KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Türkiye Katar’dan vurulur mu? Kim neden vurur?

Türkiye Katar’dan vurulur mu? Kim neden vurur?

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 16 dk okuma süresi
451 0

Basra Körfezi içinde yüzölçümü İzmir kadar bir yarımadadan ibaret Katar’ın; Körfez bölgesinde kapladığı yerden çok daha fazla bir etkinliği var. Neden mi? Ortadoğu’daki her gelişme veya sorunda ya taraf olarak ya arabulucu olarak, ya bizzat ya da parasıyla yer alıyor. Satın aldığı bankaları, futbol dünyasındaki yatırımlarıyla Avrupa’nın; Al Jazeera English kanalıyla ABD’nin ve 2022 Dünya kupası ev sahipliğiyle futbol dünyasının gündeminde. Katar, ufacık tefecik içi dolu turşucuk olmasına rağmen bunları nasıl yapabiliyor ve arkasındaki küresel güç ya da uluslararası üst akıl kim? Katar, 1871- 1915 yılları arasında 44 yıl Osmanlı egemenliğinde ve 1916’dan bağımsızlığını kazandığı 1971 yılına kadar 55 yıl İngiliz mandasında kaldı. Bölgeyi 19’ncu yüzyıldan beri el-Tani Ailesi yönetiyor. 2,6 milyon kişi yaşıyor ama bunların sadece 330 bini Katar vatandaşı. Katar’ın zenginliği dünyanın en zengin üçüncü doğal gaz rezervinin olması. Katar halkı; 330 bin kişilik nüfusu, kişi başına 400 bin dolarlık yıllık ortalama gelirleriyle, dünyanın en zengin yıllık gelir ortalamasına sahip. Monarşiyle yönetilen Katar’da bu muazzam para kaynağını Emirlik kullanıyor. Emirlik dünyanın her yerinde yatırımlar yapıyor, bölgedeki siyasal, dini, politik etkinliği artırmak için de değişik grup, hareket ve örgütleri destekliyor.

Arap Baharı eylemleri ve dezenformasyonu Katar’ın mali gücüyle finans edildi. Katar’a 2011 yılından beri Arap Baharı eylemleri ve Ortadoğu’daki birçok İslami grubu finansı için 17 milyar dolara yakın para harcatıldı. Sadece Mısır’da Mursi yönetimine 8 milyar dolarlık yardımda bulundu. Hamas’a 400 milyon dolar destek sağladı. Tüm bunlara bakıp ta Katar Emirliğini dört dörtlük İslami şuur ve hayat tarzına sahip sanmayın. Çünkü Suudi Arabistan, Bahreyn, Dubai’de olduğu gibi Katar’da da her hangi bir Arap büyüğünün evinin ziyaret ettiğinizde onu ve ailesini Fransız model altın süslü koltukta otururken bulursunuz. Katar Emirlik ailesi Al Tani, Avrupa’da birçok gökdelen, futbol kulübü ve banka satın alarak küresel etkinlik peşinde. Geçmiş yıllarda ABD’de Obama yönetimine yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu Brookings’e sadece 2012’de 2,5 milyon dolarlık bağış yaptılar. Biz buna rüşvet verdiler diyelim çünkü bu yardım sonrasında Emirliğin televizyonu El Cezire’nin, ABD’ye yayın yapan Al Jazeera America haber kanalı yayına başlamıştı. ABD’de yayına başlayan Al Jazeera America, çoğunluğu Amerikalı 800 gazeteci ve televizyoncu istihdam etmişti. Katar’ın dış politikada oldukça düşük profilli stratejisini bırakması Emir Hamad bin Halife El Tani’nin kansız bir darbe ile babası Şeyh Halife’yi devirdiği 27 Haziran 1995’den sonra başladı. Darbe sonrası Katar sınırları dışında da etkili bir güce dönüştü. Devrik Emir Şeyh Halife daha büyük ve daha güçlü komşularını öfkelendirmemek için uluslararası sorunlara bulaşmamayı prensip edinmişti. Irak’ın 1990’da bölgedeki bir başka hidrokarbon zengini mikro devlet olan Kuveyt’i işgalini örnek gösteren üst akıl, darbeci Emir Hamad’a, “düşük profilli olmanın emirliğin sonunu getirebileceği” telkininde bulundu. Suflörün uyarısına kulak veren yeni emir öncelikle, ABD’ye bölgedeki tek askeri üssünü, Katar’ın başkenti Doha’nın hemen dışına kurmasına izin verdi.

Hamad bu güvenlikten sonra Katar’ı küresel ekonomiye monte etmeye başladı. Dünyanın en büyük, yoğunlaşmış likit doğal gaz tesislerini kurdu ki bugün bu tesislerden Avrupa, Japonya ve Hindistan’a doğal gaz ihraç ediyor. El Hamad, 1996 yılında ise 24 saat haber yayını yapan, 100 ülkede televizyondan izlenebilen El Cezire televizyonunu kurdu. El Cezire’nin Katar’ın bölgedeki imaj ve etkisine katkısı büyük oldu. ABD’de yayına başlayan Al Jazeera America, çoğunluğu Amerikalı 800 gazeteci ve televizyoncu istihdam etti. Katar, küresel özgürlük standartları açısından katı din kurallarıyla yönetilen bir ülke. Ama bölgesindeki benzer rejimler içinde görece ılımlı kalıyor. Komşusu Suudi Arabistan’ın aksine kadınlar araba sürebiliyor, Müslüman olmayanlar alkol satın alabiliyor ve kamusal alanlarda kadın ve erkeğin el ele tutuşması sorun oluşturmuyor. Tüm bunlara göre değerlendirildiğinde Katar yönetimi ideolojik değil pragmatik bir yönetim. Arap Baharı sonrası kurulan İslami yönetimleri desteklemenin şimdilik faydasından çok zararını gördü. Örneğin Mısır’ın yeni askeri yönetimi El Cezire televizyonunu ‘teröre destekle’ suçladı. Benzer bir şikâyet Libya’dan geldi. 2013’te İngiltere’de eğitim görmüş 33 yaşındaki Tamim bin Hamad El Tani, babasının yerine Katar Emiri oldu. Şeyh Hamad’ın yönetimi oğlu Tamim’e bırakma sonrası, yeni Emir, ‘kibirli politikalara son vereceklerini’ açıkladı. Bu da, yeni Emir’in babasının bölgede etkin olma politikasından geri adım atabileceği şeklinde yorumlandı. Katar Emirliği sadece dünyanın en zengin ülkesi değil aynı zamanda en şişman ülkesi. Yetişkin nüfusun yarısı ve çocuk nüfusun üçte biri obez. Ülke nüfusunun yüzde 17’si diyabet hastası. ABD’de bile obezler nüfusun üçte birini ve diyabetikler yüzde 8’ini oluşturuyor. Katar halkı zaten zengin olduğu için çalışmaya ihtiyacı yok. Ve Amerikan fast-food beslenme tarzı ülkede çok yaygın. (Bkz. 19 Ekim 2013/ http://amerikabulteni.com/2013/10/19/kendisi-kucuk-etkisi-buyuk-bir-ulke-katar/ )

2013’te Katar Emiri olan Tamim bin Hamad El Tani’nin kibirli politikalara son vereceklerini’ açıklamasının, İslam coğrafyasını yangın yerine kan gölüne çeviren örgütleri desteklemekten vaz geçecekleri anlamına gelmediğini öğrenmiş olduk. Katar, akıl almaz şekilde Suudi Arabistan’la çatışmayı göze alan politikalar geliştirdi. Hatta Suudi Arabistan’da başarısız darbe girişiminde dahi bulundu. (Bkz. 22.04.2014/ http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/katar-suudi-arabistan-da-darbe-mi-planladi.html ) Darbe girişiminden çok önce Katar’ın eski Emiri Hamad bin Halife’nin Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi ile yaptığı bir görüşmede “Allah bana ömür verirse 12 yıl içerisinde Suudi hanedanı diye bir şey kalmayacak. Bu sözlerimi aklınızda tutun, Suudi rejimi Mekke’yi ve Medine’yi zelil eden fasit bir rejimdir.” ifadesini kullandığı biliniyordu. (Bkz. 05-05-2014/ http://www.ydh.com.tr/HD12811_allah-bana-omur-verirse-12-yilda-suudi-hanedani-kalmayacak.html ) İki Vehhabi rejim son yıllarda sık sık karşı karşıya geliyor. Son olarak Katar, Mısır’da Müslüman Kardeşler hareketini desteklerken, Suudi Arabistan ona karşı darbe yapan Sisi rejimine destek verince karşı karşıya gelmişlerdi. Katar, Suriye’de de Müslüman Kardeşler ve bazı cihat gruplarını desteklerken, Suudi Arabistan bazı cihadist gruplarla Selefi grupları destekliyor. El Nusra ile IŞİD’i karşı karşıya getiren ve birbirleriyle çatıştıran etkenlerden biri bu. (Bkz. http://amerikabulteni.com/2014/09/25/suriyede-kim-kiminle-savasiyor/ )

Katar, Türkiye’nin bölgede üstlendiği rolü önemsiyor ve bölgesel ilişkilerinde ön planda tutuyor. Neden böyle bir şey yapıyor? Çünkü Katar’da olan finans Türkiye’de yok, Türkiye’de olan askeri güç, nüfus Katar’da yok. Katar’ın üst düzey yönetimi her fırsatta Türkiye ile yakın diyalog ve işbirliği içinde olmayı tercih ettiklerini ve dış politikalarında Türkiye’ye özel önem verdiklerini sıklıkla dile getiriyor. Bu sebeple olsa gerek yönetim ve halkın Türkiye’ye ilişkin izlenimleri olumlu. Katar’ın rotasını belirleyen uluslararası finans merkezleri ve küresel odak, bölgesel sorunların çözümü için en önde çaba gösteren Arap ülkesi rolünü uygun gördüğünden, Katar boyuna posuna bakmadan arabulucu önder güç konumunu benimsiyor. Katar’a verilen görevlerden birisi de Türkiye’yi Ortadoğu kaosunun içine çekmek, Türkiye’yi askeri gücünü buldozer gibi kullanarak bölgenin emperyal amaçlar için yeniden dizayn edilmesini sağlamak. Türkiye’nin Suriye politikalarını belirleyen maalesef ‘Stratejik Derinlik’ değil İngiliz beslemesi Katar olmuştur. Sus payı ise Katar’da kurulan üs oldu. Türkiye’nin yurt dışındaki ilk askeri üssü olan Doha’daki tugay seviyesindeki birlikte 13 subay, 19 astsubay ve 56 uzman olmak üzere 88 asker bulunuyor. Katar Türkiye’nin askeri üs kurmasına izin vermekle bir taşla iki kuş vurdu. Bölgesel aktör İran’ı başka bir bölgesel aktör olan Türkiye ile dengelemiş oldu.Körfezde Vahhabi ideolojisinin iki önemli taşıyıcısı ve komşu ülkeler olan Suudi Arabistan ve Katar arasındaki gerilim tırmanıyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu ziyaretinin ardından Katar’ın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile arası açıldı. Hizbullah ve Hamas’ın ‘terör örgütü değil direniş hareketi’ olduğunu savunan ve Müslüman Kardeşler teşkilatına desteğiyle bilinen Katar ile ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk yurt dışı gezisini gerçekleştirdiği Suudi Arabistan arasındaki kriz; Katar Emiri Tamim Bin Hamad el Sani’nin İran’ı ‘İslamcı bir güç’ olarak tanıdığı yönündeki açıklamasıyla derinleşmişti. Katar şimdi yeniden Türkiye’yi vurmanın yolu yapılmak isteniyor.

Katar Suudi Arabistan’la papaz olmasının ceremesini ödüyor. Suudi Arabistan Katar’ı militan grupları desteklemek ve onların ideolojisini yaymakla suçlamakla kalmadı, Yemen’de Katar ile yaptığı işbirliğinin, Katar’ın “El Kaide, IŞİD ve isyancı militanlara” destek vermesi yüzünden sona erdiğini açıkladı. Suudi Arabistan’dan sonra Bahreyn, Mısır ve BAE’de, Katar ile tüm diplomatik ilişkilerini kestiklerini duyurdu. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, ülkenin milli güvenliği için Katar ile tüm diplomatik ilişkilerin kesildiği, deniz ve hava sınırlarının da kapatıldığı bildirilirken, “Doha’nın açık ve gizli gerçekleştirdiği ciddi ihlaller, terör örgütlerini barındırarak teröre destek vermesi, basın yayın organlarında terör örgütlerinin propagandasını yapması, Katif ilindeki İran bağlantılı terör eylemlerini desteklemesi, aşırıları barındırması, Yemen’deki Husi militanları desteklemesi sonrasında Suudi Arabistan’ın bu kararları almak durumunda kaldığı” belirtildi. Katar’la diplomatik ilişkilerini kesen bir diğer ülke Yemen oldu. Karara gerekçe olarak Katar’ın Husi milislere destek vermesi gösterildi.Son olaraksa Libya, Katar’la diplomatik ilişkilerini kestiğini açıkladı. Bahreyn, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, 2014 yılında, Katar’ı iç işlerine karışmakla suçlamış ve diplomatik ilişkilerini kesmişti. (Bkz. https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201706051028746213-dort-ulke-diplomatik-iliski-katar/ )

Türkiye’de yeni darbe girişimlerinden medyada yoğun şekilde söz edildiği bir süreçte, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Washington büyükelçisi Yusuf el-Uteybe’ye ait olduğu iddia edilen ve bazı hacker gruplar tarafından yayınlanan e-postalar’da, Büyükelçinin İsrail yanlısı Demokrasiyi Savunma Vakfı (FDD) ile yakın ilişki içinde olduğunu ve Türkiye ile Katar’a karşı ortak politikalar geliştirmeye çalıştıklarını göstermesi oldukça ilginç. Suudi Arabistan; Katar’ın İran’la ilişkilerinden rahatsız. Katar Emirliği’nin Husileri desteklemesinden rahatsız. Riyad yönetimi için Katar’ın İran’la anlaşması Suriye’yle anlaşmasının yolunu açabilir. Böyle bir gelişme Katar’ın, desteklediği örgütleri Suriye’den geri çekmesiyle sonuçlanabilir ve Katar’ı takip eden Ürdün’de benzer kararlar alabilir. Ve Suudiler bunu hiç istemez! Gelişmeler Türkiye’deki İslamcı çevreleri tedirgin ediyor. Çünkü birçok dernek ve vakıf örgütlenmesinin arkasında Katar’ın Londra görmüş emirinin parası var. Türkiye’nin Katar’da askeri üssü bulunması nedeniyle devlet refleksi gösterip Katar Emirliği’nin yanında yer alması ilk akla gelen. Benim aklıma gelen ise Katar’a yönelik yaptırımları asıl hedefin Londra olduğu. İngiltere’de peş peşe yaşanan terör saldırılarını iyi okuyun. Katar düşerse Türkiye’deki AK Parti yönetimi, Ortadoğu’da hem finans kaynağını hem de partnerini hem de yol göstericisini kaybetmiş olacak!

Ömür Çelikdönmez
Twitter: @oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir