KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Kafkasya’da Türkiye ve İran – Zorlu Bir Ortaklık

Kafkasya’da Türkiye ve İran – Zorlu Bir Ortaklık

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
317 0

Türkiye ile İran arasındaki asırlık ilişkisi, bölgedeki nüfuz için işbirlği ve rekabet harmanlamasından oluşmaktadır.
16. yüzyılın başından 1823’e kadar Osmanlı ve Pers imparatorlukları Mezopotamya, Kürdistan ve Güney Kafkasya’yı kendi aralarında paylaşmaktaydı. 1955-1979’da İran ve Türkiye CENTO bloğunun bir parçasıydı. Elbette bunlar tamamen “farklı” bir İran ve “farklı” bir Türkiye idi. 1979 İran’daki devrim, ülkeleri birbirine yabancılaştırmadı ve ekonomik işbirliği kesintiye uğramadı. Örneğin, bazı Türk şirketlerinin ve bankalarının son yıllarda Tahran’a yaptırım kısıtlamalarını aşmasına bile yardım ettiği biliniyor.
Son zamanlarda İran ve Türkiye arasında Batı ile ilişkilerde yaşanan gerilimler, İsrail ile çatışma, Katar krizi, Tahran ve Ankara için ortak Kürt ayrılıkçılığı tehdidi, yakınlaşmalarına katkıda bulundu.
Bununla birlikte Suriye’de savaşan taraflara destek, Kafkasya, Orta Asya, Afganistan’da nüfuz rekabeti, İran-Ermeni ilişkilerinin gelişmesi, iki ülke arasında gizli bir rekabete de neden olmaktadır.
Özellikle, ikinci Karabağ savaşı İran-Türkiye ilişkilerinde ayarlamaları yaptı. Geçen yüzyılın 90’lı yıllarından beri İran, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne destek verirken, çatışmanın barışçıl çözümünü savunuyor ve Karabağ Ermenilerinin çıkarlarını dikkate almaya çağırıyor. Zira Ermenistan’ın Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyeliği ve Rusya’nın Gümrü’deki askeri üs, Güney Kafkasya’da Türk (ve ABD’nin) etkisinin güçlenmesini sınırlandırmaktadır.
Bakü ile ilişkilere gelince, ortaklık niteliğine rağmen, İranlı yetkililer İran Azerbaycanlılarının bir kısmında yaşanan ayrılıkçı duygulardan endişe duyuyor. Üstelik İran, Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Elçibey’in ortaya koyduğu Büyük Azerbaycan’ı yaratma sloganını unutamaz. Buna karşılık Bakü yetkilileri, İran’ın ülke nüfusunun yaklaşık üçte ikisi olan Şii Azeriler üzerindeki etkisinden korkuyor.
Son savaş İran Azerbaycanlıları arasında milliyetçi duyguları yeniden canlandırdı. Sünni cihatçıların Suriye’den savaş bölgesine nakledilmesi, Tahran’ı İslam Devrim Muhafızları’nın bazı kısımlarını sınıra çekmeye zorladı. Ardından Recep Tayyip Erdoğan, Bakü’deki zafer töreninde Azerbaycanlıların milli birliğine özlemle dolu bir şiir okudu.
Taraflar kısa süre sonra olayın (karşıtlığın) bittiğini duyurdu. Ancak İran Meclisi’nin ilk başkan yardımcısı Amir Hossein Gazizade Haşimi, Ocak ayında Rus televizyonuna verdiği röportajda Türkiye’nin son çatışmadaki rolüyle ilgili bir soruyu yanıtlayarak, Ankara’nın eylemlerinin diğer ülkelerin iç işlerine müdahale örneği olduğunu açıkça ortaya koydu ve şunun dile getirdi: ‘Azerilerin bir “patron” a ihtiyacı yok’.
Savaştan sonra Türkiye ve Azerbaycan, Türk barış güçlerinin çatışma bölgesine yerleşmesinden çözülmüş bir mesele olarak bahsetmeye başladı. Ancak Moskova, ateşkes anlaşmasının bunu öngörmediğini hatırlattı. Ardından Ankara ve Bakü, Türkiye, Azerbaycan, Rusya, İran, Gürcistan ve “isterse” Ermenistan’dan oluşan “altılı platform” oluşturmak için bölgede “barış ve işbirliğini” tesis etme inisiyatifini ortaya koydular. Böyle durum, Türkiye’ye bölgesel bir aktör olarak Rusya ile eşit statü kazandıracak ve Türkiye ve Azerbaycan’ın işlerinden memnun olmadığı “Minsk Grubu” nu devre dışı bırakacaktır. Böyle bir öneri bölgedeki Rus çıkarları açısından belirsizlik oluşturmaktadır. Bununla birlikte Türkiye Cumhurbaşkanı, Rusya Cumhurbaşkanının altılı platform fikrini desteklediğini söyledi.
Karabağ savaşı sırasında Tahran’ın barış girişimleri Ankara ve Bakü’de duyulmadı. İran, Trans Kafkasya’da Türk-Azerbaycan askeri-siyasi ortaklığın zayıflattığı İran’ın siyasi ve ekonomik varlığını korumak için altılı platformu bir mekanizma olarak görmektedir.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, altılı platformun potansiyel katılımcıların başkentlerini kapsayan geniş çaplı bir tur (24-29 Ocak) sırasında, ortakların pozisyonlarını netleştirmeye çalıştı. İran, bölgedeki işbirliği için nihayet bir yaklaşım belirlemeye çalışıyor.
24 Ocak’ta Bakü’deyken Zarif, İran’ın Türkiye-Azerbaycan girişimini görüşmeye hazır olduğunu duyurdu. Karşılıklı nezaket olarak İlham Aliyev, İran şirketlerinin Dağlık Karabağ’ın tahrip edilmiş bölgelerde imar çalışmalarına katılmasına rıza göstermiştir.
Ertesi gün Zarif Moskova’da, Rus mevkidaşıyla bölgede savaş sonrası ortaklık olasılığını ele almıştır.
Tiflis’te ortak paydada buluşmak mümkün olmadı. İranlı bakanın ziyaretinin arifesinde, Gürcü muhalefet temsilcileri hükümetin altılı platform ile ilgili planları hakkında bilgi vermemekle suçladı. Ülkenin Dışişleri Bakanlığı, Rusya ile herhangi bir ortak formattan söz etmek mümkün olmadığını dile getirdi.
Erivan’da ikili ilişkilerden daha çok söz ettiler ve Ermeni tarafı bölgesel sorunların “Minsk Grubu” çabalarıyla çözülmesi gerektiğini açıkça belirtti.
İstanbul’daki görüşmenin sonucunda Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in önerdiği ve Türkiye, Rusya Cumhurbaşkanları ve bölgenin diğer devlet yönetimlerin desteklediği “3 + 3” formatında (Trans Kafkasya ülkeleri ile Türkiye, Rusya ve İran) işbirliği yapmayı planlıyoruz’ dedi. Türkiye alternatif seçenekleri düşünmüyor gibi görünüyor. Aynı gün İranlı konuk Türkiye Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi. Görüşmenin sonuçları hiç bildirilmedi.
Sonuç olarak, ortaklarla yapılan görüşmelerin sonuçlarının İran tarafı için belirsiz olduğu iddia edilebilir. Bu bağlamda Zarif, Türkiye ve Azerbaycan devlet başkanlarının görüşmelere devam etmek için yakın zamanda Tahran’a geldiğini duyurdu. Görünüşe göre İran bu ülkelerle anlaşmaya varmak istiyor.
Türkiye-İran ilişkileri yeni bir aşamaya giriyor ve bunlara hangi eğilimin hâkim olacağı henüz belli değil. Şu anda Ankara, şartlarını Tahran’a dikte etmeye çalışıyor. Zarif’in bölgesel turunun, Türk hükümet yanlısı medyasında İran yönetimini Trans Kafkasya’daki savaş sonrası gerçekleri kabul etmeye çağıran yayınların ışığında başlaması dikkat çekicidir. Bu bağlamda TRT, İran’ı “Azeri aktivistlere” karşı “baskıcı politika” ile suçladı. Bunun yanı sıra Türkiye ve Azerbaycan, Pakistan ile yakınlaşmaya başladı. Bu süreç, özellikle İran’ın Ortadoğu, Orta Asya ve Afganistan’daki etkisini sınırlandırmayı amaçlamaktadır. Buna cevap olarak İran Meclisi, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki Şii müttefikleriyle bir “savunma ve güvenlik anlaşması” hazırlanması için çalışmaya başladı. Bu adım büyük ölçüde semboliktir, ancak yine de önemlidir.
Böylelikle Türkiye-İran ilişkilerinin bozulması durumunda Güney Kafkasya’daki durum kaçınılmaz olarak karmaşık hale gelecektir. Türkiye’nin Azerbaycan’la ve, büyük ihtimalle, birçok bakımdan bağımlı Gürcistan ile ittifakına verilecek cevap, İran ile Ermenistan arasında daha da yakın bir yakınlaşma olacaktır. Bu ittifaklar arasındaki karşıtlık, bölgedeki en korkunç sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, tüm taraflarca kabul edilebilir bir işbirliği formatının araştırılmasına ve belirlenmesine devam edilmelidir. İranlı mevkidaşı ile geçtiğimiz günlerde yaptığı görüşmelerin ardından Sergei Lavrov, bölge devletlerinin Trans Kafkasya’yı bir güvenlik ve ekonomik kalkınma bölgesine dönüştürme çabalarını birleştirmeleri gerektiğini söyledi.
Andrey İsayev
https://interaffairs.ru/news/show/28908

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir