Hilmi Demir: İran’ın Siber-Propaganda Ekosistemi ve Azerbaycan Operasyonu
İran’ın dış politika davranışı son yıllarda yalnızca resmi diplomasi ya da sahadaki vekâlet ağlarıyla açıklanamayacak bir karmaşıklığa ulaştı; siber yetenekler ile bilgi alanı operasyonlarının birbirine eklemlendiği hibrit bir strateji, düşük maliyetle yüksek etki üretmenin rejim açısından en verimli yollarından biri hâline geldi. Bu strateji, içeride toplumu kontrol etme ve çevrimiçi kamusal alanı denetleme kapasitesiyle dışarıda algı yönetimini aynı mimaride buluşturuyor. Kafkasya bağlamında 1991’den itibaren enerji gelirleri, Türkiye ile “tek millet, iki devlet” ekseni ve artan bölgesel görünürlük sayesinde jeopolitik merkezîliği yükselen Azerbaycan, bu hibrit stratejinin bilgi alanı boyutunda giderek daha fazla hedefe kondu. Özellikle 7 Ekim sonrası Gazze merkezli duygusal mobilizasyon, İran yanlısı ağlar için Azerbaycan karşıtı ithamları dolaşıma sokmakta kullanılan bir “üst-anlatı kaldıraçı” sundu; ideolojik bir maske (Filistin’i savunma iddiası) üzerinden jeopolitik hedefler (Türkiye–Azerbaycan yakınlaşmasını yıpratma, Türk dünyası entegrasyonunu törpüleme) tek operasyonel pakette birleştirildi.
Bu hibrit stratejinin iç ayağında “dijital egemenlik” anlayışı belirleyici. İran, Çin menşeli modellere benzeyen, devletin bilgi akışını tekeline alan ve gerektiğinde uluslararası trafiği kısmayı mümkün kılan bir altyapı kurguladı. Ulusal Bilgi Ağı (NIN) ile dış internetten ayrışan yerel bir ağ planı hem “kültürel istilaya” karşı savunma hem de rejim güvenliği için bir “musluk” işlevi görüyor; VPN kullanımını suçlaştırma ve küresel platformları ülke içi kurallara zorlayan tasarılar ise bu altyapıya hukuki zırh sağlıyor. İçerideki bu kontrol düzeni, dışa dönük bilgi operasyonlarının lojistik ve örgütsel omurgasını da besleyerek Azerbaycan gibi hedeflerde istikrarlı bir etki üretimine imkân tanıyor.
İran’ın Siber Saldırı Ekosistemi ve Dezenformasyon Araçları
İran’ın siber ve bilişimsel operasyonlar ekosistemi, iki tamamlayıcı hedefe odaklanır: (i) bilgi alanında gündem kurma ve çerçeveleme yoluyla rakibin meşruiyet maliyetini yükseltmek; (ii) seçilmiş kişi ve kurumlara sızarak hem istihbarat toplamak hem de söylemin dolaşım kanallarını genişletmek. Bu çifte hedef için kullanılan araç seti, sahte kimlik ağlarından taklit medya varlıklarına, hedefli oltalamadan (spear-phishing) çok dilli senkronizasyona kadar uzanır.
Sahte kimlikler ve taklit medya varlıkları, söz konusu ekosistemin en görünür bileşenleridir. İran bağlantılı aktörler, takma adlarla gazeteci ya da uzman rolüne bürünerek içerik üretir; kendilerini Arapça haber servisi gibi tanımlayan hesaplar coğrafi konumlarını bölge ülkelerine (ör. Suudi Arabistan, Filistin) ayarlayarak menşei perdelemeye çalışır. Bu yöntem, tek merkezden üretilen bir iddianın farklı kanallardan eşzamanlı yinelenmesi sayesinde “bağımsız teyit” yanılsaması yaratır. Bilhassa gazeteciler, akademisyenler, düşünce kuruluşu çalışanları, aktivistler ve kamu görevlileri hedeflenir; Charming Kitten benzeri siber casusluk birimlerinin bu ağları desteklemek üzere binlerce hesap kurduğuna dair kayıtlar, yöntemsel bir istikrarı işaret eder. Burada amaç yalnızca propaganda yaymak değil, belirli kapı bekçilerine (gatekeepers) erişip meşru dolaşım kanallarını ele geçirmek ya da devşirmektir.
Hedefli oltalama ve sosyal mühendislik, kimlik taklidinin doğal uzantısıdır. Düşünce kuruluşu danışmanlık yazışması, konferans daveti, saha araştırması görüşme talebi gibi masum görünen temalar üzerinden gönderilen bağlantılar yoluyla hesaplar ele geçirilir; bu hem veriye erişim sağlar hem de ele geçirilen profiller üzerinden yeni bir meşruiyet katmanı oluşturur. Böylelikle propaganda içeriği yalnızca anonim botlar veya yeni açılan hesaplar üzerinden değil, itibarlı görülen kanallardan da yayılmaya başlar. Bu, “içerik aklama” (information laundering) döngüsünü hızlandırır: İddiayı önce taklit bir haber hesabı ortaya atar, ardından “uzman” hesabı yorumlar, son olarak ele geçirilmiş güvenilir bir profil “paylaşır”—böylece aynı içerik, kısa sürede çok kaynaktan teyit edilmiş görünür.
Propaganda içeriği bakımından İsrail ve Suudi Arabistan karşıtlığı ile Filistin yanlısı anlatıların uzun süredir önceliklendiği görülür. İngilizce akışlarda “sahte Amerikalı” kişiliklerle ABD politikalarına yönelik içerikler de bu pakete eklemlenir. Bu çerçevenin taşıyıcı etkisi, bölge genelinde duygusal rezonansı yüksek olmasıdır; tam da bu nedenle Azerbaycan karşıtı ithamların pazarlanmasında “üst-anlatı kaldıracı” olarak işe koşulur. Aynı kaldıraç Türkiye’nin yüksek etkileşimli sosyal medya alanında da yankı üreterek ikincil aktörleri (doğrudan İran’la bağı olmayan, ama söylemine ideolojik yakınlık duyan hesaplar) devreye sokar; bu ikincil aktörler hem maliyeti düşürür hem de menşei perdeleyerek inandırıcılığı artırır.
Bu ekosistemin başarısı, çok dilli senkronizasyon ve çapraz-platform dağıtımla kuvvetlenir. Aynı iddia Türkçe, Farsça, Arapça (zaman zaman İngilizce/Rusça) olarak kısa aralıklarla yeniden üretilir; platformdan platforma taşıma sırasında iddia, yorum, “bilgi kırıntısı” ve görsel montajlar birbiriyle karıştırılarak yeni sürümler üretilir. Kullanıcı, birkaç saat içinde farklı dil ve mecralarda benzer mesajı gördüğünde “bağımsız teyit” hissi edinir. Bu, salt içerik çoğaltma değil, “ekosistemik amplifikasyon” dediğimiz, mesajın aynı anda farklı bağlam ve formatlarda görünür kılınmasıdır.
İran’ın iç denetim mimarisi ile dışa dönük etki ağlarının birbirini beslediği bu düzenekte, NIN gibi altyapısal araçlar ile “Koruma Yasası” tarzı düzenlemeler yalnızca iç güvenliği sağlamaz; aynı zamanda dış operasyonların koordinasyonu için de bir “lojistik üs” işlevi görür. Dış operasyon tarafında ise “maksimum etki, orta maliyet” prensibi operasyon tasarımının ana kriteridir: hedefteki toplumda güçlü duygudaşlık ve yoğun etkileşim döngüsü bulunan konu ve aktörler seçilir; söylem bu hassasiyetleri tetikleyecek biçimde çerçevelenir. Azerbaycan örneğinde bu prensibin nasıl uygulandığı, aşağıda ayrıntılarıyla görülecektir.
Azerbaycan’a Yönelik Kampanyanın Mantığı, Araçları ve Anlatı İnşası
İki metnin kesişim kümesi, Azerbaycan’ı hedef alan operasyonların bir “üst-anlatı” ve onu taşıyan birkaç “alt tema” üzerinde inşa edildiğini gösteriyor. Üst-anlatı şudur: Azerbaycan, İsrail’le stratejik iç içelik içindeki “iletişim köprüsü” ve “yumuşak kanat”tır; bu nedenle Bakü, bölge güvenliğini tehdit etmektedir. Alt temalar ise bu çatı iddiayı malzemelendiren, farklı gündelik olayları ve medya dilindeki örüntüleri “kanıta” dönüştüren anlatı taşlarıdır. Bunların başında Azerbaycan medyasına yöneltilen “dilsel nötrleştirme” suçlamaları, gündelik idari adımların (ör. Astara sınır kapısının işleyişi) “gizli koordinasyon” deliline çevrilmesi ve kültürel epizotların (ör. Eurovision oylaması) yapısal uyumun işaretleri gibi yüceltilmesi gelir. İddialar genellikle taklit haber siteleri ve sahte “uzman” profillerince başlatılır; kısa süre sonra ikincil aktörlerce çoğaltılarak çok kaynaktan gelen bir “kanaat” izlenimi doğurulur.
Bu mimarinin hedef seçme mantığı, Tahran’ın stratejik haritasındaki kaygılarla yakından ilişkilidir. Türkiye-Azerbaycan eşgüdümünün artması, Zengezur başta olmak üzere bağlantısallık projelerinin hız kazanması ve enerji-lojistik hatlarının Türk dünyası entegrasyonunu güçlendirmesi, İran planlamasında “kuzeyde çevrelenme” ve “Pan-Türkist meydan okuma” algısını güçlendirdi. Güney Azerbaycan’daki milyonlarca Türk nüfusun siyasal-kültürel mobilizasyon potansiyeli de bu algıyı besleyen bir değişken olarak görülüyor. Dolayısıyla Azerbaycan’a yönelik söylem, yalnızca dış politik bir karşıtlık değil, aynı zamanda içeride güvenlikleştirici bir işlev taşıyor: “Kuzeydeki tehdit” anlatısı içerideki güvenlikçi politikaların rasyonalizasyonuna hizmet ederken, dışarıda Bakü-Ankara hattını yıpratmayı hedefliyor. Karabağ Savaşı sırasında İran’ın Ermenistan’la kurduğu söylemsel-medyatik eşgüdüm de bu bağlamda rasyonalize ediliyor.
Kampanyanın işleyişinde “duygusal kaldıraç” merkezi öneme sahip. Türkiye kamuoyundaki güçlü Azerbaycan sempatisi, söylem mühendisliği açısından çift yönlü bir fırsat olarak görülüyor: Bir yandan İsrail karşıtı içeriklerin yarattığı yüksek etkileşim dalgası üzerinden Azerbaycan hedefe konuyor; öte yandan “tek millet, iki devlet” söylemine ters düşen bir hayal kırıklığı duygusu üretilerek Ankara’nın dış politika çizgisine içerden baskı kurulmaya çalışılıyor. Bu, sahadaki güç dengelerini değiştirmese de bilişsel alanda “ahlaki üstünlük” iddiasıyla meşruiyet hiyerarşisini yeniden kurma çabasıdır. “Biz hakiki savunucuyuz” iddiası, Azerbaycan’ı “yanlış hizalanmanın örneği” olarak etiketler; böylece karşı tarafın çok boyutlu diplomasisi ve uluslararası tanınırlığı değersizleştirilir. Bu çerçeve, kısa cümleler, güçlü imgeler ve tekrar tekniğiyle beslenir; böylelikle sosyal medya ortamının hız ve yüzeysellik koşullarına uyum sağlar.
Kampanyanın teknik katmanında iki yönlü bir mimari görülür. Birinci yön, sahte kimlik kümeleri ve taklit haber varlıklarının kurduğu “yayma omurgasıdır.” Bu omurga, Arapça/İngilizce/Türkçe akışlarda haber servisi görünümünde konuşur; coğrafi konum ve profil ayrıntıları, hedef kitlenin algısına uygun şekilde düzenlenir. İkinci yön ise hedefli oltalama ve sosyal mühendislik operasyonlarıdır; gazeteci, akademisyen ve kamu görevlilerine gönderilen iyi kurgulanmış mesajlarla erişim sağlanır, bazen hesaplar ele geçirilir ve bu hesaplar üzerinden içerikler “içeriden sızıntı” ya da “uzman yorumu” etiketiyle dolaşıma sokulur. Sonuçta aynı iddia, farklı meşruiyet halkalarından geçmiş gibi görünür. Bu ikili düzenek, çok dilli senkronizasyonla birleştiğinde “ekosistemik amplifikasyon” üretir: Mesaj, birkaç saat içinde hem haber kırıntısı hem yorum hem de görsel kolaj olarak farklı platformlarda belirir.
Anlatı inşasının tipik ilerleyişi çoğu kez tekrar eden bir zincir izler. İlk halka, “haber dilinin tarafsızlığı”na yöneltilen suçlamalardır; örneğin APA ve Trend gibi mecraların, İsrail’i doğrudan kınamayan bir dil kullandığı iddiası “diplomatik sis perdesi” metaforuyla büyütülür. İkinci halka, kültürel epizotların aşırı anlamlandırılmasıdır; Eurovision oylaması gibi sembolik ve tekil olaylar, yapısal uyumun kanıtı sayılır. Üçüncü halka, rutin idari süreçlerin “gizli koordinasyon” deliline çevrilmesidir; Astara sınır kapısının işleyişi dahi bu bağlamda yeniden yorumlanabilir. Son halka ise Azerbaycan’ın İran’ın kuzey sınırında İsrail için bir ileri karakol ve iletişim köprüsü olduğu iddiasının dolaşıma sokulmasıdır. Diplomacy Irani gibi mecralara atıfla bu imge pekiştirilir. Bütün bu halkalar, taklit site-sahte kimlik-ikincil amplifikatör üçgeni tarafından eşzamanlı işletildiğinde “çoklu kaynak” izlenimi doğar.
Kampanyanın hedef seçiminde “maksimum etki, orta maliyet” kriteri, Azerbaycan’ı öne çıkarır. Zira ülke, Türkiye ile yakın bağları sayesinde Türk kamuoyunda yüksek duygudaşlık üreten bir vaka; bu da anlatı mühendisliğinin aradığı hızlı rezonansı sağlar. Ayrıca Kafkasya-Hazar-Orta Asya ekseninde enerji, lojistik ve bağlantısallık projelerinin düğümünde bulunması, Azerbaycan’ın itibarsızlaştırılmasını İran’ın daha geniş jeopolitik denklemi açısından işlevsel kılar. Dolayısıyla hedef sadece bir ülkenin imajını zedelemek değil, aynı anda Türkiye-Azerbaycan eşgüdümünü yıpratmak, Zengezur gibi projelerin meşruiyetini aşındırmak ve Türk dünyası entegrasyonunu tartışmalı kılmaktır.
Sonuç ve Öneriler
Paylaşılan metinlerin ortaya koyduğu resim nettir: İran’ın hibrit stratejisinde siber saldırılar ve dezenformasyon, iç denetim ile dış etkiyi birbirine bağlayan tek bir mimarinin iki yüzüdür. İçeride NIN ve benzeri altyapılarla sıkılaştırılan “dijital egemenlik”, dışarıda sahte kimlik ağları, taklit haber varlıkları ve hedefli oltalama operasyonlarıyla buluşur. Propaganda içeriğinde İsrail karşıtlığının “taşıyıcı hat” olarak kullanılması, Azerbaycan karşıtı anlatıların pazarlanmasına duygusal ve siyasi kaldıraç sağlar. Bu süreç, çok dilli senkronizasyon ve çapraz-platform dağıtım sayesinde “ekosistemik amplifikasyon” üretir; aynı iddia farklı kanallardan yinelenerek “bağımsız teyit” yanılsaması yaratır. Azerbaycan örneğinde zincirin halkaları—medya diline yönelik suçlamalar, kültürel epizotların aşırı anlamlandırılması, rutin idari süreçlerin delile dönüştürülmesi ve “iletişim köprüsü/yumuşak kanat” metaforunun kurulması—birbirini tamamlayan bir çerçeve üretir. Nihai hedef, Ankara-Bakü uyumunu yavaşlatmak, Zengezur gibi projeleri meşruiyet tartışmasına çekmek, Türk Dünyası entegrasyonunu zayıflatmak ve İran’ın kuzeyinde hissedilen “Pan-Türkist meydan okuma” algısını bastırmaktır.
Bu tablo karşısında savunma ve direnç inşası, üç düzeyde ele alınabilir. Birincisi, teknik düzey: medya kurumları ve kamu otoriteleri için kimlik doğrulama protokolleri, hedefli oltalamaya karşı eğitim, e-posta/bağlantı güvenliği, hesap ele geçirme tespiti ve hızlı müdahale süreçleri. İkincisi, anlatı/iletişim düzeyi: “üst-anlatı kaldıraçlarına” karşı, olay odaklı değil ilke odaklı çerçevelerle (ör. uluslararası hukuka dayalı dil, şeffaflık, tutarlılık) sistematik bir iletişim; kültürel epizotların aşırı anlamlandırılmasına karşı “bağlamlaştırma” refleksinin kurumsallaşması. Üçüncüsü, ekosistem düzeyi: sivil toplum, akademi ve medya arasında teyit-paylaşım ağlarının güçlendirilmesi; sahte kimlik/taklit site tespitlerinin hızlıca dolaşıma sokulacağı “erken uyarı” kanalları. Bu üç düzey birlikte işletildiğinde, “maksimum etki, orta maliyet” tasarımına dayalı hibrit operasyonların çarpan etkisi azaltılabilir.
Son kertede, İran’ın Azerbaycan’a yönelik bilgi operasyonları tek bir başlıkta toplanamayacak kadar katmanlıdır; fakat iki temel özellik ayırt edicidir: Duygusal yoğunluğu yüksek bir üst-anlatının (İsrail karşıtlığı/Filistin yanlılığı) her koşula uyarlanarak kaldıraç olarak kullanılması ve bu anlatının çok dilli, çok mecralı, çapraz teyit yanılsaması üreten bir ekosistem içinde dolaşıma sokulması. Bu özellikler, kampanyanın hız ve ölçek kazanmasını sağlar. Karşı-strateji, aynı hız ve ölçek gerektiren bir kurumsal hazırlık ve “bağlamlaştırılmış şeffaflık” iletişimiyle mümkün olabilir; aksi hâlde bireysel tekzipler ve parçalı yanıtlar, “çoklu kaynak” yanılsaması karşısında etkisiz kalmaya mahkûmdur. 
Hilmi Demir
Share this content:
								


                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
Yorum gönder