KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Kenan Hasip: Demokrasi ve Popülizm

Kenan Hasip: Demokrasi ve Popülizm

Keisuke Wakizaka Keisuke Wakizaka - - 10 dk okuma süresi
338 0

“En dar anlamıyla demagog cahillerin lideridir” ! (James Fenimore Cooper)
Bu konu üzerine bir kaç kelime yazmaya karar verdiğimde, ‘’popülizm’’ olgusundan tamamen muaf olan bir Sosyo-politik sistem veya bir siyasi parti olmadığı kanısını taşımaktayım. Aksine bu olgunun belirli ölçüde kullanılmadığı hiçbir Sosyo-politik sistem ve ya siyasi parti olmadığının da farkındaydım. Ancak bu iki olgunun ne gibi ilişkilerde olduklarını anlamak için onları önce terminolojik açıdan tanımlamamız gerekir.
“Demokrasi” sözünün etimolojik kökeni “demos”(halk) ve “kratos” (egemenlik) kelimelerine dayalıdır. Kısaca Demokrasi “halkın egemenliği” demektir. “Demokrasi” tüm üye ve ya vatandaşların organizasyon ve ya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.
“Popülizm” (Halkın çıkarları) toplumda seçkin bir tabaka tarafından halkın çıkarlarının bastırıldığını ve engellendiğini varsayan ve devlet organlarının, bu seçkin tabakanın etkisinden çıkarılıp halkın yararına ve toplum olarak gelişmesi için kullanılması gerektiğini söyleyen siyasi bir felsefe ve ya söylem biçimidir. (tanımlar literatürden alınmıştır).
Bu olgunun pratikte ve özellikle seçim kampanyalarında ‘’suistimal’’ edildiğini göz önünde bulundurarak, popülizmin kökenlerini, nerede ve ne ölçüde uygulandığını ve ülkemizde ki durumunun nasıl olduğunu incelemeye uğraş gösterdim.
Kitleleri ikna etme adına popülist sözlük kullanana “demagog”, yönteme ise “demagoji” denir. “Demagojiye” Türkçe’de “laf cambazlığı” denir. Tarihi açıdan her iki olgu Antik Yunan’dan kaynaklanmaktadır. Bugün en mükemmel yönetim sistemi sayılan demokrasiden 2000 yıl önce, Sokrates, Platon (Eflatun), Aristoteles gibi ünlü Antik Yunan felsefecileri tarafından tartışılmıştır. Her üçü de “Oligarşi”, “Monarşi” ve “Demokrasi” yönetim sistemlerini tartışırken “Demokrasi” sistemini farklı algılamışlardır.
‘’Sokratese’’ göre bu üç yönetim sistemlerinin en kötüsü Demokrasidir. Örneğin Demokratik yönetim sistemini araştırırken Sokrates, özetle şöyle der; “Demokrasi” ödeyecek, çünkü herkese cevap vermeye çalışacaktır. Fakirler zenginlerin servetini isteyecek, gençler yaşlıların saygınlığını, kadınlar erkekler kadar saygı görmek isteyecek ve yabancılar yerlilerin haklarını isteyecekler !
“Demokrasi” bütün bunları vermeye çalışacaktır. Hırsızlar ve dolandırıcılar önemli devlet görevleri isteyecekler ve iktidar olduklarında “Monarşi” ve “Oligarşi”nin herhangi bir zamanından fazla “Tiranlık” çıkacaktır.
Konuyla ilgili Platon (Eflatun), “Devlet” adlı eserinde özetle şöyle der; “Kanunlar yönetici seçkinleri tarafından kendi çıkarları için yapılır. “Demokrasi” demokratik “Otokrasi” ise otokratik yasalar üretir. Hukukun oluşumuyla birlikte kimin menfaatine hizmet ettiği de belirlenir. Yasaları çiğneyen onu suçlu olarak gösterir ve cezalandırır”.
Platon’un demokrasiye karşı çıkması’nın temel nedeni siyasi kararların alınmasında yetenekli ve becerisi olan bireylere bağlı olmasıdır. (Bugün acaba böylemidir?).
Bu halk tarafından değil, beceri ve yeteneğe sahip kişiler tarafından yapılabilir ve bunlar filosoflardır. İnsanı politik bir varlık olarak gören (zoon politikon) Aristoteles de “Demokrasi”yi (Çoğunluğunun yönetimi) “Oligarşi”den (Birkaç kişinin yonetimi) ve “Monarşi”den (Tek kişinin yönetimi) daha kötü yönetim biçimi olarak görüyor. Aristotelese göre; “Her şeye halk karar verirse eğer, demokraside yöneticeler yeteneksizler arasından da seçilebilir”.
Tüm bu yönetim sistemleri olumlu ve olumsuz olan özellikleriyle tarih boyunca farklı yerlerde uygulanmış ancak genel kabul gören görüş “Demokrasnin” en iyi yönetim biçimi olduğudur.
“Populizme” gelince halkın kulağına yatkın konuşana Antik Yunanda’ki “demagog” olarak adlandırılan, halk adına konuşan popüler bir konuşmacıydı. O dönemde retoriği güzel olan kişiler, halkın dertrelirini hakikaten dile getirmişlerdir. Zaman içerisinde bu tamamen degişmiş ve 20.yy “Nasiyonalsosyalizm” daha doğrusu “Faşizm” gibi bir yönetim biçimine dönüşmüştür. (Almanya ve Italya’da başlayıp diğer ülkelere de yayılmış).
Bugün ise ‘’yalancı vaatlerle’’ ve ‘’halkın duyguları’’ ile duygu sömürüsü yapan ve kitlelerin güvenini kazanmayı çalışan bu kavram, ağırlıklı olarak siyasetçiler için geçerlidir . Popülizmin mantığı dediğim gibi “demagojidir”. “Demagoglar” kitlelere sansasyonel bir şekilde hitap eden, asla gerçekleşemeyen programlar vaat eden, güç kazanmak, kişisel çıkarlar elde etmek ve gerçekten kendilerine ait olmayan mevki ve makamlara gelmek veya kalmak için spekulasyonlar, yalanlar ve yarı gerçekleri kullanan insanlardır !
“Demagoglar” kitlelere güvenip toplumun beklenti ve korkularından yararlanan kişilerdir ! Konuşma şekillerinde, amaçlarına ulaşmak için propaganda ve etkileyici konuşmalar yaparlar ! Hitabet yetenekleriyle kitleler arasında nefret ve paranoya yaratırlar !
Bu olgu bir devlete yeya bir bölgeye değil dünyanın her tarafında yayılmış hatta son yıllarda, ister Avrupada, ister ABD ve diğer ülkelerde artmaktadır.
“Popülizm” genelde sağcı, solcu veya merkezci olabilir. Araştırmacılara göre alt tipleri de vardır. Avrupada son dönemde sağcı veya aşırı sağcı popülizm artmaktadır. Bunların temelinde genelde ksenofobi, islamofobi, euroskeptisizm (AB şupheciliği), antisemitizm, saf ırk veya saf toplum yatmaktadır.
Örnekler vermek gerekirse; Macaristanda “Fidesz, Polonyada-PiS, Fransada-Front National (FN), Hollanda’da PVV, Avusturya’da FPÖ, Danimarka’da DF, Norveç’te FrP, İngiltere’de UKIP, Italya’da LN, Sirbistan’da SNS v.s.
ABD’de ise popülist yöntemleri Trump-Hilary Clinton Cumhurbaşkanlığı yarışmasında ve özellikle Trump’ın ABD yi yönetim biçiminde görülmektedir.
Buradayken Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de bu tür olgulardan muaf olmadığını belirtmek istiyorum. İktidar ve muhalefet için de geçerlidir. Zira T.C.Dış işleri Bakanı Sn.Mevlüt Çavuşoglu’nun “Popülizmin gözü kör olsun” demesi, dediklerimin en iyi kanıtıdır.
Ancak Turkiye’nin son dönemlerde ki hızlı kalkınmasını görmemezlikten gelmek, kendi çıkarları doğrultusunda sınır dışı aktivitelerini acımasızca eleştirmek, Cumhurbaşkanlık sistemini diktatörlükle eşitlemek, bazı kesimlerin dış güçler ile işbirliğinde bulunması, hiçbir mantığa sığmaz.
Hele hele ekonomik sıkıntalarının olduğu bir dönemde bu bölücülük asla kabul edilemez !
Makedonya’ya gelince ülkenin bağımsızlığından bu yana, az da olsa tüm siyasi partilerde popülizm görülmektedir ancak devleti yöneten güçlü partilerde popülizm sanki yönetim tarzına dönüşmüş gibi görünmektedir. Uzun süre yönettiğim Türk Demokratik Partisinde popülizmden mümkün olduğu kadarıyla kaçınmışızdır. Bireysel çıkışlar mutlaka olmuştur ama genel çizgimiz dürüstlüktü. Vaadlerimizde dikkatliydik çünkü hükumetin küçük bir parçası olduğumuz için gücümüz de sınırlıydı ! Ancak ülkemizde, bu olgunun yalınız seçim kampanyalarında değil iktidarların (kim olursa olsun) yönetim biçiminde yer alması, beni her daim derinden üzmüştür.
Etno-milliyetçiliğin yükselişi, son derece ‘’popülist sözlük’’ kullanan ancak kalitesi düşük olan siyasilerin yükselişi, mevki ve makam uğruna kirli yöntemlerin kullanılması ülkenin demokratikleşmesine engel, yoksulluğun artmasına ise neden olmuştur.
Bugünlerde Türk siyasi kampüsünde ki bir ‘’Bakanlık’’ görevi ile ilgili reaksiyonlar ve birilerinin bu mevkiye ulaşmak için uslüp dışı davranışları, yazdıklarımın en klasik örneğidir.
Bu ve buna benzer durumlardan kurtulmak için saflarımızı bir an evvel demagoglardan temizlemeliyiz ! Ya dürüst insanların arkasında duracağız ya da siyasi sahneden silinip gideceğiz !
Bir sonra ki yazıma kadar hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyorum.
Kenan Hasip Kuzey Makedonya

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir