KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Esed, Zarif ve uzun metrajlı Rus filmi

Esed, Zarif ve uzun metrajlı Rus filmi

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
312 0

Koronavirüs salgını ve sağlık risklerinin yaşandığı günlerde, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif bir maske takıp Şam’a hızlı bir ziyaret yapmayı düşündü.

Zarif, bir yıl aradan sonra Şam’a yaptığı bu ilk ziyarette Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile görüştü.

Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye’ye düzenlediği ziyarette olduğu gibi Zarif’in ziyareti de anlamı ve arka planı konusunda birçok hikaye ve analizin hayal gücünü harekete geçirdi.

Birçoğu, Moskova ve Tahran arasında derin bir anlaşmazlık olduğu sonucuna vardı. Bunu söyleyenler, Dışişleri Bakanlığı veya Kremlin’e yakın Rus kaynakların Beşşar Esed ve çevresindekilere yönelik eleştirilerine (özellikle Rus medya organları ve araştırma merkezlerinin, resmi Rus bakış açısıyla çelişen bilgi ve raporlar yayınlama adeti olmadığı göz önüne alınırsa) atıfta bulunarak belgelemekten kaçınmadı.

Peki, gerçekten bir Rus-İran anlaşmazlığı var mı?

Bu soruya cevap verebilmemiz için Zarif’in ziyaretinin bağlamlarına üç perspektiften bakmalıyız:

Birincisi Rus dış politikası perspektifi:

Burada, Rusya’nın duruşunda yeni gelişmeler olma olasılığını sunuyoruz.

Diğer bir deyişle, bölgede stratejik düzeyde Rusya’yı İranlıları köşeye sıkıştırma yahut Suriye’den çıkmaya yöneltecek veya Esed’i devirip ülkenin başına başka birini getirmeye itecek önemli herhangi bir gerçek gelişme gerçekleşmiş olabilir. Peki, böyle bir gelişme gerçekten yaşandı mı?

Doğrusu 2015 yılından bu yana Ruslar, Suriye’de çözüm için net bir formül üretemediler. Şam’daki kulislerde dönen gerçekleri, rejim ve çevresinin siyaset ve mal konusunda yozlaşmış ve mafyavari uygulamalarını çok iyi bilmesine rağmen Suriye rejimi ve Cumhurbaşkanı olarak Beşşar Esed’e tutunmak, Cumhurbaşkanlık seçimlerinin zamanında düzenlenmesi çağrısında bulunmak dışında.

Hatta Esed’in iktidarını uzatma olasılığına bile oynadılar. Bütün bunlar, Soçi ve Astana, Suriye devletine yeni bir anayasa taslağı hazırlama gibi ciddi olarak tanımlayabileceğimiz çaba gerektiren ısrarlı çözüm girişimleri ortasında gerçekleşti. Bu girişimler, Rusya’nın mevcut statükoyu koruma yani Esed’in başkan kalmasını sağlama, kontrol ettiği bölgelerde rejimi destekleme arzusuna hizmet ediyordu.

Bunun yanı sıra, Rusya’nın Türkler ile bir dereceye kadar ciddi bir uzlaşıya vardığı da biliniyor.

Bu da Ankara’nın Suriye’deki konumu konusunda rahatlamasını sağladı. Öyle ki birçok bölgede sahip olduğu gözlem noktalarını askeri üslere dönüştürdü ve kontrolü altındaki bölgelerde İslamcı grupları örgütlemeye başladı.

Rusya’nın Türkiye’nin bu rolünü tanıması, Şam’da İran’ın rolünü ve doğu bölgelerinde ABD’nin rolünü tanımasından farklı değil.

Rusya’nın İsrail ile ulaştığı yarı uzlaşıyı da unutmamalıyız. İsrail’in Suriye’deki rolü, silah ikmali yapan konvoylara, İran Devrim Muhafızlarına ve rejime bağlı güçlere ait askeri üslere hava saldırıları düzenlemekle sınırlı.

Bu bağlamda, Moskova’nın bir dereceye kadar bu formülden memnun olduğu bir sır değil. Bilhassa, korona salgını nedeniyle daha kötüleşen ekonomik koşullarda daha da zorlaşan mültecilerin geri dönüşü ve Suriye’nin yeniden imarı için uluslararası bir kampanya başlatılmasını mümkün kılacak ciddi ve kesin bir çözüme ulaşılamaması, Moskova’nın ekonomik olarak Suriye yükünü tek başına taşıma gücü olmaması göz önüne alındığında.

Burada, ABD’nin çıkarlarını görmezden gelen herhangi bir uzlaşıya karşı çıkmasının önemi de göz ardı edilmemeli. Moskova büyük olasılıkla işleri olduğu gibi bırakmaktan memnun ve yayınlanan son raporlar ya da başka raporlar aracılığıyla ulaşmak istediği nihai hedef, kendisine çizilen çizgilerin dışına çıkmaması için Esed’e şantaj ve baskı yapmaktır.

Ayrıca Moskova’nın Esed ile ilgili bir pazarlığa hazır olabileceği ancak şu ana kadar bir alıcı bulamadığı da biliniyor.

Dolayısıyla özetle, Suriye topraklarında müttefikler arasında görüş farklılıkları var olsa da bizleri Rus perspektifinde temel bir farklılık olduğunu söylemeye itecek hiçbir temel değişiklik yok.

Moskova ve İran’ı birleştiren sabite, Suriye’de ve genel olarak bölgede ABD varlığına karşı direnmek, sınırlamak ya da zayıflatmak (tabi ki her birinin kendi çıkarlarını koruması karşılığında) olarak kalmaktadır.

İkincisi İran perspektifi:

İran’ın maruz kaldığı tüm katı ABD yaptırımlarına, korona salgınından kaynaklanan, rejimi zayıflatan ve prestijini azaltan yeni krizlere, Irak, Yemen ve Lübnan’ın yaşadığı, İran’ın müttefikleri ve bölgesel nüfuz alanlarındaki kötü duruma rağmen İran’ın politikalarında, Suriye ya da Lübnan’daki rolünde temel bir değişime işaret eden tek bir gösterge yoktur.

İran’ın Mustafa el-Kazimi’nin yeni Irak hükümetini kurmasını zorunlu olarak kabul etmesi hiçbir şekilde bu hoşgörülü tutumunun Suriye ya da Lübnan için de geçerli olacağı anlamına gelmiyor. Zira İran’ın bu iki ülkede herhangi bir geri adımı ve geri çekilmesi, sarsılmasına hatta devrilme fırsatının yükselmesine yol açacaktır.

Yalnızca İran içinde değil aynı zamanda Tahran’ın ülke dışındaki nüfuz bölgelerinde ve Rusya sınırlarına yakın bölgelerde de bir kaos dönemini tetikleyecektir.

Bu da bölgenin alev almasına neden olacaktır ki gözlemciler, Moskova ve Washington’un en azından şimdilik bunu istemediklerine kesin gözüyle bakıyorlar.

Üçüncüsü Suriye rejimi perspektifinden: Doğrusu, kontrolü altındaki bölgelerde rejim hala güçlü ve dirençli bir yaklaşıma sahip. Bu da, Rus ve İranlı müttefiklerinin kendisine büyük bir baskı yapmalarını zorlaştırıyor. Savaş yıllarında maruz kaldığı her şeye rağmen bu rejim, güçlü bir yapıya sahip. Burada bunun bazı nedenlerini ve etmenlerini sayabiliriz:

*İstihbaratın rolünün Suriye’nin yaşamında kök salmış olması.

*Siyasi hayat ve sivil toplum şekillerinin içini boşaltan boşluk.

*Dağınık muhalefetin içinde bulunduğu aşırı güçsüzlük durumu.

*Batı’nın mutat hoşgörüsü.

Dolayısıyla, rejim hala ayakta kalma ve eğer varsa müttefikleri arasındaki anlaşmazlıklara oynama ve kendi çıkarına hizmet etmesini sağlama gücüne sahiptir.

Bu çerçevede, Moskova ve Tahran arasındaki anlaşmazlıklar ve ihtilaflar ile ilgili haberlerinin kendisini sevindirdiği taraflara dönüp şu soruları sormak gerekir:

*Bu tür bir anlaşmazlıktan gerçekten bir fayda beklenebilir mi?

*İçeride ve dışarıdaki muhalif güçler herhangi bir Rusya-İran anlaşmazlığından ne gibi bir kazanç elde edebilir?

*İran’ın Suriye’den çıkarılması ve Rusya’nın kalması tam olarak ne anlama geliyor?

*Suriye’nin geleceği için Rusya İran’dan daha mı iyi?

*Beşşar Esed’in devrilmesi ve yerine mesela Şamlı olduğu için Ali Memlük’ün ya da onun gibi rejim kadrolarından birinin getirilmesi, Suriye ve bölgenin ihtiyacı olan çözüm müdür? İranlıların Suriye’den çıkması ve Rusya’nın bu modelinin kabulü elbette Suriye krizinin çözümü değil.

Tüm bölge için açık bir politikaya dayanan, Suriye savaşı, keza bölgenin tamamında bir uzlaşı ile sonuçlanacak ciddi baskılar aracılığıyla Moskova ile uzlaşıya varan bir ABD katılımı olmadan Suriye’nin yanmaya devam edeceğini bir kez daha tekrarlamalıyız.

Suriye’nin bu haliyle bölünmüş bir şekilde kalmaya, bölgemizin dolup taştığı istikrarsızlık faktörlerine ek bir kaynak olmayı sürdüreceğini yinelemeliyiz.
SAM MENSA
şarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir