KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. ABD-İran gerilimi Türkiye’yi nasıl etkiliyor?

ABD-İran gerilimi Türkiye’yi nasıl etkiliyor?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 8 dk okuma süresi
288 0

Özellikle Arap Baharı sürecinde yürüttüğü dış politika, Türkiye’yi Ortadoğu’ya tam olarak angaje etti. Bu nedenle ABD ile İran arasında savaş senaryolarının yazılmasına neden olan son gelişmeler, bölgede liderliği de hedefleyen Türkiye’yi “istese de” dışında kalamayacağı kadar yakından ilgilendiriyor.

Türkiye, meselenin doğrudan tarafları olan İran ve ABD ile ve bir şekilde meselenin parçası sayılan bölge ülkeleri ile sıkı ilişki içerisinde.

Türkiye’nin İran-ABD geriliminden ne şekilde etkileneceği meseleye ne şekilde yaklaşacağına bağlı. Yaklaşımları belirleyecek olansa meselelere bakış açısı ve bu bakış açısının belirlediği ikili ilişkileri.

Türkiye son dönemlerde ABD ve bölge ülkeleri ile bazılarını doğrudan, bazılarını ise dolaylı olarak nitelendirebileceğimiz sorunlar yaşıyor.

Türkiye ve ABD’nin doğrudan yaşadığı sorunlar esasında bir çok değişik başlık içerse de son yıllarda Suriye’de özellikle YPG’ye yaklaşım farklılıkları, S-400 ve devamında F-35 meselesi ve genel olarak Türkiye’nin Rusya ile giderek gelişen ve derinleşen ilişkileri olarak vücut buldu.

Bunun dışında, Türkiye ve ABD için her iki tarafın bölge ülkeleri ile olan ilişkilerindeki kamplaşma da ikili ilişkilerindeki sorunların iyice belirginleştiği bir alan olarak görünüyor. Mesela, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerin bir çok açıdan gerildiği bir dönemde, ABD’nin Suudi Arabistan’ı merkeze alan politikaları dikkat çekici. Buna karşılık, ABD’nin sorun yaşadığı İran ile Türkiye’nin Astana süreci gibi diplomatik girişimlerde yer alması ve yaptırımlara rağmen devam eden ekonomik ilişkileri var. Öte yandan, ABD’nin İsrail’e neredeyse koşulsuz desteği ve beraber hareket etmesi ve buna karşılık Türkiye’nin İsrail’le eski derinliğinden eser kalmayan ilişkileri ve aksine Filistinli bazı örgütlere destek vermesi ve uluslararası platformlarda Filistin sorununu sahiplenmesi de iki ülke arasındaki temel anlayış farkının göstergesi.

Türkiye’nin İran ile ilişkileri, iki ülkenin aynı bölgede yer almasının ötesinde sınır komşuluğu nedeniyle doğal olarak daha yoğun ve kapsamlı.

Yüzyıllardır ortak sınırı paylaşan Türkiye ve İran bugüne kadar birbirlerine dikkatli bir yaklaşım içinde oldular ancak bu durum iki ülke arasında sorunların ya da derin sıkı bir rekabetin olmadığı anlamına gelmiyor. Bu anlamda Türkiye ile İran arasında bölgesel liderlik ve dinsel anlayış başlıkları altında bir rekabet yaşanıyor. Diğer yandan iki ülkenin aynı düzeyde olmasa da ortak sorun tanımlamaları da var. Örneğin Kürt meselesi. Her iki ülkenin hem kendi topraklarında hem de bölgesel olarak Kürt meselesine yaklaşımları birbirine benziyor. Geçmişin aksine son dönemlerdeki gelişmeler nedeniyle iki ülkenin Körfez ülkelerinin bazıları ile olan ilişkileri. Aynı nedenlerle olmasa da iki ülkenin de Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’a aynı pencereden baktığı söylenebilir.

İran da Türkiye gibi bölgede liderlik iddiasında ve yine liderlik iddiasında olan Suudi Arabistan ile varlık mücadelesi yaşıyor. Bu mücadelede Suudi Arabistan’ın İran ile mücadele eden ABD ile birlikte hareket etmesi, ekonomi savaşı ve mezhepsel rekabet belirleyici oluyor. İran dolaylı olarak da Körfez bölgesi, Irak, Lübnan ve Filistin’de Suudi Arabistan ve diğer bazı ülkeler ile sorunlar yaşıyor.

Türkiye ise bölgesel liderlik, Suudi Arabistan’ın mücadele ettiği Müslüman Kardeşler örgütüne yaklaşım ve Suriye’de ayrışan hedefler nedeniyle Suudi Arabistan, BAE ve Mısır ile sorunlar yaşıyor. Bu üçlü ile yaşanan sorunlara son olarak Libya da eklendi.

Taraflar arasında yaşanan rekabetin başka boyutları da var ancak sözünü ettiğimiz başlıklar son yıllarda genel olarak iki kampın ortaya çıkmasına neden oldu: ABD-İsrail-Suudi Arabistan-BAE-Mısır ve Türkiye-Rusya-İran-Irak-Katar-Filistin.

Bu kamplarda yer alan ülkelerin kesişen politikaları olduğu gibi bazı alanlarda birbirlerine tamamen zıt sayılabilecek politikalar yürütebildikleri notunu düşerek kabaca bir değerlendirmeyle birinci kamp İran’ın başını çektiği “Direniş Ekseni” ve Müslüman Kardeşler örgütü karşıtı, ikinci kamp ise ABD’nin bölgedeki faaliyetleri ve nüfuzuna karşıtı olarak değerlendirilebilir.

Türkiye Arap Baharı sürecinde birinci kampta yer alan ülkelerin tamamıyla birlikte hareket ediyordu. Ancak zaman içinde süreç evrildikçe ve başka öncelikler ortaya çıkmaya başladıkça ilişkiler de değişime uğradı.

Şimdi gelinen noktada Türkiye daha önce aynı kampta yer aldığı ülkeler ile zaman zaman sertleşen sorunlar yaşıyor. Yer aldığı kamp ise yine çeşitli şekillerde bu ülkeler ile sorunlar yaşıyor.

Şimdi soru ABD ve bölgesel müttefikleri ile İran ve müttefikleri arasında yaşanabilecek olası bir gelişmede Türkiye’nin nasıl etkileneceği. Yukarıda belirttiğimiz gibi bu Türkiye’nin alacağı tavra bağlı. Eğer Türkiye İran ile birlikte yer aldığı eksende hareket etmeye devam ederse ABD ile ilişkileri Trump’ın kişisel çabalarının yetmeyeceği kadar kötüleşebilir. Tersi olur da Türkiye ABD tarafında yer alırsa şu anda yürüttüğü politikaya ters düşebilir ve dış politikası yeni savrulmalar yaşayabilir.

Türkiye uzun suredir bir şekilde ABD ve Rusya gibi küresel güçler arasında denge politikasını uygulamaya çalışıp bazı kazanımlar elde etse de İran ile derin bir kriz oyunun sonu olabilir. Suriye ve son olarak Libya’da değişik taraflarla çalışmayı başaran Türkiye’ye yapılacak “tarafını seç” ültimatomu, şüphesiz çok daha değişik bir gerçeklik ve temelden farklı yaklaşımlara Türk dış politikasını mecbur edecek. İran ile sürecin sıcak çatışmaya dönüşmemesi ve şimdilik soğuma sinyali vermesi bir nebze de olsa bizim için rahatlatıcı. Bombanın pimi geri takılsa da bomba hala orada ve Türkiye sorumluluğunun ve kendisi için muhtemel sonuçlarının farkında olarak sürecin yakın takipçisi olmalı.

Nalan Yazgan kafkassam Beyrut

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir