Şimdi yükleniyor

Elnur İsmayıl: Güney Kafkasya’da Güç Dönüşümü

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle Kremlin’in Güney Kafkasya politikaları da değişmiş oldu. 1990’lı yılların Boris Yeltsin dönemi Rusya’sının Azerbaycan’a düşmanca yaklaşımı önce Putin –Haydar Aliyev ve 2003 sonrasında Putin-İlham Aliyev arasında liderler düzeyinde devletlerarası stratejik iş birliğine kadar ilerledi. Haydar Aliyev döneminden itibaren Azerbaycan’ın dış politikasında, özellikle büyük güçlerle ilişkisinde izlediği denge politikası, Moskova-Bakü arasındaki ilişkileri de olumlu etkiledi. 1990’lı yıllardan farklı olarak Azerbaycan-Ermenistan arasındaki 2. Karabağ Savaşı’nda (2020) Kremlin’in tarafsız kalması, Azerbaycan’ın Rusya’ya yaklaşımında olumlu etki bıraktı. Fakat 25 Aralık 2024 tarihinde Azerbaycan’a ait bir yolcu uçağının Rusya hava sahasında kazaya uğramasının Rus ordu yetkilisi tarafından füzeyle vurulma emri vermesinden kaynaklı olduğu iddiası ve Moskova’nın buna sessiz kalması, Azerbaycan-Rusya arasındaki gerilimin başlangıcı oldu. Geçen süre zarfında her iki devlet ikili ilişkilerdeki gerilimi sessizce gizlemeye çalıştı. Fakat 27 Haziran 2025 tarihinde Rusya’nın Yekaterinburg kentinde Rusya vatandaşı olan Azerbaycanlıların ikamet ettiği evlere Rus polisinin baskın düzenleyerek 2 Azerbaycanlıyı öldürmesi, birkaç kişiyi ağır yaralaması, suç örgütü suçlamasıyla Azerbaycanlıları gözaltına alması ve akabinde birkaç Azerbaycanlı ailenin Rusya’dan sınır dışı edilmesi ilişkilerde yeni bir krize fırsat oluşturdu. Devamında ise Rusya’nın propaganda aracı olarak kullandığı medya kurumu Sputnik Azerbaycanüyelerinin FSB’ye çalıştığı iddiasıyla gözaltına almalar, uyuşturucu ticaretine bulaşmış etnik Ruslardan oluşan çetenin ortaya çıkarılması gibi Bakü’nün misilleme politikaları krizin sadece gerilim olmadığını, bunun altında daha farklı nedenlerin olabileceği gerçeğini ortaya koydu.

Her iki olayda hatanın Rusya’dan kaynaklandığı veya Rusya tarafından provoke edildiği aşikâr olsa da Kremlin resmilerinin özür yerine krizin bu şekilde tırmandırılmasından ne kazanabileceği bir soru işaretidir. Bu analizde Bakü-Moskova arasında diplomatik boyuta evrilen gerilimin gerçek nedenleri araştırılmakta hem Azerbaycan hem Rusya tarafından ortaya konulan iddialara değinilmekte ve krizin önlenmesi için neler yapılması gerektiği önerilmektedir.

Bakü – Moskova Hattındaki Krizin Boyutu

Yekaterinburg olaylarının hemen akabinde Azerbaycan Kültür Bakanlığı, ülkede gerçekleşmesi planlanan Rusya’yla bağlantılı tüm kültürel etkinlikleri iptal etme kararı aldı. O dönemde planlanmış Azerbaycan Parlamentosu üyelerinin Moskova ziyaretleri ertelendi. Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksey Overçuk’un Bakü ziyareti de iptal edildi. Sputnik Azerbaycan’ın Bakü’deki faaliyeti yasaklandı.

Gerilim diplomatik boyutuyla da dikkat çekmektedir. Olayın hemen sonrasında, Rusya’nın Bakü Büyükelçiliği Maslahatgüzarı görevinde bulunan Pyotr Volokovıh, Azerbaycan Dışişleri Bakanlığına çağrılarak Bakü’nün resmi tepkisi dile getirilmiş, konunun araştırılması, şiddet olaylarına karışan isimlerle ilgili cezai işlem uygulanması yönündeki beklenti iletilmiştir. Hem Bakü hem Moskova’dan yapılan açıklamalarda bu krizle ilgili Putin-Aliyev görüşmesinin gerçekleşmeyeceği mesajları da her iki tarafın karşıdakinin geri bir adım atmasını beklediğini göstermiş oldu.

Tüm gerçekler ortadayken Rusya’nın bu krizlere temel yaklaşımı, hatayı kabullenememek ve üçüncü devletleri (Batılı ülkeler veya Ukrayna) ve tarafları Bakü-Moskova arasındaki ilişkilerde gerilim çıkarmakla sorumlu tutmak üzerine kurulmuştur. Uluslararası sistemde böyle bir rekabet ve krizler oluşturarak dengeleri değiştirme girişimlerinin olduğunu kimse inkâr edemez. Bu Rusya-Azerbaycan ilişkileri için de geçerlidir. Fakat, uçak krizine ilişkin Azerbaycan tarafının en başından seslendirdiği ve Rusya’nın inkâr ettiği, uçağın belirsiz bir füzenin isabet etmesi sonucu kazaya maruz kaldığı iddiası, basına sızmış ses kayıtları ve isimsiz bir mektupla da tekrar gündeme geldi. Ses kayıtlarında, yolcu uçağına Rusya Silahlı Kuvvetlerinde görevli olan Yüzbaşı rütbeli Paladichuk isimli bir askere verilen emir doğrultusunda iki füzenin ateşlendiği; ilk füzenin hedefi kaçırdığı, ikincinin ise ateşlenerek uçağa çarpabilecek kadar yakın mesafede infilak ettiği ve  şarapnel parçalarının etkisinin bu mesafede hissedilebileceği belirtilmiştir.

Uçak krizinden Yekaterinburg olaylarına kadar geçen yaklaşık 6 aylık zaman diliminde de ilişkilerdeki gerilimin devam etmesine işaret eden birkaç olay olmuştur. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, 9 Mayıs 2025 tarihinde Moskova’da Nazi Almanyasına karşı savaşı kazanmanın 80. yıldönümü askeri törenlerine katılmaması da uçak krizinden kaynaklı ilişkilerdeki gerilimin devam etmesinin bir sonucu olmuştur.

Ermenistan ve Gürcistan’dan farklı olarak, Azerbaycan’ın dış politikadaki izlediği denge politikasının temelinde kendi egemen ve çıkara dayalı stratejilerinin yanında mutlaka Rusya’nın saldırganlığını etkisizleştirmek gibi bir politikası da vardır. Böyle bir strateji, Aliyev-Putin ilişkilerinin de uzun yıllar başarılı bir şekilde karşılıklı iş birliklerine dayalı bir boyutta gelişmesine katkı sunmuştur. Aslında 2024 yılının ağustos ayında Putin’in Bakü ziyareti ve sonrasında verilmiş mesajlar, böyle bir kriz yerine ikili ilişkilerde daha farklı düzeyde iş birlikleri üzerine planlamalar yapılmaktaydı.  Fakat, Rusya iç politikasındaki bazı güçlerin ve lobilerin Azerbaycan devlet ve hükümetine karşı farklı zamanlarda neo-emperyal kimliklerine dayalı eylem ve söylemleri günümüzdeki krizi doğurmuştur.

Krize Neden Olabilecek İddialar  

Her iki ülke ilişkilerdeki bu gerilimlerin nedenini farklı şekillerde yorumlamaya çalışmaktadır. Azerbaycan’ın resmi yaklaşımında herhangi bir üçüncü taraf krizden sorumlu tutulmamaktadır. Resmi Bakü, bu krizlerin iki devletin stratejik iş birliğine ve iki devlet başkanı arasındaki üst düzey ilişkilere aykırı olarak Rusya’da bazı lobilerin ve güçlerin Azerbaycan aleyhindeki politikalarının sonucunda kasıtlı olarak gerçekleştiğini iddia etmektedir. Ve bu nedenle Azerbaycan, her iki krizde sorumluların ortaya çıkarılması ve cezalandırılması, mağdurlara tazminat verilmesi gibi benzeri taleplerini ortaya koymaktadır.

Rusya’nın son yıllarda yaşadığı sosyo-politik bir krizin sonucu olarak hem silahlı kuvvetlerinde hem kolluk kuvvetlerinde ve hem de farklı alanlarda merkeze tabi olmama gibi girişimler olmuştur. Rusya silahlı ve kolluk kuvvetlerinde bu anlamda Azerbaycan’ı farklı nedenlerden dolayı “cezalandırmak” isteyenlerin olabileceği gerçektir. Azerbaycan, bunları (kişi veya kişileri) ortaya çıkarabilecek tek bir gücün Putin’in iradesi olduğunu ima etmektedir. Putin’in de bunun karşılığında sessiz kalması ve bir adım atmaması Aliyev-Putin ilişkilerine de Bakü-Moskova ilişkilerine de olumsuz yansımaktadır.

Rusya’da krizin nedenlerine ilişkin iddialar ise çok boyutludur. Resmi olarak Kremlin yetkililerinin açıklamalarında, yukarıda da belirtildiği gibi Bakü-Moskova arasında stratejik iş birliğinden rahatsız olan Batılı güçlerin veya Ukrayna’nın bir provokasyon girişiminin olabileceği gibi mantıksız ithamlar duyulmaktadır. Bununla birlikte Kremlin, bu krizler karşısında Azerbaycan’ın “daha dikkatli olması” gerektiği şeklinde uyarılarda da bulunmaktadır.

Azerbaycan’ın, Rusya karşısında geri adım atmayarak kendi çıkarları doğrultusunda Rusya’nın imajını zedeleme girişiminde bulunmasına cevap olarak, gerekirse Ukrayna gibi cezalandırılması gerektiğini (Azerbaycan’ın topraklarına iddia) seslendiren ultra sağcı veya Ermeni lobisine hizmet eden politikacı ve medya kurumlarının asılsız söylemleri de dikkat çekmektedir.

İddiaların bir de bölgesel ve küresel jeopolitik değişimlerle ilgili boyutuna ilişkin analizi de yapılmaktadır. Bu iddialara göre, Ukrayna ile savaşta beklendiğinin aksine başarı kazanamayan, ekonomik yaptırımlar sonrasında ekonomik bir çöküş içinde olan Rusya’nın Güney Kafkasya’dan çıkarılması için Moskova-Bakü arasında bir kriz oluşturulmaktadır. Böyle bir kriz, Güney Kafkasya’da “Yeni Büyük Oyun” üzerine kurulmuş Büyük Britanya/ Batı- Rusya rekabetinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Ermenistan’da Rusya aleyhinde yaşanan gelişmelere eş zamanlı olarak, Azerbaycan’ın da Rusya ile arasındaki sorunları devamlı gündemde tutmakla toplumlarda Rusya nefreti oluşturmak gibi bir senaryodan bahsedilmektedir.

Veya bu senaryo biraz daha genişletilerek Türkiye-Büyük Britanya/Batı-Azerbaycan üzerinden Rusya’nın Güney Kafkasya’dan çıkarılması için böyle bir krize ihtiyaç duyulduğu üzerine yorumlanmaktadır. Azerbaycan- Türkiye iş birliğinin hem Karabağ hem Suriye’de Rusya’yı etkisizleştiren başarılı politikalarını Büyük Turan kurulmasıyla ilişkilendiren görüşler de mevcuttur. Bu iş birliklerinde aktörler değişebilir fakat nihai amaç, Rusya’nın Güney Kafkasya’dan çıkartılmasıdır. Bu nedenle, bazı Batılı güçler bu şartlarda Rusya ve Ukrayna arasında herhangi bir barış anlaşması imzalamasını istememektedir. Böylelikle, Rusya’nın Ukrayna bataklığında bulunması diğer bölgelerdeki hegemonyasını zayıflatmak için bir fırsat olarak da değerlendirilebilir.

Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri üzerinden de günümüzdeki Bakü-Moskova krizi analiz edilebilir. Buna ilişkin yukarıdakilere yakın iddialar mevcuttur.

Azerbaycan-Ermenistan Barış Anlaşmasına ve Bakü-Moskova Krizine Etkisi

Öncelikli olarak Güney Kafkasya’daki jeopolitik dengelerin, ittifakların, iş birliklerinin ve devletlerin dış politika ve savunma stratejilerinin 2. Karabağ Savaşı’yla değiştiği bir gerçektir. Bu öncelikle Güney Kafkasya satranç tahtasında Rusya, İran ve Türkiye gibi güçlerin konumlarını farklı boyutlara ulaştırmıştır. Türkiye’nin etkisi artarken İran’ın konumu zayıflamış, Rusya ise her ne kadar Ermenistan-Azerbaycan arasında arabuluculuk yapsa da bölgedeki hegemonya ve gücünü düşünemeden zayıflatmıştır. Böyle bir durumda, Rusya’ya bağımlılığını azaltma çabasında olan ve Batı yanlı politikalarıyla bilinen Paşinyan Ermenistan’ı karşısında bir an önce Azerbaycan’la barış anlaşması imzalanması önemlidir. Savaşın bitmesinden yaklaşık 5 sene geçmesine rağmen böyle bir anlaşma imzalanmamasının birçok nedeni vardır. Fakat, Bakü-Moskova hattındaki kriz bağlamına ilişkin boyutuyla anlaşmanın ne zaman nerede imzalanması konusu ve sorunu özellikle dikkat çekmektedir. Rusya, ABD ve Batı’nın (AB) böyle bir anlaşmanın kendi kontrolünde yapılmasını istemesi anlaşmanın imzalanmasına engel olabilecek nedenlerden sayılabilir. Rusya’nın, Ermenistan üzerindeki baskısı veya Güney Kafkasya’da tek askeri üssü kalan ülke üzerinde söz geçirebilme stratejilerinin uğursuzluğu Paşinyan aleyhinde darbe girişimleriyle giderilmeye çalışılmaktadır. Özellikle Zengezur Koridoru’nun açılmasına ilişkin yürütülen politikalarda, Rusya en başından koridorun Ermenistan topraklarından geçen kısmın güvenliğinin korunması için kendi askerlerini konuşlandırmayı talep etmektedir. Paşinyan ise bunu birkaç defa reddetmiştir.

Paşinyan’ın son Türkiye ziyareti sırasında, Türkiye – Azerbaycan ve Ermenistan arasında hem barış anlaşması hem de koridorun faaliyete geçmesi için ve en önemlisi Rusya’yı devre dışı bırakacak bir uzlaşma sağlandığı iddia edilmektedir. Bunun hemen sonrasında Azerbaycan’a baskı olarak düşünülen Yekaterinburg olayları ve Ermenistan’a baskı olarak düşünülen Paşinyan aleyhinde bir darbe girişimi Rusya’nın tepkisi olarak değerlendirilebilir.

En kötü bir senaryo olarak ise Karabağ Savaşı sonrasında Rusya’nın Ermenistan toplumundaki imajının zayıflamasının önlenmesi için Rusya’nın, Zengezur Koridoru hattında bir provokasyon girişiminde bulunarak Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir çatışma çıkarabileceği şeklinde düşünülebilir. Ermenistan iktidarının Rusya’yı eleştirdiği konu, Kolektif İşbirliği ve Güvenliği Örgütü’nün üyesi olarak Rusya’nın savaş döneminde kendisini savunmaması olmuştur. Böyle bir çatışma durumunda ise Kolektif İşbirliği ve Güvenliği Örgütü’nün (Rusya dışında diğer üye devletler katılmaz) Ermenistan yanında savaşa girmesi farklı sonuçlar doğurabilir. Rusya, böyle bir adımla hem kendi kontrolü dışında imzalanabilecek bir anlaşmaya fırsat vermeyecek hem Bakü- İrevan arasında sorunu yeniden alevlendirecek hem Zengezur Koridoru hattında kendi askerlerini konuşlandıracak hem de Büyük Turan projesini engelleyecektir. Böyle bir senaryo ise bölgedeki denklemi yeniden değiştirebilecek boyuta taşıyacaktır.

Sonuç Yerine

Uluslararası sistemde yaşanan değişimlerden jeo-stratejik öneme sahip Güney Kafkasya bölgesi de nasibini almaktadır. Özellikle de Güney Kafkasya’yı çevreleyen Rusya, İran ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin ve ABD, Fransa, Büyük Britanya gibi bölge dışı aktörlerin bölge uğrunda farklı politikaları, bölge devletlerinin dış ve güvenlik politikalarını hem etkiliyor hem de zaman zaman şekillendiriyor. Bu bağlamda son aylarda Bakü-Moskova arasında yaşanmış kriz kısa sürede çözümlenemezse tüm bölgeyi siyasi, ekonomik ve askeri boyutuyla olumsuz etkileyebilir. Rusya-Azerbaycan arasında silahlı çatışmaya dönüşebilecek bir senaryo ihtimali şimdilik zor gözükse de ilerleyen süreçte Ukrayna’yla savaşın sonucuna dayanarak bu olasılığı göz ardı etmemek gerekmektedir. Şimdilik savaştan yana olan sadece Rusya’dır, böyle bir savaşı ne Azerbaycan ne de bir başka bölge devleti ister. Küçük çaplı olaraksa Rusya’nın Azerbaycan merkezli boru hatlarına sabotaj eylemleri ihtimali çok yüksektir. Ama her halükârda, kendisiyle denge politikası yürüten daha küçük çaplı bir ülkenin egemen ve bağımsız kararlarını kabullenememe ve saldırgan tavırları, Kremlin’in Güney Kafkasya’daki varlığını ve etkisini zayıflatmakta ve dolayısıyla sonunu da hazırlamaktadır. Ağustos 2008’de yaşanmış Rusya-Gürcistan Savaşı’ndan sonra Gürcü toplumu için bir düşman devlet olarak gözüken Rusya, askeri üsleri bulunan Paşinyan Ermenistan’ından da yavaşça dışlanmaktadır. Azerbaycan’la krizin derinleşmesini tercih edecek Rusya’nın ise uzun vadede Güney Kafkasya’yı kaybetmeyi göze aldığı da düşünülebilir. Bu aşamada, krizi daha da derinleştirmemek için Rusya’nın resmi bir şekilde hem uçak krizi hem de 27 Haziran Yekaterinburg olaylarından dolayı Azerbaycan’dan özür dilemesi ve Bakü’nün diğer tüm taleplerini uygulaması gerekmektedir. Yoksa, Rusya’nın Güney Kafkasya politikaları yaralı bir ayının son çırpınışlarından farklı olmayacaktır.

Dr. Elnur İsmayıl

Share this content:

Yorum gönder