Farhad Mamedov: Asıl kaybeden Rusya oldu
ABD Başkanı Donald Trump, 8 Ağustos’ta Beyaz Saray’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan arasında düzenlenen barış zirvesine bir kez daha katıldı. Truth Social platformundaki hesabında, “iki büyük liderle dostluğumdan gurur duyuyorum” ifadesini kullandı. Aliyev ve Paşinyan ise sosyal medyada Amerikan başkanına teşekkür ederek, arabuluculuğundan dolayı minnettarlıklarını dile getirdiler.
İlham Aliyev , “Sayın Başkan Donald Trump, nazik sözleriniz için teşekkür ederim. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barış sürecinin ilerlemesinde ve Washington’daki bu tarihi toplantının düzenlenmesinde oynadığınız önemli rolü derinden takdir ediyorum. Azerbaycan ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ebedi dostluğun ve gelişen stratejik ortaklığın mimarısınız.” dedi.
Nikol Paşinyan ise şunları kaydetti:
“Başkan Donald Trump, Azerbaycan ile daha önce hiç kimsenin başaramadığı bu tarihi anlaşmayı sağladığınız için bir kez daha teşekkür ederim. Barışı daha da kurumsallaştırma ve TRIPP’i uygulama taahhüdümü yineliyorum.”
Trump, Güney Kafkasya’daki barış sürecinin ilerletilmesindeki rolünü düzenli olarak vurguluyor ve bunu dış politikasının başarılarından biri olarak görüyor. Ancak, iki ülke liderleriyle kişisel dostluğa vurgu yapılması, Amerikan heyetinin bölgeye yaptığı ziyaretin sonuçlarının ardından gerçekleşti. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Brendan Hanrahan, Beyaz Saray’da varılan anlaşmaların uygulanmasını görüşmek üzere Bakü ve Erivan’ı ziyaret etti. Eş zamanlı olarak, Orta Koridor konusunda özel bir ABD hükümet görev gücü bölgeye gelerek “Trump Rotası” projesini Zangezur Koridoru’nun ayrılmaz bir parçası olarak sundu.
Washington, “Trump Rotası” kapsamında Ermenistan’ın ulaşım altyapısının inşasına 145 milyon dolar destek vereceğini duyurdu. Kamuoyuna yaptığı açıklamalara bakıldığında, Donald Trump müzakerelerin sonuçlarından memnun ve süreci ilerletmek niyetinde.
Rus yetkililer, kasıtlı bir ironiyle, Beyaz Saray’da imzalanan belgelerin yalnızca uluslararası basında olumlu bir tanıtım yaratma amacı taşımadığını iddia ediyorlar. Kremlin, belgelerin pratikte ABD himayesinde Güney Kafkasya’daki güç dengesinde köklü bir değişime yol açabileceğine inanıyor. Trump yönetimi, bu diplomatik başarıyı pekiştirme ve bu olumlu fırsatı bölgedeki Amerikan konumunu güçlendirmek için aktif olarak kullanma isteğini gösteriyor.
Washington’daki analistler ve lobiciler, Beyaz Saray’ı mevcut gidişatının ötesine geçmeye çağırıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Kafkasya’daki varlığını genişleterek bölgeyi stratejik bir üsse dönüştürmesi gerektiğine inanıyorlar. Atlantik Konseyi’nin de belirttiği gibi, Azerbaycan ve Ermenistan arasında barış anlaşmasının imzalanması ve “Trump Yolu”nun baş harflerinin atılması, yalnızca iki Güney Kafkasya ülkesi için değil, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri için de bir zafer anlamına geliyor; Rusya ise asıl kaybeden olmaya devam ediyor.
BM İnsan Hakları Savunucusu ve Kıdemli Hukuk Danışmanı Sheila Peilan ve Yorktown Enstitüsü Turan Araştırma Merkezi Direktörü Joseph Epstein, Washington’ın diplomatik başarısının, Moskova’nın yanlış hesaplamaları ve Rus liderliğinin komşu ülkeleri kendi nüfuz alanının bir parçası olarak görüp, onların egemenliğini hiçe saydığı emperyal zihniyeti sayesinde mümkün olduğunu belirtiyor.
Yazarlar, sınırlara yönelik bu tutumun derin tarihsel köklere sahip olduğunu hatırlatıyor. I. Nikolay’ın “Rus bayrağı nerede çekilirse, asla indirilmez” sözleri, Vladimir Putin’in Rusya’nın “sonsuz sınırları” hakkındaki güncel açıklamalarında yankı buluyor. Sergey Lavrov’un Alaska zirvesine “SSCB” yazısıyla süslenmiş bir kazakla çıkması gibi sembolik görünen jestler bile aynı mesajı veriyor: “Bizim olan bizim kalmalıdır.”
Ancak, Moskova’nın ortağı olabilecek ancak Washington ve Brüksel’den destek aramayı tercih eden komşu ülkeleri nihayetinde yabancılaştıran da tam olarak bu emperyal yaklaşımdı. Amerikalı uzmanlar, Rusya’nın etnik çatışmalar, askeri müdahaleler ve ekonomik baskı yoluyla kontrolü sürdürmeye çalıştığını belirtiyor. Örnek olarak, Astana’nın Orta Koridor yönündeki diplomatik faaliyetleriyle aynı zamana denk gelen Kazak petrolünü taşıyan boru hatlarındaki kesintileri gösteriyorlar.
Böylece, Moskova’nın onlarca yıldır uyguladığı “böl ve yönet” stratejisi eski etkisini yitirdi. Güney Kafkasya, Rusya’nın yörüngesinden giderek uzaklaşıyor. Washington’da imzalanan barış anlaşması, Kremlin’e baskı yapmak için bir araç ve ABD’nin bölgedeki ortaklığını genişletmesi için bir fırsat haline geliyor.
Amerikalı analistler, bir ticaret anlaşmasının (TRIPP) bu başarıyı pekiştirmek için yeterli olmadığını vurguluyor. Ermenistan üzerinden Azerbaycan ve Türkiye’ye yeni ulaşım rotaları açarak bu rotaları küresel ticarete entegre etmek için somut adımlar atılması gerekiyor. Orta Asya ile bağların genişletilmesi, Orta Koridor’u güçlendirecek, Rusya’yı devre dışı bırakacak ve ülkenin yüksek teknoloji üretimi için gerekli olan zengin nadir toprak elementleri ve stratejik mineral kaynaklarından yararlanılmasını sağlayacaktır.
Böyle bir strateji, Moskova’nın Güney Kafkasya’daki konumunu zayıflatmakla kalmayacak, aynı zamanda Rusya’ya yönelik yaptırımları tamamlayacak ve Ukrayna’ya askeri yardım sağlayarak Kremlin üzerindeki kolektif baskının etkisini artıracaktır.
Share this content: