Şimdi yükleniyor

Farhad Mamedov: Ankara’da kazan kaynıyor

Kazan kaynıyor: Ankara yakınlarında bir uçak düştü, petrol savaşı alevleniyor…

Dün gece Ankara yakınlarında düşen ve içinde Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Genelkurmay Başkanı General Muhammed Ali el-Haddad ile birçok üst düzey Libyalı subayın bulunduğu Falcon 50 tipi iş jeti, Libya çevresindeki şiddetli jeopolitik mücadelenin gizli mekanizmalarını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu ülke, askeri çatışmaların uzun zamandır Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları ve denizcilik yetki alanı kontrolü için verilen mücadeleyle iç içe geçtiği bir ülke.

Bu yayının yapıldığı sırada, kazanın nedeni henüz bilinmiyor. Bu tür olaylarda olduğu gibi, teknik arızadan sabotaja kadar çeşitli teoriler medyada dolaşıyor. Bununla birlikte, olayı, Ankara’nın Libya’daki askeri ve enerji varlığına ilişkin önemli kararlarıyla aynı zamana denk gelen Libya askeri heyetinin Türkiye ziyaretinin daha geniş bağlamında değerlendirmek daha uygun olacaktır.

Bir gün önce, Türk parlamentosu, 2020’den beri Libya’da konuşlandırılmış olan Türk askeri birliğinin görev süresini iki yıl daha uzattı.
Türk Savunma Bakanlığı, ziyareti 23 Aralık’ta resmen duyurdu. Ankara’da General Haddad, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı General Selçuk Bayraktaroğlu ile görüşmelerde bulundu. Resmi açıklamaya göre, görüşmelerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Libya’daki misyonu ve Milli Mutabakat Hükümeti güçlerinin muharebe eğitim programları ele alındı.

Bir gün önce, Türk parlamentosu, 2020’den beri Libya’da konuşlandırılmış Türk askeri birliğinin görev süresini iki yıl daha uzattı; bu adım, Ankara’nın Libya çatışmasına devam eden müdahalesinin altını çiziyor.

Türkiye, 2014-2020 iç savaşı sırasında ortaya çıkan ve BM tarafından tanınan Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni sürekli olarak desteklemiştir. Ankara’nın doğrudan askeri desteği, Tobruk’taki Libya Temsilciler Meclisi’ne dayanan Mareşal Halife Haftar’ın güçlerinin ilerleyişini engellemede belirleyici olmuştur. 2019’da, o dönemde yenilikçi olan Bayraktar TB2 saldırı dronlarının kullanımı da dahil olmak üzere Türk askeri yardımı, Libya Ulusal Ordusu’nun durdurulmasını ve Trablus’tan geri püskürtülmesini sağlamıştır.

2019’da Libya Ulusal Ordusu’nun Trablus’tan durdurulmasını ve geri püskürtülmesini mümkün kılan şey Türk askeri yardımıydı.
Ancak Türkiye’nin Libya çatışmasına müdahalesi hiçbir zaman sadece güvenlik meselesi olmadı. Askeri mantığın ardında, başından beri açık jeopolitik ve jeoekonomik değerlendirmeler vardı. 2019’da Ankara, Trablus hükümetiyle Doğu Akdeniz’deki deniz ekonomik bölgelerinin sınırlandırılmasına ilişkin bir çerçeve anlaşması imzaladı. Bu belge, Türkiye’nin devlet petrol şirketi TPAO ile Libya Ulusal Petrol Şirketi (NOC) arasında hidrokarbon arama konusunda işbirliğinin yolunu açtı.

Anlaşmanın geniş kapsamlı sonuçları oldu. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki konumunu güçlendirdi, enerji güvenliğini artırdı ve bölgedeki güç dengesini değiştirdi. İşte tam da bu nedenle belge, Türkiye’nin varlığını güçlendirecek olan deniz sınırlandırmasını tanımayacaklarını açıklayan Yunanistan, Mısır ve İsrail’den güçlü bir muhalefetle karşılaştı.

2022’de TPAO ve NOC, hidrokarbon arama konusunda bir iş birliği mutabakatı imzaladı ve Haziran 2025’te, Libya kıyı sularının yaklaşık 10.000 kilometrelik bir bölümünde 2 boyutlu sismik araştırma yapılması ve ardından dokuz ay içinde verilerin işlenmesi de dahil olmak üzere belirli iş birliği parametrelerini içeren yeni bir anlaşmayı resmileştirdiler.

Söz konusu belge Türkiye’ye resmi olarak sondaj hakları vermese de, stratejik açıdan önemli bir varlık olan jeolojik verilere erişim imkanı sağlıyor; enerji politikasında bu veriler genellikle lisanslardan daha değerlidir. Bu tür bilgilere erişim, Türkiye’nin gelecekteki arama, yatırım ve imtiyaz tahsisi kararlarını etkilemesine olanak tanır.

Ankara, Libya’daki bölünmüşlüğün her iki tarafında da nüfuz kazanmayı hedefliyor.
Bu faktör, Yunanistan’ın komşu sularda kendi denizcilik gündemini aktif olarak desteklemesi göz önüne alındığında özellikle önemlidir. Sismik araştırma, Libya ve Yunanistan arasında karşılıklı hak iddialarının bulunduğu ve denizcilik yetki alanına ilişkin farklı yorumlara dayanan dört deniz bölgesini kapsamaktadır.

Ancak bu anlaşmaların uygulanması temel bir engelle karşı karşıya: Keşif çalışmalarının planlandığı Libya kıyı bölgelerinin önemli bir kısmı Haftar güçlerinin ve Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’nin kontrolü altında.

Trablus hükümetiyle 2019’da imzalanan denizcilik mutabakatı doğu kurumları tarafından hiçbir zaman tanınmadı ve mahkemelerde itiraz konusu oldu. Benzer şekilde, TPAO ve NOC arasında 2022’de imzalanan anlaşma da Trablus’un kendi yargısı tarafından askıya alındı. Bütün bunlar, Türkiye’nin bölünmüş Libya’daki varlığının hukuki ve operasyonel kırılganlığını vurgulamaktadır.

Ankara’yı tutumunu yeniden gözden geçirmeye iten de bu kısıtlamalar oldu. Son aylarda Türkiye, Haftar ile doğrudan temas kurdu ve doğu güçleriyle temkinli bir yakınlaşma sürecine başladı.

İtalyan Uluslararası Siyasi Çalışmalar Enstitüsü’nün (ISPI) raporlarına göre, Ankara, Libya Ulusal Ordusu’na askeri eğitim ve silah tedariki de dahil olmak üzere güvenlik işbirliğini genişletmeye hazırlanıyor. Bu arada, Tobruk’taki Temsilciler Meclisi, denizcilik ve savunma anlaşmaları da dahil olmak üzere 2019 anlaşmalarını gözden geçirmek üzere bir komisyon kurdu.

Ankara yakınlarında meydana gelen uçak kazası, Libya’da kurulan kırılgan dengeyi bozabilir.
Ankara’nın dinamizmi somut adımlarla da desteklendi: Türk savaş gemisinin Bingazi’yi ziyareti, Türk istihbarat başkanı İbrahim Kalın ile Haftar arasındaki görüşmeler ve Ankara’nın Libya’daki bölünmenin her iki tarafında da yer edinme arzusunu gösteren bir dizi siyasi temas.

Bu belirleyici değişim, yalnızca Trablus’a güvenmenin sınırları olduğu anlayışına dayanmaktadır. Libya başkentindeki artan istikrarsızlık, yükselen milis şiddeti ve zayıflayan merkezi otorite, Türk varlıklarını ve personelini savunmasız hale getirmektedir.

Aynı zamanda Libya, daha geniş bir bölgesel çatışmanın içine giderek daha fazla karışıyor. Yoğunlaşan Yunan-İsrail-Kıbrıs işbirliği, Benjamin Netanyahu, Kyriakos Mitsotakis ve Nikos Christodoulides’in katıldığı Kudüs’teki son zirve ve Kudüs, Atina ve Lefkoşa arasındaki savunma anlaşmalarının derinleştirilmesi, Doğu Akdeniz’in artık enerji ve güvenlik konularını birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı sistemik bir rekabet alanı haline geldiğini vurguluyor. Özellikle analistlere göre İsrail, Türkiye’nin Libya’daki varlığının genişlemesini kendi doğalgaz çıkarları için uzun vadeli bir tehdit olarak görüyor.

Bu bağlamda, Ankara yakınlarındaki uçak kazası ek bir boyut kazanıyor. Sebebi ne olursa olsun, Milli Mutabakat Hükümeti’nin en üst düzey askeri liderliğinin ölümü, Abdülhamid Zeybe’nin kabinesinin konumunu objektif olarak zayıflatıyor. Kırılgan denge göz önüne alındığında, bu durum doğu kampından gelen baskıyı artırabilir ve iktidarın yeniden dağıtılmasına yönelik yeni girişimleri tetikleyebilir.

Dolayısıyla, Libya’daki “gerilim” hâlâ aşırı derecede yüksek ve enerji kaynakları ile deniz yollarının kontrolü için verilen mücadele, görünüşte rastgele olan olayların bile geniş kapsamlı jeopolitik sonuçlar doğurma olasılığını artırıyor.

Yorum gönder