Mehmet BOZKUŞ: YENİ JEOPOLİTİK DENGEDE TÜRKİYE’NİN ÇOK BOYUTLU STRATEJİK KONUMU 7
Türkiye’nin jeopolitik değeri, yalnızca üç kıtanın kesişiminde bulunmasından ibaret değildir. Asıl değer, bu kesişimin askeri, diplomatik ve ekonomik karar alma süreçlerine doğrudan etki edebilme kapasitesinden kaynaklanır. Jeopolitik derinlik ve coğrafi stratejik akıl ile beraber Türkiye’nin önemini ve değerini ortaya koymaktadır. Bu durum birçok ülke için güçlenen Türkiye ile beraber risk ve tehdit olarak görülmektedir.
Güçlenen Türkiye coğrafyada dengelerin değişmesi ve güç mücadelesi içinde en güçlü yapıya sahip olma ve akıl yürütülerek yeni dengelerin ortaya çıkmasına neden olurken bu durum coğrafyada farklı güç yapılarıyla yer alan bütün güçlerinde güç kayıp etmesine veya etkisinin kırılmasına neden olmaktadır.
Bölgemiz kesişim alanları ve fay hatları ile jeopolitik bir süreç ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye aynı anda;
NATO–Rusya geriliminin,
Ukrayna Rusya savaşının,
Akdeniz’in güvenliği,veri, enerji geleceğinin belirlenmesindeki konumu,
Karadeniz güvenliğinin,
Kafkasya enerji ve etnik denklemlerinin,
Türkistan Coğrafyasının stratejik güçlü lider ülkesi yapısı,
Orta Doğu’da güç mücadelesinin içinde
Orta Doğu istikrarsızlığının,
Doğu Akdeniz deniz yetki alanları mücadelesinin merkezindedir.
Bu durum Türkiye’yi kriz ithal eden değil, doğru yöneten ve krizi yöneten aktöre dönüştürmektedir. Bu durum Türkiye için ; bütün riskleri beraberinde getirirken Türkiye süreçler içinde güçlü yapısının temel ayakları olan diplomasi ve savunma stratejilerini etkin şekilde kullanmaktan geri kalmamaktadır.
Bölgemizde ki stratejik riskleri etkin karar verme ve uygulama süreçleriyle beraber insani,vicdani,bölgesel ve küresel riskleri içerecek şekilde planlamasını yaptığı görülmektedir.
Buna göre;
Çok cepheli baskı politikaları,
Eş zamanlı askeri ve ekonomik yıpratma
İttifak içi dengeleme oyunları
Diplomasi stratejileri,
Güvenlik riskleri ve alternatif stratejileri ortaya koymaktadır.Bölgesel ve küresel stratejik risk ölçeklerinin geleceğini görerek planlamak ve gereken alt ve üst yapı çalışmalarıyla desteklenerek diplomasiden güvenliğe ve ekonomik kaynaklara kadar insan odaklı stratejik politikalar ortaya koymaktadır.
c) Jeopolitik Strateji Önerisi
Türkiye, klasik savunma refleksleri yerine ileri jeopolitik okuma merkezleri, senaryo tabanlı planlama ve bölgesel askeri-diplomatik eşgüdüm çalışmalarıyla beraber dünya jeopolitik dengesinde gelişmeleri yakından izlemekte olup jeopolitik etkilenme süreçleride dahil olmak üzere kendi bağımsız karar ve istikrar yeteneklerini stratejik sabı ve stratejik akıl ile birleştirerek Türkiye’ye karşı bölgedeki gelişmelere karşı bu güçle yol alarak diplomasiyi en etkin şekilde ortaya koymaktadır.
Bölgemizde ve dünyadaki teopolitik yol izleyen yapılara ve devletlere karşı inanç üzerinden güç inşası ve tuzaklar planlayanlara karşı bütünleştirici, insani sorumluluk adalet,vicdan ve merhamet politikalarını ortaya koymakta güçlü olanın değil haklı olanın mücadelesinin yanında izlediği politikalarla mazlum milletlerin dünyadaki öncü gücü konumuna gelmiştir.
Teopolitik alan, günümüzde doğrudan savaşlardan ziyade algı, meşruiyet ve toplumsal yönlendirme üzerinden işletilmektedir.
Türkiye’nin benzersiz konumu ile Türkiye; İslam dünyasında tarihsel meşruiyete,laik devlet yapısıyla her taraf ile konuşabilme kabiliyetine,mezhepler üstü dil geliştirebilme potansiyeline sahip bölgede etnik,mezhepsel ve dinsel bölücü çalışmalar yürüten bütün yapıların karşısında birleştirici güç olarak yerini almaktadır.
Teopolitik tehdit alanları,mezhep temelli vekâlet savaşları ile bölgemizde akan kanların ayrışmayı ve çatışmayı beraberinde getirdiği bu nedenle parçalanma ve kriz kaos bölgesi olarak coğrafyamızın zenginliklerini çıkar menfaat grubu yapıların istedikleri gibi yönettikleri gerçeğidir.
Türkiye stratejik yaklaşımı ile teopolitik alanı, güvenlikçi baskı alanı değil,medeniyet ve istikrar dili olarak konumlandırmaktadır. Bu durum eğitim, din diplomasisi ve uluslararası insani ağlarla desteklenmelidir.
Hidropolitik Süreç Su Üzerinden Kurulan Gelecek
Su, önümüzdeki 30 yılın en kritik stratejik kaynağıdır. Türkiye’nin Fırat–Dicle Havzası üzerindeki konumu, sessiz ama derin bir güç üretmektedir.
Sınır aşan sular bölgemizde ki en kritik süreçleri bünyesinde barındırmaktadır.
Havza üstünlüğü ve sorumluluk avantaj,baskı ,sorumluluk üçlüsünü birlikte getirmektedir.
Hidropolitik tehditler bölgemizde giderek artan bir şekilde vekil aktörlerde dahil olmak üzere artmaktadır.Su altyapılarına yönelik terör riski,uluslararasılaştırma girişimleri,iklim kaynaklı göç baskısı bu süreçler içinde yer almaktadır.
Türkiye suyunu stratejik yönetim modeli olarak ,ulusal güvenlik unsuru,
bölgesel iş birliği aracı ,kalkınma diplomasisi enstrümanı olarak çok katmanlı yönetmektedir.
Enerjipolitik stratejisi enerji taşıyıcılığından enerji bulan , çıkaran, üreten ,yenilenebilir enerji kaynakları ile çevreci politikaları ortaya koyan ve enerji gücünü oluşturan enerjipolitik stratejileriyle enerjide merkez ülke konumuna gelmektedir.
Türkiye’nin petropolitik önemi, kaynak sahipliğinden çok enerji akışını kontrol edebilme kapasitesine dayanır. Enerji geçiş merkezleri,Hazar–Avrupa hattı,Rusya–Türkiye–Akdeniz ekseni,Doğu Akdeniz enerji denklemi içinde en güvenilir ülke konumunda olmasıdır.
Bölgemizdeki diğer aktörler ve işbirlikçileri Türkiye’nin bu alandaki hakimiyet ve yetkinlik alanlarından dışlanması içini, risk alanları içinde enerji dışlanması,deniz yetki alanları ihlali,enerji altyapısına yönelik hibrit tehditler ile güç birliktelikleri oluşturarak uluslararası hukukun dışına çıkararak cevap verme içinde oldukları Türk Devleti tarafından yakından takip edilmektedir.
Bütün bu gelişmelere rağmen Türkiye stratejik hedefleri dahilinde Türkiye,
Enerji lojistiğinin güvenliğinin sağlanması için ulaştığı üstün savunma ve güçlü yapıları ile gerekli tedbirleri almaktan geri kalmamaktadır. Milli enerji şirketlerini jeopolitik araç olarak kullanmak ve anlaşma yaptığı ülkelerin alanlarıda dahil olmak üzere sahip olduğu sismik gemileri,sondaj ve arama gemileri ile uluslararası denizlerde dahil olmak üzere birçok alanda bu çalışmalarını yürütmekte ve süreklilik ve güvenlikte söz sahibi olma politikalarını ortaya koymaktadır.
Türkiye stratejik sabı ve stratejik aklı bütüncül devlet aklı ile entegrasyon ve uzun vadeli perspektif ortaya koyarak uygulamaktadır. Bunun içinde ülkenin istikrarlı yönetim ve devlet politikalarının oluşturulması önem arz etmektedir.
Bu dört alan birbirinden bağımsız değildir. Türkiye’nin başarısı, bütüncül stratejik senkronizasyon kurabilmesine bağlıdır.
a) Entegrasyon İlkeleri
Askeri–diplomatik eşgüdüm,
Enerji–su–güvenlik bağlantısı,
İnanç–kimlik–algı yönetimi,
b) Gelecek Perspektifi
Türkiye’nin hedefi;
Tepki veren değil, yön veren, krizden kaçan değil, krizi yöneten bir stratejik akıl inşa etmektir.
Bu yaklaşım, 21. yüzyılda Türkiye’yi bölgesel güçten küresel denge aktörlüğüne adım adım götürmektedir.
Değişen güç dengeleri denge içinde yeni güçlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Güçlü güç, varlıklı ekonomi,istikrar,karar alıcı ve uygulayıcı,bağımsız ve hinterlant yaratma etkisini beraberinde getirerek yeni ittifaklık süreçlerini ortaya çıkarmaktadır.
Bölgesel ve Küresel’’ GÜÇ MÜCADELESİ’’ yeni jeopolitik denge 21.Y.Y
Jeopolitik,
Jeoteknopolitik,
Jeosiberpolitik,
Jeoekopolitik,
Jeouzaypolitik, ile şekillenme içinde olması Türkiye’nin bu süreç kaplgah konumunda olması ile karar ve güç mücadelesinin merkezi konumuna getirmektedir.
Mehmet BOZKUŞ
Stratejist-Siyaset Bilimci



Yorum gönder