KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Kuzey Makedonya’da Türkler’in Statüsü

Kuzey Makedonya’da Türkler’in Statüsü

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 5 dk okuma süresi
516 0

Makedonya, 8 Eylül 1991’de yapılan halk oylamasının ardından bağımsızlığını ilân etti ve bunun sonucunda 20 Kasım 1991’de yeni Makedonya Cumhuriyeti anayasası yürürlüğe girdi. Halk oylamasına Türkler etkin olarak katıldı ve bağımsızlık için “evet” oyu verdi. Ancak Kasım 1991’de yürürlüğe giren anayasanın giriş paragrafında yer alan “Makedonya Cumhuriyeti Makedonların ulusal devleti olarak kurulmuştur” şeklindeki “ulus” ibaresi ile Makedonlar dışındaki diğer milletler “ulusal azınlıklar-topluluklar” olarak tanımlanmıştır.

Oysa 1974 Anayasası’nda Türkler ve diğer milletler “devletin kurucu unsurları” arasında anılmakta iken 1991 Makedonya Anayasası, Türkleri ve öteki etnik grupları “milliyet” olarak tanımlamıştır. Milliyet ibaresi, çok uluslu bir devletin içinde var olan bir ulusal topluluk anlamını taşımaktadır. Buna göre uluslararası hukuk terminolojisinde, Makedonyalı Türkler “topluluk” statüsünde değerlendirilmiştir.

Evrensel nitelikli çok taraflı uluslararası hukuk belgelerinde azınlık kavramının genel geçerliliği olan herhangi bir tanımı yapıl(a)mamıştır. Pozitif hukukta azınlık tanımı konusunda uzlaşılamamış olması, teknik zorluklardan daha çok, devletlerin hukukî bir tanımla kendilerini bağlamaktan çekinmeleri sebebinden kaynaklanmaktadır. Tanım konusunda çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Ancak bugüne kadar en dikkate değer görülen tanımlardan biri BM Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu Raportörü CapotortI’nin BM Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 27. maddesi çerçevesinde hazırladığı raporda teklif ettiği tanımdır.

CapotortI’ye göre “azınlık”:

“sayıca bir devletin nüfusunun geri kalanından az olan, hâkim olmayan durumda bulunan, bu devletin vatandaşı olan üyeleri, nüfusun geri kalanından farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip, üstü örtülü de olsa kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumaya yönelik bir dayanışma duygusu gösteren bir gruptur.

Uluslararası nitelik taşıyan bu tanım Makedonya’da kısmen ve farklı tasniflere bürünerek, 13 Ağustos 2001 tarihinde Makedonya’daki etnik çatışmaları önlemek amacı ile Makedonya Parlamentosu’nda temsil edilen (2 Makedon, 2 Arnavut) en büyük dört parti lideri ve Makedonya Cumhurbaşkanı tarafından Ohri Çerçeve Andlaşması imzalanarak, farklı bir pozitif azınlık – hukuk belgesi niteliğini kazanmıştır. Söz konusu andlaşmada, “Eğitim ve Dillerin Kullanımı” başlıklı bölüme göre, sekiz yıllık temel ve orta (lise) öğretiminde dersler öğrencilerin ana dilinde yapılacaktır (mad. 6.1). Özel andlaşmalara dayanarak, Makedonya nüfusunun en az yüzde yirmisinin konuştuğu dillerde görülecek yüksek öğretim, devlet tarafından finanse edilmesi temin edilecektir (mad. 6.2).

Bu düzenleme pozitif ayrımcılığın pekişmesi yanı sıra, sayısal olarak az olanların kültürel varlık olarak geleceklerini asimilasyon – var olma sarmalında devam etmelerini tetiklemiştir.

Son olarak, Makedonya ve Yunanistan arasında 27 yıldır süren “isim krizi” sonlandırabilmek için anayasal ismini değiştirmeyi kabul ederek, söz konusu “Prespa Anlaşması” ile Uluslararası Hukuk engelini ve Batı ile entegrasyon sürecinin ivme kazanmasını hedeflemektedir.

Yunanistan ile isim sorununun hukuki zeminde “Prespa Anlaşması” ile bertaraf etmek amaç edinilmiştir. Söz konusu anlaşmaya göre Makedonya anayasasında bazı değişikliklerin gerçekleşmesi sözkonusudur.

Gerçekleşecek olan anayasa değişikliğinde, özellikle Makedonya’da yaşayan Türklerin “kurucu unsur olarak” Kuzey Makedonya anayasasının giriş (преамбула) kısmında yer alması, AB üyelik sürecinde AB’nin Bölgesel ya da Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nda mevcut hukuki boşlukların lehte yada alehte yorumlanması söz konusu olmayacaktır.

Kurucu unsur statüsü 1974 anayasasındaki gerekçe ve teammüller dikkate alınarak uygulanma imkanına sahiptir. Anayasa’da bu düzenlemenin gerçekleşmesiyle birlikte “etnik-topluluk” kavramının aslında ideolojik saplantının bir tezahürü olarak tarih kitaplarında yerini alacaktır.


Prof. Dr. Abdülmecit Nuredin Uluslararası Vizyon Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Öğretim Üyesi

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir