KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Azerbaycan
  4. »
  5. Necip Topuz: AZERBAYCAN

Necip Topuz: AZERBAYCAN

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 14 dk okuma süresi
106 0

Türk Devletleri Teşkilatına Üye Devletlerinin Yüksek Mahkemeleri Kuruluş Konferansı kapsamında Yargıtay Birinci Başkanı sayın Mehmet Akarca’nın Başkanlığında 16-21 Ekim 2023 tarihleri arasında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu üyeleri ile birlikte Can Azerbaycan’a bir ziyaret gerçekleştirdik.

Kurumsal ilişkiler çerçevesinde Azerbaycan Başbakanlığını, Adalet Bakanlığını, Anayasa Mahkemesini ve Temyiz Mahkemesini ziyaret edip karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk.

İlginç izlenimlerim oldu doğrusu. Örneğin Azerbaycan Anayasa Mahkemesini ziyaretimiz sırasında sayın Başkanın “kardeş ülke” şeklindeki yaklaşımına söz bize düşünce itiraz ettim. Biz kardeş değiliz soyumuz bir, iki ülkenin de kökleri aynı kullandığı dil aynı, dolayısıyla bizler kardeş değil biriz bir bedenin uzuvları gibiyiz dediğimde: sayın Başkanın hoşuna gitmiş olacak ki ayrılırken tokalaşmamız esnasında bana gülümseyerek biriz dedi. Biz de doğrusu çok mutlu olduk.

Bakü gezisi sırasında sayın Haydar Aliyev’in bulunduğu Faxri Xıyaban yahut Ulusal Şeref Mezarlığını ziyaret ettik. Azerbaycan Türklüğünün köklerine nasıl sahip çıktığına şahit olduk. Gerçekten de Azerbaycan’da yetişen büyük devlet adamları sanatçı ve edebiyat adamlarının defnedildiği mezarlık eşsiz güzellikte idi. Sayın Aliyev’in mezarını ziyaretimiz sonrası, büyük sanatçı ve edebiyat adamları burada denince Bahtiyar Vahapzade’nin mezarını sordum. Zaten oraya gidiyoruz dediler. Yolda beni büyük bir sürpriz bekliyordu. Ünlü şair Samed Vurgun’un mezarını gördüm. Görür görmez onun meşhur:

“El bilir ki, sen menimsen,
Yurdum, yuvam, meskenimsen,
Anam doğma vetenimsen
Ayrılar mı könül candan?
Azerbaycan, Azerbaycan”

Beşliğini söyledim. Azerbaycanlı dostlarımız şaşırdı. Hem Samed Vurgun’un mezarını hem de Bahtiyar Vahapzade’nin mezarını görmek bizim için büyük sevinç oldu.

Gönlümüzde büyük bir yara olarak kalan 20 Yanvar Şehitliğini ziyaret edip o günleri tekrar andık. Nuri Paşa komutasında Bakü’ye gelip orada Kafkas İslam Ordularından şehit düşenlerin defnedildiği olduğu Türk Şehitliğini gördük. Çifte Türk bayrağının birlikte dalgalandığını görmek göğsümüzü kabarttı.

Esasen Karabağ savaşındaki işbirliği sebebiyle birçok yerde Türkiye Cumhuriyeti bayrağını gördük. Bir millet iki devletin gönülden birliğini görünce gururlandık doğrusu.

Bakü’de Gazi Paşanın çok güzel bir heykeli vardı. Ziyaret ettik. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında eserlerinin ilelebet payidar olması dileğiyle öz yurdumuzda rahmet ve minnetle yad ettik. Ziyaret ettiğimiz Azerbaycan devlet yetkililerinin Atatürk’le ilgili gönülden vurguları gönlümüzü fethetti doğrusu. Bu vesile Büyük Gazinin açtığı yolda Azerbaycan Türklüğünün yürüdüğünü de görmüş olduk ve o da bizim için ayrı bir gurur ve övünç vesilesi idi.

Bakü’de Hazar kıyısını ve Eski Bakü’yü görme fırsatımız oldu. Değme Avrupa şehirlerine taş çıkaracak bir şehirle karşılaştık desem abartmış olmam sanırım. Önümüzdeki on-onbeş yıl içinde Bakü’nün Kafkasların Dubai’si olacağını söylemek çok abartılı olmaz sanırım.

Eski Bakü olarak nitelenen tarihi bölgede Kızlar Kalesini, Şeyhinşahlar Sarayını gördük. Her biri ayrı güzellikteydi. Bol bol fotoğraf çekme imkanımız oldu.

Bakü şehrini gezerken çok büyük bir heykel gördüm kime ait olduğunu sorduğumda Neriman Nerimanov’a ait olduğunu gördük. Gerek Faxri Hıyaban’daki sovyet dönemi mezarların özenle korunması gerekse Nerimanov heykelini görünce Azerbaycan Türklüğünün öz değerlerine sahip çıkma konusunda ne kadar kararlı olduklarını bizzat görmüş olduk. Bu arada Neriman Nerimanov’un Azerbaycan Milli Meclisinde söz alan dönemin milletvekillerinde Ali Haydar Karayev’in “Karabağın Ermenilere verilmesi” teklifine verdiği ve buradan yazamayacağım meşhur cevabı dostlarımıza fısıltı halinde söyleyip epey güldük. Meraklısı internetten araştırarak cevabı öğrenebilir.

Ziyaretimizin amacı olan Şuşa Beyannamesini imzalaması amacıyla Bakü’den Karabağ’a 19 Ekimde gelen tüm heyetlerle birlikte yola çıktık. İki yüz kilometreye yakın Anadolu topraklarından doğup Hazar’a kavuşmadan önce tıpkı Dicle ve Fırat gibi birleşen Aras ve Kura nehirlerinin suladığı en az Çukurova izlenimini uyandıran mümbit topraklardan geçtik. Bakü’nün çıkışında çok sayıda Petrol kuyusu gördük. Tarım arazilerinde taş eksen taş biter izlenimi uyanıyordu. Yol boyu Sovyet döneminden kalma tek tük otomobil, kamyon ve traktörlere rastladıysak da; gerek diğer araçlar gerekse yol kenarlarında satışa sunulmuş çok sayıda dört çekerli traktörleri ve sağlı sollu köylerde çoğunluğu yeni yapılmış iki katlı taş evleri ve görünce refah seviyesinde hızlı bir yükseliş olduğunu insan gözlemleyebiliyor doğrusu.

Fuzuli Reyonundan itibaren işgal bölgesi olan Karabağ sınırlarına dahil olduk. İşgal sırasında 60-70 bin nüfusu olduğunu ifade edilen Fuzuli şehrinden geçerken yüreğimiz burkuldu. Azadlık sonrası Devlet tarafından yapılan birkaç bina dışında şehirde duvarları bile kalmamış birkaç yıkık evin dışında hiçbir şey kalmamıştı. Söylendiğine göre binaların taşları kıymetli olduğu için Ermeniler bu taşları dahi söküp satmışlar. Söyleyecek söz bulamıyor insan.

Fuzuli şehrinden geçerken Azerbaycan Yüksek Mahkemesi Daire Başkanı bir dostumuz buraya ne mutlu Ağdam’ı görseniz daha çok üzülürsünüz. Azadlık sonrası Ağdam’da Azerbaycan Bayrağı dikecek bir tane duvar bulamadık demişti. Hatta ifadesi “atom bombası atılmış gibi”ydi. Savaşın ne olduğunu insan görmeden idrak edemiyor.

Karabağ bölgesine girmemizden itibaren içinde onlarca iş makinesinin çalıştığı en az elli tane şantiye gördük. Azerbaycan Devletinin Karabağ’ı kısa zamanda ihya edeceğine ikna olduk doğrusu.

Uzun yorucu olsa da hüznü sevinci bir arada yaşadığımız bulutların içinden geçerek Xarı Bülbül diyarı Azerbaycan Milli Marşının ve Çırpınırdı Karadeniz şarkısının bestecisi Üzeyir Hacıbeyli’nin yurdu Azerbaycan’ın adeta kültür başkenti olan güzeller güzeli Şuşa’ya vardık.

Şuşa’ya vardığımızda; işgalde gördüğü zulümlerin hüznünü gök bize ifade etmek için olsa gerek yağmurla karışık gözyaşlarını üzerimize boşaltıyordu. O gün geliş vesilemiz olan Ülkemizden Yargıtay Başkanımız sayın Mehmet Akaca ve Danıştay Başkanımız sayın Zeki Yiğit ile Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yüksek mahkemelerinin başkanları tarafından Şuşa Beyannamesinin imzalanmasına şahitlik ettik.

Halı Müzesini gezerken, müzeyi anlatan görevli bir halının Şuşa’dan çalınıp Amerika’daki bir müzayedede Azerbaycanlı bir hayırseverin satın alıp hibe ettiğini anlatıyordu. Cümleye “bu halı Şuşa’dan oğurlanmış”! Oğurlanmış deyince adeta bir hısım akrabaya rastlamış gibi oldum. Çocukluğumdan beri duymadığım ve köyümde hırsızlamak yerine kullanılan “oğurlamak” kelimesini Azerbaycan’da duymak eşsiz bir mutluluktu. Tıpkı dönüş yolunda şoförümüzün yolun kenarındaki bir şeyi ifade etmek için “yolun kırağında” dediğinde de benzer hisse kapıldım.

Ertesi gün gökyüzünün de hüznü azadlığın sevincine dönmüştü, bir sonbahar değil adeta bir ilkbahar havasıyla karşıladı Şuşa bizi. Şehirde gezdik. Sonra Paşinyan’ın raks ettiği Çıdır Düzüne çıkıp ülkemizde de artık darb-ı mesel haline gelen sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “noldu Paşinyan raks eyleyirdin” sözünü onlarca kez tekrar ettik.

Çıdır Düzünden ileri doğru baktığımızda birkaç yerleşim yeri gördük. Sorduğumda hemen önümüzdeki sekiz kilometre mesafedeki yerin Hankendi, onun ötesindeki yerin yirminci yüzyılın kara lekesi tüm dünyanın gözü önünde soykırımın yapıldığı Hocalı ve birkaç şehir daha gördük.

Azerbaycan ziyareti öncesi henüz ziyaretle ilgili bilgi gelmeden önce eski dosyaları karıştırırken Hocalı Soykırımının olduğu dönemde Ülkemizde yayınlanan ulusal basındaki fotoğraf ve haberlerin kupürlerini kesip dosya haline getirmişim. Onu görünce yaram tekrar kanamıştı. Azerbaycan Başsavcılığını ziyaretimiz sırasında sayın Başsavcıya içimizde kanayan bu yaranın kavuşması için o soykırıma karışanların sıkı bir takibatla bağımsız yargının önüne çıkarılmasını beklediğimizi ve yaralarımızın ancak bu şekilde kavuşacağını ifade etme imkanı buldum. Orada sevinçle öğrendim ki bu şekilde soykırım suçu işleyen bazı failler yakalanmış ve yargılama aşamasına geçilmiş.
Karabağ’ın azatlığını görmek, hele de Hankendi’ye Azerbaycan bayrağının dikilişinin sevincine şahit olmak bunu Azerbaycan’lı meslektaşlarımla paylaşmak büyük bir mutluluktu.

Son gün savaşın ne olduğunu görmek için Bakü’de yapılan “Savaş Ganimetleri Müzesi”nde Ermenilere ait çok sayıda zırhlı araç ve mühimmatı gördük. Zırhlı araç ve tankların halini görünce savaşın ne kadar çetin geçtiğini ziyadesiyle hissediyor insan.

Azerbaycan’da bağımsızlıkla birlikte Karabağ’ın işgale uğradığı nazara alındığında, işgal sonrası Karabağ’da bir tane Azerbaycan Türkünün kalmamasına rağmen Azerbaycanlıların 30 küsür yıl boyunca Karabağ’ı kurtarmak için hazırlandığını fark ediyor insan. İşin doğrusu Karabağ savaşlarında sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in dirayet ve diplomatik başarısı –bunun yorumu haddimiz olmamakla birlikte- her türlü takdirin ötesinde idi.Bununla birlikte Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Devletimizin süreçteki katkısı Azerbaycan Devleti nezdinde temas ettiğimiz tüm kamu görevlileri tarafından sitayişle dile getirildi. Bir Millet iki devlet şuuruyla böyle bir işbirliği bizim için övünç vesilesi oldu şüphesiz.

1699 yılından bu tarafa ricat eden Oğuz Türklerinin bu tarih sonrası Türkiye Cumhuriyeti olarak Kıbrıs Türklüğünün gördüğü zulme dur demesi ve Azerbaycan Cumhuriyetinin Karabağ’ı geri alması makus talihimize karşı bir silkiniş, bir karşı duruş, bir başkaldırı oldu adeta. Emeği geçen herkese şükran ve minnetlerimi sunuyorum.

Karabağ’a gidiş ve dönüş yolunda köylerin yol ağızlarına o köylerden şehit olanların fotoğraf ve isimleri bulunan levhalar gördük. Görebildiğimiz mezarlıklarda da onlarca şehit mezarı gördük. Allah gani gani rahmet eylesin. Hepsini Peygamber efendimize komşu eylesin güzel Rabbim.

Seyahatimize vesile olan Yargıtay Başkanı sayın Mehmet Akarca ve birlikte olduğumuz daire başkanı ve üye arkadaşlar ile her türlü derdimize koşturan Genel Sekreter Yardımcımıza, her eksiğimiz kapatan koruma arkadaşımıza; Azerbaycan’da kaldığımız süre boyunca bizlere mihmandarlık eden eşsiz misafirperverlik gösteren Azerbaycan Ali Mahkemesi Başkan ve üyesi meslektaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum.

Her birini tanımaktan büyük onur duyduk.

Baki Selam.

Necip Topuz

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir