Çin, geçen cumartesi günü imzalanan kapsamlı bir ekonomi ve güvenlik anlaşması uyarınca büyüyen ekonomisini beslemek için istikrarlı petrol arzı karşılığında İran’a 25 yıl içinde 400 milyar dolar yatırım yapmayı kabul etti. İranlılar ise geçen pazartesi akşamı ‘İran, satılık değildir’ sloganları attı.
Bu anlaşma, Çin ile İran arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yıldönümünde imzalandı. İranlı yetkililer, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından 2016 yılında önerilen ilk anlaşmayı bir ‘atılım’ olarak piyasa sürdü, ancak eleştirilerle karşılaştı. O sıralarda müzakereler, öncelikle yavaş şekilde ilerledi. Ardından ABD Başkanı Donald Trump’ın anlaşmadan çekilmesi ve yeni yaptırımlar uygulamasının ardından fırsatlar buharlaştı, böylece Avrupalılar ve Çinliler ortaya çıktı.
Son olarak İran Dini Lideri Ali Hamaney, Çin ile görüşmeleri yeniden canlandırma emri verdi. Güvenilir bir muhafazakâr politikacı olarak eski parlamento başkanı Ali Laricani’yi temsilci olarak atadı.
Anlaşmada detaylandırılan kaç iddialı projenin hayata geçirileceğini göreceğiz. Çünkü nükleer anlaşma tamamen çökerse, Çinli şirketler de Washington’dan ikincil yaptırımlar ile karşı karşıya kalabilir ve ki bu da Çin’i öfkelendiren bir sorun.
Çin, ihracatta büyük ölçüde ABD ve Avrupa’ya bağımlı. İç tüketim ve doğal kaynaklar yetersizdir ve hiçbir şekilde kendi kendine yeterli değildir.
ABD, mantıkdışı milliyetçiliğe kaymaya karar verirse şu soru ortaya çıkıyor; Ticari marka sahipleri ‘Çin yapımının’ artık ABD pazarı için uygun olmadığına karar verirse, Çin fazla üretim kapasitesini ve istihdam oranlarını nasıl koruyacak?
Çin ve İran’ın geçtiğimiz günlerde imzaladığı anlaşmaya gelince, Çin, İran ve Ortadoğu’daki diğer beş ülke arasındaki ekonomik ve güvenlik verilerini karşılaştırırsak, İran’ın her iki alanda da geride kaldığını görürüz.
Bu durum, Çin’in Ortadoğu’ya yönelik tam bir bölgesel yaklaşım benimsediğini gösteriyor, bu da İran’ın kendisini rahat hissetmediği anlamına geliyor.
Çin ise, İran’ın can düşmanları olarak nitelediği Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile anlaşma için aynı çerçeveye sahip. Dolayısıyla da İran- Çin anlaşması herhangi bir eksen değil.
Bir sonraki mesele, geleneksel silah yasağı geçen ekim ayında sona erdiğinde bazı taraflar, Çin’in İran’a silah satmak için aceleci davranacağını düşünüyordu.
Ancak Çin ve İran silah piyasalarının gerçekliği bunu belirsiz hale getiriyor. Çin, ‘İran’ın muhalifleri olan’ komşularına daha fazla silah satıyor.
Bunun yanı sıra Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) silah yaptırımlarının uygulanması lehine oy kullandı. Aynı şekilde İran, para bakımından yoksuldur ve hava savunma sistemleri arayışındadır.
Ancak Çin insansız hava araçlarının başarısızlığı kanıtlandı. Üstelik Çin tankları, İran’ın orantısız askeri tarzına uymuyor.
Aynı şekilde tüm bunların zemininde Çin’in ABD ile ilişkilerine İran ile olan ilişkilerinden çok daha fazla değer verdiğini unutmamamız gerekiyor.
Şu ana kadar ABD baskısı, Çin-İran ilişkileri için caydırıcı oldu. Ama bu anlaşmanın dikkat çekici ve tehlikeli olduğu da küçümsenmemelidir.
Fakat gözden kaçırmamamız gereken bazı şeyler de var:
Anlaşma, ticari ve jeopolitik olarak oldukça büyük ölçüde Çin’in çıkarına olan Çin ile yapılmış ilk anlaşma değil.
Sonuncusu geçen yılın sonlarında gerçekleşmişti. Ancak Çin’in İran’daki varlığı, büyük olasılıkla İran’ı nükleer silahlar edinmekten ve genişlemekten alıkoyacaktır.
Bu durum, basit şekilde Çinlilerin, örneğin İsrail ve Rusya ile büyük bir çatışmaya girmemesine yöneliktir.
Aynı şekilde ABD yaptırımları kaldırılmazsa ve İran, ABD’nin başını çektiği küresel finansal sistemin dışında kalırsa, dünya anlaşmaları İran’ı kurtarmayacaktır.
İran’ın, Çin ile yapılan anlaşma yoluyla çok sert olan ekonomik baskıyı kaldırmaya ve en önemlisi müzakere pozisyonunu iyileştirmeye çalıştığı kesindir.
Yeni ABD yönetiminin vizyonundaki netlik eksikliğinin, İsrail seçim sonuçlarının sallantıda olmasının, sonuç olarak ortaya çıkan siyasi istikrarsızlığın ve bölgenin ABD yönetiminin politikalarının değişmesinden kaynaklanan kaygısının nedenleri olarak İran, şu an kayıp bir zamanın üzerinde vakit geçiriyor.
Ancak ABD’nin tüm bunları görmezden gelmesi ve Çin ile müzakerelere devam etmesi de muhtemeldir. Biden yönetimi, bunun bir öncelik olduğunu ve diğer tüm konuların Çin ile anlaşmanın ardından geldiğini vurguladı.
Her halükârda da meselenin özü yaptırım meselesi olmaya devam ediyor. İran, yaptırımlar kaldırılmadan küresel finans sistemine erişemez.
Çin trilyonlarca dolarlık sözleşmeler imzalayabilir, ancak nihayetinde yapabileceği en iyi şey, yaptırımlar ve uluslararası bankacılık sistemine erişiminin engellenmesi nedeniyle para ile değil, mal ile ödeme yapılmasıdır. Bu yüzden İran, yaptırımları kaldırmaya çalışıyor.
ABD, sadece İran ve yaptırımları ihlal eden diğer ülke veya kurumları sadece boykotla cezalandıracak. HSBC bankası, ABD’de değil Cenevre’de akreditifler açarak ABD yaptırımlarını ihlal ettiğinde, ABD Hazine Bakanlığı bankayı 17 milyar dolar ile cezalandırdı.
Banka, yaptırımlara maruz kalmamak ve ABD doları ile işlem görmekten mahrum kalmamak için ödeme yaptı. Aksi taktirde durum, bankanın iflasına yol açacaktı.
Bu nedenle ABD- Çin müzakerelerinde yaptırım silahı, ABD’nin sahip olduğu çok güçlü bir enerjidir ve elbette Çin’in ABD çıkarlarına karşı kullanılabilecek başka kartları da bulunuyor.
Güçlüler arasındaki bu tür oyunlarda, yüksek menfaati korumak için bir piyon feda edilirdi. İran, Çin ile yapılan anlaşmanın ABD ile müzakere pozisyonunu iyileştireceğine inanırken, anlaşmanın Çin’e daha yüksek çıkarlar uğruna feda edilebilecek bu piyonu sağlaması da pek olası değil.
Öte yandan İran, propaganda kapsamında ve ABD yaptırımlarını telafi edecek bir kırıcı güç olduğunu öne sürmek için cumartesi günü bu anlaşmanın haberini yayımladı.
En iyi durumda Çin, İran’dan ithal ettiklerini, dondurulacağı için para birimi olarak değil, mal veya hizmetle ödeyebilir. Dolar, yalnızca ABD’de ödenebilir, euro ise Avrupa’da, sterlin yalnızca İngiltere’de, yen Japonya’da (vb.). Bunların hepsi ABD yaptırım tedbirlerine bağlı.
Çin ile anlaşmalara rağmen İran’ın yaptırımları kaldırma ısrarı da bunlardan kaynaklanıyor.
Geçtiğimiz yıl Çin ihracatında İran’ın payı sadece 10 milyar dolarken, ABD’nin yaklaşık 500 milyar dolar, AB’nin ise 700 milyar doları aştı
İran ve Batı arasında Çin’in çıkarının nerede olduğunu öğrenmek için kimsenin derinlemesine düşünmesine gerek yok.
Ayrıca Çin’in modern tarihinde herhangi bir doğrudan askeri çatışmaya girmediği ve modern tarihinde kazandıklarının çoğunu tüketecek olan İran bataklıklarına ve savaşlarına çekilmeyeceği de unutulmamalıdır.
Aynı şekilde Çin de ticari olarak bölgede genişlemek istiyor. Hedefini, İran’dan geçen İpek ticaret yolu olarak tanımlıyor. İran’ın yıpranmış durumunun kendisine en düşük bedellerle bölgeye girme fırsatı verdiğine inanıyor.
Ancak İran’ın bölgeye müdahalesi ve saldırgan tavrı Çin’in istediğini elde etmesine izin vermeyecek. Bu yüzden durum, İran için suç unsuru olacak.
Ayrıca Çin, gelecekteki müzakerelerde ABD’liler için bu durumu satabilir. Çin başaramazsa, kolaylıkla geri çekilecek ve İran’ı, talihsizliklerine terk edecek.
Hüda Hüseyni Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist