KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Türkiye’nin yeni paradigması her gün Aşura her yer Kerbela!

Türkiye’nin yeni paradigması her gün Aşura her yer Kerbela!

Ümit Nazmi Hazır Ümit Nazmi Hazır - - 12 dk okuma süresi
359 0

‘Her gün Aşura her yer Kerbela’ ifadesi, bazılarının İmam Cafer Sadık’a (a.s) atfettikleri ünlü bir sözdür. Buna karşın bazı araştırmacılar bu ifadenin hiçbir Şia hadis kitabında nakledilmediğini ileri sürer. Seyyid Ataullah Muhacirani, ‘Aşura İnkılabı’ kitabında der ki “‘Biharu’l-Envar, Kutub-u Erbaa, Müstedreku’l-Vesail’ gibi kitaplarda bu ifadeyi bulamadım, ancak İmam Humeyni bu ifadeyi kullanmış ve güvenmiştir.” Bazı araştırmacılar ise bu ifadenin hadislerde geçmemesi bir yana Şia’nın inançlarına da aykırı olduğunu belirtir. Çünkü hiçbir yerin Kerbela kadar bir değeri yoktur ve hiçbir gün Aşura günüyle mukayese edilmez. Öyle anlaşılıyor ki bu söz Zeydiye mezhebi çıkışlıdır ve İsna Aşeri (12 İmam) Şiaları ile bir ilgisi yoktur. (Bkz. https://rasthaber.com/her-gun-asura-her-yer-kerbela-sozu-dogru-mu/ )

Sanırım bu bilgiler ışığında bu sözün, 1979 İslam Devriminden sonra Ortadoğu’yu, kadim Fars emperyalizminin nüfuz alanına dönüştürmek isteyen İran’ın yayılmacılık anlayışını formüle ettiği, bir sihirli slogan olabileceği değerlendirmesine hayır demezsiniz. Bu söz; her ne kadar İran Şiası’nın parolası olsa da Türkiye’nin de en az İran kadar bu söz üzerinde patent hakkı bulunur. Pir Sultan Abdal’ın “Kerbela Çölü’nden bir koyun geldi” deyişi, Türkiye Alevilerinin sinesindeki Ehli Beyt sevgisinin en net tezahürü değil midir? Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında 23 Ağustos 1514’te, günümüzde İran sınırları içinde olan Maku şehri yakınında yer alan Çaldıran Ovası’nda yapılan savaşta, Osmanlı ordusunun vurucu gücünü oluşturan Yeniçeriler, Hacı Bektaş Veli’nin koçakları Bektaşi neferleri değil miydi?

İran sanıyor ki Balkanlardan Asya’ya Afrika’dan Kafkasya’ya kadar Şia mezhebinin tek koruyucusu ve taklid merci kendisidir. Ancak Ehli Sünnet anlayış ve yaşayışın merkezi Türkiye’nin de İran kadar bu coğrafyada söz sahibi olduğunu unutuyor olmalı. Afganistan’daki Hazaralar, Arnavutluk’taki Bektaşiler ve hatta Suriye’deki Nusayriler dahi Türkiye’nin bu iddiasına sırtını çevirmez. Türkiye’nin en büyük hatası Suudi sermayesinin hatırına Selefilik cereyanlarına fazla ses çıkarmamasıdır. Ancak Irak Türkmenlerinin ezici ekseriyetinin Şii olması, Türkiye’nin bu handikabını gösterdiği gibi bu hatanın telafisinin de nasıl olması gerektiğinin yol haritasını çizmektedir. Türkiye Alevilerinin sorunlarının ivedilikle çözülmesi, Türkiye sınırları dışında yaşayan Alevi/Şii Türklerin de (Hazaralar, Şabaklar vs) Türkiye’ye yönelmesinde neden etkili olmasın? Türkiye’deki Alevi kanaat önderlerinin Irak Türkmenleriyle bir an önce irtibata geçirtilmesi elzemdir. Çünkü Haşti Şabi denilen Irak’taki gönüllüler ordusunun yarısından fazlasını Şii Türkmenler oluşturuyor.

Türkiye’nin yeni paradigması neden “her gün Aşura her yer Kerbela!” hiç düşündünüz mü? Eğer İmam Humeyni’nin konuşmalarından bu sözden maksadın İmam Hüseyin’in (a.s) musibetlerine ağlamanın daimi olduğu anlamında değil, bilakis bu ifadenin zalimlere karşı mücadelenin daimi olduğu anlamında olduğu anlaşılacaksa; bu çağın firavunları, yezitleri Irak’ta yüzbinlerce masumu katletti, kadınlara ve çocuklara tecavüz etti. Türkiye her defasında bu zulme karşı çıktı. Kaderin cilvesine bakın ki vatandaşları katledilen ülkesi harabeye dönen, kadınları ve çocukları tecavüze uğrayan Irak’ın Şii yöneticileri, İran’ın yayılmacı Şia politikalarına ayak uyduruyor ve katillerine ve tecavüzcülerine gülümsüyor. Gel de şimdi İsmet Özel’in ‘Celladıma gülümserken” şiirini hatırlama! Bunların amacı İslam falan değil. Neden mi? Irak Meclisi’nde Sivil ve Demokratik Koalisyonu Milletvekili Faik eş-Şeyh, Şii partilerinden bazılarının bar, kumarhane ve meyhaneleri koruduğunu, buralardan gelir elde ettiklerini söylüyor. (Bkz. http://aa.com.tr/tr/dunya/bazi-sii-partiler-kumar-gelirlerini-paylasiyor/671412 )

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “2016’da 1923’ün psikolojisiyle hareket edemeyiz. Bunda ısrar etmek ülkemize ve milletimize yapılacak en büyük haksızlıktır. Cumhuriyet bizim ilk değil son devletimizdir. Bu sınırları gönüllü olarak kabul etmedik. Cumhuriyeti kuran kadronun çok önemli bölümünün doğduğu topraklar dahi sınırlarımız dışında kalmıştır. Artık bu yanlış tarih anlayışından vazgeçilmesi gerekiyor.” sözleri işte bahsettiğim Türkiye’nin yeni paradigmasının ipuçlarını gösteriyor. Bu yeni paradigmada ABD’nin yeri Türkiye’nin talepleri ve yol haritası ile örtüşmüyor. Sebebine gelince; “Ben giderim oduna” diye başlayan Afyon türküsünün nakaratı; “Karakolda doğru söyler Mahkemede şaşar” diye devam eder. Amerikalı yetkililerinde pozisyonu aynen bu. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Türkiye’nin Musul operasyonuna katılımı konusunda Ankara’da temaslarda bulunmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüştükten sonraki açıklamasında ‘Ankara ve Bağdat’ın, Türkiye’nin Musul operasyonunda yer almasıyla ilgili anlaştığını düşündüğünü’ söylemişti. Ancak Bağdat’a gittikten sonra plak tersinden dönmeye başladı. Amerikalıların kaypak politikasından cesaretlenen İran Cumhurbaşkanı Türkiye’nin Irak hükümetinin izni olmadan Musul operasyonuna katılmasının “çok tehlikeli” olacağını belirtiyor. Tesbih tüccarı sabık Irak başbakanı Maliki’yi de unutmayın.

ABD ve koalisyon güçleri; Irak’ta mezhep savaşı, Suriye’de ise rejim ve Türkiye destekli ÖSO arasında çatışma bekliyor. Öngörülen düşük yoğunluklu bir savaş değil. The Guardian’da Simon Tisdall’ın analizinde, Türkiye’nin Musul operasyonuna katılımının, Irak Şam İslam Devleti’nden (IŞİD) geri alındıktan sonra bu kentin Sünni ile Şiiler arasındaki çatışmanın yeni cephesi olması riskini artırdığını öne sürüyor. Musul’a yönelik operasyon devam ederken, Şii Irak hükümeti ile Türkiye arasındaki gerilimin, operasyonun akıbetini daha da karmaşık hale getirecek yeni fay hatlarının oluşması riskini taşıdığından hareketle, Türkiye’nin Suriye’de olduğu gibi, Sünni Araplar, Türkmenler ve Kürtlerden oluşan yaklaşık 3 bin kişilik yerel milis gücü Ninova Muhafızları’na eğitim vermesinin ve bu gücün Musul operasyonunda üstlenmesi muhtemel rolün ne olduğu ise belirsizliğinin olası savaşı mümkün kıldığını belirtiyor. En büyük korkuları ise Türkiye’nin yarı özerk Bölgesel Kürt Yönetimi ile askeri işbirliğine gidebilecek olması. BBC Türkçe’nin diplomasi muhabiri Jonathan Marcus’ göre; Türkiye Şiilerin egemen olduğu Bağdat yönetimi ile yakın ilişkilere sahip olan İran’ın etkisini da sınırlamak istiyor. Türkiye, kendisini Kuzey Irak’taki Sünni Arapların ve Türkmen azınlığın bir çeşit koruyucusu gibi konumlandırıyor. Bu da savaş demek!

Türkiye’nin Musul savaşına dâhil olması için tersinden çalışanlarda var. Bunlardan biri Kerkük’te Türkmen mahallesine saldıran IŞİD, diğeri de PYD lideri Salih Müslim. IŞİD’in Kerkük baskının arkasından onun temasları çıkıyor. Baskından önce Kerkük’e gelen Salih Müslim’in, Türkiye destekli Barzani’ye karşı muhalif Goran Hareketi, KYB ve Şii milislerle ittifak yapmak için görüştüğü, istihbarat raporlarında yer alıyor. Amerika Türkiye’nin Suriye’de ilerlemesini durdurmak için yeni oyunlar peşinde. Türkiye destekli muhalif grupları, Rejim güçleri ve Rusya’ya ezdirmek ya da Türkiye’yi bu gruplar vasıtasıyla Rusya ve Suriye rejimi ile çatışması planlanıyor. Şer odak tabiki ABD. Washington Post, Obama yönetiminin, Suriye’deki ‘ılımlı muhalefet’ güçlerine ‘kendilerini Rus savaş uçakları ile toplarına karşı korumaya yardımcı olacak’ ağır silahların sevkiyatı olasılığını görüştüğünü yazdı. TSK’nın Mare’de DSG mevzilerini vurmasının ardından ABD bunu “IŞİD’e yeni oksijen sağlamaktan başka bir işe yaramayacak türden bir manevra” olarak değerlendirdi.

ABD Dışişleri Bakanı Sözcüsü John Kirby’ın, “Bu bölgede IŞİD’e yeni oksijen sağlayabilecek hiçbir manevrayı desteklemiyoruz ve buna göz yummayacağız” açıklamasını birde bu açıdan değerlendirin. Suriye muhalifleri bu tuzağa düşmemeli. Türkiye kendi konseptine bağlılık göstermeyen muhalif grupları desteklemekten bir an önce vaz geçerse, Suriye’de ABD’nin tezgâhladığı pusuya düşmez. Avrasya Yerel Yönetimler Birliği Hasan Cengiz’in, 19-23 Ekim tarihlerinde Şam’da Suriyeli yetkililerle yaptığı diplomatik temaslar çok önemli. Türkiye’nin, Suriye’ye maslahatgüzar atayıp, Türk Bayrağını dalgalandırması gerektiğinin altını çizen Cengiz, 15 Temmuz’da da Şam’ın darbe karşısında konuşlandığı bilgisini paylaştı. Türkiye ile Suriye arasındaki işbirliğinin önemini vurguluyor, Ankara’nın Şam ile alt düzeyde de olsa ilişki kurmasının şart olduğunu belirtiyor. Yapılması gereken de bu değil mi? (Bkz. http://tr.abna24.com/service/important/archive/2016/10/24/787565/story.html )

Not: Fransa Dışişleri ve Uluslararası Kalkınma Bakanı Jean-Marc Ayrault’un Türkiye temaslarının ardından dün Malta’daki Luqa Uluslararası Havaalanı’ndan Libya’nın Misurata kentine gitmek için havalanan iki pervaneli metroliner tipi uçağın düşmesiyle yaşanan kazada, ölen beş kişinin Fransız istihbaratına çalışan ajanlar olması sizce neyi gösterir, kimi gösterir? Fransa’ya üstü örtülü mesajı hangi uluslararası odak veriyor, Fransa’nın kulağını kim çekiyor? Amerika olmasın!

Ömür Çelikdönmez
Twitter: @oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir