Şimdi yükleniyor

Bilgay Duman: Irak’ta seçimler: Normalleşme mümkün mü?

Irak’ta 2003’ten sonraki altıncı parlamento seçimleri 11 Kasım’da gerçekleşti. Elektronik oylama sisteminin kullanıldığı seçimlerden 24 saat sonra onaylanmamış ilk seçim sonuçları açıklandı. Seçim ön sonuçları açıklandıktan sonra 72 saat içerisinde sonuçlara itirazlar yapılacak ve Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği (IBYSK) bu süre sonunda itirazları inceleyerek son kararı açıklayacak. Bugüne kadarki tecrübeler ilk seçim sonuçları açıklandıktan sonra bu süreçte çok büyük değişikliklere rastlanmadığı yönünde. Bu noktada, mevcut seçim sonuçları üzerinden bir analiz yapmak yanlış olmayacaktır. Sonuçlar itibarıyla seçim öncesi yapılan analizler çoğunlukla karşılansa da bazı sürpriz sonuçlar da alındı. Bu hususta, seçimlerin Irak açısından olumlu süreçler ortaya çıkardığını söylemek yanlış olmaz.

Seçimlere katılım oranı sürpriz oldu
Irak’ta 2005’ten bu yana yapılan tüm parlamento seçimlerinde katılım oranında istikrarlı bir düşüş trendi gözlemleniyordu. 2021 seçimlerinde katılım yüzde 41’de kalmıştı. Bu kez düşüş trendinin tersine seçimlere katılım oranının yüzde 56’nın üzerine çıkması dikkat çekici oldu. Özellikle 2021 seçimlerinin galibi olan ancak daha sonra siyasi süreçten çekilen, Irak’taki en güçlü Şii siyasetçilerden Mukteda es-Sadr’ın boykot çağrılarına rağmen katılımın bu denli yükselmesi önemli bir sıçrama olarak kayıtlara geçti. Bu anlamıyla seçimlere katılımın düşüş eğiliminden yükseliş eğilimine geçmesi Irak demokrasisi açısından son derece kritik. Ancak bu katılım sayısı dahi demokratik bir devamlılık açısından düşük sayılabilir. Zira, Irak’ta seçime katılım oranları, toplam oy kullanabilir seçmen sayısına oranla değil, kayıtlı seçmen sayısına göre veriliyor. Bu da katılımı genel seçmen sayısına göre farklılaştırıyor. Daha açık bir şekilde anlatmak mümkün olursa Yüksek Seçim Komiserliğinin açıkladığı rakamlara göre 30 milyondan fazla kişi oy kullanabilir durumda. Ancak seçim öncesi süreçte seçmenlerin yaklaşık yüzde 30’u seçmen kartlarını almadığından, yaklaşık 21 milyon kişinin oy kullanabileceği açıklanmıştı. 21 milyondan fazla kayıtlı seçmenden de yaklaşık 12 milyon kişinin oy kullandığı belirtilerek seçimlere katılım yüzde 56’nın üzerinde açıklandı. Ancak bu rakam toplam oy kullanabilir kişi sayısıyla oranlandığında gerçek rakam yüzde 40’lar olarak ifade edilebilir. Buna rağmen daha önceki seçimlerde de aynı hesap yapıldığından yükseliş trendini görmezden gelmek mümkün değil.

Daha da önemlisi bu katılım oranının iyimser bir bakışla Irak siyaseti açısından “normalleşme” olarak ifade edilebilecek bir anlamı daha var. Zira, seçimlere katılım oranını daha çok Sünni Arap nüfusun yaşadığı Anbar, Ninova (Musul), Salahaddin gibi vilayetlerdeki katılımla yükseldiği dikkat alındığında, 2003 sonrası siyaset konusunda güven ve entegrasyon problemi yaşayan Sünni halkın yeni döneme dair umutlu olduğu yorumunu yapmak mümkün.

Seçim sonrası hükümet kurma döneminde Sünnilerin etkin bir biçimde siyasi ve yönetimsel sürece katılımının da sağlanması halinde, ülkede son birkaç yılda yakalanan olumlu havanın istikrarını koruması mümkün. Bu anlamıyla Irak’ta küçük de olsa yeni siyasal dönüşümün adımları atılıyor olabilir. Bu adımlar mevcut durumda büyük etkiler üretecek bir potansiyelde olmasa da uzun vadede bir yekun meydana getirebilir. Nitekim 2003’te ABD işgali sonrası Irak siyasetinin etnik, dini ve mezhep siyaseti üzerine kurgulandığı ve bu kimlik siyasetinin de siyasal ortamın ideolojik ve siyasal düşünce dünyasını kimlikler dönüştürdüğü dikkate alındığında, Sünnilerin yeniden sisteme güven sağlayarak sandığa dönmesi ülkedeki istikrarın devamlılığı açısından başka önemli bir faktör.

Aynı şekilde Kürt seçmenlerin de sandıktaki yüksek varlığı, Erbil-Bağdat uyumu ve entegrasyonu açısından kayda değer. Zira, Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı vilayetlerin ardından Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) kontrolündeki Erbil, Süleymaniye ve Duhok’ta da katılım oranlarının genel katılım ortalamasından 15 puan civarında daha yüksek olması Kürtlerin, Bağdat siyasetine verdiği önemin de bir göstergesi. Özellikle son 1-2 yıllık süreçte Erbil ve Bağdat arasında yaşanan petrol gelirleri, maaş bütçesi gibi krizlerin ardından Kürt seçmenin Irak Parlamentosu seçimlerine gösterdiği teveccüh Kürt halkının da halen Bağdat’tan beklentisi olduğunu gösteriyor. Bu durum federal bir yönetim yapısına sahip Irak’taki yönetimsel uyum açısından da umut verici.

Seçim sonuçları ne gösteriyor?
Ön seçim sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte seçim öncesi analizlerle de uyumlu bir biçimde mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’nin kurduğu İmar ve Kalkınma İttifakı 1 milyon 300 binden fazla oy ve 45’ten fazla sandalyeyle seçimlerin birinci siyasi oluşumu oldu. Başbakanlık görevinin ardından ülke içinde, bölgede ve küresel düzeyde önceki dönemlere kıyasla daha istikrarlı ve pozitif bir dinamizm yakalanması, başbakan olmadan önce güçlü bir siyasi tabanı bulunmayan Sudani’nin halk desteğini giderek artırdığını gösteriyor. Sudani’nin özellikle yeni bir siyasal figür olarak elde ettiği başarı Irak siyasetinin yürütücü gücü olan Şiiler açısından Irak için bir dönüm noktası olarak tarihe geçebilir. Zira, Nuri el-Maliki dışında başbakan olduktan sonra seçimlere giren hiçbir siyasetçi seçimlerde başarı elde edemedi. Hele ki daha önce parlamentoda sadece 2 milletvekiline sahip olan Sudani’nin hem oy hem de milletvekili sandalye sayısını bu denli arttırması oldukça dikkat çekici.

Ancak Şii kimliği üzerinden siyaset üreten, hatta bu siyaseti radikalize ederek bir temsil ortaya koyan ve İran’a yakın olarak bilinen Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu’nun (30 sandalye) ve ABD’nin terör örgütleri listesine aldığı Asaib Ehlil Hak isimli milis grubun lideri Kays el-Hazali’nin kurduğu Sadıkun İttifakı (26-27 sandalye) gibi oluşumların etkisinin devam etmesi de göz ardı edilmemeli. Aynı şekilde seçim sonuçları itibarıyla Sünni ve Kürt seçmenin de tercihini kimlik üzerinden kullandığı görülüyor. Bu durum Irak siyasetindeki kırılganlıkların, etnik ve mezhepsel fay hatlarının korunduğunu da gösteriyor.

Sudani her ne kadar daha önceki başbakanlara göre daha başarılı ve istikrarlı bir Irak için adımlar atsa da özellikle İran’a yakın grupların, onun ABD’yle ilişkileri ve İran’la ilişkilerde kurduğu denge nedeniyle ikinci dönemi konusunda bir direnç gösterdikleri biliniyor. Bu anlamıyla İran’a yakın grupların Sudani’ye karşı konsolide olması söz konusu olabilir. Bu durum siyasi teamüller gereği Şiilerin başbakan olduğu bir hükümet sürecinin, daha önceki dönemlerde olduğu gibi uzamasına sebebiyet verebilir.

IKBY’deki istikrarsızlık ülke genelini etkileyebilir
Öte yandan, hükümet kurma sürecinde bir diğer meydan okumanın da Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasındaki çekişmenin olması beklenebilir. 20 Ekim 2024’te IKBY seçimleri yapılmış olmasına rağmen KDP ve KYB arasındaki çekişme nedeniyle yerel hükümet kurulabilmiş değil. Bu durumun Irak Cumhurbaşkanlığı seçimine de yansıması söz konusu olabilir. Irak’ta anayasa gereği cumhurbaşkanı seçilmeden hükümet kurmak mümkün değil. Çünkü Irak Anayasası’na göre cumhurbaşkanı seçildikten sonra cumhurbaşkanı tarafından parlamentodaki en fazla sandalye sayısına sahip gruba başbakanı belirleme ve hükümet kurma yetkisi sunuluyor. Bu noktada, KDP ve KYB’nin cumhurbaşkanı adayı konusunda anlaşıp anlaşamayacağı, Şiilerin bir araya gelip bir aday belirleyip belirleyemeyeceği, diğer gruplar arasında yeni bir denklem kurulup kurulamayacağı Irak’taki yeni hükümet süreci açısından belirleyici olacak. Bu sıkışıklık yeni fırsatları da beraberinde getirebilir. Parlamentoda Şii, Sünni, Kürt, Türkmenler ve azınlıkların da yer aldığı bir ittifakın oluşmaması için hiçbir sebep yok. Sudani de seçim sonrası yaptığı açıklamada İmar ve Kalkınma Koalisyonu’nun kapısının herkese açık olduğunu ifade ederek pozitif bir mesajla ön alıcı bir hamle yaptı. Ancak Irak’taki keskin ve köşeli fay hatları dikkate alındığında Irak’taki siyasi ortamın buna hazır olup olmadığı büyük bir soru işareti. Bu noktada, ülkenin her köşesinde yaşanan gelişmeler ise umut verici. Bu umut korunmak isteniyorsa tüm tarafların keskin ve köşeli siyasal ortamı yumuşatacak adımlar atması gerekecek. Bakalım Irak iç siyasetinin yanı sıra bölgesel denklem ve küresel siyaset buna ne kadar izin verecek?

Dr. Bilgay Duman, AA Akademi Müdür Yardımcısıdır

Share this content:

Yorum gönder