KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Semir et-Taki:İran, Gazze’deki savaştan elde edeceği hasadı kaygıyla bekliyor!

Semir et-Taki:İran, Gazze’deki savaştan elde edeceği hasadı kaygıyla bekliyor!

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 8 dk okuma süresi
64 0

Kimi Filistinli gruplar “sahaların birliği” üzerine bahis oynadı ve Hizbullah’ın devreye gireceğini, İran’ın onları terk etmeyeceğini veya İsrail ile şiddetli bir askeri çatışmada tek başlarına bırakmayacağını varsaydılar.

Ancak çok geçmeden Tahran’ın yaptıkları ve yapmadıkları karşısında şaşkınlığa uğradılar.

Her ne kadar İran’ın, grupların savaşçılarına sağladığı silahların miktarı ve türü ile verdiği eğitime rağmen 7 Ekim’in boyutlarını bilmediğini iddia etmesi imkânsız olsa da diplomatik arabuluculukların perde arkasında Tahran ve Hizbullah, bu grupların yaptıklarıyla bir bağları olduklarını inkar ettiler.

Yani en iyi ihtimalle Tahran olup bitene izin verdi ve sonra geri çekildi!

Bu İran pragmatizminin arkasında ne var?

Birincisi, ABD’nin stratejik caydırıcılığı İran rejiminin pragmatizmini uyandırdı.

Onlarca yıldır Amerikan filosunu Körfez’den kovmaya çalışan İran, özellikle de yıllarca kalacaklarını bildiğinden, düzinelerce Amerikan donanma gemisinin kıyılarının önünden geçmesinden rahatsızlık duyuyor.

İkincisi, İran raporları, İran silahlarının Ukrayna’daki pratik denemesinin, silahların çok ilkel olduğunu ve milis savaşında silah olarak işe yarayan şeyin, ordular arasındaki savaşta havai fişekten ibaret kaldığını kanıtladığını gösteriyor.

Üçüncüsü, Tahran, nükleer programının tamamlanmasına öncelik veriyor, dolayısıyla çatışmayı genişletme riskini almayacak.

Dördüncüsü, Tahran, liderliği sosyal sorunlar ve nesiller arası çatışmalar ateşi üstünde otururken, yaptırımların hafifletilmesi halinde elde edeceği milyarlarca doları “stratejik sabrının” bir ödülü olarak sabırsızlıkla bekliyor.

Beşincisi, Hizbullah, İran’ın caydırıcılık denklemi tacının mücevheri ve bundan dolayı Gazze uğruna onu riske atamayacak kadar değerli.

ABD yönetimi, “siyasi rasyonalizmin” ideolojik aşırılıkların önüne geçtiği Tahran’daki bu atmosferi gözlemledi.

Bu atmosfer, müzakereci ve nazik rasyonel diplomat Doktor Jekyll ile İranlı Bay Hyde’ın saldırganlığının ve dogmatik fanatizminin en üst biçimi arasında gidip gelen İran liderliğinin kişiliğindeki şizofreniyi derinleştiriyor.

Kendi açısından Hizbullah da değişti ve işte ABD’nin önerileri doğrultusunda İsrail ile kara sınırlarının çizilmesine yeşil ışık yakıyor.

Hem de bu kabul, silahını korumak için öne sürdüğü bahanelerin ortadan kalkması ve karşı tarafın sınırlarını tanıması anlamına gelse de.

Dahası, Hizbullah’ın Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmeyi ve 1701 sayılı karar ile kabul etmek zorunda kaldıklarını uygulamaya razı olma olasılığı hakkında Beyrut banliyösünden önemli açıklamalar sızdırılıyor.

Ancak Hizbullah’ın tutumundaki en derin boyut, yapısındaki organik dönüşümden kaynaklanıyor.

Hizbullah, Güneydoğu Asya’dan Venezuela’ya kadar uzanan Devrim Muhafızları’nın uluslararası finans ağının organik bir parçası haline geldi.

Bu ağ, değerli madenlerden elmas ve Bitcoin ile karaborsanın ve kayıt dışı ekonominin tüm kazandıran ürünlerine kadar her şeyin ticaretini yapıyor.

Uzun süredir eylemsiz kalan tüm devrimciler gibi, pragmatik faydacı Doktor Jekyll ile ideolojik devrimci Bay Hyde arasındaki uyuşmazlık, bilhassa otoritenin hesapları devrimin hesaplarıyla, devrimin parası ve çıkarları otoritenin adamlarının cepleri ve mülkleriyle özdeşleşip, akıl ve “pragmatizm” hâkim olsun.

Bu durumda nasıl bölgenin ateşe verilmesine katılıp, altın yumurtlayan tavuklarını riske atabilirler?

Ancak Tahran’daki Doktor Jekyll’ın mantığı hâlâ geçmişte kalan ve artık bir değeri kalmayan verilere de bağlı!

Bunların ilki, İran’ın Batı’nın kendisiyle ilişkilerine olan güveninin ne ölçüde çöktüğünü henüz fark edememiş olması.

İran, ABD ve İsrail arasında onlarca yıldır süren gizli anlaşmaların ardından 7 Ekim olayları, bu gizli anlaşmanın ne kadar yozlaşmış olduğunu ve bu kadar hassas bir bölgenin güvenlik ve istikrarının, Batılı ve İranlı istihbaratçıların gizlice imzaladıkları anlaşmalara emanet edilemeyeceğini gösterdi.

İran, İsrail’in “çimleri biçme” ve közleri küllenmiş olarak tutma stratejisine uzun süre katılıp bundan hoşnut iken, gizli anlaşmalar İsrail’in kendisi için ciddi bir tehlike haline geldi.

İkincisi, Tahran’ın artık öngörülebilir bir gelecekte nükleer anlaşmaya geri dönüşü hayal etmesi mümkün değil, ona sunulan tek şey “sorumlu” ve “iyi” davranışlarına karşılık verilecek ödüller.
Üçüncüsü, Arap ülkeleri bölgedeki stratejik ve siyasi inisiyatifi yeniden kazanmaya yönelik süreci sürdürüyorlar.
Nitekim Kızıldeniz’deki krize rağmen, Yemen barış görüşmeleri devam ediyor. Dahası Tahran, Arap Körfez ülkeleriyle uzlaşma fırsatları aramaya çalışıyor.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Arap-İslam Zirvesi’ndeki konuşmasında 7 Ekim olaylarına bir övgü yer almadı ve İran, biri İsrailliler diğeri Filistinliler için iki devletli çözümü destekleyen ortak açıklamayı aleni olarak kabul etti.

Reisi, açıklamada Gazze’deki savaştan sonra Hamas’a herhangi bir rol verilmesi ifadesinin yer almasını şart koşmadı bile.

Dördüncüsü, İran ile İsrail arasındaki angajman kuralları anlaşmasının içeriği uzun bir süre bölgesel denklemde herhangi bir Arap rolünü dışlamaya dayandı.

Ama şartlar değişti. Riyad ve Kahire, Gazze trajedisini çözmeye yönelik siyasi ve diplomatik çabaların dizginlerini elinde tutarken, masanın üstünden ve altından onu uyarmak ve tehdit etmek dışında kimse Tahran’ın kapısını çalmadı.

Beşincisi, Tahran, çatışmalar durduğunda ya da yatıştığında belki de bölgesel siyasi kartlarının dağılmış olduğunu fark edecek, çünkü “Filistin’i özgürleştirme” ve “mazlumları destekleme” söylemlerinin artık hiçbir inandırıcılığı yok.
Zira söylemleri ile eylemlerini gerçekten birleştirmek isteyenler, bunu savaş ateşi zirvedeyken yapmalılar.
Çatışma ateşi söndükten sonra Hizbullah’ın, Haşdi Şabi’nin, Zeynebiyyun vb. örgütlerin Filistin’i desteklemekle ya da “Büyük Şeytan” ile savaşmakla övünmesinin hiçbir faydası olmayacak.

Altıncısı, Amerikan seçimlerinin kaderi ne olursa olsun Tahran, 2014’ten bu yana üzerinde çalıştığı en iyi araçlarından birini kaybediyor.

Zira Obama-Biden yönetiminde İran dosyasından sorumlu ekibin başındaki eski yetkili süresiz izne çıkarıldı ve kendisine yakın danışmanlar içinde Devrim Muhafızları tarafından yönetilen bir şebekenin ortaya çıkarılması nedeniyle güvenlik ruhsatı askıya alındı.

Yedincisi, Gazze Savaşı’ndan sonra İsrail ile Rusya arasındaki uzlaşı sarsıldı ve Tahran artık Rusya’nın çatışmayı kontrol altında tutan “güçlü arabulucu” rolünden yararlanamaz oldu.

Dahası Hizbullah, savaşın kuzey cephesinin açılıp açılmayacağına artık kendisinin değil, İsrail’in karar vereceğini biliyor.

Bu nedenle, ABD’nin İran’ın pozisyonunu bazı teşvikler yoluyla soğutma çabalarına dair açık göstergelere rağmen, İran, Gazze’deki olaylardan sonra elde edeceği hasadı ciddi bir kaygıyla bekliyor.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir