KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Ankara, Moskova ve Tahran: Yeni Bölgesel Kompleksi mi?

Ankara, Moskova ve Tahran: Yeni Bölgesel Kompleksi mi?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 4 dk okuma süresi
290 0


Suriye iç savaşının sonlandırılması ve bölgenin normalleşmesi konusunda adımları sıkılaştıran ülkeler Astana’dan sonra Ankara’da bir zirve daha düzenleyecekler. Bölgede askeri, ekonomik ve siyasal bağlamda etkin olan üç ülkenin çatışmanın başladığı günden itibaren güvenlik algılarının değişimi ve neredeyse aynı düzlemde şekillendiği yadsınamaz bir gerçektir.
Türkiye Suriye Savaşı’nın özellikle göç etkisinden ziyadesiyle nasibini almış kendi sınır güvenliği konusunda da önlemler almaya, bu doğrultuda uluslararası hukuk kapsamında meşru kabul gören bir dizi operasyon başlatmıştır. Geçtiğimiz senelerde Rusya’nın birçok bölgelerinde (Moskova, Saint-Petersburg ve Dağıstan) yaşanan terör saldırıları ve savaşın ilk yıllarından yakın zamana kadar da Türkiye’nin yaşadığı ağır terör saldırıları, ve Haziran 2017’de Tahran’da İran meclisi ve Humeyni’nin türbesine yönelik saldırılar bölge devletlerini güvenlik konusunda birlikte hareket etme yönünde yakınlaştırmanın beraberinde, diğer konularda mutabakat halinde olmasına gerekçe oldu.
Bu bağlamda Kopenhag Okulu temsilcilerinden Barry Buzan’ın bölgesel güvenlik kompleksi (regional security complex theory) yaklaşımı çerçevesinde bu tablo ele alındığında teorinin varsayımları Moskova-Ankara-Tahran üçgeninde kapsamlı bir profil ortaya koymaktadır. Teoriye göre bilhassa güvenlik ve ülkesel çıkar algıları örtüşen ya da asgari seviyede yakınlık gösteren bir bölgenin devletleri ortak payda olarak belirledikleri bu algılar etrafında bir güvenlik kompleksi oluşturmaya yatkındırlar. Aynı zamanda bölgedaş devletlerin bölgeye ya da birbirlerine yönelik rakip çıkar ve güvenlik hamleleri bu yaklaşıma göre bölgesel istikrarı ve güvenliği sarsmaktadır. Bunun sonucunda güvenlik ve çıkar motivasyonlarıyla hamleler gerçekleştiren devlet bölgesel güvenlik riskleriyle karşı karşıya kalmaktadır.
Dolayısıyla çalışmaya konu olan ülkeler düşünüldüğünde İran’ın her ne kadar Türkiye’ye yönelik politikaları uzlaşmaz bir perspektifte tutum sergilese de İran kendi iç politikasından etkilenme düzeyinin artması ve tehdit algısının bu doğrultuda yükselmesi nedeniyle daha yumuşak bir tavır sergilemek durumunda kalmıştır.
Başka bir deyişle, devletlerin güvenlik kompleksi oluşturmasında dost-düşman algısı belirleyici olsa da İran Tükiye’ye yönelik politikalarını kısmen yeniden şekillendirmiştir. Hal böyleyken, Buzan’ın özellikle ön plana çıkardığı Orta Asya ve Ortadoğu bölgesel güvenlik kompleksi dışında Türkiye, Rusya ve İran’ın başat aktör olarak ortaya çıktığı farklı bir güvenlik kompleksinin yapılandığını söylemek doğru olacaktır. Ayrıca Buzan’ın iddia ettiği gibi oluşmaya başlamış olan bu komplekste Rusya’nın eski SSCB’den miras aldığını iddia ettiği süper güç konumu bu güvenlik kompleksinde yapının bozulmasına sebebiyet verecek niteliğe henüz ulaşmış değildir. Dolayısıyla bu kompleksin konjonktürel ve kısa vade için oluşmuş bir yapı olduğunu söylemek teori çerçevesinde çok da mümkün görünmemektedir. Askeri imkan ve coğrafi büyüklük açısından Rusya ne kadar bölge içerisinde avantajlı gibi görünse de henüz ekonomik anlamda hedeflediği güce sahip durumda değildir. Bu sebeple kompleks içerisinde süper güç rolünü tek başına üstlenmekten ziyade ortak çıkarlar çerçevesinde işbirliklerine uyum sağlama eğiliminde olması gerekecektir.

Zeynep Deniz Altınsoy (KAFKASSAM Uzmanı)

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir