Şimdi yükleniyor

Yuri Mavaşev: Türkiye ile Rusya Arasındaki Askeri İş Birliği Sona mı Eriyor?

Türkiye ile Rusya arasındaki askeri-teknik iş birliğinin bir gerileme dönemine girdiği ve günümüzün uluslararası siyasi gerçeklerinde artık imkansız olduğu düşünülebilir. Ancak her şey göründüğü kadar basit değil.

Türkiye Rus “Triumf”larından Vazgeçecek mi?
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack, Ankara’nın artık Rus S-400 “Triumf” hava savunma sistemlerini kullanmayacağını ve bu meselenin kapandığını iddia etti. Barrack, konunun “önümüzdeki dört ila altı ay içinde” çözüleceğini belirtti. Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bir Orta Doğu ve Afrika zirvesinde dile getirilen bu açıklama, bazı medya kuruluşları tarafından Türkiye ile Rusya arasındaki askeri-teknik iş birliğinin “ölüm fermanı” gibi sunuldu.
Bloomberg’in aktardığına göre Bay Barrack, ABD ile Türkiye arasındaki askeri iş birliği beklentilerini ise son derece parlak görüyor. Aslında bu iyimserliğini, Türkiye’nin S-400’lerden vazgeçeceği iddiasına dayandırıyor. Sanki Türkler Rus sistemlerini almadan önce Ankara ile Washington arasındaki askeri iş birliğinde hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyor. Amerikalılara göre, 2019 ve 2021 yıllarında iki batarya S-400 satın alınması, Türkler için adeta bir “akıl tutulmasıydı”.
Aslında bir Amerikan diplomatın, NATO müttefikleri adına ya da onların yerine açıklama yapma hakkını kendinde görmesi şaşırtıcı değil. Bu, Washington’un “blok içi disiplin” konusundaki kendine has anlayışıdır: Disiplin, ABD dışındaki tüm müttefikler içindir. Muhtemelen Türkiye’de de, Trump’ın yakın dostu olan bu “iş insanı kökenli diplomata” ve onun üstenci tavrına alışmış durumdalar. Tabii ki Türk tarafının önceliklerini, askeri-teknik alan dahil olmak üzere, kendisi daha iyi biliyordur (!)
Trump ve Erdoğan: Dostluk mu, Pazarlık mı?
Büyükelçi Barrack, vardığı sonuçları liderler arasındaki görüşmelere dayandırmaya çalıştı. Barrack’a göre, Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesi ve Erdoğan ile yaptığı son görüşmelerden sonra ilişkiler “dostane” bir hal aldı. Elçi, Eylül ayında gerçekleşen ve Lockheed Martin üretimi 5. nesil F-35 savaş uçaklarının tedarikinin konuşulduğu görüşmeye atıfta bulunuyordu. Buna karşılık Türk yetkililerin, ABD baskısı altında ya S-400’lerden vazgeçmesi ya da Rus enerji kaynaklarını unutması bekleniyordu.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne S-400’ler ne de Rus enerjisinden vazgeçme konusunda Trump’a herhangi bir taahhüt vermekte acele etmedi. Bugüne kadar ne Cumhurbaşkanlığı ne de Dışişleri Bakanlığı, ABD Büyükelçisi’nin bu fantezilerini dolaylı olarak bile doğrulayacak bir açıklama yapmadı. Erdoğan’ın bu temkinli duruşunun nedeni ise oldukça açık.
Birincisi, Türkiye-ABD ilişkilerinin uçurumdan aşağı yuvarlanması Trump döneminden çok önce başladı. Bu kırgınlıklar elli yıl yetecek kadar derin. İkincisi, kaderin bir cilvesi olarak bu ilişkiler tam da Trump’ın ilk döneminde dibe vurmuştu.
Tarih Tekerrür mü Ediyor?
Son on yıllarda Türkler için ABD ile ilişkilerde niteliksel olarak hiçbir şey değişmedi. 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla Washington, Ankara’ya NATO’nun güney kanadındaki bir karakol olarak duyduğu ilgiyi kaybetti. 2000’lerin başında Türkiye’nin, 2003 Irak işgali için topraklarını kullandırmayı reddetmesiyle bu eğilim güçlendi. Amerikalılar ise buna, Türkiye’nin talep ettiği Patriot hava savunma sistemlerini vermeyerek yanıt verdi.
İşte tam o dönemde Ankara’da Rus S-400 “Triumf” sistemlerini alma fikri doğdu. Bu kararın Erdoğan tarafından Trump döneminde hayata geçirilmesi, Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasına ve tarihte ilk kez bir NATO üyesinin CAATSA yaptırımlarına maruz kalmasına neden oldu. Ancak her şerde bir hayır vardır: Ankara, milli muharip uçağı KAAN’ın geliştirilmesine hız verdi ve Rus Su-57 ile Su-75 “Checkmate” uçaklarıyla ilgilenmeye başladı.
Silahların ötesinde, ABD ve Türkiye arasında başka gerginlik noktaları da vardı. Trump’ın 2018’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve büyükelçiliği oraya taşıması Türkiye tarafından Filistin halkına baskı ve Müslümanlara hakaret olarak değerlendirildi.
Ayrıca, ABD’deki Türk karşıtı girişimlerin arkasında genellikle Kongre’deki Yahudi, Ermeni ve Yunan lobilerinin faaliyetleri yatıyor. Bu lobiler ilişkilerde neredeyse belirleyici bir faktör. Türkler, Türkiye’yi “frenemy” (hem dost hem düşman) veya rakip olarak gören Amerikan düşünce kuruluşlarının raporlarını da dikkatle izlemeli. Bu raporlarda Ankara’nın NATO’dan çıkarılması bile ciddi ciddi tartışılıyor. Bu yüzden Türklerin ortak seçerken hem bugüne hem de yakın geleceğe bakması gerekiyor.
Kapı Hala Aralık
Türkiye ile Rusya arasındaki askeri iş birliğinin bittiği sanılabilir ancak potansiyel henüz tükenmiş değil. Ankara’nın S-400 kullanımı konusundaki kararı ne olursa olsun, bu alandaki iş birliği zemini varlığını koruyor.
Örneğin, nüfuzlu Türk kaynakları Türk ordusunun ABD yapımı piyade tüfeklerinden memnun olmadığını belirtiyor. Hatta Türkiye’deki bazı gazi derneklerinin kilit isimleri, Rus piyade silahlarının daha pratik olduğunu düşünerek Türk kara kuvvetlerinin bu silahlarla donatılmasını hayal ediyor. Ayrıca Amerikalılar teknoloji paylaşımı ve üretim lisansı verme konusunda isteksiz davranıyor; silahları parça parça satmayı ve her sözleşmeye sayısız siyasi şart eklemeyi tercih ediyorlar.
Her halükarda, Türk savunma sanayiinin gelişiminde uluslararası iş birliğinin rolü daha uzun süre yüksek kalacaktır. Uzmanlar, Türk savunma şirketlerinin giderek daha fazla uluslararasılaştığını belirtiyor. Bu da Türklerin tüm potansiyel ortaklar için kapıyı aralık bıraktığı anlamına geliyor. Doğru bir arzu, kararlılık ve avantajlı tekliflerle Rus silah üreticileri de bu kapıdan içeri girebilir.
Yuri Mavaşev
Şarkiyatçı, Yeni Türkiye Çalışmaları Merkezi Direktörü

Yorum gönder