KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. CEDİDCİLİK (XIX. YÜZYILIN SONUNA DOĞRU RUSYA MÜSLÜMANLARI ARASINDA EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDAKİ YENİLEŞME HAREKETLERİ)

CEDİDCİLİK (XIX. YÜZYILIN SONUNA DOĞRU RUSYA MÜSLÜMANLARI ARASINDA EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDAKİ YENİLEŞME HAREKETLERİ)

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 33 dk okuma süresi
455 0

XIX. yüzyılın sonlarına kadar Rusya Müslümanlarında ilköğretim şehirlerde medrese bünyesinde, köylerde ise camilerin yanında bulunan mekteplerde geleneksel yöntemlerle sürdürülmekteydi. Sadece okuma-yazma öğretilerek Kur’an’dan bazı surelerin ezberletilmesiyle yetinilmekteydi. “Usul-i Kadim” adı verilen bu yönteme karşı çıkarak “Usul-i Cedit” adı ile Batı’daki eğitim sisteminden etkilenmiş olan bir yöntem öneren kişilere Cedidciler, bunlar vasıtası ile gelişen akıma da Cedidcilik denmekte idi.
Bütün Rusya Türkleri arasında eğitim ve kültür alanında yapılmış olan yenilikleri ifade eden Cedidcilik hareketlerini tarihi bir bütünlük içerisinde değerlendirmek; başlangıç noktası Kırım olan bu hareketin nedenlerini anlayabilmek için döneme şekil veren olaylar ve öncesinde meydana gelen gelişmelerin incelenmesi gerekmektedir. Türk dünyasında Rus emperyalizmine karşı verilen mücadelenin fikri temellerini de bu harekete dayandırmak doğru olacaktır. Ayrıca Rusya’da meydana gelen 1905 devriminin de Cedidciler açısından olumlu sonuçlar doğurmuş olduğu bilinmektedir. Türkler arasında milli hareketlerin gelişmesi ve milli kimliğin oluşması yolundaki bilincin ortaya çıkmasında da önemli bir etkisi olmuştur. Cedidcilik hareketi, toplumun gelişme ve değişmesinde batı medeniyetini örnek almış olsa da kendi milli ve kültürel özlerine dayanmış ve özgün bir karakter meydana getirmiştir. 1905 öncesi dönem, kendine gelme ve toparlanma yolunda milli kimliğin farkına varma evresinin ilk halkasını oluşturmuştur. İçlerine düştükleri yozlaşmışlık halkasını kırıp toplumu iyileştirmenin yollarını köhne fikirlerden kurtularak ilerlemekte bulmuşlardır. Kırım’da Gaspıralı İsmail’in Usul-ü Cedit hareketinden evvel İdil-Ural bölgesinde bir takım gelişmeler olsa da, atılan tohumlar meyvelerini Kırım topraklarında yeşertmiştir.
1905 tarihine kadar ilkokulları ıslah meselesinden ibaret olan Cedidcilik, bu tarihten sonra sosyal ve kültürel hayatta yeniliği savunan bir hareket haline gelmiştir. Medreselerin ıslahı, kadının toplumdaki yerinin yükseltilmesi gibi konularda başarılı hizmetler görmüşlerdir. 1905-1917 tarihleri arasındaki dönemde kültürel alanda yapılan yenilikler dışında siyasi faaliyetlerde de bulunmuşlar, 1917 ihtilaline doğru milliyetçilikten Bolşevikliğe kadar uzanan geniş bir yelpaze içerisinde yer almışlardır. Böylece bir aydınlanma hareketi olarak başlayan Cedidcilik, zamanla politik hedeflere de yönelmiş ve Rusya Türkleri’nin istiklal mücadelesinin siyasi ideolojisi haline gelmiştir. Cedidciler, tüm milletlere kendi kaderlerini tayin etme hakkının verileceği vaadiyle ortaya çıkan Bolşevizm’den kendi gayeleri doğrultusunda faydalanma ümidine kapılmışlar, birçok Cedidci, Bolşevik Partisi’ne katılarak kendi idealleri doğrultusunda çalışmalar yapmışlardır. Mir Said Sultan Galiyev, Stalin’in milliyetler halk komiserliği yardımcılığına kadar yükselmiştir.1930’lu yıllardan itibaren Stalin’in güçlenmesiyle birlikte Cedidizm’in Sovyet idaresinde çalışmakta olan tüm temsilcileri hapsedilmiş ve çoğu da kurşuna dizilmiştir. “Aydınlar Kırımı” olarak bilinen bu harekette Stalin, Gaspıralı İsmail Bey’in Bahçesaray’daki mezarını dahi tahrip edip üzerine apartman yaptırarak Cedidciliğin tüm izlerini silmek istemiştir. Cedidcilik, yakın tarihte ise Gorbaçov zamanında yaşanan demokratik ortamda meydana çıkan milli hareketlerin fikir ve ilham kaynağını oluşturmuştur.
Bu açıklamalardan sonra Türk Dünyasını eğitim ve kültür alanında yenilik yapmaya sevk eden sebepleri, temelleri Kırım’da atılan ve kısa süre içerisinde bütün Türk Dünyası’nda etki uyandıran yenileşme hareketlerinden evvel eğitim alanında durumun nasıl olduğunu anlayabilmek için öncelikle hareketin kaynağı olan Kırım’daki eğitim seviyesine ve okulların durumuna bakmak yerinde olacaktır.
KIRIM’DA MEKTEP VE MEDRESELER
XIX. yüzyılda Kırım mekteplerindeki asıl amaç çocuklara İslam’ın esaslarını öğretmekti. Aileler de çocuklarını okula göndermeyi dini bir vazife olarak görmekteydiler. Rusların Kırım’ı istila etmiş oldukları 1783 tarihinde Kırım’da 35 mektep ve 25 medrese bulunmakta idi. Buralarda tahsil ücretsizdi ve 6-15 yaş arası çocuklar günde yedi saat ders görmekteydiler. Mektepler molla ya da imamlar tarafından idare edilmekle birlikte, bunların yarı okur-yazar olmaları da sık görülen hallerdendi. Standart bir müfredat da olmamakla birlikte din dışı konular öğretilmemekteydi. Edebi Türkçe ya da Kırım Tatar şivesinde dersler olmadığından dolayı talebeler okuma yazma da öğrenememekteydiler. Mezuniyet sadece hocanın seçmiş olduğu ders kitaplarının okunmasına bağlı olmakta ve hiçbir imtihan yapılmamaktaydı.
Aynı yüzyılda, Kırım’ın her medresesinde ise 10-25 yaş arası iki yüz medrese talebesi (şekird) bulunmaktaydı. Medreselerin başında ise müderrisler vardı. Müfredat, dini ve Arapça derslerden müteşekkildi. Köhne usullerle yapılan eğitimle en iyi medreselerde bile Arapçanın öğrenilmesi bazen on yılı bulmaktaydı. Geleneksel medrese sisteminde de imtihan olmadığından ötürü, talebenin performansı medresede geçirmiş olduğu zaman ile ölçülmekteydi. Mezun olanları da hiçbir açıdan “bilgin” olarak kabul etmek mümkün değildi.
Kırım’daki her açıdan köhne ve geri olan mektep ve medreselerden, gençliklerinin en güzel yıllarını buralarda heba eden ve hiçbir bilgiye sahip olamayan gençler mezun olmaktaydılar. İlginç olan tarafı ise bu okullara dışarıdan hiçbir müdahalenin olmamasıydı. Yani Rusların nüfuz edemedikleri tek müesseseler olması bakımından da önem arz etmekteydi. Ayrıyeten Kırım halkı, çocuklarının Ruslaşması ihtimalinden çok endişe etmekle beraber, kendi benliklerini koruma içgüdüsüyle Ruslardan uzak durmaya çalışmaktaydılar. Bu durum benliklerini koruma yolunda faydalı olmakta birlikte, dış dünyaya kapalılık da gelişmelerine engel olmaktaydı. Ayrıca Kırım Tatar çocuklarını Rus maarif sistemine çekmek amacıyla Rusların teşebbüsleri de olmakta idi. II. Alexandr’ın çarlığı esnasında “Büyük Reformlar” döneminde bazı başarılı teşebbüsler olmuştu. Rusların amacı, Rus olmayanların Ruslarla kaynaştırılması ve Ruslaştırılması idi. Ancak Kırım halkı yine de bu okullara çocuklarını göndermeyi reddetmekteydiler.
Rus-Tatar okullarına öğretmen yetiştirmek üzere 1871 tarihinde Akmescit’te kurulan “Tatar Öğretmen Okulu” ise misyonerlerin idaresinde olmasına rağmen Tatar kültür hayatında da müspet rol oynamıştı. Bu okul, Kırım Tatarlarının modern bilimlerle tanışabilecekleri tek müessese halini almıştı. Buradan mezun olanlar Kırım halkının Ruslara ve Batı’ya ait her şeyden korkma yönündeki geleneksel korkularının aşılmasında ve milliyetçilikle tanışma hususunda önemli rol oynayacaklardır.
İSMAİL BEY GASPIRALI VE KIRIM TATARLARININ MİLLİ UYANIŞLARI
1841 yılında doğan İsmail Bey, Türkçülük hareketinin XIX. yüzyıldaki en mühim ve merkez simasıdır. Milli hissi, milli şuuru ilk kez Rus askeri idadisinde duymuştur. Onu buna sevk eden nedenler, pazar günleri evlerinde misafir olduğu kimselerle milliyetperver bir Rus ailesinde geçen sohbetler ile Pan-İslavistlerin reislerinden Mihail Katkov’un Girid ihtilali münasebetiyle Türkler aleyhine yazdığı makaleler olmuştur. 1871 tarihine kadar Bahçesaray’daki Zencirli Medresede muallimlik yaptıktan sonra, İstanbul’a gitmeye karar verir. İstanbul’da iyi bir memur olmanın şartı ise Fransızcaya hâkim olmaktan geçtiğinden ötürü önce Paris’e gider. İki yıla yakın Paris’te kalır ve 1874 yılında İstanbul’a gelir.
Kırım’a döndükten sonra Bahçesaray şehrinde 1878’de Belediye reisi seçildikten sonra ertesi sene Türkçe bir gazete çıkarmak için ilgili makama dilekçe verir. Bu talebi reddedildikten sonra çok önemli bir meseleyi ortaya koyar: “Asya ve Avrupa’nın bir kısmında oturan büyük bir millet, Türk-Tatar milleti var. Bu millet parça parça, dağınık, zayıf; bu millet diğer milletlere nispeten ilim ve marifetçe, servet ve medeniyetçe pek geride kalmış, böyle devam ederse tabii kanunu gereğince mahvolacak, başka milletler tarafından yutulacak. İşte bu durumun görülmesinden asıl mesele doğuyor: Türk-Tatarların zaafına böyle geride kalışına sebep ne? Türk-Tatar millletini mahvdan kurtarmak için ne yapmalı?”
İsmail Bey’in fikir hayatında bu mühim mesele ölünceye kadar geçerli kalacak ve bu meseleye cevap vermekle uğraşacaktır. Onun Kırım’da başlatmış olduğu yeni metot, ileride bütün Türk Dünyasındaki reformculara isim babalığı yapmıştır. Eğitimde Arapça yerine Türkçe’nin kullanılmasını, dini bilgiler yanında matematik, tarih, coğrafya gibi dünyevi derslerin de müfredata konulmasını amaçlayan bu anlayışın eğitimle sınırlı kalması mümkün değildi. Ayrıca Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” sloganı ile birlikte Cedidizm, Panslavizm karşıtı ve Türk Dünyasını ortak noktalarda birleştirmeyi amaçlayan siyasi bir akım haline dönüştürmüştü.
Bir gazete çıkarabilmek için beklediği müsaadeyi almaya muvaffak olan Gaspıralı İsmail Bey, “Tercüman” adlı gazeteyi 22 Nisan 1883’te kendi matbaasında Bahçesaray’da bastırmıştır. Türk halkları arasında özellikle basın yolu ile bir iletişim sistemi kurabilmek de Gaspıralı’nın reform programının bir parçası olmuştur. Ona göre toplumun modernleşmesi ancak bir maarif reformunun yapılması ile mümkün olabilirdi. Bu maarif reformu programını “Usul-ü Cedid” (Yeni Usül) olarak adlandırdı. Zamanla bu ibare Rusya İmparatorluğu’ndaki bütün reformist-milliyetçi hareketlere verilen genel isime dönüşmüş, bu harekete iştirak edenler de “Cedidciler” olarak anılmıştır.
Yeni usul mekteplerinin müfredatında dünyevi konulara öncelik verilmiştir. Türkçe okuma-yazma, temel aritmetik bilgisi, hat, Kuran okuma ve İslam dininin esaslarını öğretmek ilk mektebin amacıydı. Coğrafya ve genel tarih ile İslam tarihine ve hayat bilgisine giriş dersleri de müfredat programına alınmıştır. Yeni mektep için ortaya atılan slogan ise talebelere 40 günde Türkçe okuma-yazma öğretileceği olmuştur. İlk mektep ise Bahçesaray’da açılmıştır. Bu reform hareketlerinin geniş kamuoyu kazabilmesi ise hiç kolay olmamıştır. Gelenekçi unsurlar ve mollalar bu usulü “Ruslaşmanın” ilk adımı olarak tasvir etmişlerdir.
Bunun dışında 1893’de İsmail Bey Türkistan’a ve Buhara Emirliği’ne gitmiş, Semerkand’da “40 günde okuma yazma” planını tatbik ve başarısını ispat ettikten sonra orada da bir mektep açmış fakat bu mektep Rus idaresince kısa bir süre sonra kapatılmıştır. Buhara’da ise eski geleneklerin ağır basması nedeniyle yeni usulü tatbik etmek mümkün olmamıştır. Buna rağmen İsmail Bey, buralarda bazı mahalli münevverler ile eşraftan bazı kimseleri etkilemeyi başarmıştır. Semerkand’da karşılaştığı Orenburglu Tatar milyoneri Gani Bay Hüseyinov’u da etkilemiştir. Böylece Hüseyinov kardeşlerle birlikte Azerbaycanlı petrol zengini Zeynelabidin Tagıyev, Orenburglu Tatar Şakir ve Zakir Remiyev kardeşler ve Sibiryalı Tatar Hacı Nimetullah gibi Müslüman milyonerler de yeni usulün başarılarından etkileneceklerdir. Bunlar Bahçesaray’da yetişecek yeni muallimler için maddi destek verecekler ve her biri Rusya’nın çeşitli yerlerinde 100-200 arasında mektep açtıracaklardı. Böylece 1895 yılında Rusya İmparatorluğu’nda bu mekteplerin sayısı 100’ü geçmiş durumda idi. Gaspıralı’nın ölmüş olduğu 1914 yılında ise bu rakam 5000’e ulaşacaktı. Bu sayede Müslümanlar arasında tahsilin iyileşmesi ve artması Rus okullarına, lise ve üniversitelerine kaydolan Türklerin sayısının da çoğalmasına yol açmıştı. 1890’ların ilk yarısında Rusya Türkleri arasında Fransa ve Almanya’da okuyan talebeler bile görülmüştü. Sayıları az olmasına rağmen bu gibi şeyleri önceden tasavvur bile edemezlerdi.
İDİL-URAL’DA CEDİDÇİLİK HAREKETLERİ
1552’de Kazan Hanlığı’nın düşmesi, İdil Tatarlarının daha çok dini terbiyeye dayanan kültür ve eğitim hayatlarını da sekteye uğratmıştır. Kazan’da da o devirde her caminin yanında bir medrese bulunmakta idi. Rusların, hâkimiyeti ellerine geçirmesinden sonra camilerin yıkılması bu eğitim imkânını da azaltmıştır. Ancak Tatar burjuvazisinin güçlenmesi ile okulların sayısının artmasında doğru bir orantı vardır. Bu dönemde Rusya ile Türkistan ve Kazakistan arasındaki ticareti ellerinde tutan Tatar tüccarlar, yakından görmüş oldukları Buhara medreselerinde kendi çocuklarını ve başka çocukları okumaya teşvik etmekteydiler. Buhara’dan tahsilden dönen ve “Damolla” (büyük imam) olarak adlandırılan Tatar gençleri şehirlerde ve köylerde medreseler açmışlar, Buhara usulü din öğretimi yapmışlardır. Fakat Buhara, eski parlak devirlerini kaybetmiş olduğundan dolayı bir eğitim reformu görülmemiştir.
1788 yılı İdil-Ural Müslümanları için bir dönüm noktası olmuş; II. Katerina Müslüman halktan daha iyi yararlanmak amacından dolayı daha liberal bir politika izlemiştir. Bu durum ise Müslümanların biraz da olsa rahatlamalarını sağlamıştır. İdil-Ural bölgesinde yenileşme hareketinin öne çıkan simaları Abdünnasır Kursavi (1771/72-1812), Şihabettin Mercani (1818-1889), İbrahim Halfin (1778-1829), Hüseyin Feyizhani (1828-1866), Kayyum Nasıri (1824-1902)’dir.
Abdünnasır Kursavi, Kazan tatarları arasındaki uyanış hareketinin önemli bir temsilcisi idi. O, yalnız Rusya Türkleri için değil, tüm İslam dünyası için yeni fikirler ortaya atmıştır. Buhara ve Semerkant kütüphanelerindeki İslam âlimlerinin eserlerini incelemiş ve bir takım köhne saplantılarda olunduğunu görmüştür.
Şihabeddin Mercani, 12 Eylül 1876’da açılan Rus-Tatar Öğretmen Okulunda 9 yıl hocalık yapmıştır.
İbrahim Halfin, Kazan Lisesi ve Kazan Üniversitesinde Tatarca ve Arapça öğretmenliği yapmış, 1819’da Cengiz Han ve Timur ile ilgili yazdığı eserlerle büyük şöhret kazanmıştır. (Ahval-i Çıngız Han ve Aksak Timur)
Hüseyin Feyizhani, Şihabettin Mercani’nin öğrencisidir. Kazan Üniversitesinde Doğu dilleri okutmanlığı yapmış, Çuvaşca’nın Bulgarca ile aynı kökten geldiğine ilk kez vurgu yapmıştır.
Kayyum Nasıri, Kazan Tatarlarının yeni devir öncülerinin en mühimi idi. O çağda Türk dünyasının en çok yazan ve yazdıklarını yayınlamaya muvaffak olan bir aydın idi. “Tatarcılık” cereyanının önderi durumuna gelmiş fakat İsmail Bey’in izinde yürüyen Türkçüler tarafından tenkide tabi tutulmuştur.
İdil-Ural’da Matbaa ve Kitap Basımı: Tatarca basılan ilk kitap Sait Halfin’in “Tatarca Grameri” idi. Tatarlar, Petersburg’a giderek Kur’an ve dini kitaplar basma müsaadesi almışlar, böylece Kazan’da Arap harfli ilk Tatar matbaası 1800’de, ilk özel matbaa ise 1841’de kurulmuştur. 1904’te Muallim Cemiyeti adı altında öğretmenler teşkilatlanmış ve bir mektep kanunu meydana getirmişlerdir. (Usul-i Cedit tesiri ile)
AZERBAYCAN’DA CEDİDÇİLİK HAREKETLERİ
Azerbaycan tarihinde Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Araplar rol oynamış; XIII. yüzyıldan itibaren ise Türk kökenli Altınordu, Timurlular, Safevi, Selçuklu ve Osmanlı Devletleri de bölgede hâkimiyet kurmuşlardır. XVIII. yüzyılın ortalarında müstakil ve yarı müstakil feodal devletler-hanlıklar ortaya çıkmıştır. Bir yandan Rusya devletinin güçlenmesi ve diğer yandan bu hanlıkların kendi aralarındaki mücadele tek tek ortadan kalkmaları ile sonuçlanmıştır.
Azerbaycan’da başlıca dikkat çeken unsur Bakü petrolleri olmuştur. Buradaki yenileşme hareketleri ise din adamlarının tepkisi ile karşılaşmıştır. Her batı usulü ile yetişmiş aydına Hristiyanlaşmış gözü ile bakılmıştır. Azeri aydınlarının vazifeleri daha zordu. Buna rağmen XIX. yüzyılın ikinci yarısında Abbas Kuli Ağa Bakihanov, Mirza Fethali Ahundov, Hasan Melikzade Zerdabi ve Seyyid Azim Şirvani gibi reformcular ortaya çıkmıştır.
Eserleri ve fikirleriyle Ahundov, Azerbaycan kültür ve edebiyatının en önemli fikir adamlarından biri olmuş ve kendinden sonra gelenler üzerinde büyük tesir bırakmıştır. Şirvani, 1869’da Şamahı’da modern bir Türk Okulu açmıştır. Çocuklar için ders kitabı yazmış ancak basılmasına izin verilmemiştir. Azericeden başka Rusçayı ve batı dillerinden de bir yabancı dili öğrenmenin gerekliliği ve faydası üzerinde durmuştur. Zerdabi, bütün zorluklara rağmen “EKİNCİ” adını verdiği gazetenin ilk sayısını 1875’te yayımlamıştır. 93 Harbi sırasında yayımlanan bir şiirin Rusya aleyhtarı olduğu bahanesiyle kapatılmıştır. 1894’te Neriman Nerimanov ilk kütüphaneyi açmış, 1897’de Şemahı, Kuba, Lenkeran’da okuma odaları kurulmuştur.

KAZAKLAR ARASINDA YENİLEŞME HAREKETLERİ
Kazaklar arasında yenileşme hareketlerinin başlamasında tatarların büyük rolü vardı. Onların ilk reformcuları: Çokan Velihanov, İbrahim Altınsarın, Abay Kunanbayev idiler.
Çokan Velihanov, saf kazak ruhunun korunmasını istemekteydi. Ayrıca Manas destanının varlığına ilk dikkati çeken de oydu. Çok genç yaşta ölmüş fakat derin tesirler bırakmıştır. İbrahim Altınsarın, Kazak köylerinde okul olmamasından çok rahatsız olmakta idi. 1880’de onun insiyatifi ile Kazak kızları için özel bir okul açıldı.
TÜRKİSTAN’DAKİ CEDİDÇİLİK HAREKETLERİ
Türkistan topraklarının fikri manada Rönesans ve Reformu olarak değerlendirilebilecek Cedidçilik kavramının bir fikir akımı olarak ortaya çıkmasındaki sebep, her alanda geri kalmışlığa çareler aranması ve bu durumun aydınlar tarafından dile getirilmesidir. Tarih boyunca köklü medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Türkistan coğrafyası, Timur’un ölümünden sonra siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan gerilemeye başlamıştır. Altınorda Devleti’nin yıkılması ve kuzeyde Rusların ortaya çıkıp güçlenmesi, onların Türkistan’a yönelmelerine yol açmıştır. Her ne kadar zamanında “Timurlu Rönesansı” diye anılan bir dönem yaşanmışsa da bu dönemden sonra Türkistan, siyasi açıdan bölünmelere sahne olmuştur. Fikri manada bu hareketin ortaya çıkmasındaki temel sebep, yukarıda bahsedildiği gibi medreselerdeki bozulup yozlaşmadır. XX. yüzyıldaki Türkistan Uleması, halkı etki altına alıp sömüren bir yığın cahil ve yobazdan ibaretti. Medrese mezunları manasını bile bilmedikleri Kuran’ı sadece körü körüne ezberlemekten ibaret bir görünüm arz etmekteydiler.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru bu fikir akımı öncelikle Türkistan’ın kuzey kesimlerinde başlamış daha sonra güney kesimlerine yayılmıştır. 1910 senesinde Devlet Duması üyesi Maksudof, tüm Türkistan’ı dolaşmış ve her yerde Tercüman gazetesinin okunduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Taşkent, Hokand gibi merkezlerde okulların ve milliyetçi grupların olduğunu da belirtmiştir.
Türkistan’daki hareketin öncülerinden en önemlisi 1901 tarihinde ilk Usul-i Cedid mektebini açan Münevver Kari’dir. 1906’da Çağatay dilinde yayımlanmaya başlanan Hurşid gazetesinde, gazetenin kurucusu Münevver Kari de yazılar yazmakta idi.
Buhara da Cedidcilik hareketlerinin yoğun bir şekilde var olduğu bölgelerden biriydi. Cedit okulları, Türkistan’da bu fikrin lokomotifi olmuşlardır. Türkistan’ın önemli merkezlerinde bu okullar tatarlar tarafından açılmıştır. 1910 yılında Taşkent’te 8 tane Rus Okulu, 16 tane Usul-i Cedit Okulu faaliyet göstermiştir. Hokand’da ise 1911 yılında 2 tane Rus Okulu ve 8 tane Usul-i Cedit Okulu vardır.
Buhara’daki Cedidcilik hareketinin başlamasında, Batı kültürünün Ruslar ve Tatarlar vasıtasıyla Türkistan’a teması, işgaller ile şekillenmiş olan siyasi gelişmeler, Rusya ve diğer komşu ülkeler ile yapılan ticaret gibi gelişmeler etkili olmuştur. Rusya’da meydana gelen 1905 devrimi ve İran ile Türkiye gibi ülkelerde meydana gelen demokratikleşme hareketleri, Rus sermayesinin açmış olduğu fabrikalarda çalışan işçilerin faaliyetleri de, Buhara halkının dış dünyadan etkilenerek fikrî olarak değişimine katkı sağlamıştır. Rusya ile gelişen ticaret ve Buhara’nın bazı anlaşmalar yapılarak sömürgeleştirilmesi neticesinde ham madde kaynağına dönüşmesinin sonuçlarını da hesaba katmak gerekmektedir. Fikri gelişmeler öncesinde Buhara’ya giren Rus sermayesi ve Rusya ile yapılan ticari ilişkilerden istifade ederek zenginleşen bir yerli burjuva sınıfının meydana gelmeye başladığını da unutmamak gerekir. Yaş Buharalılar hareketinin en önemli liderlerinden biri olan Feyzullah Hocayev’in babasının da oldukça varlıklı bir tüccar aileden geldiği bilinmektedir.
Cedid okulları ile ilgili ise; Buhara Emîrliği’nde Cedidcilik fikrinin gelişmesinde en önemli vasıtalardan biri yeni usulde açılan okullardır. Bu okulların kendileri Cedidciliğin bir yansımasıydı. Buhara’daki ilk Usul-i Cedit Okulunu, Rusya’daki modern okulları görüp gelen Molla Corebay isimli kişi 1900 yılının başlarında açmıştır. Fakat 4-5 ay eğitim veren bu okul fazla ilgi görmediğinden dolayı kapanmıştır.
Sonuç olarak, XIX. yüzyıldaki yenileşme hareketlerine “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” sloganı ile tüm Türk dünyasına tesir eden Gaspıralı İsmail Bey, Rusya Türkleri arasında “Türk Birliği” fikrinin oluşmasının yolunu açmıştır. Bu fikir, eğitimde ve dilde millileşme ile beraber aslında Rus çarlığının baskısına karşı topyekün bir direnişin de başlangıcını oluşturmaktadır. 1905 devrimi de Rusya Türklerinin edebi eserlerini ortaya koyması bakımından daha esnek bir dönemi beraberinde getirmiştir. Bu ihtilalin, Çarlık topraklarında ortaya çıkarmış olduğu kısa süreli özgür düşünce ortamının, Türk aydınlarının birleşmelerine ve siyasi haklarını da savunmaya fırsat verdiğini de unutmamak gereklidir. Burada dikkat çeken durum, Türk aydınlarının milli uyanışta ön ayak olup, zor da olsa mücadelelerine devam etmeleri ve bu fikri halka aşılamaya çalışmalarıdır. Yani tabana inerek harekete yön vermeye çalışmışlardır. Cedidcilik hareketi halktan kopuk bir görünümün tersine, halk ile iç içe ve halkın da desteğini alarak bir yapı oluşturmaya çalışmıştır.
Rusya Türkleri arasında siyasal ve kültürel açıdan aydınlanma hareketleri coğrafya ve iklim faktörlerinin etkisi ve her toplumun kendine ait farklı gelişim özelliklerinden ötürü eş zamanlarda meydana gelmemiştir. İdil-Ural’da daha köklü bir geçmişe sahip olduğunu gördüğümüz yenileşme hareketleri bozkır coğrafyasında ise tesirini daha geç göstermiştir. Aslında bu değişim, İslam’dan bir kopuş şeklinde değil, İslamiyeti modern bir şekilde ve diğer bilimlerin ışığında okutmak amacıyla kendini göstermekteydi. Fakat muhafazakâr yapının direnç göstermesi sebebiyle “Cedidciler” ve “Kadimciler” olarak kutuplaşma meydana gelmiş, bu gruplar arasındaki gerginlik çok geniş bir alana yayılmış ve birçok çatışmaya sebep olmuştur. 1905 ihtilalinin patlaması ise Cedidciler lehine gelişmeler olmasına fırsat vermiştir.
1917 Şubat devriminden sonra ise Bolşeviklere katılan Cedidcilerin çoğu, Devrimi ve Rusya’da patlak veren iç savaşı kendileri için olumlu bir adım olarak değerlendirmekteydiler. Onların Bolşeviklerle işbirliği yapmalarının nedeni kendi toplumları yararına bir takım haklar elde etmekti. Çünkü yeni düzenin kendilerini sömürge hâkimiyetinden kurtaracaklarını düşünmekteydiler. Ancak süregelen gelişmeler üzere umduklarını bulamamışlar, aydınların çoğu ya sürgüne gönderilmiş ya da kurşuna dizilerek bertaraf edilmiştir.
Bu aydınlardan bir tanesi de 1917 Bolşevik ihtilalinin dört büyüğünden biri olan Sultan Galiyev’dir. Sultan Galiyev’in fikirlerinde Cedidcilik-Türkçülük-Turancılık hareketlerinin tesirinin görüldüğü anlaşılmakla beraber, bu fikirlerin gelişmesinde, Onun Müslüman bir toplumda yetişmesi ve Çarlık Rusya’sının baskısını yakından görmüş olmasının tesiri de büyüktür. Sultan Galiyev, mazlum milletlerin esaretten kurtarılması, sömürge halkların özgürlüğüne kavuşması, emperyalist Avrupa’nın Doğu üzerindeki baskısının sona erdirilmesi yolunda mücadele eden eşsiz bir teorisyendir. Türk halklarının geleceği yolunda kendine has bir yorum getiren ve çözümler üreten Sultan Galiyev, bu yönüyle Türkçü-Turancı bir eğilim göstermektedir. Bolşevik kimliğinin ön planda olmasına rağmen, içerisinde yaşamış olduğu toplumun özelliklerinin kendisinde hiçbir etkisinin olmadığını söylemek yanlış olur. Çarlık Rusya’sının baskı dönemlerini yaşayan Sultan Galiyev, Müslüman-Türk halkların kurtuluşunu sosyalizmde görmüş, devrime destek vermiştir. Onun, “Galiyevizm” olarak bilinen Sömürgeler Enternasyonali Tezi iki aşamalı bir programdır. Tatar-Başkırt Devleti, Türkistan Cumhuriyeti ve Turan Federal Halklar Sosyalist Cumhuriyeti tesis edilecek, Sovyetler’deki tüm Müslüman-Türk halkların siyasi birliği sağlanacak; ikinci aşamada ise tüm dünya mazlumlarının sömürgeler enternasyonali gerçekleşecekti. Burada mühim olan başlangıçta seçmiş oldukları yollar farklı olsa da Sultan Galiyev ile Cedidcilerin amaçlarının bir noktada kesişmesidir. Hal böyle olunca Sultan Galiyev’i de fikri manada bu hareketin bir köşesine yerleştirmek yanlış olmaz yargısına varılabilir.
Hareket ilk başta Türk dünyasının her yerinde aynı dilin konuşulmasını, aynı ders kitaplarının okutulmasını, ortak bir yazı ve edebi dilin geliştirilmesini amaçlamaktaydı. Rusya Türklerini siyasal olarak birleştirmeyi hedeflemekteydi. Ancak Türk dünyası en başta hedeflemiş olunduğu gibi ne ortak bir Türk edebi dili ne de bütün halkları temsil eden siyasi bir hareket oluşturabilmiştir. Buna rağmen Usul-i Cedit hareketi günümüze ve geleceğimize ışık tutabilecek büyük bir hareket olması bakımından önem arz etmektedir. Çünkü onlar emperyalizme karşı fikri, siyasi, kültürel ve askeri açıdan vermiş oldukları bu mücadelelerini vatan, millet sevgisine bağlamaktaydılar. Cesaretlerini milli hislerinden almakta, inanmış oldukları davaya büyük bir inançla sarılmaktaydılar. Rus baskısının yoğun olduğu, insanların birbirlerinden teknolojik olarak haber alamadıkları dönemde dahi Türkler tek bir ortak amaç etrafında birleşmek için mücadele etmişlerdir. Tarihin de bu noktada günümüzü aydınlatması, aydınların o dönemdeki mücadelelerinin ve fikirlerinin daha iyi anlaşılması noktasında günümüz Türk dünyasına örnek olacak niteliktedir.

Aybike GÜZAY
————————————-
KAYNAKLAR:
Yusuf Akçura, Yeni Türk Devleti’nin Öncüleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1981.
Ahat Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, Emre Yayınları, İstanbul 2003.
Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), TTK Yayınları, Ankara 2010.
Taha Akyol, “Cedidcilik”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 7, 1993, s.211-213.
Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), TTK Yayınları, Ankara 2014.
Nurettin Hatunoğlu, Türkistan’da Son Türk Devleti Buhara Emirliği ve Âlim Han, Ötüken Yayınları, İstanbul 2011.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir