KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Abdulaziz Hamad Uveyşik: Husilerin deniz nakliyatına yönelik saldırılarıyla nasıl başa çıkılır?

Abdulaziz Hamad Uveyşik: Husilerin deniz nakliyatına yönelik saldırılarıyla nasıl başa çıkılır?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
90 0

9 Ocak Salı günü Husiler, çok sayıda insansız hava aracı, güdümlü füzeler ve balistik gemisavar füzeleri kullanarak Kızıldeniz’in güneyindeki uluslararası nakliye rotalarına oldukça karmaşık bir saldırı düzenledi. Bu füzelerin İran yapımı veya tasarımı olduğuna inanılıyor. Husilerin bu saldırıyı hem de akşam Sana saatiyle 21.00’den sonra düzenlemesi, gelişmiş bir askeri kapasiteye işaret ediyor. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’ndan (CENTCOM) yapılan açıklamaya göre, ABD ve İngiliz kuvvetleri 18 insansız hava aracı, iki güdümlü füze ve bir balistik gemisavar füzesini düşürmeyi başardı.

Ertesi gün Güvenlik Konseyi, Husilerin 19 Kasım’dan bu yana ticari gemilere yönelik saldırılarını “en güçlü ifadelerle” kınayan bir karar aldı ve onlara bu saldırıları durdurma çağrısında bulundu. Karar, ABD ve ortaklarının bu saldırıları engellemek için alacakları tedbirlere yönelik örtülü bir onay da içeriyordu.

Husilerin sivil ticari gemilere yönelik saldırıları uluslararası hukuk ilkelerinin, özellikle de deniz hukukunun açık bir ihlali olmasına rağmen, Güvenlik Konseyi’nin Salı akşamı gerçekleşen Husi saldırısından yaklaşık 24 saat sonra Çarşamba günü bu kararı alma hızı, birçok kişiye göre çifte standart anlamına geliyor. Zira İsrail’in 90 günden fazla bir süredir Gazze’de yürüttüğü savaşta Konsey, 23 binden fazla Filistinli kardeşimizin öldürülmesine, on binlercesinin yaralanmasına ve yüz binlercesinin yerlerinden edilmesine rağmen İsrail’i kınayan veya ateşkes çağrısında bulunan bir karar almayı başaramadı. Çifte standardın uluslararası kuruluşların güvenilirliğini zayıflattığına, hatta uluslararası hukuka ve küresel düzene olan güveni zayıflattığına şüphe yok.

Elbette Husi milisleri gibi gruplar bu çifte standardı vurgulamaya ve bunu uluslararası toplum ile savaşlarında ya da Yemen hükümeti ile çatışmalarında siyasi olarak kendi çıkarlarına kullanmaya hevesliler. Bu kullanmanın etkisi hem Yemen’de hem de dışında hissediliyor.

Husiler, Ekim ayında İsrail’e füze ve insansız hava araçları ile saldırılar düzenlemeye başladılar. Söz konusu saldırılar her ne kadar askeri açıdan etkili olmasa da, yitirdiği meşruiyeti geri kazanma arayışında olan silahlı grup, siyasi olarak bu saldırılardan çok şey kazandı. Nitekim İsrail’in haksız saldırılarına ve boğucu ablukasına maruz kalan Gazze halkının sembolik de olsa yanında olmaktan daha güçlü bir meşruiyet nedeni olabilir mi? Daha sonra silahlı grup, İsrail’e gittiğine veya İsrail ile ilişkisi olduğuna inandığı gemileri hedef almaya başladı. Gazze’deki savaş devam ederken ve uluslararası toplum bunu durduramazken bu saldırılardan ek siyasi kazanımlar elde etti.

BM’ye göre Husiler, 19 Kasım’da İsrail ile bağlantısı olmayan uluslararası şirketleri hedef alarak saldırılarının kapsamını genişletmeye başladılar ve bu durum bazı şirketlerin rotalarını Kızıldeniz’den Ümit Burnu’na doğru çevirmelerine yol açtı. Bu durum, önemli bir bölümü Kızıldeniz’den geçen küresel tedarik zincirlerini tehdit etmenin yanı sıra nakliye maliyetlerini de yükseltti. Bilhassa ABD’nin 13 müttefik ülkeyle birlikte 3 Ocak’ta yaptığı ve gelecekteki herhangi bir saldırı ve sonuçlarından Husileri “sorumlu” tutacağı yönündeki uyarılarından günler sonra gerçekleştiği için, 19 Kasım’dan bu yana bu türden 26’ıncı saldırı olan büyük Salı saldırısı, hiç şüphe yok ki, Husilerin meydan okumada daha ileri gideceğinin bir göstergesiydi. ABD’nin yaptığı tüm uyarılara ve uyguladığı yaptırımlara rağmen Husi milislerden bu saldırıları durduracaklarına dair herhangi bir işaret gelmedi. Bunun nedeni, gerçekleştirdikleri her saldırı ile popülaritelerinin artması olabilir. Bu nedenle, BM Antlaşması’nın 7’inci Bölümü kapsamında alınan 2216 sayılı karar da dahil olmak üzere BM’nin önceki kararlarını uygulamayı reddettikleri gibi, Çarşamba günü alınan Güvenlik Konseyi kararına da uymaları pek mümkün görünmüyor.

Husilerin ticari gemilere karşı saldırılarını durdurmaya yönelik uluslararası çabalar devam ederken, daha uzun vadeli bir bakış açısı benimsemek ve bir yandan Yemen’deki krize siyasi bir çözüm bulmak, diğer yandan da Kızıldeniz’de bölgesel güvenliği artırmak için mevcut durumdan yararlanmaya çalışmak gerekiyor. Bu, gelecekte deniz taşımacılığına yönelik bu tür saldırıların riskini ve bunların Arap ekonomisine ve küresel ekonomiye verdiği somut zararı azaltır. Bilhassa BM Özel Temsilcisi’nin kalıcı ateşkes için bir yol haritası sunması ve Yemen’i siyasi çözüm yoluna sokmasının ardından, öncelikle BM, Suudi Arabistan Krallığı ve Umman Sultanlığı’nın Yemenli taraflar arasında yürüttüğü arabuluculuğun başarıya ulaşması için Yemen’deki barış sürecine daha fazla destek sağlanması gerekiyor. Yemen’e barışın geri gelmesi, güney Kızıldeniz’de deniz güvenliğinin korunmasındaki rolünün yeniden tesis edilmesi için yeterli.

İkincisi, Kızıldeniz’in güneyinde uluslararası gücün varlığının güçlenmesiyle birlikte Güvenlik Konseyi’nin 2216 sayılı kararında öngörülen silah ambargosunun uygulanması kolaylaştı. Bu sayede füzelerin veya bileşenlerinin gelişi önlenebilir ve BM’nin kurduğu Kontrol ve Denetleme Mekanizması’ndaki boşluklar doldurulabilir. Örneğin Cibuti Limanı’nda sadece tonajı 100 tonu aşan gemiler denetleniyor, geri kalan gemiler ise BM’nin uyguladığı denetim mekanizmasına tabi tutulmuyor. Çoğu füze veya bileşenlerini taşıma kapasitesine sahip olmasına rağmen daha küçük gemiler de Kontrol ve Denetim Mekanizması’ndan geçirilmiyor. Ayrıca kapasitesi 100 tonu aşan bazı büyük gemilerin Cibuti’deki denetimden kaçarak doğrudan Hudeyde’ye gidebildikleri yönünde haberler de var.

Üçüncüsü, Kontrol ve Denetleme Mekanizması müfettişlerinin görevlerini sadece Cibuti Limanı’nda değil, başından beri planlandığı gibi Hudeyde Limanı’nda da yürütmeleri sağlanmalı. Aynı şekilde, Stockholm Anlaşması sonrasında 2018 yılında kurulan BM Hudeyde Anlaşmasını Denetleme Misyonu’nun gözlemcilerinin de, görevlerini yerine getirmelerinin sağlanması gerekiyor, zira halihazırda Hudeyde Limanı’nda çalışmalarına izin verilmiyor.

Dördüncüsü, Yemen kıyıları açıklarındaki uluslararası askeri gücün varlığı, askeri hareketlenmeler ve ateşkese yönelik ihlaller hakkında gerekli bilgilerin toplanmasına yardımcı olabilir ve ateşkesin çökmesini veya zayıflamasını önleyebilir. Çünkü ateşkese yönelik ihlaller, gerçekleştikten sonra onları önleyecek veya durduracak doğru ve dakik bilgiler olmadan devam ediyor.

Beşincisi, Yemen kıyıları açıklarındaki bölgenin, uluslararası nakliyat ve siviller için ciddi tehdit oluşturan deniz mayınlarından temizlenmesi önemli.

Altıncısı, Çarşamba günü alınan Güvenlik Konseyi kararında da belirtildiği gibi, Yemen Sahil Güvenlik güçlerinin “devletin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumalarını sağlamak için” kapasitesinin desteklenmesine acil ihtiyaç var.

BM’nin çoğu hakkında kararlar aldığı bu önlemler, gerilimin azaltılmasına ve tarafların siyasi eyleme katılmasına katkıda bulunabilir. Aynı zamanda Kızıldeniz’de deniz nakliyatına yönelik mevcut tehdidi de kontrol altına alabilir. Bu kararların uygulanmaması hiç şüphesiz olayların bugünkü noktaya gelmesinin önünü açtı.

Abdulaziz Hamad Uveyşik
Körfez İşbirliği Konseyi Siyasi İşler ve Müzakereler Yardımcı Genel Sekreteri

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir