Odgurmuş Kutadgu Bilig’deki dört karakterden biridir. Bu karakter, kanaatı/akibeti temsil eder. Esasen Odgurmuş ile alakalı kısım tasavvuf tarihinde zahitlik anlayışına dair tartışmaların da gündeme taşındığı bir kısımdır. “Kişi, uzlette mi kemale erer, yoksa insanlara fayda ile toplum içinde mi?” sorusu, Hükümdar ile Odgrumuş arasındaki mektuplaşmalar ve Öğdilmiş ile gerçekleşen münazaralar çerçevesinde değerlendirilir. Tasavvuf ve tarihini çalışanların bu kısmı dikkatle okumasının ötesinde bir ahlâk ve siyaset meselesi olarak bu kısmı fikir ve mefkûre dünyamızda yeniden yeniden gündeme getirmeleri gerekir. Bu kısım okunurken genelde iki kişi arasındaki “dindarlık konuşmaları” olarak değerlendirilip içeriğe pek bakılmaz. Esasen bu kısmı iyi anlamak için tasavvuf tarihindeki tartışmaları ve daha önemlisi Kutadgu Bilig’in kavram dünyasını iyi bilmek zarureti vardır.
Kadim Kökler
Kutadgu Bilig, diğer kök metinlerimizde olduğu gibi Türk mefkûresinin kaynaklarından biridir. Bu metinler, Türk’ün var oluşunun çerçevesine sahiptir. Milletimizin bir tür fabrika ayarları diyebiliriz bu metinlere. Dolayısıyla asıldan uzaklaşılan her noktada bu metinlere dönmek işimizi kolaylaştıracaktır. Kutadgu Bilig’de Eski Türk anlayışının Orhun Abidelerinden o güne ulaşan evren tasavvurunun benzer şekilde bulunması bize bunu gösterir: “Mavi göğü yarattı, güneş ve ayı aydınlattı; karanlık gece ve aydın gün yıl ve ay hesabını bulmak içindir. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, 235 Kara toprak, mavi su birbiri ile uyuştu; ortada binlerce çiçek gülerek, açıldı.236Mavi göğü yarattı ve yükseklere çıkardı; güneş, ay ve yıldızlar ile üzerini süsledi, Altı kara toprak ile mavi sudur; ustu süzülmüş yel ile ateştir270.” Burada “mavi gök yağız yer arasında insanoğlu” anlayışı aynıyla devam ederken diğer yandan bu insanın hayatta var olma mânâsı da devlet ve birey açısından değişmeyen ilkeleri ile yinelenmektedir. Hükümdar’ın Odgurmuş’a yazdığı ikinci mektubunda “Helal dünya malı kazan, kendine sarf et; açları doyur ve çıplakları giydir. 284 “diyerek köklerinin izini aşikâr etmektedir. Töre ve Türk devlet ve hayat anlayışı burada kendisini bir kere daha göstermektedir ki bu anlayış Hükümdar, Odgurmuş ve Öğdülmiş arasındaki konuşmalarda iyi ve fayda ilkeleri üzerinden kendisini iyice açık edecektir. Hamaset tarihin düşmanı ve aklın ışığını söndüren bir karanlıktır. Kendöz kaynakları doğru okunup bugüne bir insanlık meselesi olarak aktarıldığında kültürümüz, dilimiz ve inancımız bir medeniyet meselesi haline getirilebilecek ve medeniyetçi milliyetçilik dediğimiz mesele açıklığa kavuşacaktır.
Hükümdar neden Odgurmuş’ı hizmetine davet eder? Sebep nedir? Hangi liyakat ilkesi çalışmaktadır? Bu noktada eserde açıklandığı üzere; “Tanrı sana şimdi lütfetmiş, bilgi vermiş; fazilet, akıl ve anlayış nasip etmiştir. Senin böyle olduğunu işittim, ey güzel yüzlüm, gönülüm seni arzuladı. 235. Bilgisizin ibadet ile meşgul olmasından, bilgilinin uyumasının sevabı daha çoktur.237” Bilgi yani “bilig” kutlu bir şey olarak burada söz konusu edilir.
Zahitlik
Kutadgu Bilig’de Odgurmuş şahsında dindarlık anlayışı ve bunun ahlak ve insanlık ilkesine dönüştürülmesi de Odgurmuş’un seçtiği dindarlık tipi eleştirilerek işlenir. Onun seçtiği salt ibadet ve uzlete yönelik dindarlık yerine fayda ve iyilik prensipleri çerçevesinde bir dindarlık yaklaşımı ortaya konulur: “Sen yakın akraba ve kardeşlerden uzaklaşmışsın; köy, kasaba ve şehir halkından yüz cevirmişsin. İbadet etmek için, kalkıp, tek başına dağa cıkmışsın; fakat bu ibadet çok uzun sürmüş.235 Eğer ibadet etmek için oraya gittin ise, ibadeti şehirde kıl; din yolu budur.215 İyice düşünürsen, Allahın büyük emirlerini yerine getirmek fırsatı, oraya nisbetle, burada daha çoktur.236” 21. Asırda Türkler burada bahsedilen meseleye çok dikkat etmelidirler. Biz Odgurmuş bölümünde dinin ne için var olduğu ve neye dair olduğunun cevabını bu metin üzerinden tespit edebiliyoruz. Kanaatimizce unuttuğumuz bu anlayış yeniden hayatımıza girdiğinde medeniyet meselesine dair çok önemli bir kaos sona erecektir. Türklerin o devir dindarlığı insanı merkeze alan ve ona faydayı önceleyen bir ilke ile ortaya çıkmakta idi. “Sen şimdi zahit adını aldın; bu adın ibadetin için sana büyük bir felaket oldu. Bununla şimdi kendini aldatıyorsun, bu ibadet boşunadır; sözünü kes. İbadet kılmalı, fakat onu halktan gizlemeli; ibadet ne kadar çok olsa dahi, onu azımsamalıdır. İnsanların iyisi taat ve ibadet ederken, onu halktan gizler ve kapısını kapatır. Şimdi bu sözün manası nedir, dinle; ey iyi insan, bu söze göre hareket et. Gerçek insan başkalarının yanında kendisini gizlemiş; yüz yıl ibadet kılmış ve bunu da azımsamıştır. İbadeti gizlemeli; yap, fakat insanlar görmesin; bu sözüm bir sır idi; işte şimdi açığa vurdum. Buraya gel, köy veya şehir içinde ibadet et; sana her türlü iyilik kapıları açılsın.237” Burada Allah’ın kullarına faydaya yönelecek bir dindarlık için şehre çağrılan zahit halka görünmesi gerekenin ibadet değil onlara fayda sağlayacak iyi ve salih amel olduğu vurgulanmaktadır. Dolayısıyla zahitlik meselesinin mefhumu burada yeni bir bakışla doldurulmaktadır denirse yanlış olmayacaktır. İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır, diyen bir Peygamberin yolundan gidenlerin “Bir gönülü kırdın ise bu kıldığın namaz değil/ Yetmiş iki millet bile elin yüzün yumaz değil” diyen takipçilerinin Yunusların ilhamına açık bir dindarlıktan farklı bir şey söylemeyeceklerdir. 21. Asırda durumumuzu bu zaviyeden düşündük mü?
Yine burada dünyadan kaçmak ve onu önemsememek bahanesi eleştirilerek onun yerine güçlü insanın kim olduğu da Odgurmuş’a söylenir: “İnsanlar üzerinde de senin hiçbir kuvvet ve hâkimiyetin yok ki, onu kötüye kullanmayasın ve temiz nam kazanasın. Ne buldun ki, sonra ondan vaz geçtin; hangi mecnun sana zahid adını taktı. Erkek olan, çoğu elde edebildiği halde, az ile iktifa eder; böyle bir insan zahidlik mertebesine erişir. Yoksa, aradığını bulamayan her kes zahid olur; sabırdan başka bir çare bulamadığından, elindeki ile yetinir. Erkek o kimsedir ki, bin arzusunu bulur ve ondan mertçe yüz çevirir.251 Erlerin eri odur ki, her şeye muktedir olur; fakat yapmağa gelince, nefsine karşı mukavemet eder. Yine-bu erden daha iyi erkek odur ki, bir arzusuna nail olduğu halde kendisine derhal hakim olur.257” Elinde olmayan şeyleri bahane ederek, zaten olmayan ve tasarruf edemeyeceği şeyleri söyleyerek faziletçilik oynayan tiplere karşı burada esaslı bir hayat felsefesi saklıdır. Muktedir olup yapmayan konuşsun deniyor. İnsanlar arasına gel, şehre in ve orada göster gücünü denilerek kendisine aslında meydan okunduğunu görüyoruz. İnsan sınanmadığıyla gevezelik etmemelidir.
Fayda
Peki, o vakit ne yapacak Odgurmuş? Hükümdarın ona teklifi nedir? “Halka faydalı ol, muhtaçlara yardım et;237 Namaz ve oruç, bunlar hep kendi menfaatin içindir; hep kendi menfaatini düşünen insan hodkam olur. İnsanların seçkini ve olgun olanı merhametli insan çok güzel söylemiş. İnsanların iyisi — kendi menfaatini bırakıp, zahmet yüklenerek, başkalarının faydasını isteyen kimsedir. İnsan merhametli olmalı ve kötülere acıyarak, onlara şefkatle iyi yolu göstermelidir. Hayatta iken, insan-oğlu faydalı olmalı; faydalı olmayacak kimse, doğar doğmaz ölmelidir. İnsanların iyisi başkalarına faydalı olur; halk için lüzumlu olan bu iyi insandır. Seni halkın iyiliği için davet ediyorum; bu iyilik halkın menfaatidir; buna karşı gelme.239İnsan derler, insan kimdir; insan başkalarına faydalı olan ve onların işlerini gören kimsedir. Bütün insan-oğulları iyiyi severler; iyi nerede, ben de onu öğeyim. İyi, halka faydalı olan ve bundan dolayı ona zevk veren şeydir. iyi insan halka karşı şefkatli olur; merhametli olursan, sen de iyi insan olursun.239-240 Öğdülmiş bir başka yerde Odgurmuş’a: insan hayatında kendisini yükseltmek ve adını yaşatmak için, başkalarına faydalı olmalıdır., der247” Burada pasif dindarlık ve kendi merkezci hayat yerine yukarıda açıkça görülen bir anlayış ortaya konulmaktadır. Bugün bu iyi ve fayda anlayışını temsil eden, bunun teşkilatlandığı bir toplum ve devlet anlayışına dönüştüğünü söylemek ve köklerimizle sağlıklı bir iletişim içinde olduğumuzu söylemek imkânı var mıdır? Bunu söyleyen ve yapabilen insanlara en hafif tabirle saf denmiyor mu? Yine Hükümdar fayda ilkesi üzerinden konuşarak iyi olanı açıklar: “Ey hâkim, Tanrının kullarına faydalı ol; insanlara faydalı olan kimselere ancak insan denilir. Ey zahid, ben seni Müslümanların istifadesi İçin, ısrarla buraya çağırıyorum. Buraya gel, insanlara faydalı ol; faydasız kimse diriler arasında bir ölüdür. Kendi menfaatini güden insan mı olur; insan olan halk menfaatini güder. Mal dağıtmak cömerdlik değildir; asıl cömerd insan, canını, tenini feda eden insandır Kendisini koruyan kimse merhametli değildir; merhametli insan başkalarının iyi olmaları için çalışan kimsedir. İyi insan derler, bu iyi insan nerede; ey alim hâkim, bana haber ver. İyi adam derler, iyi adam kimdir; iyi adam derdi olanlara deva olan kimsedir.285” Burada diğerinin iyiliğini kendi menfaatine tercih etmesi gereken bir şahsiyet aranmaktadır. Halka faydalı olan ve bundan zevk alan bir kişilik yapısından bahsedilmektedir. Kendi menfaatini güden insan mı olur? Akıbet hayrolsun…Odgurmuş uyanışı temsil edişi ile dindarlık ile hayat ve insan dengesini yeniden düşünmek için son derece verimli bir kaynaktır. Yusuf atam onun üzerinden bize kendini düşünenin dindar bile olsa faydadan hâli bir durum olarak anlatır: Namaz ve oruç, bunlar hep kendi menfaatin içindir; hep kendi menfaatini düşünen insan hodkam olur. İnsanların seçkini ve olgun olanı merhametli insanı çok güzel söylemiş. İnsanların iyisi — kendi menfaatini bırakıp, zahmet yüklenerek, başkalarının faydasını isteyen kimsedir. Kültürümüz bir medeniyet ilkesine dönüşecekse bunları insanlık adına düşünmemiz zarureti vardır. Burada ibadet elbette küçümsenmez, önemsiz kılınmaz, kalbim temiz kolaycılığı önerilmez; lakin dindarın kendini gösterdiği yerin ne olacağı konusunda modern zamana güçlü bir mesaj gönderir. Bunu anlamak ve Türkistanlılar olarak insanlığa karşı olan mesuliyetimizi hatırlamak gerekmiyor mu? Bütün konuşmaların Hükümdara söyletilmesi de üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Bir toplum/millet kendi devletinde bu hâl ile “iyi ve fayda”yı bir araya getirdiğinde Türk’ün tarihi de tarifi de bir insanlık meselesi haline gelecektir.