KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. İran’da Halk Neden Sokaklara İndi

İran’da Halk Neden Sokaklara İndi

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 15 dk okuma süresi
268 0

​Dünya’da 2017 yılının bittiği 2018’in coşkusunun yaşandığı şu günlerde her an patlamaya hazır bir bomba durumunda olan Ortadoğu’da yine işler karıştı. Coğrafyanın bölgesel gücü konumunda olan, Irak, Suriye, Filistin, Yemen ve diğer sahalarda aktif politikalar yürüten İran’da halk sokaklara indi.
​28 Aralık 2017’de İran’ın ikinci büyük şehri olan Meşhed’de başlayan ve Nişabur, Kum, Kirman gibi şehirlere yayılan protestoların temel sebebi ekonomik sorunlar, işsizlik ve yükselen enflasyondur. Yaklaşık olarak bir aydır toplum içindeki huzurluk ufak tefek şeylerle gün yüzüne çıkmaktaydı. Fakat bu durum basında çok fazla dillendirilmedi. Protestolarda ağırlıklı olarak “ Şah’ı olmayan ülkenin hesabı da olmaz”, “ Şah Rıza Pehlevi Ruhun Şad olsun”, “Kahrolsun Ruhani”, “Ne Gazze ne Lübnan canım feda İran’a” , gibi sloganlar atıldı. Bu doğrultuda dini rehber Ali Hamaney’in hatta Ayetullah Humeyni’nin posterleri yakıldı.
​İran’da Toplumsal Huzursuzluk
​İran 1979 İslam Devriminden sonra baskıcı totaliter bir yapıya büründü. Devrimden sonra İran’a uygulanan ambargolar halkın ekonomik refahını düşürdü, bu durum İran’ın ülke dışındaki rejim muhalifi seküler kesimin güçlenmesine yol açtı. Derin devlet yapısı güçlenirken bireysel özgürlük alanı daraltırıldı.
​2013 yılında muhafazakar kanadın adayı Ahmedi Nejad’a karşı seçimlere giren ılımlı reformist kanadın adayı Hasan Ruhani, Ahmedi Nejad’ı geride bırakarak İran’ın yeni cumhurbaşkanı seçildi. Bu süreçten sonra yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Batı ile uzlaşma yoluna giderek 5+1 Nükleer anlaşmayı imzaladı. Bu doğrultuda İran’a uygulanan ambargolar bir nebze hafifdi. Bireysel özgürlükler konusunda çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar İran halkının Ruhani lehine umuda kapılmasına ve onun İran halkının çehresini değiştireceğine inanmasına sebep oldu. Bu minvalde 19 Mayıs 2016’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tekrar seçilmesini sağladı. Zira Ruhani ekonomik anlamda batıya entegre olmayı, yabancı sermayeyi İran’ı taşımayı vaat ederek işsizliği azaltacağını beyan etti. Ayrıca vatandaşlık hakları bildirgesini yayınlayarak ülkedeki her kesim insanın (din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın) bireysel özgürlüklerini artıracağını bildirdi. Fakat bu süreçte devrim rehberi Hamaney ile karşı karşıya geldi. Hamaney seçim sürecinde batı sermayesi yerine İran’ın öz kaynaklarının kullanılması gerektiğini söyleyerek, yabancı sermayeye karşı çıktı. Bu süreçte Ruhani her ne kadar vaatlerini yerine getirmeye çalışsa da müesses nizam ile ters düşemedi ve doğal olarak vaatlerini yerine getirme konusunda eksik kaldı.
Öte yandan geçtiğimiz günlerde 2018 yılının bütçe teklifini meclise sunan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani İran’ın daralan ekonomisini gözler önüne serdi. 2012 yılında İran’ın GSMH 600 milyar dolar iken, dört yıl sonra 2016 yılında bu rakam 386 milyar dolara kadar geriledi. Bu rakamlar İran ekonomisinin zamanla daraldığını göstermektedir. Askeri, kültürel alanlara ayrılan payın artması, fiyat zamları, işsizlik halkın sokaklara inmesine neden oldu. Bu bağlamda sokaklarda “Kahrolsun Ruhani” sloganları atıldı. Bu sokak olayları Ruhani ve iktidarının 3 yıllık süreçteki en ciddi sınavı haline geldiği söylenebilir.
​Bununla birlikte “ Bir devrim yaptık Ne büyük hata yaptık” , “ Şah Rıza Pehlevi Ruhun Şad olsun”, “İslam’ı basamak yaptınız bizi zelil ettiniz” gibi sloganlar müesses nizamı sorgulayan geçmişe duyulan özleme yönelik sloganlar olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda halk artık müesses nizamı sorgulamaya başladığı, rejimden memnun olmadığı söylenebilir. Aynı zamanda geçmişe özlem duyulduğu da anlaşılabilir.
​Trump Sonrası ABD’nin İran Politikası
​Obama dönemi, ABD’nin İran politikasında önceki yıllara göre yumuşama olduğu görülmektedir. ABD başkanı Obama’nın ve yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile 5+1 nükleer anlaşmayı imzalaması İran ile batı arasında yeni bir dönemin başladığını göstermiştir. Bu süreçte ABD başkanı Obama, kontrollü bir İran politikası ile İran’ı el altında tutmaya çalışmıştır. Bu durum ise İran’ın Ortadoğu’da alan kazanmasına neden olmuştur. Bu süreçte İran, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen gibi bölgeleri etkisi altına almıştır. ABD ise Ortadoğu’da en büyük müttefiki Suudi Arabistan ile gerilimli bir döneme girmiştir.
​Fakat ABD’de yaşanacak olan başkanlık seçimi öncesi adaylığını koyan işadamı Donald Trum seçim vaatlerinde İran’a yönelik yaptırımlar uygulayacağını sık sık dile getirdi. Bu süreçten sonra yumuşayan ABD-İran ilişkilerinin tekrar gerileceği görülmekteydi. Zira Trump başkan olarak seçildikten sonra bir takım yaptırımlar için girişimlerde bulundu. İlk iş olarak CIA İran masasına Ayetullah Michael lakaplı Michael D’Andro’yu atadı. Bu süreçte Trumpla birlikte kontrollü İran politikasından, tecrid edilmiş İran politikasına girildiği görülmektedir.
​Trump her fırsatta İran halkına saygı duyduklarını, İran halkı ile problem yaşamadıklarını, sıkıntının İran rejimiyle olduğunu sık sık dile getirdi. İran’nın yurtdışındaki seküler gruplardan olan Halkın Mücahitleri Örgütü gibi muhalif gruplara destek verdi. Aynı zamanda İran’a karşı Ortadoğu’daki müttefiki olan Suudi Arabistan ile ilişkileri tekrar düzelterek İran’a karşı politikalar üretildi. Bununla birlikte İran’ın yanında olan Katar’a karşı yaptırımlar uygulandı. Lübnan’da Hariri krizi çıkarılarak, İran’ın en büyük müttefiki olan Hizbullah’ı zor durumda bırakılmaya çalışıldı. Böylelikle diğer müttefiki İsrail’in nefes almasını sağlamaya çalıştı. Fakat bunların hiçbirisi İran’ın hızını kesmeye yaramadı. Hatta ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etme çabası başta İran ve Türkiye olmak üzere Müslüman Dünyası’nın birleşmesine yol açarken, ABD’nin bölgeden tecrit edilmesine neden oldu. Kısacası ABD’nin İran’ı çevreleme ve tecrit politikası başarısız oldu. Hatta İran’ın gücüne güç katmasına neden olduğu söylenilebilir.

​ABD ve Rejim Muhaliflerin Protestolara Tavrı
​Bununla birlikte Arap Baharı sürecinde Suriye, Irak gibi ülkelerde istikrarın bozulduğu, Türkiye’de IŞİD saldırılarının görüldüğü süreçte İran Ortadoğu’nun güvenilir adası konumunda bulunmaktaydı. Bu süreçten sonra Suudi Arabistan’ın çatışmaları İran’ın içine taşıyacağız söylemi herkesin kafasında soru işaretleri bırakmıştı. Bu çatışmalar İran’da dönemsel olarak çıkan halk hareketleri ya da herhangi bir örgütün ülke içinde eylem hareketleri olabilirdi. Nitekim Yeni yıla girerken ülke içinde çıkan halk hareketi bunun bir sonucu olabilir. Bununla birlikte Bununla 12 Kasımda Amerika’da Beyaz Saray’da ABD ve İsrail Savunma Bakanlığı yetkililerin bir araya gelerek “İran’a Karşı Mutabakatı” imzalandı. Bu mutabakat ile ABD’nin Ortadoğu’daki diğer müttefiki İsrail’in güvenliğini sağlamaktı. Zira İran Ortadoğu’daki faaliyetleri ile İsrail’i çevrelemişti.
​28 Aralıkta çıkan halk hareketi karşısında ABD başkanı Trump, ABD Dış İşleri Bakan Sözcüsü Nauert açık bir destek verdiği görülmektedir. Öte yandan Halkın Mücahitleri Örgütü lideri Meryam Rajavi sosyal medya hesabı twitterdan aktif şekilde ayaklanmaya destek vermiştir. Bununla birlikte İran eski Şahı Rıza Pehlevi’nin eşi Farah Pehlevi’de karanlığa karşı aydınlık yakındır şeklinde bir açıklama yaparak açık desteğini dile getirmiştir. Bununla birlikte İran’ın 2 yıl boyunca Kürt bölgesi sınırında çatıştığı ve büyük kayıplar verdirdiği daha sonra çekilmek zorunda bıraktığı PJAK’da resmi internet sitesinden tekrar sahaya ineceğini açıkladı. Halk hareketi üniversiteye de sıçradı ve Tahran Üniversitesi’nde ufak bir grup eylem yaptı.
​ABD’den yapılan açıklamalar, Suudi Arabistan’ın söylemi içerideki halk hareketine maddi manevi destek verdiği söylenilebilir. Zira bugün ABD başkanı Trump İran’da açık bir şekilde insan hakları ihlalinin yaşandığını dile getirdi. Bu suretle gerek İran’daki bu olaylar Trump ve bölgesel diğer rakiplerin uzun süredir beklediği fırsattır. Bu durum ABD ve müttefiklerinin kayıtsız kalmayacağını söyleyebiliriz.
​Protestolar ve Ayaklanmanın Geleceği
​Köklü bir devlet geleneğine sahip olan İran, tarihin her döneminde mental olarak çeşitli halk ayaklanmalarına maruz kalmış bir ülkedir. İslam Devriminden önce Anasal Devrim hareketi, petrolün millileştirilmesi, 1979 İslam Devrimi, 2009 olayları gibi çeşitli kitlesel halk olaylarını görmüş bir devlet olarak bu tarz hareketlere karşı tecrübeli bir ülkedir.
​Bu dönemde yaşanan halk hareketi, 2009 yılındaki gibi belli bir ideolojiye sahip kitlenin çıkarmış olduğu bir hareket değildir. Bu bağlamda halkı yönlendirecek bir liderde bulunmamaktadır. Bu süreçte çıkan hareket toplumun baskılara ve ekonomik sıkıntılara karşı ortaya koyduğu bir öfke patlaması olarak değerlendirilebilir.
​Öte yandan Ruhani aleyhine atılan sloganlar, Ruhani’nin halkın taleplerini karşılayamadığı söylenilebilir. Bu ayaklanmalar öncesinde reformist kanattan bazı kişilerinde Ruhani’yi eleştirdiği görülmektedir. Bu bağlamda halk Ruhani ve reformist kanadı sorguladığı söylenebilir. Bu durum ilerleyen dönemde reformist kanadın oy potansiyelini de düşürebilir.
“Ne Gazze ne Lübnan canım feda İran’a”, “‘Suriye’yi bırakın derdimize çare bulun” sloganları halkın devletin dış politikasını da sorguladığını göstermektedir. Özellikle devletin dışarıya yaptığı silah ve ekonomik yardımların kaynağı halktan alınan vergilerdir
Bununla birlikte başta ekonomik sıkıntılar lehine atılan sloganlar daha sonra bazı bölgelerde rejim aleyhine atılmaya başlanmıştır. Hatta yukarıda bildirdiğimiz üzere devrim rehberinin fotoğraflarının yakıldığı görülmüştür. Bu durum halkın rejimi de sorguladığını gösterebilir. Bu durumda rejim halkın taleplerini karşılamamaktadır. Bu süreçten sonra rejim kendini revize etmeli halka karşı biraz daha özgürlükçü davranmalıdır. Bununla birlikte halka karşı şehitler üzerinden propaganda yapan rejim bu şansı bulamayabilir.
Bu süreçten sonra olayların son bulmaması halinde devletin kolluk kuvvetleri olaylara şiddet ve baskı ile müdahale edecektir. Zira İran istihbarat ve askeri sistemi içeride oluşabilecek hiçbir muhalif güce izin vermemektedir. Bununla birlikte başta BESİC ve DMO olmak üzere İran askeri ve istihbarat birlikleri bu tarz halk olaylarına karşı her zaman hazır bulunmaktadır. Bu suretle 2018 yılı bütçesinde en fazla pay askeri harcamalara ayrılmıştır.
Fakat bu ayaklanmaların pek uzun sürmeyeceği söylenilebilir. Zira meydanlarda atılan sloganlar çelişkilidir. Halk meydana programlı olarak değil biranda inmiştir. Talepleri net değildir. Aynı zamanda bu öfkeli kızgın kalabalığı yönlendirecek bir lider bulunmamaktadır. Aynı zamanda bu tarz halk hareketleri orta sınıfın bulunduğu Tahran yada ülkede en fazla etnik grup olan Türklerin yaşadığı Tebriz bölgesinde çıkar ve ülkeye yayılır. Bu halk hareketi ise kırsalda ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak İran’ın iç ve dış politikada güçlü olduğu bir dönemde bu olayların ortaya çıkması, devletin her kademesinin kendisini sorgulaması gerektiğini gösterir. Fakat İran’da Fars Baharı bekleyenler Fars rüyası görebilirler.

Ali Şahin kafkassam uzmanı

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir