KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. 22.yılında Dayton Anlaşması

22.yılında Dayton Anlaşması

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 13 dk okuma süresi
493 0

ABD’nin Ohio eyaletindeki Wright Patterson Hava Üssü’nde aralıksız yirmi bir gün süren görüşme maratonunun sonunda, sıcak çatışmaları sona erdiren DAYTON anlaşması Aralık 1995’te imzalandı. Geçen yirmi iki yıl içinde Bosna-Hersek’in ve Boşnak dünyasının bu anlaşma ile ne kazandığı ne kaybettiği, Bağımsız Bosna- Hersek devletine etkisi yakın geleceği üzerine bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.

Belgrad rejimini Dayton anlaşmasına zorlayan önemli gelişmelerin başında, Hırvat ordusunun, Hırvatistan Cumhuriyeti sınırları içinde üçte bire yakın bir toprak parçasında ilan edilen sözde “Sırp Krajina Cumhuriyeti”ne yapılan kod adı FIRTINA (OLUJA) olan askeri harekattır. Bölgede kontrolü elinde tutan bağımsız görünümlü, Belgrad destekli Sırp askeri varlığı, Ağustos 1995’de başlayan Fırtına Harekatı ile tamamen mağlup edilmiş ve asırlardır bu topraklarda yaşayan sivil Sırp nüfus varlığı da, bu harekatın kurbanı olmuş ve tamamen sürülmüştür. Fırtına Harekatı ile aynı günlerde, Bosna’nın batısında savunma savaşı yapan Bosna-Hersek 5. Kolordusu da hücuma geçmiş ve civardaki geniş bir coğrafyayı Sırp işgal güçlerinden geri almıştır. Cephelerde şartlar tamamen Bosna-Hersek lehine dönmüşken, ABD’li diplomat Richard Holbrook’un; iki yıldır yürüttüğü mekik diplomasisinin bir anlaşmayla sonuçlanabileceğine, taraflarla birlikte Washington’u da ikna ettiği anlaşılıyor. Daha önce Paris’te varılan mutabakatın devamı olarak Sırbistan, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’ten gelen heyetler, Kasım ayında, ABD’nin Ohio eyaletinde, dört bir tarafı tel örgülerle çevrili, dış dünyaya kapalı Wright Patterson Hava Üssü’nde toplandılar. Yirmi bir gün kapalı kapılar ardında süren görüşmeler 14 Aralık 1995 günü dünya kamuoyu önünde atılan imzalarla Dayton anlaşmasına dönüştü.

KOSOVA KRİZİ MİLOŞEVİÇ’İN GERÇEK YÜZÜNÜ ORTAYA ÇIKARDI

Birkaç yıl sonra, Bosna’dan sonra Kosova krizi kapıya dayanınca, batılılar Miloşeviç’in Dayton’da kendilerine nasıl bir diplomatik oyun oynadığının farkına vardılar. Dayton anlaşmasında sağladıkları kazanımla Sırplar, Balkanların en güçlü diplomasisine sahip olduklarını bir kere daha ispat etmiş oldular. Global diplomasi alanında Yunanistan dışında Balkanlar’da Sırplara denk başka bir gücün var olmadığını düşünüyorum.

Belgrad’ın Kosova’da sivil halka karşı başlattığı askeri saldırı harekatı ve etnik temizlik hamlelerine karşı batılılar, Bosna’da olduğu gibi, pasif kalmadılar. BM Güvenlik Konseyinde Rusya’nın vetosu sebebiyle yapılamayan müdahale, NATO şemsiyesi altında hava kuvvetleri eliyle gerçekleştirildi. Üç aya yakın bir süre devam eden NATO hava harekatı sonunda, Miloşeviç pes etti. Kosova’da yaşananlar, Balkanlar’da 90’lı yıllarda başlayan silahlı çatışmalarda kimin saldırgan olduğunu, kimin meşru savunma hakkını kullandığını, ortaya çıkardı. Peki, o zaman Dayton’da yaşananları nasıl açıklayacağız. Bu soruya en doğru cevabı Sırp aydını Vidosav Stevanoviç veriyor. “HALKIN TİRANI MİLOŞEVİÇ” adlı kitabında (Kapı Yayınları, s.58) Stevanoviç şöyle yazıyor: S. Miloşeviç, DAYTON’da “ ciddi bir konuşmacı, uzlaşmacı, sözünü tutan devlet adamı, zeki bir düşman ve kibar bir diplomat” rolünü iyi oynayarak tüm dünyayı kandırmayı başarmış bir politika cambazıdır. Miloşeviç’in bu oyunlarının en büyük kurbanı Bosna ve Sancak’taki BOŞNAK MİLLETİ oldu. Bu acı gerçeği görmemekte ısrar eden BM ve Batı dünyası, soykırımları yok saymış, Dayton’da Sırp Çetniklere, Bağımsız Bosna-Hersek devleti içinde, hem de sınırları çizilmiş, ipleri Belgrad’ın elinde devlet içinde devlet olma imtiyazı vererek, uluslar arası adaletin katli suçuna ortak oldular. Sancak ise gündeme bile getirilmedi.

1992’DE İLAN EDİLEN BAĞIMSIZ BOSNA-HERSEK DEVLETİ MEŞRU DEMOKRATİK İDEAL BİR ÇÖZÜMDÜ

Halbuki 1992’deki 1 Mart referandumundan sonra, bağımsızlığını kazanan Bosna-Hersek devleti, içinde yaşayan milletlerin eşitliğine dayanan, insan haklarına ve birlikte yaşamaya öncelik veren, demokrat üniter bir devlet yapısına sahipti. Bu manada Bosna-Hersek devleti eski Yugoslavya’dan türemiş tüm devletlere, farklı etnik ve dini kesimlerin asırlarca birlikte yaşayabildiğine örnek gösterilebilecek bir modeldi. Saraybosna şehri Avrupa’nın Kudüs’ü olarak anılıyordu. Boşnaklar ve bir kısım vatansever Sırp ve Hırvatlar, bu yapıdaki bir devletin devamı için cansiperane savaşarak büyük bedeller ödediler. Ancak, Dayton’da istemedikleri bir sonuca imza atmak zorunda bırakıldılar. Saldırganları mükafatlandıran, işlemesi çok zor, karmakarışık bir devlet yapısını kucaklarında buldular. Bu anlaşmanın bir numaralı mimarı Richard Holbrook bile Savaşı Durdurmak adını taşıyan hatıra kitabında ve medyaya yansıyan demeçlerinde, Bosna’da ayrılıkçı Sırplara verilen bu imtiyazın hata olduğunu kabul etmiştir.

Dayton’daki görüşmelerde en çok tartışılan maddeler arasında Bosna’daki ayrılıkçı Sırplara sivil ve askeri alanda liderlik yapan Radovan Karadziç ve Ratko Mladiç’in durumu olmuştur. Miloşeviç arkadaşlarını korumaya çalışmış ancak Lahey’de faaliyete geçmiş olan, eski Yugoslavya’da işlenen savaş suçlarına bakan mahkeme ve bazı Avrupalı liderler söz konusu azılı iki savaş suçu zanlısının siyaset yapamayacağı konusunda geri adım atmadılar. Bu tavır Miloşeviç’i de ısrarından vazgeçirdi. Nitekim silahların susmasından birkaç ay sonra Lahey Savaş Suçları Mahkemesi’nin savcıları hem Karadziç hem de Mladiç hakkında tutuklanma talebi ile kırmızı bülten çıkardı.

LAHEY SAVAŞ SUÇLARI MAHKEMESİNİN ( İ.C.T.Y. ) KARARLARI TARİHE GEÇTİ

1996 yılından beri yargılama yapan Savaş Suçları Mahkemesi, içinde bulunduğumuz 2017 yılının Kasım ayında açıkladığı tarihi iki kararla faaliyetine son verdiğini açıkladı. Kararlardan biri Ratko Mladiç’e verilen müebbet hapis cezası idi; diğeri ise bir hafta sonra ise 6 kişiden oluşan ayrılıkçı Hırvatlara verilen cezalar idi. Geride kalan 22 yıllık yargılama süreçlerinde Bosna-Hersek devleti içinde, Sırp Cumhuriyeti ünvanını da kullanan bu haydut devletin üst yönetiminin tamamı soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlardan veya Cenevre Sözleşmesi’ne aykırı faaliyetlerden dolayı suçlu bulunup mahkûm oldular. İlk mahkûmiyet kararı 2003 yılında verildi. Srebrenica’da Ratko Mladiç’in emrinde çalışan Radislav Krstiç isimli üniformalı cellat, SOYKIRIMdan suçlu bulunarak 45 yıl hapse mahkûm oldu. Bu karar Srebrenica’da yaşananların soykırım olduğunu ilan eden ilk mahkeme kararı oldu. Sonra diğerleri takip etti. Bosna-Hersek devletinin Sırbistan aleyhine 1994 yılında açtığı dava üzerine, devletlerarası anlaşmazlıklara bakan ULUSLARARASI LAHEY ADALET DİVANI da 2007 Srebrenica’da soykırım yaşandığına hüküm verdi. Demek istediğimiz şudur ki; Dayton anlaşması ile Bosna’nın içinde yaşama şansı bulan Sırp yönetiminin sivil ve asker üst kadrosunun neredeyse tamamının soykırım ve benzeri en ağır suçlardan mahkûm olmaları uluslararası camiayı yeni bir karar almaya zorluyor. Bu gelişmeler, devlet iddiasındaki bu yapının varlığının, uluslararası hukuki anlamda NAZİ ALMANYASI’nı çağrıştırıyor. BM Güvenlik Konseyi, Barış Uygulama Konseyi (P.İ.C.) ve Yüksek temsilcilik ile hakem rolünde geniş yetkilerle Bosna’da söz sahibidir; insanlık ve barışı koruma adına atması gereken adım bellidir. Bu kadar ağır suçlardan mahkûm olan Bosna Sırp yönetiminin varlığına dayanak olan Dayton Barış Anlaşması’nın ilgili maddeleri derhal askıya alınmalıdır. Böyle bir kararın Sırp düşmanlığı olarak nitelenemeyeceği, Rusya’nın da bu konudaki muhalefetinde ısrar etmeyeceği bilinmektedir. Yani soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar üzerine kurulan bu soykırım makinesinin varlığı insanlık adına utanç vericidir. Boşnak dünyası Bosna-Hersek ve dostlarına düşen bir görev var. Böyle bir kararın alınabilmesi için dünya kamuoyunu harekete geçirmektir. Ancak Bosna-Hersek siyasetinin içinde bulunduğu durum söz konusu kararın kolayca uygulanamayacağını gösteriyor. Bağımsız Bosna-Hersek devletinin her alandaki gelişmesinin önündeki engel olan ırkçı-ayrılıkçı güçlere Belgrad ve Zagreb’in verdiği desteklerin önü kesilmelidir. Soykırım mahkûmlarını kahraman gören sapık anlayışın karşısında; İNSAN HAKLARI, DEMOKRASİ ve BİRLİKTE YAŞAMA, asgari müştereği etrafında vatansever Sırp ve Hırvatların da kendilerine yer bulabileceği bir cephede buluşmanın zarureti ortadadır. Ekim 2018’de yapılacak seçimleri kaçırmamak gerekir. Bu buluşma AB kurucu değerleri olarak da bilinen değerlerle tamamen paralellik arz eder. AB’nin bu değerlerin uygulamasına daha fazla hassasiyet göstermesi ile kısa zamanda iyi bir yol alınabilir.

LAHEY SAVAŞ SUÇLARI MAHKEMESİNİN SOYKIRIM KARARLARININ ÖNEMİ

Bir asırdan fazladır kimliğine sahip çıkamayan, yaşadığı soykırım ve sürgünleri kendi mensuplarına bile anlatmaktan aciz Boşnak Milleti, 90’lı yıllarda yaşadığı son soykırımların, uluslararası Lahey Savaş Suçları Mahkemesi (İCTY) tarafından tarihi belge haline getirilmiş olmasının kıymetini iyi anlamalıdır. Boşnak milleti bu belgeleri kendi tarihinin bir parçası olarak kabul edip dört elle sahip çıkmalıdır. Gündeminden hiç düşürmemeli, hatta yeni nesillerin okuması için okul kitaplarında yer almasını sağlamalıdır. 2 milyondan fazla sayfadan oluşan mahkeme tutanakları, ses kayıtları, binlerce şahit, görgü şahidi, kurban yakınının ifadeleri, toplu mezarlardan ve esir kamplarından elde edilen delilleri hiç kimsenin yok sayması mümkün değildir. Ancak ne Bosna-Hersek’te ne de diasporada Boşnak milleti bu konuya yeterli ilgi göstermemektedir.
Davut Nuriler

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir