KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ ORTADOĞU’DA BATI KARŞITLIĞI VE MİLLİLEŞTİRME POLİTİKALARI: MISIR VE İRAN ÖRNEĞİ

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ ORTADOĞU’DA BATI KARŞITLIĞI VE MİLLİLEŞTİRME POLİTİKALARI: MISIR VE İRAN ÖRNEĞİ

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
298 0

Soğuk Savaş yıllarının kuşkusuz en sorunlu bölgelerinden olan Ortadoğu’da 1950’li yıllar önemli yapısal değişiklerin yaşandığı bir dönemdir. Bölgede bir İsrail devletinin kurulması, Arap-İsrail savaşlarının başlaması, İran ve Mısır’da yaşanan millileştirme politikaları ve Bağdat Paktı’nın kurulması yapısal olarak yaşanan olayları oluşturmaktadır. . Yaşanan bu değişiklikler bölgenin karışık olan durumunun daha da çıkmaz bir hal almasının yolunu açtı.
İran ve Mısır’da 1950’li yıllarda gerçekleştirilmek istenen millileştirme politikaları Soğuk Savaş döneminde Ortadoğu’da mücadele eden iki süper gücün alandaki hakimiyetlerini sağlamaya yönelik adımlarından birisini oluşturmaktaydı. Uygulanmaya çalışılan millileştirme politikaların birbirinin devamı şeklinde olduğu söylenebilir. İran’da Muhammed Musaddık tarafından başlatılan millileştirme politikası, 1956 yılında Mısır’da Nasır tarafından da Süveyş Kanalı’nın millileştirmesini öngören bir politika olarak sirayet etmiştir.
1948-1949 yıllarında yaşanan Arap-İsrail savaşı İsrail devletinin bölgede bulunan siyasi ve politik yapıya dahil olması ile paralel olarak Asya’da patlak veren Kore Savaşı, Soğuk Savaş’ın tarafları olarak Doğu ve Batı bloklarını karşı karşıya getiren en önemli hadise idi. Bu savaş dönemin Doğu Bloğunun temsilcisi SSCB’nin saldırgan siyasi tutumunun eyleme dönüştüğünü gösteriyordu. Bu durum karşısında Sovyet politikasının saldırgan yüzü ile karşı karşıya kalan İngiltere için kontrolü altında bulunan Süveyş Kanalı’nın önemini daha da arttırmıştı. Süveyş Kanalı, stratejik açıdan Avrupa’nın Ortadoğu ve Uzakdoğu ile arasındaki bağlantıyı kuran önemli su yollarından biri idi.
Asya’da savaşın bitmesiyle iki süper güçten biri olan ABD, Ortadoğu üzerindeki çıkarları doğrultusunda, komünizm tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. İran’da bulunan petrol şirketinin millileştirilme çabasından dolayı yaşanan çıkar çatışması, İngiltere’nin aynı zamanda Mısır ile Süveyş Kanalı üzerinden ortaya çıkan yeni bir sorun ile karşılaşmasına neden olmuştu. İngiltere hem İran hem Mısır ile yaşanan bu problemler ile uğraşırken, İsrail devletinin kurulması ve 1948-1949 Arap-İsrail savaşında Arapların ağır bir yenilgi yaşaması İngiltere’ye yoğun bir düşmanlık beslenmesinin sebeplerini oluşturmuştur.
1945 sonrası dönemde İran’ın sahip olduğu petrol zenginliğinden dolayı İngiltere artık İran topraklarındadır. İngiltere ve İran arasında imzalanan bir anlaşma ile kurulan İngiliz-İran Petrol Şirketi ile İran petrolleri İngiltere’nin kontrolüne geçmişti. Bu şirket üzerinde İran’ın herhangi bir söz hakkı bulunmamaktaydı. Şirket tamamen İngilizlerin egemenliği altında idi.
Rıza Pehlevi bu durumu İran açısından herhangi bir tehlike olarak görmemekteydi. Ama Pehlevi’ye muhalif olanlar durumu İran’ın bağımsızlılığı için tehlike olarak görüyordu. İran’ın bağımsızlığına yönelik bir risk olarak konuyu dile getiren muhalif grup “Tudeh Partisi” olmuştur. Parlamentoda temsil sayısı az olmasına rağmen partinin siyasal söylemlerinin bağımsızlık yanlısı olması onu güçlü kılmaktaydı. Partinin bu siyasi yaklaşımından dolayı İran muhafazakarları dahil partinin destekçisi olmuştu. Birbirinden farklı iki grubun ortak noktası İngiliz karşıtlığı ve bağımsızlık yanlısı olması idi.
İran toprakları üzerinde bulunan İngiliz egemenliğini ortadan kaldırmak amacıyla Muhammed Musaddık tarafından başlatılan bu hareketin ne gibi sonuçlar yarattığı İran tarihinde önemli bir yere sahiptir. Petrol şirketini İngiliz hakimiyetinde olmasından duyulan rahatsızlık Musaddık’ı, bu durum ile mücadele etmeye yönlendirmişti. Toplum içerisinde çok fazla destek bulan Musaddık, Milli Cephe ile iktidara geldiği zaman ilk yaptığı iş petrol şirketinin millileştirilmesi yolunda adımları atmak olmuştu. Uyguladığı bu politika Musaddık’ın sonunu getiren girişimin temelini oluşturacaktı. Politika neticesinde petrol şirketinin millileştirilmesi kararı alınmıştı. Millileştirme sonarsı İngiltere İran üzerine ekonomik ambargolarla gelmeye başladı. Ülkede ambargoların yattığı ekonomik bunalım 1953 yılında Musaddık’a karşı bir darbe ile sonuçlandı. Musaddık ev hapsine mahkum edildi.
Mısır’da ise, Nasır ile başlayan ve büyük bir krize yol açan Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesi ve Süveyş Bunalımı Ortadoğu’daki millileştirme hareketlerinin bir diğer örneği oluşturmaktadır. 1882 yılında İngiltere tarafından işgal edilen Mısır, İran’dan farklı olarak sadece ekonomik olarak değil aynı zamanda siyasi olarak da kontrol altına alınmıştı. İngiltere’nin uygulamaya koyduğu tüm siyasi eylemler ülkede bulunan monarşi tarafından da destek görmekteydi. Mısır üzerindeki İngiliz etkisi ülkenin her tarafında çok ciddi şekilde hissedilmeye başlamıştı Ülke monarşisinin İngiltere’ye verdiği destek halk tarafından hem İngiliz idaresine hem de İngiliz idaresini kabul eden yönetime karşı büyük tepkilere sebep olmaktaydı. İngiltere’nin sömürge siyasetini Mısır üzerinde hisseden köylü kesim dahi “Mısır Mısırlılarındır.” Bilincine sahip olmaya başlamıştı. Askerin içinden gelen tepkiler ise gidişatı durdurmaya yönelik bir liderin ortaya çıkmasına neden olacaktı. O lider Cemal Abdülnasır olacaktı.
Nasır tamamen antiemperyalist, milliyetçi ve bağımsızlıkçı söylemlere sahip bir kişilikti. 1952 yılında Hür Subaylar tarafından gerçekleştirilen bir darbe sonrasında ülkede rejim değişikliği yapılmıştır. Ülkenin ismi darbe sonrasında Mısır arap Cumhuriyeti olarak değiştirilmişti. Nasır önce başbakanlık daha sonra cumhurbaşkanlığı yapmak üzere ölümüne kadar ülkeyi yönetmiştir. Ülke yönetiminde olduğu zaman içerisinde hep batı karşıtı tutum sergilemiş ve Arap milliyetçiliğini savunmuştur. Bu milliyetçilik anlayışının temelinde Arap dünyasını bir çatı altında toplama arzusu yatmakta idi..
Nasır öncesi dönemde başlatılan ve daha sonra Nasır tarafından gerçekleştirilmek istenen ve önemli bir yere sahip olan Asvan Barajı üzerinde yapılmak istenen bir proje vardı. Bu proje ilk başta ABD tarafından destek görmekte iken Nasır’ın başa gelmesi ABD bu desteği ülkeden çekmeyi uygun görmüştür. Nasır’ın batı karşıtı siyaseti böyle bir desteğin geri çekilmesinde en önemli argüman olmuştu. Projeyi hayata geçirmeyi hedef haline getiren Nasır dönemin diğer büyük gücü olan Sovyetler ile anlaşma yoluna gitmiştir. Fakat oradan da istenilen sonucu alamamıştır. Bu noktadan sonra çözüm Süveyş Kanalı’nı millileştirme olmuştur. Darbenin 4. Yılına denk gelen Temmuz 1956’da millileştirme kararı alarak kanalı Mısır’ın hakimiyeti altına almıştır.
Kanalın Mısır hakimiyetine geçip her türlü tasarrufunun Mısır’a ait olmasına karşı çıkan İngiltere, kendi tezini desteklemesi için Fransa’yı da yanına almıştır. İngiltere tezini desteklemek için Avrupa ülkelerinden ziyade bir de bölgede varlık gösteren bir ülkeye ihtiyaç duymaktaydı. Bu ülke İsrail olmuştu. Mısır’a karşı İngiltere-Fransa-İsrail bir araya gelmiştir. İsrail Mısır’a karşı savaş açacak, Fransa araya girecek ve İsrail geri çekilecek Mısır ise çekilmeyecekti. Her şey plana göre ilerlemiş ve 1956 Süveyş Krizi ciddi bir savaşa dönüşmüştür. Savaşın bitmesi ABD’nin duruma müdahalesi ile olmuştur. Bu müdahale ile Ortadoğu siyasetinde İngiltere’nin sözü bitmiş ve ABD’nin söz hakkı başlamıştır. ABD’nin İngiltere’ye karşı Mısır’ı savunmasının en temel sebebi, Nasır tarafından savunulan batı karşıtlığının halk tarafından kabul görecek olması idi. böylece Ortadoğu’da Süveyş gibi bir su yolunu hakimiyetini elinde tutan Mısır’ın Sovyetlere yaklaşması hızlanacaktı. Soğuk Savaş dönemi şartlarında bu ABD’nin en son isteyeceği durum olurdu. Çünkü Nasır batı karşıtlığında haklı çıkarsa toplum Sovyet yanlısı bir tutum sergileyebilirdi. Bu da Ortadoğu’da artık Sovyet hakimiyetinin başlangıcı olacaktı. ABD’nin Ortadoğu üzerindeki etkisinin tehlikeye girmesi anlamına gelmekteydi. O nedenle Ortadoğu’daki bu kaosta tercih edilecek taraf ABD için Nasır olmak zorunda idi.

İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Öğrencisi ve Kafkassam Stajyeri Şeyda Ceylan

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir