KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Afrika’da Suudi Arabistan’a biçilen yeni rol: Selefi-Şii çatışması

Afrika’da Suudi Arabistan’a biçilen yeni rol: Selefi-Şii çatışması

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 14 dk okuma süresi
293 0

Afrika’da Suudi Arabistan’a biçilen yeni rol: Selefi-Şii çatışması
Afrika’da Suudi Arabistan’a biçilen yeni rol: Selefi-Şii çatışması
ADMIN 17/07/2017 0
4 temmuzda, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, dış işleri bakanlığı resmi tweet hesabından 2017 sonu veya 2018 başında ülkesinin ev sahipliği yapacağı bir “Suudi Arabistan-Afrika zirvesi” yapılması çağrısında bulundu.

Aslında bu çağrı, uzun zamandır beklenen Suud tipi “Afrika açılım planı”’nın yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılacağı anlamını taşıyor.

Suudların yeni dış politika doktrininde, Riyad yönetiminin oynamaya çabaladığı “Müslümanların lideri” rolünün stratejik ayaklarından birini Sahraaltı Afrika’nın oluşturması bekleniyor.

Vehhabi yönetimin, yeni strateji uyarınca, bu bölgedeki Müslüman yoğunluklu ülkelerde “ruhani liderlik” konusunda daha etkin ve baskıcı politika uygulayacağı varsayılıyor.

Konuya daha açıklayıcı ve kapsamlı bir yorum getirecek olursak, Trump yönetiminin Riyad’a biçtiği yeni küresel rolde, çoğu İslam coğrafyasında olduğu gibi ,kara kıtadada ‘kontrol edilebilir kaoslar’ oluşturulmak istendiğini anlaşılıyor.

Riyad’ın Afrika ilgisinde iç dinamikler

Suudların, özellikle Etiyopya, Sudan, Nijerya gibi ülkelerle stratejik ilişkileri etkinliğini koruyor, ancak Riyad yönetiminin bugüne kadar açıkladığı özel bir Afrika stratejisi bulunmuyor.Her ne kadar Vehhabi yönetimi dış etkiler kara kıtaya ilgi göstermeye zorlasada, değişen konjonktür ve şartlar bu ülkeyi yeni ve çok kapsamlı bir Afrika stratejisi uyulamaya zorluyor.

Hanedanın Afrika ilgisinin bir kaç stratejik nedeni bulunuyor, bu nedenler kabaca iki grupta toplanabilir

1-Stratejik tercih değişiklikleri :

Hanedanın, birleşik devletlerle, Obama döneminde yaşanan sorunlar nedeniyle Suudi devletine ait dev enerji kuruluşu Aramco yatırımlarını Amerika sınırları dışına, yayma fikri oluştuğu biliniyor. Hatırlanacağı gibi, Aramco bugün itibarı ile dünyanın en değerli ticari işletmesi ve özellikle Amerika’da petrokimya alanındaki büyük yatırımları ile dikkat çekiyor.

Amerika dışında, gelişmekte olan Afrika piyasaları Suudi firmalar için hem dominant etki yaratabileceği hemde yatırımlarını koruyabileceği yeni yatırım alanları olarak gözüküyor. Bu konuyu ileride Suud-Amerikan ilişkileri bağlamında detaylı inceleyeceğiz.

2-İç politikaya bağlı nedenler :

Petrol krizinden en çok etkilenen ülkelerden biri olan Suudi Arabistan, petrol fiyatlarının eski düzeylere çıkmayacağı öngörüsüne paralel, ülkeyi petrol gelirlerine bağımlılıktan kurtarmak için geçtiğimiz nisan ayında «2030 Vizyonu» isimli planı uygulamaya koydu.

«2030 Vizyonu» planı kapsamında Suud yönetimi, ülke piyasasını dünya küresel sermayesine açmaya hazırlanıyor.Tüm bu gelişmeler, hanedanı küresel sermaye ile bir çok alanda zorunlu işbirliğine itiyor.

«2030 Vizyonu» ve hammadde ihtiyacı

25 nisanda, Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu tarafından «2030 Vizyonu»’nun onaylanmasının ardından Kral Selman bin Abdulaziz, devlet televizyonunda yayımlanan konuşmasında, “Yönetime geldiğim günden beri geniş kapsamlı kalkınmaya odaklandım. Ayrıca ülkemizin sahip olduğu zenginlik kaynakları ve ayrıcalıklarından yararlanarak, daha iyi bir gelecek için enerji ve imkanlarımızı kullanmaya yöneldik.” dedi.

Selman bin Abdülaziz’inde söylediği gibi, Suudi Arabistan geniş kapsamlı ve iddialı bir endüstriyel bazlı kalkınma hamlesi başlatılıyor.Kalkınma planının merkezini oluşturan endüstriyel yatırımlarda bir çok stratejik maden ve hammadde ihtiyacı bulunuyor. Suudların, bu hammadde kaynaklarına coğrafi ve siyasi olarak ulaşabilecekleri en mantıklı bölge Sahraaltı afrika.

Öte yandan, uygulamaya koyulan üretim merkezli planın, yeni pazarlara ihtiyaç duyduğu biliniyor. Zenginleşen Afrika ve büyüyen pazar, Suud stratejik kalkınma planlarında oldukça önemli bir yer tutuyor. Buna paralel, Suud firmaları Afrika’dan büyük ölçeklerde tarımsal arazi satın almayı sürdürüyor.Özellikle Tanzanya ve Etiyopya’da devasa ölçeklerde tarım yatırımları yapılıyor.Tarım konusunda ciddi sorunları bulunan bu ülkenin orta vadeli gıda gereksinimini kendi firmaları üzerinden bu bölgeden tedarik etme yönelimi bulunuyor.

Amerika’daki yatırımları askıya alan Suud yönetiminin, daha fazla risk almamak için nispeten kendileri için daha rahat ve baskı kurabilecekleri Afrika’ya yönelmeleri pragmatik tercih değişikliği olarak adlandırılabilir.

Zorunluluklardan doğan yeni Suud – Amerikan ortaklığı

Hatırlanacağı gibi ABD Kongresi geçen yıl Suudi Arabistan ve yabancı şahısların 11 Eylül saldırılarından sorumlu tutulmalarının önünü açan yasayı kabul etmişti.Buna müteakip, 24 martta ölenlerin yakını 800 kişi adına Suud yönetimi aleyhine dava açılmıştı.

Bizzat hanedanın açıklamalarına göre, Suud yönetimin elinde 750 milyar doları bulan Amerikan FED tahvilleri ve bonolar bulunuyor.Washington yönetimi istediği taktirde bu yasayı kullanarak Suud hanedanının Amerika’daki yatırımlarına ve tahvillerine el koyabilme hakkına sahip. Amerikan yönetimi tüm bu parametreleri ve teröre destek yasasını Suud yönetimine karşı koz olarak kullanıyor.

Öte yandan, Obama döneminde iki ülke arasında başlayan gerginlik, ilişkiler kopma noktasına gelmesine, hatta karşılıklı tehtid içeren açıklamalar yapılmasına rağmen, Trump’ın haziran ayındaki Riyad ziyareti neticesinde anlaşmaya varıldığı gözlemleniyor.

Trump’ın Riyad ziyaretinden sonraki ortak açıklamalara bakarak, hanedanın varlıklarını kurtarabilmek için dış politikasını Amerikan direktiflerine göre düzenlemeyi kabul ettiği anlaşılıyor. Riyad’ın yeni “Afrika açılım planı” tam olarak bu şartlar altında oluşuyor.

Mısır’da Suud etkisi artıyor

Muhammed Mursi’nin askeri darbe ile devrilmesi sürecinde verilen destek ,ve darbe sonrası finansman sağlanması gibi nedenlerin, Sisi yönetimini Riyad’a bağımlı kıldığı bilinmektedir. Bu nedenle, yeni Mısır yönetiminde dominant etkisi olan hanedanın, bu ülkeden beklentisi, muhtemel Afrika operasyonlarında siyasi destek ve gerektiğinde bu ülkenin askeri gücünden faydalanmaktır.

Afrika birliği üyesi Mısır’ın, Enver Sedat döneminden beri gelen Afrika liderliğine oynama hayali halen sürüyor. Konuya reel politik bazda bakacak olursak, ekonomik krizle boğuşan Mısır’ın Afrika’da etki yaratabilecek ne otoritesi ne finansmanı nede teknolojik altyapısı bulunmuyor. Ancak Abdülfettah el-Sisi kendi döneminde işte bu “liderlik” duygularını kullanılarak Mısır ordusunu bazı Afrika operasyonlarına yönlendirebilir.

Buradan bakıldığında, Suudi Arabistan için, Mısır’ın komşu Afrika ülkelerine etkileri ve güçlü ordusu stratejik önem taşıyor ve gerektiğinde bu ilişkilerin kullanılacağına dair şüphe bulunmuyor.

Türkiye’nin “Afrika açılım planı” tehlikede

İki binli yılların ortalarında ‘Ilımlı İslam’ modelini benimseme eğilimindeki Amerikan yönetimi, o dönemde Türkiye’nin “Afrika açılım planı”’na bölgedeki çıkarlarına ters düşmemesi nedeniyle karşı çıkmamıştı.

Gelişen bir dizi karmaşık süreç sonrası «Ilımlı İslam» modelinin rafa kaldırılması sonucu Türkiye, Sahra altında tamamen yalnız politika yürütme kararı aldı. Bu gelişmeleri Fethullahçı paralel yapının, hükümet karşıtı operasyonları ve darbe girişimi izledi. Gelirlerinin büyük kısmını Afrika’dan sağlayan örgütün Türkiye karşıtı faaliyetleri, bölgedeki hakimiyet alanını kaybetmesiyle sonuçlandı. Türkiye’nin sahra altındaki asıl gücünü oluşturan bu grubun tasviye edilme kararı aslında Afrika’da Türk – Amerikan ortaklığının sona erdirilmesi anlamına geliyordu.

FETÖ operasyonlarının özellikle Afrika’da yaygınlaşması neticesinde Amerikan yönetimini Müslüman Afrika ülkelerinde alternatif stratejik ortak arayışına itti. İşte tam bu dönemde 11 eylül terör yasası nedeniyle iplerin tamamen kontrolde tutulduğu Suud yönetimi devreye girdi.

Mutedil İslam’dan Selefi anlayışa

Suud yönetiminin sahra altındaki Müslüman ağırlıklı ülkelerde dominant ideolojik etkiye sahip olabilmesi için, kendi kontrolündeki Selefi akımları destekleme zorunluluğu bulunuyor. Aksi halde mevcut yönetimlere klasik Suud dikte kültürünü uygulaması mümkün değil.

Gerçektende, Suudlar buralarda Selefi dönüşümü başarabilirlerse, orta vadede bu ülkelerin hem finansal hemde ideolojik anlamda lideri olabilirler. Selefi inanışa göre, şeyhe yada lidere tam bağımlılık ve sorgulama kültürünün olmaması bu devletleri uykudaki Suud uyduları haline getirebilir. Amerikan ve Suud yönetimlerinin tam olarak almak istediği sonuç budur.

Öte yandan,bölgede uygulanmak istenen planın tamda karşısında Türkiye çok ciddi ideolojik engel olarak gözüküyor.Türk diyanet işleri başkanlığının bu bölgede ciddi mutedil (akla dayanan, Kuran’ı tarihsel süreç içerisinde yorumlama eğilimi) dini eğitim veren yapıları bulunuyor. Ankara, bu bölgede radikal akımların (Selefi- Vehhabi) güçlenmemesi için mücadele ederken, bu akımların merkezi olan yönetimin bölgeye kendi ideolojisini getirmeye uğraşması işleri daha karmaşık hale getirecektir.

Ortadoğu’da Türk-Katar ortaklığının İslam dünyası üzerinde etkin olmaya başlaması, Riyad yönetiminde kaygı ile karşılanmış, bu yeni ortaklık rakip güç olarak algılanmıştır.Buradan bakıldığında Katar sermayesi ve Türk modeli “mutedil İslam”’ın bölgede etkin olması, Vehhabi yönetim tarafından memnuniyetsizlikle karşılanmaktadır.

Türkiye mutedil İslam kültürünün, Sahra altında ciddi etkiye sahip Şii nüfusa yaklaşımının Vehhabi anlayışa göre çok daha dostane olduğu unutulmamalıdır.Dolayısıyla bu yapının etkinleşmesi halinde bölgeye kesinlikle hoşgörü kalkınma ve “birlik” hakim olacaktır.

Afrika’da yaklaşan Şii-Vehhabi çatışması neyi amaçlıyor?

Son zamanlarda ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri hatırlamak, kara kıtanın geleceği için ne tasarlandığını anlamamıza yardımcı olabilir.

Bilindiği gibi, ortadoğu’da oluşan kaos ortamı tüm mezheplerin birbiri ile artan düşmanlığı ile sonuçlanmış, bir çok çatışma alanı oluşmuştur. Amerikan yönetimi, tüm bu kontrollü kaos merkezlerine istediği dönemlerde askeri operasyonlar düzenleyip, enerji sahalarını mutlak kontrol altında tutabiliyor. Aynı şekilde Afrika’da, enerji ve stratejik maden rezervleri kontrollü kaoslar oluşturularak denetim altında tutulma yoluna gidilmesi beklenmelidir.

Yeni dönemde Washington yönetimi, hem İran’ın Afrika’daki Şii nüfusa etki etmesinin önü açacak, hemde Vehhabi anlayışın bu bölgede hızla yaygınlaşmasına destek olacaktır. Dolayısıyla, bu gelişmelerin mezhepler arası çatışma ile sonuçlanması kaçınılmazdır. Bir çok uzmana göre,zaten bölgede Vehhabi-Şii çatışması başlamış, bazı”dondurulmuş çatışmalar” ise, gerektiğinde kullanılmak üzere beklemeye alınmıştır.

Tüm bu gelişmelere paralel, Selefi anlayışın bölgede etkinleşmesi halinde, bu çatışmaların Çin yatırımlarına vereceği zararlar, Pekin’in Afrika politikasını tamamen değiştirmesine neden olacak kadar stratejik önem taşıyabileceği unutulmamalıdır.

Engin ÖZER / Moskova – kafkassam

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir