KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Memmed ISMAYILOV: Kendi Kaderini Tayin Hakkı: Kosova ve Karabağ Mukayesesi

Memmed ISMAYILOV: Kendi Kaderini Tayin Hakkı: Kosova ve Karabağ Mukayesesi

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 11 dk okuma süresi
299 0

17 Şubat 2008 tarihinde Kosova Sırbistan’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan ederek ayrıldı. Uluslararası toplumun çoğunluğu tarafından Kosova’nın bağımsızlığı desteklendi. Bu da farklı coğrafyalardaki ayrılıkçı güçlerin Kosova örneğine vurgu yaparak ayrılıkçı eylemlerine meşruiyet kazandırmalarına neden oldu. Örneğin 2014’te Kırım’ın Rusya tarafından ilhakından sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in; “Batılı meslektaşlarımızın çok benzer bir durumda kendi elleriyle oluşturdukları Kosova davası Kırım için de uygun bir emsaldir” ifadeleri yerleşik uluslararası hukuk normlarına muafiyetler getirmenin ne kadar zararlı olabileceğine ışık tuttu.
Karabağ’daki ayrılıkçı Ermeniler de Kosova örneğini taklit etmeyi umarak ayrılıkçı iddialarda bulunmaya başladılar ve “halkların kendi kaderini tayin hakkının gerçekleşmesinin bir başka tezahürü” olduğunu savunarak Kırım’ın ilhakını desteklediler. Son zamanlarda Ermenistan başbakanı Nikol Paşinyan da uluslararası topluma Karabağ’ı tanımaya yönelik çağrılarda bulunmaktadır. Ancak kendi kaderini tayin hakkına ilişkin kurallar inceliğinde Karabağ ve Kosova arasında herhangi bir benzerliğin olmadığı görülmektedir.
Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Şartları
Kendi kaderini tayin hakkı bir devletin insan unsurunun kendi hükümetini seçmesi ya da halkın kendi iradesi altında yaşadıkları veya yaşayacakları hükümet şeklini seçme hakkı olarak ifade edilebilir. Bu hak uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olarak kabul edilse de yasal meşruiyeti üzerinde farklı görüşler bulunmakta ve siyasal yönünün ağır bastığı ileri sürülmektedir.
Kendi kaderini tayin hakkının ilk uygulamaları I. Dünya Savaşı döneminde olmuştur. Bu dönemde sömürge altında yaşayan halklar bu hakka atıf yaparak bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Dolayısıyla kendi kaderini tayin hakkı o dönem için soykırıma, ırkçılığa ve göçe maruz kalan haklara tanınan bir hak olarak uluslararası hukuktaki yerini almıştır. Günümüzde ise sömürge yönetimleri mevcut olmadığı için bu hakkın uygulanmasının meşru dayanakları da sarsılmıştır.
Kendi kaderini tayin hakkı Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması’nın 1.maddesinin 2. paragrafında ve 55.maddesinde düzenlenmiştir. Her iki düzenlemede de bu hakkın oluşabilmesi için barışçıl olması, dostça ilişkileri geliştirmesi ve dünya barışının sağlanması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Ayrıca kendi kaderini tayin hakkının uluslararası hukukun en önemli ilkelerinden biri olan “toprak bütünlüğüne saygı” ilkesine de aykırı olmaması gerekmektedir.
Görüldüğü üzere mevcut uluslararası düzenlemeler kendi kaderini tayin hakkının kuvvet kullanmaya başvurmadan barışçıl yollarla elde edilmesini şart koşmaktadır. Bu bağlamda kuvvet kullanma yoluyla elde edilen bağımsızlık hareketleri “toprak bütünlüğüne saygı” ilkesine aykırıdır ve kuvvet kullanma yasağının ihlalini teşkil etmektedir.
BM Antlaşması’nı hazırlayan Komite; kendi kaderini tayin hakkının “ne olmadığı” hususu üzerinde durmuş, bir azınlığın egemen bir ülkeden ayrılmasını bu hak kapsamında değerlendirmemiştir. Bu bağlamda Komite bu hakkın kesinlikle ayrılma hakkını kapsamadığı sonucuna varmıştır.
Kendi kaderini tayin hakkı belirli bir gruba yönelik ağır insan hakları ihlalleri olmadığı sürece bu kişilerin bağımsızlıklarını ilan ederek yeni bir devlet kurmaları veya yabancı bir devletle birleşmeleri hakkını kapsamamaktadır.
Uluslararası Hukukçular Komisyonu (UHK)’nun Aaland Adaları davasında ulaştığı sonuca göre kendi kaderini tayin hakkı kapsamında ülkenin belirli bir bölgesinde yaşayan belirli bir grubun bu yönde irade beyanı, tek başına yeterli değildir. Tüm ülke nüfusunun ayrılmayı onaylaması gerekmektedir.
Kendi kaderini tayin hakkının meşru olabilmesi için aranan koşullardan bir diğeri “ana” devletin rızasıdır. Örneğin, SSCB’den ayrılan Estonya, Letonya ve Litvanya’nın BM üyelikleri, ancak SSCB tarafından tanınmalarından sonra gerçekleşmiştir.
Kosova ve Karabağ Arasındaki Farklılıklar
Uluslararası Adalet Divanı (UAD) 22 Temmuz 2010 tarihinde Kosova’nın tek taraflı bağımsızlığına ilişkin danışma görüşünü açıklamıştır. Bu da Ermenistan hükümeti ve Karabağ’daki Ermeniler tarafından “Divan Kosova’nın bağımsızlığının meşru olduğuna karar verdi. Divan’ın Kosova kararı Karabağ için de emsal teşkil edebilir” şeklinde açıklamalar yaparak ayrılıkçı eylemlerine meşruiyet arayamaya çalışmışlardır.
Ancak UAD tarafından verilen danışma görüşleri bağlayıcı değildir. Yani hukuki bir sonuç doğurmamaktadır. Ayrıcı Divan verdiği danışma görüşünde Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılmasının yasal olup olmadığını değil, tek taraflı bağımsızlık ilanının yasallığı konusunda karar vermiştir. Bu bağlamda Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanı kendi kaderini tayin hakkından daha çok ifade özgürlüğü kapsamındadır. BM Güvenlik Konseyi tarafından açık bir yasaklama olmadıkça bağımsızlık ilanına ilişkin sadece bir açıklamaya karşı uluslararası hukukta bir yasaklama yoktur. Dolayısıyla özünde bir bağımsızlık ilanı bir ifade özgürlüğü sorunudur. Kırım’da olduğu gibi, birisinin bağımsız olduğunu söyleyebilmesi, bunu yasal olarak bağlayıcı bir gerçeklik haline getirmez.
Kosova’nın statüsü 1946 tarihli eski Yugoslavya Anayasası’nda “özerk bölge” olarak düzenlenmiş ve daha sonra bu statü yükseltilerek diğer altı kurucu cumhuriyetle aynı düzeye getirilmiştir. Bununla birlikte 1977 tarihli SSCB Anayasası’nın 72.maddesinde her Birlik Cumhuriyetinin SSCB’den özgürce ayrılma hakkı düzenlense de, özerk bölgeler hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktaydı. Dolayısıyla 1977 tarihli Anayasa’da Karabağ için ayrılma hakkına yer verilmemişti ve bu bölge eski SSCB cumhuriyetleriyle eşit haklara sahip değildi. Bu bakımdan eski Yugoslavya Anayasası’nda Kosova için ayrılma hakkı öngörülmüşse de SSCB Anayasası’nda Karabağ Azerbaycan’a bağlı özerk bölge olduğu için bu türden bir hakka yer verilmemiştir.
Kendi kaderini tayin hakkının oluşa bilmesi için ana devlet tarafından belirli bir gruba yönelik sistematik insan hakları ihlalinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, bu hakkın kullanılmasına üçüncü devletler destek sağlamamalıdır. Kosova’yı bağımsızlığa sevk eden neden Sırbistan tarafından Kosovalı Arnavutlara yönelik şiddet eylemlerinin uygulanması olmuştur. Ancak Azerbaycan toprağı olan Karabağ’da Ermenistan devletinin yardımıyla Ermeni silahlı güçleri bölgede yaşayan Azerbaycanlılara yönelik etnik temizlik niteliğine ulaşan şiddet eylemleri gerçekleştirmişlerdir. Ayrıca hem Karabağ’da hem de çevre bölgelerde bulunan Azerbaycanlılar Ermeniler tarafından doğuya doğru sürülmüşlerdir. Dolayısıyla Karabağ’daki bağımsızlık hareketi, halkın kendi kendini yönetme iddiasının saf bir yansıması değildi, çünkü Ermenistan tarafından yoğun bir şekilde desteklenmekteydiler. Diğer bir ifadeyle Ermenistan ayrılıkçı bir tavırla Karabağ üzerinde hak iddia ederek buradaki Ermenileri ayrılmaya teşvik etmiştir. Oysa Kosovalı Arnavutların bağımsızlık hareketinde üçüncü devletlerin herhangi bir müdahalesi olmamıştı. Bu bakımdan Ermenistan’ın Karabağ davasına yoğun şekilde müdahil olması, Kosova’nın tartışmalı bölge üzerinde herhangi bir emsal teşkil etmesini engellemektedir.
Kendi kaderini tayin hakkının öznesi “halk”tır. “Halk” kavramı devletin ülkesinin sınırları içersinde yaşayan herkesi kapsamaktadır. Dolayısıyla belirli bir etnik grubun ayrılma isteği kendi kaderini tayin hakkının “halk” unsurunu karşılamamaktadır. Hem eski Yugoslavya döneminde hem de günümüzde Kosova’da farklı etnik mensubiyete sahip halklar bir arada yaşmaktadırlar. Karabağ’daki Azerbaycanlı nüfus etnik mensubiyetlerinden dolayı Ermeniler tarafından ayrımcılığa tabi tutularak soykırıma ve göçe maruz kalmıştır. Günümüzde ise etnik köken olarak o bölgelerde sadece Ermeniler yaşamaktadırlar. Dolayısıyla kendi kaderini tayin hakkının öznesi olan “halk” unsuru Karabağ için mevcut değildir.
Karabağ’ın Azerbaycan Cumhuriyeti’nin egemenliği altında bulunduğu gerek Alma Ata Bildirisi çerçevesinde, gerek Azerbaycan ile Ermenistan’ın Birleşmiş Milletlere üyeliklerinin incelenmesi kapsamında itirazsız kabul edilmiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin 1993 yılında kabul ettiği dört karar da aynı yaklaşımı benimseyerek, Karabağ uyuşmazlığının Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü ve sınırlarının dokunulmazlığı ilkelerine uygun biçimde çözümlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Öte yandan, AİHM’nin Chiragov Kararı da kendi kaderini tayin hakkının Ermenistan’ın askerî, siyasi ve ekonomik nüfuzu altında bulunan Karabağ açısından gerçekçi bir çözüm oluşturamayacağını ortaya koymuştur
Sonuç olarak Kosova davası kendine özgü (sui generis) kalmalıdır. Karabağ’da bir grup Ermeni tarafından öne sürülen özerklik talebi kendi kaderini tayin hakkının koşulları olan; sistematik insan hakları ihlallerine maruz kalma, “halk” unsuru, ana devlette yaşayan tüm halkın onayı ve ana devletin rızası kriterlerini taşımamakta ve bu türden talepler Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne tehdit oluşturmaktadır.

Memmed ISMAYILOV Kafkassam

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir