24 Kasım’da Türk uçaklarının Hatay’ın Yayladağı sınır bölgesinin üzerinde bir Rus savaş uçağını düşürmesinin ardından geçen dokuz günde yaşananlara bakarak artık bazı saptamaları rahatlıkla yapabiliyoruz…
Bir: Ankara’daki siyasi iktidarın gerektiğinde bir Rus uçağını düşürmeye 22 Kasım’da Çankaya Köşkü’nde düzenlediği güvenlik toplantısında karar verdiği anlaşılmaktadır. Başbakan Davutoğlu’nun toplantının akabinde yaptığı şu açıklama, uçağın düşürülmesinden sonra gerçek anlamına kavuşmuştur: “Sınır güvenliği bağlamında herhangi bir tehdit teşkil eden gelişme olursa anında mukabele etme talimatı güvenlik birimlerimize verilmiştir.”
Uçak düşürme hususunda siyasi bir karar alınmış olmasaydı, Türk savaş uçaklarının bahse konu iki Rus uçağını bölgeden uzaklaştırmak için orta menzilli füze ateşlemeden önce benzer durumlarda umumiyetle başvurulduğu gibi önleyici manevralar yapmaları beklenirdi ki bu yönde herhangi bir bilgi söz konusu değil.
Ayrıca, Rus uçağının Türk hava sahasını ancak saniyelerle ifade edilecek kadar kısa bir süre ihlal etmiş olmasına rağmen düşürülmesi, 22 Kasım’daki ‘güvenlik toplantısı’ndan sonra bu sert tedbirin alınması için adeta fırsat arandığı izlenimini uyandırmakta.
İki: Ankara’daki siyasi aklın Rus uçağını düşürmeden önce kendisinin sonraki hamlelerini planlamış, muarızınınkileri ise öngörmüş olması beklenirdi. Uçağının düşürülmesi karşısında Rusya’nın yapacaklarını sağlıklı bir muhakeme gücü dairesinde doğru tahmin edebilen siyasi aklın ise bu uçağı hiç düşürmemesi gerekirdi.
Türkiye ve Rusya’nın ekonomik, siyasi ve askeri kapasitelerinin gerçekçi mukayesesi, bu şartlarda azami ihtiyatla hareket edilmesini emretmekteydi. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişteki ordusu ve diplomasi ekolü, kuzeydeki güçlü komşu söz konusu olduğunda azami dikkat ve ihtiyatı elden bırakmamıştır. Ankara’daki yeni rejim ise yüzyıllar içinde oluşmuş bu gelenekten cahilane kopuşu temsil ettiğinden, kendisinden bekleneni yapmış ve 2009’dan beri olduğu gibi yine ölçüsüz riskler almıştır.
Oysa iki ülke arasında Rusya lehine büyük asimetri meydandaydı. Dolayısıyla Türkiye Rusya’nın ekonomik yaptırımlarından büyük zarar görecek ve fakat bu ülkeye benzer ağırlıkta bir mukabelede bulunamayacaktır.
Rusya, Türkiye’deki rejimi IŞİD’le petrol ticareti yapmakla suçlayarak siyasi nitelikteki misillemelerine başladı. Askeri alanda ise mukabil Rus hamlelerinin nereden ve nasıl geleceğini bekleyip göreceğiz.
Bu başlıkta söylenecek son sözler şunlardır: Türkiye’deki liderliğin zaaf ve siyasi davranış bozukluklarını isabetle analiz edip kullandığı görülen Moskova, savaş bölgesindeki ısrarlı askeri tacizlerinin sonucunda Ankara’yı bir Rus uçağını düşürmeye zorlamış ve bunda başarılı olmuştur.
Ankara’da Osmanlı ve Cumhuriyet’ten tevarüs etmiş kurumsal kapasiteyi kullanmaya önem veren bir idare olsaydı, bu hataya düşülmezdi.
Yaşananlar, oyunu kuranın ve başından beri hamle üstünlüğünü elde tutanın Moskova olduğunu gösteriyor. Ankara, Moskova’nın provokasyonuna gelmiştir ve sürüklenmektedir.
Türkiye’deki rejim, Rusya’yla sonu nerede ve nasıl biteceği belli olmayan bir çatışmanın girdabına böylece çekilmiş bulunuyor.
Üç: Moskova’nın Türkiye’deki liderlikle meselesinin düşürülen bir uçak ve dolayısıyla dilenmesi gereken bir özürden ibaret olmadığı görülmelidir.
IŞİD neden değil sonuç
En başa dönelim ve şu sorunun cevabını verelim: Rusya’yı Suriye’ye askeri müdahalede bulunmaya zorlayan nedir? IŞİD mi? Hayır. IŞİD bir sonuç.
IŞİD’i doğuran en önemli nedenlerden biri ve Rusya’yı Suriye’ye davet eden neden aynı… Ankara’nın Suriye politikası…
Şimdi, Moskova’nın Türkiye’ye karşı uygulamaya koyduğu çok geniş kapsamlı ekonomik yaptırımlar ve Ankara’daki siyasi liderliği doğrudan ve şahsen hedef alan siyasi hamlelere bakınca, varılmak istenen hedefin bir özür ve belki de tazminatın çok ötesinde olduğu anlaşılıyor.
Rusya’nın hedefi Türkiye’nin Suriye politikası
Rusya, kendisini Suriye’ye çeken nedeni ortadan kaldırmak istiyor. Bu, yıllar önce iflas ettiği halde Ankara’daki kadronun sürdürmekteki ısrarı nedeniyle ülkemize maliyeti muazzam boyutlara ulaşan Suriye politikasıdır.
Rusya’nın oyun planı Türkiye’yi bu politikadan kati surette caydırma esası üzerine kurulmuştur.
Aklı başında olan zaten böyle bir politika kurgulamazdı. Ya da fiyaskolar karşısında varsa bir akıl başa devşirilir ve ‘Zararın neresinden dönülürse kardır’ mantığıyla gerekli değişiklik yapılırdı.
İdeolojik saplantılarının esiri olduğu için yanlışında ısrar eden Ankara rejiminin Türkiye’ye verdiği son zarar ülkeyi Rusya’yla sonu nerede biteceği bilinmeyen bir çatışma zeminine sürüklemek oldu.
Sonu belirsiz. Nedenini Cengiz Çandar’ın ‘Ayı ile dans’ başlıklı yazısının ilk cümlesi de anlatıyor: “Şöyle bir Rus özdeyişi varmış: Ayıyı dansa kaldırırsan, dans, sen vazgeçtiğin vakit değil, ayı vazgeçtiğinde sona erer!”
kadri gürsel