İngiltere’de yayımlanan haftalık The Economist dergisi son sayısında Türkiye-Rusya ilişkilerine değindi. İki ülkenin “füzelerle” yakınlaştığını savunan dergi, Türkiye ile Rusya’nın dostluğunun NATO’yu kaygılandırması gerektiğini yazdı. Economist’teki yazıda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Çarşamba günü yapılan görüşme ekle alınıyor. Erdoğan ve Putin’in ağırlıklı olarak Suriye’deki son gelişmeleri ele aldıkları ancak Türkiye’nin NATO’daki müttefiklerini endişelendiren bir konuyu da görüştükleri belirtiliyor. Dergi bu noktada Rusya’nın Türkiye’ye S-400 hava savunma sistemi satması konusunda prensip anlaşmasına varıldığını vurguluyor. (Bkz. http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39813835 ) The Economist’ın gündeme taşıdığı Türkiye’nin NATO’daki müttefiklerini endişelendiren bir konu ne olabilir? Bunu da İngiliz Times gazetesi cevaplandırıyor. Times; Türkiye, Rusya ve İran’ın dün Suriye’de “çatışmasızlık bölgeleri” kurulması için protokol imzaladıklarını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, oluşturulacak güvenli bölgeler ile “Suriye’yi böleceklerini” yazdı. (Bkz. http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39814596 ) Size bir şey diyeyim mi? Ya bunlar bu işten bu işten bir şey anlamıyor ya da ben çok çok iyi bir analizciyim. Neden mi? Çünkü iki yıl öncesinden perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Hatırlatayım; Eylül 2015’de Kurban Bayramı öncesi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’ya bir çalışma ziyareti gerçekleştirmiş, daha sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmüştü. Görüşmenin gündeminde ağırlıklı olarak Suriye krizi ve Türk Akımı gaz boru hattı projesinin yer aldığı belirtilmişti. Putin’in Erdoğan’a Beşar Esad’ın ülkenin yüzde 15’ini kontrol edebildiğini, Şam’dan başlayıp Humus, Hama üzerinden Lazkiye’yle Akdeniz’e açılan bir butik devlet kurma peşinde olduğunu söylemişti. Bu diyalogdan anlaşıldığına göre, Suriye’deki Rus kuvvetlerinin, Baas rejiminin diktatörü Esad için butik devlet inşa etmeye çalıştığını belirtmiştim. (Bkz. Ömür Çelikdönmez/ 29 Eylül 2015/ http://fikrikadim.com/sirnak-kerbelaya-dondu-rusya-suriyeyi-boldu/ – Ömür Çelikdönmez/ 13 Ocak 2016/ http://www.kafkassam.com/putin-kendine-geldi-abhazlar-cildirmis-olmali.html ) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile Suçi’de gerçekleştirdiği görüşmede karar bağlanan Çatışmasızlık bölgeleri projesinin Türk tarafının teklifi ile Rusya aracılığıyla diğer taraflara iletilen bir çözüm arayışı olduğunu dünkü yazımda kaydetmiştim. (Bkz. http://www.kafkassam.com/rusyanin-fendi-domatesi-yendi.html)
Türkiye Rusya ilişkisinde temel dinamiğin ticaret, teknoloji transferi veya sadece Suriye’deki işbirliği arayışı olduğunu sananlar yanılıyor. Elbette tüm bu saydıklarım önemli etken ve asla göz ardı edilemez. Ama tüm bu etkenlerle birlikte işbirliği sepetine konulması gereken bir başka faktör daha var. Rusya Müslümanları ve Türk coğrafyası. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana cami sayısı 70 kattan fazla artarak 7 bine ulaştı. Rusya Müftüler Konseyi’nin verilerine göre Moskova’da 2 milyon, Moskova Bölgesi’nde 650 bin ve St.Petersburg kenti dahil Leningrad bölgesinde de 750 bin Müslüman yaşıyor. Rusya genelinde ise Müslümanların sayısı 20 milyon civarında. 1790 yılında kurulan “Rusya Müslümanlarının Merkezi Dini Nezareti” mevcut. (Bkz. http://www.haber7.com/asya/haber/1224292-rus-muftu-rusyada-cami-sayisi-7-bini-gecti ) 6.7.2016’da Moskova’da Ramazan Bayramı coşkusu yaşandığında sadece Merkez Cami’nde 90 bin kişi bayram namazı kılmış, cami yetersiz kalınca çevre sokaklar, yollar seccadelerini seren Müslümanlarla dolup taşmıştı. Yetkililer, sadece Moskova’daki cami ve özel alanlarda toplam 200 bin kişinin bayram namazı kıldığını açıklamıştı. (Bkz. http://turkrus.com/238934-moskovada-200-bin-kisi-namazda-xh.aspx )
O nedenle Rusya Türkiye ile ilişkilerinde daha bir özenli olmak zorunda. Çünkü yeni bir Yeşik Kuşak krizi yaşamak istemez. Zbigniew Kazimierz Brzezinski’nin mimarı olduğu ‘Yeşil Kuşak Projesi’ ABD düşmanı Sovyetlere karşı radikal İslam’ı kullanma stratejisine dayanıyordu. Bu projenin uygulanabilirliği için gerekli olan insan kaynakları CIA’nın yıllar yılı kültürel etkinlikleri ve yayınlarıyla İslam dünyasında temellendirilen komünizm karşıtlığı ön planda olan radikal İslamcı gruplardı. Türkiye’de de bir dönem faaliyet gösteren CIA patentli Komünizmle Mücadele Derneğini hatırlayanlarınız olacaktır.
Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ‘Yeşil Kuşak Projesi’nin pratiği noktasında Amerikalılara bulunmaz fırsatlar sundu. ‘Kızıl tehlikeye karşı yeşil panzehir’ sloganıyla formüle edilen bu kuşak projesi gereği, CIA İslamcı mücahit gruplara her türlü silah, mühimmat, finans ve enformasyon desteği sağlayarak, Sovyetleri Afganistan’dan püskürtmek için cepheye sürdü. Soğuk savaş sonrası bu mücahitler, potansiyel tehlike olarak görülecekti, çünkü proje birkaç aşamadan oluşuyordu. Önce dost sonra düşman olmaları kurgulanmıştı.
Bu mücahit grupları ABD’nin Asya coğrafyasına yerleşmesini temin edebilecek her türlü bahaneyi oluşturdular. Birinci aşamada İslam coğrafyasından devşirilen mücahitlerle Sovyet yayılmacılığı durduruldu. Bu süreç Sovyetlerin çöküşünü hızlandıran etkendi. Sovyetlerin yıkılışını, “Tarihin sonu” teziyle temellendiren ABD emperyalizmi, bundan sonraki gelişmeleri ve yaşanabilecek süreçleri kapitalizmin ve ABD’nin kesin zaferi olarak yorumlamaktan kaçınmadı. Ancak tarihin sonu için tek başına Sovyetlerin yıkılması yeterli değildi ve 11 Eylül 2001’in de yaşanması gerekiyordu.
‘Yeşil Kuşak’ 11 Eylül 2001’den sonra dost değil düşman grupların rengiydi. Bu dönüşümü kendisi de bir CIA projesi olan Usame Bin Ladin sağladı. Kimse kızmasın ama Türkiye’deki mevcut örtülü ödenek beslemesi İslamcı ve muhafazakâr kesim kalemşorlarının, sahip oldukları bilgi birikimleri, kullandıkları literatür itibarıyla mevcut durumu anlayabilmeleri pek mümkün gözükmüyor. Yeşil Kuşak Projesinin hangi neden ve gerekçelerle tasarlandığı bilinmeden günümüzde Orta Asya ve Ortadoğu coğrafyasında ortaya çıkan fiili durumu sağlıklı değerlendirebilmemiz söz konusu olamaz. (Bkz. Ömür Çelikdönmez/ 21 Haziran 2016/ http://www.kafkassam.com/abd-islam-dusmanligini-korukluyor.html )
11.10.2016’da Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen 9. Avrasya Din Şurası’na katılan Rusya Müslümanları Dini İdare ve Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin Türkçe yaptığı kısa konuşmasında; Rusya ve Türkiye arasında yeniden kurulan sıcak ilişkiyi hatırlatan liderliklerinden dolayı Erdoğan ve Putin’i övmüş, Putin’in Avrasyacılık fikrinden hareket ettiğini söylemiş, “Cumhurbaşkanım Sayın Putin, Türki halkların önemini çok iyi anlıyorlar” demişti. Hz Peygamberin Müslümanlara her zaman nurlu yolu gösterdiğini söyleyen Gaynuddin, “Bu nur, Rusya ve Türkiye’nin soğuk dönemi aşmasına yardım etti. Zayıflayan işbirliğimizi aşmamıza yardım etti. Halklarımızın dostluklarını daha da güçlendirdi” diye konuşmuştu. (Bkz. http://www.haber7.com/guncel/haber/2165554-rusya-muftusunden-erdogan-ve-turkiyeye-ovgu )
Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com