Bulgaristan’da Asimilasyon sürecinde yasaklanan kadim Türkçemizi okumayan ve çocuklarına da okutmayan, dolayısıyla kaybolan iki nesil doğmuştur.
Komünist sistemin uyguladığı ve Deli Petro’nun rüyası olan Balkanlar’da sadece bir Slav ırkı bırakma politikası sonucu anadilimiz yasaklanmış, Türk isimleri ise Bulgaristan devletinde HİÇBİR YAZILI KARAR VEYA YASA OLMAKSIZIN,BASKI İLE Bulgar isimleriyle değiştirilmiştir.
9 Kasım 1989’da,Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Bulgaristan’ın demokrasi sistemine geçmesiyle baskılar sonlandırılmış,dileyenler isimlerini geri almış, istemeyenler ise hala Bulgar isimleriyle yaşamaktadır.Maalesef Türkiye’de yaşayan pekçok Bulgaristan göçmenleri Türk isimlerini geri almamışlardır.
Temel bir demografik sınırlandırma olan 1980-1995 yılları arasında doğanlar “Y”, 1997-2012 yılları arasında doğanlar ise “Z” kuşakları, anadilini okumayan, ancak pek çoğunun kendi isteği ile veya ailede Türkçeyi öğrenmiştir.
Resmi görevde olanların çoğu kendini anadilinde ifade edemedikleri ise bir gerçektir. Oysa bir millet her nesilde yeniden doğar. Bir milleti yaşatan bin yıllık kültürüdür. Anadili, bir milletin kültürünün en önemli kodlarındandır.
Kültür,ait olduğu toplumun temel özelliklerini barındırır.Dil ise kültürün cephesini oluşturur.Dil bozulursa,kültür aktarılamaz.Türk milleti,geçirdiği bütün felaketlere rağmen kültürünü,ahlakınıdili sayesinde korumuştur.
Bulgaristan’da Türk kültürü sadece şarkılardan, türkülerden, şiirlerden, konserlerden ibaret değildir! Kültür, resimlerde boy göstermek de değildir. Sosyal medyada partizanlık yapmak, hatalı algılar oluşturmak değildir. Türklük el kol işareti de değildir, profillerde Atatürk resimleri kopyalayarak yapıştırmak hiç değildir. Türklük çok büyük bir mesele olup,ulvi bir olgudur.
Maalesef demokrasiye beraber Bulgaristan’da sahte bir aydın takımı yetişmiştir. Bu aydınların pek çoğu, Bulgaristan’daki Türklüğümüzü tehdit eden sorunlara çözüm üretmek yerine, sorunlarla ilgilenmeyen, Türkiye yönetimini karalamakla meşgul olan, aslında kendi kültüründen uzaklaşan, Türkçülük edebiyatı yapan, göz boyayan, gençleri baskılayan, “BEN” merkezciliğini ön plana alan ve esasen kendi aralarında da anlaşamayan bir sınıf, bir diasporadır. Bugün Bulgaristan’da tehdit altında olan Türkçemiz ile ilgili aydın konumunda görünseler de, esasen soruna çözüm bulmak için gereken hassasiyeti gösterememişlerdir.
Bulgaristan tarişhine baktığımızda,her baskıcı rejimde olduğu gibi, Bulgaristan’da kültürümüzün, anadilimizin fecaata sürüklenmesine sebep olan bu “halkçılık” edebiyatı yapanlardır. Bugün tam da onlar ile cefakar, vefakar Bulgaristan Türkleri, sosyal medya kullanmayan Türkçe öğretmenleri arasında davranış ve düşünce makası gittikçe açılmaktadır.
Bulgaristan’da hiçbir vasfı olmayan şahıslar temsilciliklerimizde boy göstermektedir.Vasıfsız kişiler yerine, bugün anadili okuyan “alfa” neslini kurtarabilmemiz ve çözüm sürecinin yolunu açabilmemiz için, her şeyden önce gençlerin ve Türkçe öğretmenlerini öne çıkarmak isabetli olacaktır.
Sahada o kadar çok Türklüğümüz için gönüllü var ki,temsilciliklerimizin Bulgaristan aydınları listesi gözden geçirilmelidir.
30 yıldır Bulgaristan’da Türkiye temsilciliklerinde çalışan personel değişmemiştir.30 yıldır önemli tarihlerde temsilciliklerimizde boy gösterenler de maalesef hemen hemen aynı şahıslardır.
Bir milletin dili o milletin ruhudur.Fransız Shevalier’e göre bir milleti yıkmak için,onun ruhunu,yani dilini yıkmak lazımdır.Bulgaristan’da 1995 lerin milli ruhu giderek yok olmaktadır.
Anadili hiçbir siyasi parti dili değildir. Anadili sorunları, demokrasinin değerlerini kabul eden Bulgaristan meclisindeki bütün siyasi partilerce tartışılmalıdır.
8 yıldır köy köy, okul okul sürdürmüş olduğum anadili çalışmalarımda sahada gördüğüm gerçeklere istinaden çözüm önerilerini dile getirmekteyim.
Kitapları ellerine verdiğim öğrencilerle göz göze geldiğimde, üzerinde derin tabaka küller olan kor ateşi görebiliyorum. Külleri usulca üfleyebilirsek “alfa” neslini kurtarılabilir, can çekişen kadim anadilimizi canlandırabiliriz..
Nesrin Sipahi Kıratlı