muhteviyata sahip olduğundan, Amerika’da pişirilen Ortadoğu’da servis edilen Müslüman kanlarından soslu yemeğe kaşık sallamayacağı öngörülmemişti.

Sünni Kuşak projesinin görünürdeki patronu Suudi Krallığı’nın Suriye ve Mısır politikaları, Türkiye’nin Uluslararası yol haritası ile örtüşmediğinden Sünni kuşak projesi derin yara aldı. Sünni kuşak projesini yöneten Suudi istihbaratın başındaki isim Prens Bender’in Türkiye’ye pek sıcak baktığı söylenemezdi. Amerikan tarzı yaşantısı ve bakış açısı ön planda olan bir isim. Aile bağları ve kökeni itibarıyla da egosu şişkin birisiydi. Suudi Kralı Prens Bender, 1975’te öldürülen Kral Faysal’ın kızı Heyfa’yla evli. Prenses Heyfa, 1975’ten beri dışişleri bakanlığı koltuğunda oturan Suud el Faysal’ın ve Suudi Arabistan istihbaratının uzun yıllar başında bulunan Türkî el Faysal’ın kız kardeşi. Uzun sözün kısası Prens Bender Bin Sultan Bin Abdülaziz, mağrurluğunun bedelini başarısızlıkla taçlandırdı. Sünni Kuşak projesi çözüldü. Proje kapsamında Türkiye’de faaliyet gösteren paralel yapı, AK Parti iktidarı tarafından tasfiye edildi/ediliyor. Suudiler Suriye’de Şii destekli Baas rejimini deviremedi. Türkiye’yi de kendi emelleri doğrultusunda kullanamadı. Suriye’de farklı cephelerde karşı karşıya gelen Türkiye ve İran, uluslararası birçok olayda birlikte hareket ederek, Müslümanlara rağmen proje kurgulayanların hesabını boşa çıkardı, bozdu. (Bkz. 16.04.2014 / http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/sunni-kusak-cozuldu-suudi-istihbaratci-istifa-etti.html )

Ancak tüm bu akrabalık bağları Prens Bender Bin Sultan Bin Abdülaziz’in görevden alınmasına engel olamadı ve ondan boşalan Suudi Arabistan İstihbarat Servisi Başkanlığına yardımcısı Yusuf el-İdrisi getirilmişti. General Yusuf el-İdrisi, 36 yıl aradan sonra kraliyet ailesine mensup olmadığı halde Suudi İstihbarat servisinin başkanlığına getirilen ilk kişiydi. Yusuf el-İdrisi, 5 Ekim 2012’de Bender bin Sultan’ın yardımcılığına atandı, 15 Haziran 2013’te Korgeneralliğe terfi ettirildi. Atalarının Mısırlı olduğu belirtilen İdrisi’nin büyük babası Yusuf bin Muhammed el-Harşa’ da Suudi yönetiminin kurucusu Kral Abdulaziz’e hizmet vermiş bir isim. Prens Bender Bin Sultan Bin Abdülaziz’in bu görevden alınmasının gerçek nedeninin kamuoyundan gizlendiği ve asıl nedeninin Bağdat yönetimine karşı Suudi istihbaratının hazırladığı, planladığı ve finans ettiği bir askeri darbenin başarısızlıkla sonuçlanmasından kaynaklandığı iddia edilmişti. Asıl gizlenen husus ise İhvan kökenli Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’yi görevinden askeri darbeyle uzaklaştıran General Sisi’yi Arabistan İstihbarat Servisi Başkan yardımcısı Yusuf el-İdrisi’nin finans etmesi ve yönlendirmesiydi.

Sisi’nin Riyad temaslarının arkasındaki isim General Yusuf el-İdrisi. Şimdi Suudiler ABD’nin pışpışlamasıyla bu projeye geri dönüyor. İstihbarattaki görev değişimi bunu gösteriyor. Suudi Arabistan’da, ülkenin Washington Büyükelçisi, İstihbarat Başkan Yardımcısı, Kara Kuvvetleri Komutanı ve bazı bakanlar görevden alındı. Kraliyet Divanından yapılan yazılı açıklamaya göre, Kral Selman’ın iki oğlu, yeni kararnameyle üst düzey görevlere atandı.

Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Abdullah bin Faysal görevinden alınarak yerine Emir Halid bin Selman bin Abdulaziz getirildi. Emir Abdulaziz bin Selman ise Enerjiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak atandı. Geçen yıl eylülde ekonomik krizden dolayı askıya alınan sosyal hak ve ek ödemeler de kraliyet emirleriyle geri getirildi. Ayrıca Yemen’deki Husilere yönelik savaşta görev yapan askeri ve güvenlik personeline iki maaş ikramiye ödenmesi kararlaştırıldı. Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Aid bin Avad bin Aid Eş-Şelevi görevinden alınarak Savunma Bakanlığı Müsteşarlığına atandı. Görev süresi dolan İstihbarat Başkan Yardımcısının yerine ise Koalisyon Sözcüsü Ahmed Hasan Asiri getirildi.(Bkz. http://www.dunyabulteni.net/manset/398751/suudi-arabistanda-cok-sayida-ust-duzey-gorevden-almalar)

Ahmed Hasan Asiri (Ahmed Hassan Mohammad Asiri) Arabistan’ın güneybatısında yer alan yemenle Sınır Asir bölgesinden. Bölge 1934’te Suudi topraklarına katılmış ve Yemen kültürünün egemen olduğu sosyal bir yapıya sahip. Asiri Husi karşıtı söylemleriyle tanınıyor ve iflah olmaz İran karşıtı. Yemenle savaş sırasındaki sivil hedeflere yönelik saldırıları savunmasından dolayı batı basınında eleştirilen bir isim. Mart 2017’de Londra’da bir foruma katılan Ahmed Hassan Mohammad Asiri, İngiliz Barış aktivistlerince (UK Peace) Suud ordusunun Yemen’deki sivil topluma yönelik savaş suçları nedeniyle protesto edilmiş, tutuklanması için İngiltere hükümetine çağrı yapılmıştı. (Bkz. Watch a UK peace activist attempt to arrest a Saudi general for war crimes – Saudi general gives crowd the middle finger after dodging citizen’s egg )
Suudilerdeki bu görev değişikliğin ABD Savunma Bakanı Jim Mattis’in, Ortadoğu ve Afrika turunun ilk durağı Suudi Arabistan’da Kral Selman bin Abdulaziz tarafından kabul edilmesinin ardından gerçekleşmesi dikkat çekici. Suudi Arabistan; İran’ın bölgedeki gücünün dengelenmesi için Türkiye’yi gerek askeri gerekse ekonomik kapasitesi ile çok büyük bir stratejik ülke kabul etse de Türkiye’yi bölgenin bir başka Sünni askeri devi Mısır ile dengelemenin hesabında. Suudilerin Türkiye’yi stratejik ülke görmesi boşuna değil. İsrail istihbarat kurumu Nativ’in eski başkanı Yakov Kedmi dahi Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde en güçlü ve önemli ülke olduğuna işaret ediyor. Türkiye’nin Suriye’de Suudilerle başı dertte. Suudi yetkililerin açıklamasına göre Suriye’de 1540, Yemen’de 147, Afganistan ve Pakistan’da 31, Irak’ta ise sadece 5 Suudi teröristin bulunuyor. Suudi teröristlerin yer aldığı savaşçı gruplar, Türkiye’nin arabuluculuk statüsünü kabul etmiyor ve yaptıkları eylemlerle Türkiye’yi zora sokuyor. Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonunda verdiği kayıpların arkasında bu Suudi kökenli Arap teröristlerin bulunduğu söyleniyor. Merdi kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş ya, Suudi Arabistan ve Katar’ın Suriye kriziyle ilgili tutumlarını değiştirmesi halinde, Şam yönetiminin bu iki ülkeyle işbirliği yapmaya hazır olduğunu vurgulayan Suriye’nin Moskova Büyükelçisi Riyad Haddad’da, Türkiye’nin çok saldırgan bir rol oynadığını belirtiyor.
Türkiye’de yapılan referandum sadece Başkanlık sistemiyle sınırlı değil. Başkanlık sistemine geçilmesi durumunda, ABD’deki gibi Türkiye’de de Cumhurbaşkanı’na bağlı bir Ulusal Güvenlik Direktörlüğü (UGD) kurulacak ve başına bir Ulusal Güvenlik Direktörü atanacak. Bir anlamda istihbarat birimlerinin patronu olacak bu birim, aynı zamanda koordinasyonu da sağlayacak. Başkanlık sistemine geçilemezse ve parlamenter sistemle yola devam edilirse direktörlük Başbakanlık’a bağlı olarak çalışacak. ç ve dış istihbaratın kesin olarak ayrılması kararı alındı ancak bu, ‘İstihbarat içeriden başlar’ ilkesiyle, sorumlulukları ortadan kaldıracak bir yaklaşımla olmayacak. Odaklanma, uzmanlaşma ve yetki karmaşasını önleme bakımından böyle bir ayrıma gidildi. MİT, CIA gibi daha çok dış istihbarata odaklanacak. Tabii ki diğer alanlarda da uzman masaları olacak. Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı iken adı Elektronik Sistemler Komutanlığı (GES) olan ancak MİT’e geçtikten sonra Sinyal İstihbarat Başkanlığı (SİB) adını alan elektronik istihbarat da MİT’ten ayrılacak ve Ulusal Güvenlik Direktörlüğü’ne (UGD) bağlı olarak çalışacak. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) gibi teknik altyapıyı sağlayan birimlerin koordinasyonunuda yine UGD yürütecek. (Bkz. https://tr.sputniknews.com/turkiye/201612051026136390-baskanlik-abd-istihbarat/ ) Demem o ki çöl bedevisi Suudiler bile istihbaratta görev değişikliğine gidiyorsa, Türkiye’ye de bazı yansımaları kaçınılmazdır. Bekleyin görün!
Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir