KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. İrfan Kaya Ülger: AB Perspektifinden Ukrayna-Rusya İhtilafı

İrfan Kaya Ülger: AB Perspektifinden Ukrayna-Rusya İhtilafı

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 19 dk okuma süresi
363 0

Ukrayna-Rusya ihtilafında fiili durumdan çıkartılabilecek sonuç şudur: Ukrayna geri döndürülemez bir parçalanma sürecine girmiştir. NATO ve ABD’nin Ukrayna’ya güvence ve güçlü taahhüt desteğinde bulunması, fiiliyatta bir değişiklik oluşturmayacak. AB, Ukrayna’ya destek konusunda ABD’ye kıyasla daha ılımlı çizgidedir. Kesin olan husus ister savaş ister mevcut statükonun Rusya lehine tedrici değişimi yoluyla olsun, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün tehlikede olduğu ve parçalanmaya doğru yol aldığıdır.

Ukrayna ile Rusya arasında Donbass bölgesinde yeniden alevlenen ihtilaftan en derin biçimde etkilenen aktörlerden birinin Avrupa Birliği (AB) olduğuna kuşku yok. AB’nin, hem Ukrayna ile yakın ticari siyasi ilişkileri var hem de enerji bağımlılığı nedeniyle Rusya’ya karşı hassasiyet göstermesi gerekmekte.

Ukrayna, AB resmi belgelerinde Avrupa Komşuluk Politikası statüsünde ülke olarak tanımlanmakta. Buna karşılık, kimi AB yetkilileri Kiev için “potansiyel AB ülkesi” ifadesi kullanmayı tercih ediyorlar. Gerçekten de Ukrayna ile AB arasında imzalanan Ortaklık Anlaşması, ilişkileri hukuki bir temele dayandırıyor. Ayrıca anlaşmada taraflar arasında ortak ticaret bölgesi kurulması öngörülüyor.

AB’nin, ihtilafın öteki tarafı olan Rusya ile de yakın ticari ve siyasi ilişkileri var. Özellikle Almanya’nın Rusya konusundaki hassasiyeti sık aralıklarla gündeme gelmekte. Almanya, halen faaliyeti devam eden Kuzey Akım doğalgaz boru hattının ikincisini de tamamlamak üzere. Baltık denizinin altından Rus doğalgazını Almanya’ya ulaştıran boru hattı projesi, ABD’nin yaptırım açıklamaları nedeniyle şimdilerde yavaşlamış durumda. Avrupa’ya Rus doğalgazı taşıyan Türk Akımı ve Ukrayna üzerinden geçen başka güzergahlar da var. Rusya ile AB arasındaki ilişki enerji ile sınırlı değil. AB, 17 milyon kilometrekare genişliğindeki bu dev coğrafyanın Batı sistemi ile uyumlu olmasına özen göstermekte. 1996’da Avrupa Konseyi’ne üye olan Rusya, temel hak ve özgürlükler ve azınlık hakları bakımından iki önemli sözleşmeyi imzaladı. Uygulamada sorunlar yaşanmış olmasına karşılık Rusya’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesine taraf olması, AB bakımından büyük ehemmiyet taşımakta ve Rusya’nın Batı sistemi ile diyaloğunu sağlamaktadır.

Günümüzde Donbass krizi nedeniyle bir kez daha gündeme gelen Rusya ile Ukrayna arasındaki anlaşmazlığı barışa tahvil edecek mucize bir formül yok. Hiç kimse bu vakitten sonra Rusya’nın Kırım’da hata yaptığını kabul edip de bölgeyi Ukrayna’ya iade etmesini beklemiyor. Büyük tedirginlik doğurmuş olmasına rağmen Kırım’ın ilhakı reelpolitik olarak değerlendirilip, örtülü kabul görüyor. Üstelik benzeri bir durumun Donbass bölgesi bakımından da yaşanma ihtimali söz konusu. Rusya değişik platformlarda Donbass’ın geleceği konusunda bölge halkının karar vermesi gerektiği görüşünü ileri sürüyor. Moskova’nın bu bölgede bulunan Luhanks ve Donetsk kentleri ve kırsalının Rusya’ya bağlanması yönünde yerel Rusları tahrik etmesi ve ardından da bölgeyi ilhak etmesi gerçekleştiğinde dahi Ukrayna-Rusya anlaşmazlığı bitmeyecek. Rusya’nın hemen ardından Ukrayna içerisindeki diğer Rus nüfusun yoğun bulunduğu diğer bölgeleri de tahrik edeceğini söylemek için kahin olmak gerekmiyor. Dolayısıyla 2014 öncesine dönülme seçeneğinin muhal olduğu mevcut koşullarda statükonun kabul edilmesi dahi soruna çözüm getirmeyecek. Hukuken Ukrayna toprağı olan Donbass, fiilen Rusya destekli yerel Rus güçlerin kontrolü altında.

Avrupa Birliği’nin Ukrayna-Rusya ihtilafı konusunda hassasiyet göstermesi gereken bir başka nokta da güvenlik. AB ülkelerinin büyük çoğunluğu aynı zamanda NATO üyesi. Dolayısıyla teşkilatın Rusya’ya karşı pozisyon alması halinde, üye olan AB ülkeleri yükümlülükten kaçınamayacak. Yeni dünya koşullarında NATO’nun rolü ve stratejisinin revize edilmesi konularında ABD ile NATO’nun Avrupalı ortakları arasında görüş ayrılıkları var. Ama bu durum Rusya’nın hasım olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

“Toprak Bütünlüğünü” Hassasiyeti Nereye Kadar?
AB yetkilileri veya üye devletlerin liderleri tarafından çeşitli tarihlerde yapılan açıklamalarda Ukrayna hakkında “potansiyel AB ülkesi” ifadesi kullanıyorlar. Eğer bununla Ukrayna’nın coğrafi bakımdan Avrupa kıtasında bulunduğu ve Kopenhag kriterlerini yerine getirmesi halinde tam üyelik başvurusunda bulunabileceği ima ediliyorsa burada bir problem yok. Ama gerçekçi bakış açısıyla irdelendiğinde, Ukrayna’nın öngörülebilir bir gelecekte AB’ye katılımı mümkün gözükmemekte. AB’nin mevcut genişleme stratejisi ve ilgi alanı esas itibariyle Batı Balkan ülkeleri üzerinde yoğunlaşmış durumda. Ukrayna ile tam üyelik ilişkileri ancak Covid-19 sonrasında toplanması öngörülen AB’nin geleceğine ilişkin Hükümetlerarası Konferansın ardından söz konusu olabilir. Eğer Konferansta, AB’nin yeni yapılanması konusunda üye devletler “İç İçe Halkalar” modelini benimserlerse, o taktirde Ukrayna gibi periferi ülkelerinin AB ile ilişkilerine yeni formüller bulunabilecek.

AB, Ukrayna konusundaki hassasiyetini değişik vesilelerle ortaya koymaktadır. 2014’te Kırım’ın ilhak edilmesinin ardından AB tarafından yapılan müteaddit açıklamalarda, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğine vurgu yapılmıştır. Kırım’ın işgali ve ilhakının Birleşmiş Milletler (BM) ana sözleşmesiyle çeliştiği, kabul edilemez olduğu ifade edilmiş ve kınanmıştır. AB, kınama ile yetinmemiş, Rusya Federasyonu’na karşı yaptırım uygulamaya başlamıştır. İlave olarak, taraflar arasında sürüncemede kalan Ortaklık Anlaşması 2017’de imzalanmıştır. Ukrayna, anlaşma ile birlikte Avrupa standartlarına uyum sağlamak amacıyla kapsamlı bir reform programını uygulama yükümlülüğü altına girmiştir.

Kırım’ın ilhakından sonra AB’nin Rusya’ya karşı yaptırım kararını 29 Haziran 2014’te kabul uygulamaya koymuş, sonraki zamanlarda bu karar, kısmi revizyonlar yapılmak suretiyle 6 aylık periyotlarla uzatılmıştır. Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlar, genel niteliği itibariyle sembolik karakter taşımaktadır. Rusya’nın hayati ehemmiyet taşıyan ekonomik faaliyetleri, yaptırımlardan etkilenmemektedir. Esasen bu durumu bilinçli bir kurgu eseri olarak değerlendirmek gerekiyor. AB, enerji bağımlılığı nedeniyle Rusya’ya karşı daha sert yaptırım ve önlemlerden kaçınmakta, ama öte yandan da Donbass bölgesinde İstikrar ve Barış Aracı kanalıyla Ukrayna’da görev yapan AGİT misyonuna ekonomik destek sağlamakta, çatışmalardan etkilenen ve sayıları 500 bini aşan sivil halka insani yardım yapmaktadır.

AB’nin Ukrayna’ya Yardım Yapacak Askeri Altyapısı Yok
Rusya ile Ukrayna arasındaki ihtilafın silahlı çatışmaya dönüşmesi halinde AB’nin Ukrayna’ya desteğinin göstermelik ve sembolik olduğunu net biçimde ortaya çıkacak. Zaten silahlı bir saldırı ile karşı karşıya kalan Ukrayna’ya AB’nin kurumsal olarak yardım yapabilecek askeri altyapısı yok. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, AB bütünleşmesinin askeri boyutu konvansiyonel askeri faaliyetlerin dışında kalmaktadır. Acil Müdahale Gücü olarak adlandırılan AB içerisindeki askeri iş birliği, barış gücü faaliyetleri ile sınırlıdır. Dolayısıyla Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması seçeneğinde, AB tarafından Ukrayna için sık aralıklarla yinelediği “toprak bütünlüğü” ihlaline karşı verilecek destek, diplomasinin ötesine geçemeyecektir. Esasen AB’nin ne böyle bir niyeti ne de altyapısı yahut potansiyeli bulunmaktadır. En fazla yapılabilecek olan, NATO şemsiyesi altında sınırlı ölçüde muharip askeri birlik sevkiyatıdır.

Rusya yayılması silahlı çatışmaya dönüşüp de NATO harekete geçtiği taktirde bile öncelik verilecek husus, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü olmayacaktır. Zira, Ukrayna bir NATO ülkesi değildir. ABD veya NATO’nun Rusya’nın yayılmasını önlemek amacıyla muhtemel bir savaşa ne oranda katılacağı, daha doğrusu katılıp katılmayacağı da belli değildir. Batı bakımından ehemmiyet taşıyan nokta, Rusya’nın kontrol altında tutulması, çevrelenmesidir. Bölünmüş bir Ukrayna’nın Batı bölümünün NATO’ya katılması da pekala bu amaca hizmet edebilecektir. Ukrayna’nın doğu bölümünün Rusya tarafından işgal ve ilhak edilmesi halinde, bakiye kalan Batı Ukrayna’nın NATO’ya katılması ve hatta AB üyeliği söz konusu olabilecektir.

Moskova’nın Ukrayna Politikasının Yelpazesi Doğru Okunabiliyor mu?
AB, Moskova’nın Ukrayna
politikasını doğru anlıyor mu? AB’nin Ukrayna ile Rusya arasındaki ihtilafı tüm boyutlarıyla ve derin biçimde kavrayıp kavramadığını, büyük ölçüde aktüel siyasal gelişmeler ve onlara verilen tepkiler belirleyecek. Bu ihtilafta net biçimde ortaya çıkan husus, Rusya’nın kararlı bir duruş ortaya koyduğu ve bu tutumunu sonuna kadar savunma iradesi sahip bulunduğudur. Ukrayna’nın diplomatik, askeri ve siyasi kapasitesi Rusya ile boy ölçüşebilecek düzeyde değildir. Ukrayna’ya destek açıklamaları yapan ABD ve AB ise Rusya örneğine benzer bir kararlılık ve tutarlılık ortaya koyamamaktadır.

İhtilafın silahlı bir çatışmaya dönüşmesi halinde Ukrayna’ya Batı desteği, taahhütlerin çok gerisinde kalacak ve hiçbir şekilde Rusya saldırısını dengeleyecek boyuta ulaşamayacaktır. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, savaş halinde Zelinsky yönetimi, 1956’da Macar isyanındaki İmre Nagy durumuna düşecektir. Batının taahhüt ettiği destek bir türlü gelmeyecek ve Rusya saldırıları Ukrayna’nın bölünmesi ile sonuçlanacaktır. Macar isyanında Batı son dakikaya kadar İmre Nagy’yi yardım taahhütleri ile oyalamış, ardından da Varşova Paktı güçlerinin müdahalesini seyretmekle yetinmişti. Ukrayna’da milliyetçileri cesaretlendiren, işgal bölgelerinin kurtarılması için onları tahrik ve teşvik eden Batının taahhütlerini yerine getirme ihtimali yok denebilecek seviyededir. Buna rağmen Batı, Ukrayna milliyetçilerine Dağlık Karabağ etrafındaki bölgelerin Ermeni işgalinden kurtarılmasını örnek olarak sunmakta, onları Donbass’ı işgalden kurtarmaya yönlendirmektedir.

Günümüzde Rusya, Donbass başta olmak üzere Ukrayna sınırına güçlü biçimde silahlı personel ve askeri teçhizat yığınağı yapmıştır. Kırım ve Transdinyester’deki Rus askeri birlikleri teyakkuz durumuna getirilmiş, Sivastopol’da bulunan donanma takviye edilmiş ve ayrıca Karadeniz’in belli bölgelerinde hava sahası kapatılmıştır. Bu duruma karşı Batı tarafından yapılan açıklamalarda, ekonomik yaptırımların sıkılaştırılacağı belirtilmektedir. Topyekun bir ambargo uygulanması halinde bile Rusya’nın geri adım atması zor gözükmektedir. Rusya oldu bitti ile Donbass bölgesini tıpkı Kırım gibi ilhak etme peşindedir.

Rusya’nın, Güney Askeri Bölgesi’ndeki 50’den fazla savaş uçağını yasa dışı ilhak ettiği Kırım’a konuşlandırmasından sonra Rusya Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, bölgede Rus birliklerin tatbikat yaptığı duyuruldu. Güney Askeri Bölgesi birlikleri ve hava indirme birliklerinin birlikte gerçekleştirdiği askeri tatbikat, Kırım’da Kerç Boğazı’nın girişine yakın bölgede bulunan Opuk poligonunda gerçekleşti.

Rusya’nın Ukrayna Hassasiyetinin Arkasındaki Tarihi Sebepler
Rusya’nın Ukrayna üzerinde bu derece hassasiyet göstermesinin gerisinde bir düzineye yakın sebep var. En başta Ukrayna topraklarında 8 milyon Rus yaşamaktadır. Ukrayna’daki Rus nüfus, Kırım dışında Azak Denizinin kuzey bölgelerinde, Kırım ile Odesa arasında ve Donbass’ın kuzey bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Ruslar, daha seyrek olarak Dinyeper nehrinin doğu bölgelerinde kimi yerlerde toplu olarak, kimi yerlerde heterojen biçimde bulunmaktadır. Rusya’da 1990’larda kabul edilen strateji belgesinde, Moskova’ya diaspora Ruslarının hak ve çıkarlarını koruma yükümlülüğü getirilmiştir. Putin idaresi döneminde Dış Ruslar Başkanlığı olarak tanımlanabilecek resmi politika Rus Ortodoks Kilisesinin de katılımıyla milli bir davaya dönüşmüş vaziyettedir. Rusya’nın Ukrayna içerisinde yaşayan Rusların hamiliğine soyunması, onları merkezi yönetime karşı isyana teşvik etmesinin içeriden kaynaklanan hikayesinin bir boyutu bu şekilde. İkinci boyutta ise tarihin mirasına dikkat çekmek gerekiyor.

Ruslar, Ukrayna’nın doğu bölgelerini ve başkent Kiev’i anavatan olarak görüyorlar. Kiev, Ruslar tarafından “tüm şehirlerin anası” kabul edilmektedir. Tarihte ilk Rus devleti Kiev Knezliği (Prensliği) adı altında Ukrayna topraklarında kurulmuştur. Orta Çağ’da Kiev, Hıristiyanlığı, Bizans üzerinden Slav halklarına taşımış ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Ruslar, 989’da Hıristiyanlığı kabul ettiler. SSCB’nin son döneminde Gorbaçov’un sağladığı özgürlük ortamında bu tarihi olayın bininci yılı Moskova’da büyük törenlerle kutlanmıştır. Dolayısıyla Rus kültürü, dini ve kimliği bakımından hayati önem taşıyan Kiev’in bu tarihsel mirasını yadsıyarak Rusya’dan kopup yönünü Batıya dönmesi, NATO’ya katılması ve AB’ye üye olmasına Ruslar güçlü biçimde tepki göstermektedir.

İlave olarak Rusya, Ukrayna’nın Batı merkezli uluslararası örgütlere katılması ve kendini Batı içerisinde konumlandırma çabasını süper güç imajını tehlikeye sokan karşı saldırı şeklinde telakki etmektedir. Ukrayna’nın enerji hatlarının üzerinden geçtiği coğrafi konumu, Rusya donanmasının Sivastopol’da konuşlanması ve buranın bir karargah işlevi görmesi de Rusya’nın Ukrayna’ya bakış açısını belirleyen diğer faktörlerdir.

Bölünmüş Ukrayna’nın Batısı AB Üyesi Olacak
Dolayısıyla AB’nin bir yandan Ukrayna’nın toprak bütünlüğü hassasiyetini ortaya koyması, öte yandan günün birinde bu ülkenin tam üye olarak AB’ye katılacağını ileri sürmesi, fiili durum doğru analiz edildiğinde, fotoğrafın doğru okunmadığı kanaati meydana getirmektedir. Dolayısıyla buradan şu çıkarsamayı yapmak mümkün: Rusya, Ukrayna’nın mevcut haliyle Batı merkezli uluslararası örgütlere katılımını engellemekte kararlı gözükmektedir.

AB’nin Ukrayna-Rusya ihtilafı konusunda tutumunu güçlü biçimde etkileyen bir başka faktör de enerji bağımlılığıdır. Fosil kaynakların kullanımının tedricen sınırlandırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ve yeşil enerji konusunda kayda değer adımlar atan AB’nin bu stratejik yönelimine rağmen doğalgaz ve petrol bağımlılığı, azalarak da olsa devam etmektedir. Rus gazına bağımlılık üye ülkeleri farklı düzeyde etkilemektedir. AB’nin enerji kaynaklarını çeşitlendirme arayışı EastMed gibi çok pahalı projelere destek sağlanması baskısı ile karşı karşıya kalmasına da neden olabilmektedir. Bununla birlikte tüm alternatif arayışlara rağmen AB’nin enerji açığının giderilmesinde Rusya’nın yerini doldurmak mümkün gözükmüyor. AB’nin Ukrayna-Rusya ihtilafında enerji bağımlılığı, ABD’den farklı olarak Rusya’ya karşı daha itidal ile hareket etmesine yol açmaktadır.

Netice olarak, Ukrayna-Rusya ihtilafında fiili durumdan çıkartılabilecek sonuç şudur: Ukrayna geri döndürülemez bir parçalanma sürecine girmiştir. NATO ve ABD’nin Ukrayna’ya güvence ve güçlü taahhüt desteğinde bulunması, fiiliyatta bir değişiklik oluşturmayacak. AB, Ukrayna’ya destek konusunda ABD’ye kıyasla daha ılımlı çizgidedir. Kesin olan husus ister savaş ister mevcut statükonun Rusya lehine tedrici değişimi yoluyla olsun, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün tehlikede olduğu ve parçalanmaya doğru yol aldığıdır. Gelecekte AB’ye katılacak olan Ukrayna, büyük ihtimalle bölünmüş Ukrayna’nın Batı kısmı olacaktır.

İrfan Kaya Ülger

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir