KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Gassan Şerbil: Çin mutfağında İran közü

Gassan Şerbil: Çin mutfağında İran közü

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 8 dk okuma süresi
375 0
çin iran

İran, Trump ABD’si ile yaşadığı zorlu deneyiminden, kendisini tecrit hayaletinden ve yaptırımların ağırlığından koruması, ona mal ve teknoloji akışını sağlaması için uluslararası bir şemsiyeye ihtiyacı olduğu sonucunu mu çıkardı? Bu tür bir şemsiyenin altına girmenin bedelini ödemeye hazır mı? İran, devrimin başında benimsenen “ne Doğu ne Batı” sloganının artık geçerli olmadığının farkına mı vardı? Nitekim Dini Lideri de iki yıl önce Doğu’ya yönelme çağrısı yaparak pratikte bunu kabul etmişti.

Çin, İran’ı nükleer program poliçesinden vazgeçirebilecek bir sigorta poliçesi mi? İran, ABD’yi Ortadoğu’dan kovma, keza “Büyük Şeytan”ın en büyük ortağı olma hayalinin imkansız olduğunu mu keşfetti? Avrupa’nın nükleer anlaşmayı korumak veya kurtarmak için güvenilemeyecek bir taraf olduğu sonucuna mı vardı? İran’da daha sonra Çin’e sunulan hediyelerin özellikle de petrol ve doğalgazın faydasını sorgulayan sesler yükselecek mi? Kaldı ki eski cumhurbaşkanı Ahmedinejad bu yönelimi sorgulamaktan çekinmedi. Batı ülkeleri sorular ve şüphelerle İran rejimi duvarında gedikler açarken, Çin kendisine seçimler, özgürlükler ve insan hakları konusunda tavizler vermesini şart koşmadığı için İran liderliği, Çin şemsiyesinin İran rejiminin ruhuna bir tehdit oluşturmadığı sonucuna mı vardı? Bu sorulara ilaveten, ilerleyen yıllarda büyük güçler kulübünde konumların dağılımına ilişkin okumasına dayanarak İran’ın kendisini Çin’in ellerine teslim etmeye mi karar verdiği sorusunu soranlar da var.

İran ile Çin arasında 25 yıllık “Kapsamlı İşbirliği Belgesi”nin imzalanmasının bu kadar ilgi uyandırması doğal. Çin’in kendisi de Trump ABD’si ile kolay olmayan bir deneyimden daha yeni çıktı. Ancak Çin söz konusu olduğunda okuma ve çıkarımlarda acele etmemek gerekir. Bugünün Çin’i maceracı olarak bilinmiyor. ABD ile mücadele seviyesini sıcak rüzgarlar eşiğine taşımayı amaçladığına inanmak zor. Çin’in çıkarları daha geniş ve hesaplamaları daha kapsamlı. Çin ile yakın çevredeki bazı önde gelen ülkeler arasındaki iş birliğiyle ilgili rakamlar dikkatlice okunduğunda, Pekin’in ilişkilerini çeşitlendirmek ve pencerelerini birden fazla yönde açık tutmakla ilgilendiği görülür. Bu noktada Çin’in Pakistan, Suudi Arabistan, BAE ve Türkiye ile ticaretinin rakamlarına dikkat çekilebilir. Rakamlar, Çin’in tüm bu ülkelerle ilişkilerini canlandırmaya önem verdiğini doğruluyor. Esasında “Bir Kuşak ve Bir Yol” girişimi de taraflı olmaya ve düşmanlıkları körüklemeye değil, mal ve yatırım akışı için kıtaları ve ülkeleri birbirine bağlamaya dayanıyor.

Çin ve İran arasındaki imza sahnesinin Rusya’ya ilişkin soruları gündeme getirmesi doğal. Bu iş birliğinde Moskova’nın konumu nedir? Doğrusu bir Çin-İran-Rusya ekseninden bahsetmek aceleciliktir. Peki, halihazırda Suriye topraklarında birlikte yaşadıkları göz önüne alınırsa, Tahran-Moskova ilişkileri için ne söylenebilir?

Bunlar gibi birçok soru gündeme geliyor, ama kesin olmak ve bir sonuca varmak için henüz çok erken. İki farklı rejim ve iki farklı deneyim arasındaki iş birliğinden bahsediyoruz. İran’da devrim 1979’ta zafere ulaştığında, Çin Devrimi 30’uncu mumunu söndürmüştü. Humeyni ülkesinde tüm dizginleri ele geçirdiğinde, Mao Zedong’un güneşinin kendi ülkesinde batışının üstünden 3 yıl geçmişti. Tahran’da Rafsancani, Halhali ve diğer isimler sıkça dillendirilirken, Pekin Deng Şiaoping adında müstesna bir liderin gölgesinde yaşıyordu. Müstesna bir liderden kasıt, kendisinin ülkesinin geçmişine değil geleceğine takıntılı, halk nezdinde çok kabul görmese bile zor ve gerekli kararları almaya hazır bir lider olduğudur.

Deng, devrimin ve rejiminin meşru oğluydu. Uzun yürüyüşünde ve birçok savaşta Mao’ya eşlik etmişti. Ayrıca büyük kaptanın sert mizacının bedelini ödeyenlerden de biriydi. Kültür Devrimi yıllarında o da takibata uğramış ve fabrika ayarlarına döndürmek için rehabilite edilmişti. Deng‘de ilerleme bir saplantıydı. Otomobil fabrikalarından birinde çalıştığı sırada Fransız deneyimini, keza Joseph Stalin liderliğindeki Rus deneyimini daha erken bir dönemde tanımıştı. Deng, vatandaşların yaşam standartlarında bir iyileşmeye dönüşmedikçe, zaferlerin bir propaganda hatta yalandan ibaret kalacağının farkındaydı. Yoksulluğa karşı amansız bir savaş vermenin, bilimsel ve teknolojik alanda küresel gelişim kervanına yetişmenin önemini kavramıştı. Bunu başarmak için, büyük ve çok tehlikeli bir karar vermek zorundaydı; Mao’nun ülkeyi mezarından yönetmesini engellemek. Kruşçev’in Stalin’e yaptığı gibi Mao’nun naaşına saldırmadı, ancak Çin’in hastalıklarının yeni tedavilere ve yeni zihniyetlere ihtiyaç duyduğu, eski ideolojik reçetelerin ülkenin çağa ayak uydurma fırsatını kaçırmasına yol açacağı konusunda kararlıydı.

Kimsenin zamanı tutma ve akmasını engelleme hakkı yoktur. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Çin şu ana kadar “Kızıl Kitap’ın reçetelerine” bağlı kalsaydı bugün olduğu konumda olmazdı. Devrimler her şey gibi belirli bir yerin ve belirli bir zamanın çocuğudur. Zaman değişir ve onunla birlikte sözlükler, sözcükler ve yaklaşımlar da değişir. İran’ın herhangi bir değişimden korkarak devrimin közlerini alevlendirmeye çalıştığı aşikar. Ama değişim nehrini dizginlemekte elde edilen tüm başarılar geçicidir. En yüksek deneyim ve dersler kurumu olan tarih, bunu söylüyor. İran değişmek zorunda. Çin ile pekişen iş birliği, onu bu yönde daha çok ilerlemeye itecek. Çin, saf ideoloji ile “dünyanın fabrikası” haline gelmedi. Bilim, teknoloji ve yönetim modernizasyonu ile buna dönüştü. İran, Çin fabrikasında ciddi bir şekilde yer almak istiyorsa, haritasına milisler ve insansız hava araçlarıyla sınırları ihlal etmek yerine üretmek, rekabet etmek ve geliştirmek için geri dönmelidir. Çin, devriminin közlerini devlet projesinin hizmetine sunarak soğuttu. İran’ın közleri ciddi bir şekilde Çin mutfağına girebilirse, kim bilir belki Tahran da aynı sonuçlara ulaşabilir. Geç kalsa bile İranlı bir Deng kaçınılmaz.

Gassan Şerbil
Şarku’l Avsat Genel Yayın Yönetmeni

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir