KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. “İslam İç Savaşı”na Doğru “Gerçek Müslümanlar Kim

“İslam İç Savaşı”na Doğru “Gerçek Müslümanlar Kim

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
278 0

Herhangi bir yanlış anlaşılmaya müsaade etmemek için peşinen söyleyeyim; bu başlıkta geçen ifadelerden “İslam İç Savaşı” ABD’nin 11 Eylül 2001 sonrası yayınladığı ve daha sonra güncellediği “ABD’nin Savunma Strateji Belgesi”nde; “Gerçek Müslümanlar Kim Sorusu” ise Rusya’nın derin isimlerinden Alexandr Dugin’in retweet ettiği bir analizin başlığı.
Her ikisi farklı tarihlerde yayımlanan çalışmalar olmakla birlikte, bir bütün olarak bakıldığında aslında İslam dünyası açısından önemli bir duruma dikkatleri çektiği görülüyor.

Arzu edenler bunun için 18 Mart 2005’te ABD Savunma Bakanı Rumsfeld imzasıyla yayımlanan ilgili BOP belgesine ve orada yer alan “Terörizme karşın, radikal İslam’la, ılımlı İslam arasında bir iç savaş olduğunun tüm Müslümanlara kabul ettirilmesi” hedefi ile Dugin’in retweet ettiği, Ghassan Kadi imzalı “Who are the Real Muslims” başlıklı analize bakabilirler.

Burada, özellikle de, “Gerçek Müslümanlar Kim” sorusunun Ruslar tarafından sorulmaya başlanması, önümüzdeki süreçte Rusya’nın İslam dünyasına yönelik geliştireceği stratejiyle ilgili önemli bir ayrıştırma niyetine dikkatleri çekmesi itibarıyla önemli.

Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, söz konusu çalışma, en azından ABD’nin 2005’te önüne koyduğu tanım-cevap ve bu kapsamda hedefin bir benzerinin Moskova tarafından yapıldığı ya da yapılmak üzere olduğu bir sürecin içine girildiğini gösteriyor. Rusya da terörizme karşı İslam dünyasını “Radikal İslam” ve “Sünni İslam”, hatta bunun da ötesinde tanımı daha da spesifikleştirmek suretiyle “Radikal Sünni İslam”; “Radikal Şii İslam” ve bunun ılımlıları şeklinde tasnif edebilir.

Bu tasnif, Rusya’nın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’ne karşı kendi savunma refleksinin bir parçası olarak da değerlendirilebilir. Yani Rusya, BOP’ta öngörülen Sünni ve Şii devlet oluşumlarına karşı mücadelesini ABD tarafından “ılımlı” kabul edilenleri “radikal” ilan etmek suretiyle başlatabilir. Bu savaşında ya da tasfiye sürecinde başta Orta Asya ve Kafkaslardan olmak üzere kendisine müttefikler edinme yoluna da gidebilir. Şu an için buna Türkiye de dâhil edilecek gibi görünmekte…

Diğer taraftan, her şey bir tarafa, bu sorunun sorulmaya başlanmış olması bile İslam dünyası adına sürecin geldiği vahameti ortaya koyması açısından büyük bir önem arz ediyor. Bunun adına tek kelimeyle “felaket” de denilebilir.

Çünkü görünen o ki, ABD 11 Eylül sonrası ortaya koyduğu İslam dünyasında iç savaş hedefini çok büyük ölçüde yakalamış durumda. Ve artık İslam dünyası ve ötekiler “gerçek Müslüman kim” sorunu yüksek sesle sormaya, tartışmaya ve hatta “Öteki Müslümanlara” yönelik katliamlarıyla sorgulama kısmının ötesine yani iç savaş faslına geçmiş durumda.

Burada, “Gerçek Müslüman”ın kendisi olduğunu ispatlamaya yönelik propaganda çalışmalarının kesik başlarla ve kutsal mekânlara düzenlenen saldırılarla destekleniyor olması ve bu noktada İslam dünyasının duyarsızlığı oldukça önemli.

Daha da ötesi, bir özeleştiri olarak, İslam dünyasının kendi içerisinde birbirine yönelik sahaya sürdüğü “vekil güçlerin” verdiği tahribatın bu sorunun sorulmasına yaptığı katkı boyutuyla da göz ardı edilmemesi gerekiyor.

Bu bağlamda Irak’ta, özellikle de Musul’da kendisini gösteren bir takım örgütlerin varlığı oldukça dikkat çekici. Dolayısıyla, öncelikle İslam ülkelerinin kendisine gelmesi ve içine düştükleri tuzağı çok net bir şekilde görmesi gerekiyor.

İslam Jeopolitiğine Dönüş Şart!

Müslümanlar “İslam Jeopolitiği”nin bir kez daha ayağa kaldırılması için harekete geçmek zorunda. Bunun için tüm İslam ülkelerinin bir araya gelmesini beklemeye gerek yok; aksi takdirde kıyamete kadar bu İslam dünyasının bir kızıl elması olmaya devam eder. Bu konuda bir çağrının yapılması ve buna her açıdan “evet” diyenler ile birlikte yola çıkılması ilk ve uygulanabilir bir adım olabilir.

Mevcut yapılar ile İslam Jeopolitiğinin harekete geçirilmesi, dolayısıyla da inşası oldukça zor. Mevzuyu biraz daha açmak gerekirse…
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) mevcut şartlar altında böylesi bir dinamizmi ortaya koyacak “esnekliğe” sahip değil. Kendi içinde dağınık ve hantal bir görüntüsü var. En azından alınan kararların etkin bir şekilde hayata geçirilmesi noktasında kendisinden beklenenleri yerine getirememekte, bundan ötürü de caydırıcı olamamakta.

İİT’ye yönelik güven ve saygınlık noktasındaki eleştirilerin temelinde de İslam dünyasındaki krizlerde yeterince aktif, önleyici, yapıcı rol oynayamaması, dolayısıyla da caydırıcı kapasiteye sahip olamaması yatıyor.

Dolayısıyla, İslam Jeopolitiğini aşamalı bir şekilde harekete geçirecek bir motor gücün oluşturulması kaçınılmaz. Bunun için de çekirdek bir yapıya ihtiyaç var. Bu yapı, öncelikle alanda etkin olabilecek bir askeri kapasiteye sahip olmak zorunda. Bu olmadan İslam dünyasının bir araya gelmesi ve İİT’ye yönelik eleştirilerin önemli bir kısmının bu tür yapılar için de yapılması kaçınılmaz olacaktır.

Bu yapının İİT’nin de motor gücü de olabileceğinin altını şimdiden çimekte fayda var. Önümüzdeki günlerde, gündemin müsaade ettiği oranda bu mevzuyu ele almaya çalışacağım…
Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir