KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Akdeniz’e uzanan kısrak başı: Ertokuş Medresesi

Akdeniz’e uzanan kısrak başı: Ertokuş Medresesi

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 5 dk okuma süresi
295 0

İçimdeki bütün kapıların Anadolu’ya açılması isteği, ya bir Neşet Ertaş türküsünde yahut bir Mustafa Kutlu öyküsünde karşıma çıkıyor. Horasan erenlerinin bu topraklar üzerinde bin yıl önce yaktığı kutlu meşalenin ışıkları, zihnimin ve ruhumun bütün ufuklarında bir Kızılelma sevdasıyla yanıyor. Anadolu belki de bir milletin gördüğü büyük bir rüyanın ete kemiğe bürünmüş haliydi. Elbette bu topraklar, Hoca Ahmet Yesevi gibi Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarına sığmayan büyük ruhlu adamların bu rüyalarını gerçekleştireceği bir iklimi, kısacası insanlığın yeniden uyanışını ifade ediyordu. Tarih boyunca büyük medeniyet atılımlarının vuku bulduğu Anadolu, alp-eren ve gazi-dervişlerin bütün dünyayı güzele boyama gayretlerine kucak açan bir yurt olma şerefine hâlâ şahitlik ediyor.

Medeniyetlerini “yol”da kuran Türkler, karşılaştığı birçok kültür ve farklı milletlerle bulunduğu etkileşime rağmen atayurdu Türkistan’dan aldıkları emaneti koruyarak anayurt Anadolu’ya taşımayı başarmışlardır. Bu kültürel sürekliliği ve irtibatı, hayata dair birçok alanda görmekteyiz: Ebu Hanife’den Ebussuud’a ve İmam Maturidi’den Molla Fenari’ye dinî, Biruni’den Ali Kuşçu’ya bilimsel, Farabi’dan Yusuf Has Hacib’e ve Nizamülmülk’ten Tursun Bey’e devlet, Mevlana’dan Yunus Emre’ye düşünce, çadırdan kubbeye ve kopuzdan bağlamaya sanatsal, ribatlardan kervansaraylara ve hanlardan bedestenlere ticaret, Buhara’dan Semerkant’a ve Konya’dan Bursa’ya şehircilik, Nizamiye Medreselerinden Süleymaniye Medreselerine eğitim hayatı gibi bir medeniyetin oluşumunda başat rol oynayan unsurlara dair dünya çapında isimler ve eserler ortaya koymuşlardır.

Isparta’nın Atabey ilçesinde bulunan Ertokuş Medresesi, atayurt-anayurt kültürel süreklilik ve irtibatının mütevazı örneklerinden. Bir milletin, bugünkü haline bakarak küçük bir yerleşim yeri olduğu kanısına vardığımız bu bölgede, niçin bir medrese inşa ettiği sorusunun üzerinde kafa yormak; Kars’tan başlayarak Anadolu içlerine oradan da Akdeniz’e ulaşan bu masalsı yürüyüşün, ne gibi bir karakter ortaya koyduğunu kapsamlı bir şekilde incelemek gerekmektedir. Kars’ta inşa edilen ve Anadolu’ya vurduğumuz ilk mühür olan Ebu’l Manucehr Camii ve Akdeniz’in eteklerinde bulunan Ertokuş Medresesi arasındaki benzerliğin, zamanın ve mekânın ötesinde bir hareket olduğunu anlamak güç olmuyor. Gittiği her yeri ihya ve mamur etme noktasında hiçbir şekilde taviz vermeyen bu anlayış, Anadolu’nun ücra köşelerini bile bir ilim, ticaret, sanat ve dinî hayatın zengin bir şekilde yaşandığı büyük birer şehir haline getirmişlerdir.

Selçuklu’nun en önemli devlet adamlarından olan Atabey Ertokuş, muhakkak cihan devleti olmanın ne demek olduğuna vâkıftı. Onun günümüzde halen ayakta duran eserler inşa ettirdiğini biliyoruz. Bahsetmeye çalıştığımız Ertokuş Medresesi, bugün belki de ilk günkü haliyle ve sağlam bir şekilde ayakta. Mimari açıdan zengin olmamasına karşın, gösterişsiz yapısıyla Selçuklu’nun Moğol istilası ve Haçlı saldırıları sonrası yorgunluğunu ve içe kapanışını ifade eden eserlerden. İnsanlığın kurtuluşunun eğitimden geçtiğini unutmayan ve bu eğitim yuvalarını bir mabet gibi inşa eden bu zihniyet, arz üzerine ilahî bir dokunuşla kondurdukları medreselerinden bile yeni bir medeniyet tasavvurunun ortaya konabileceğini bize açıkça söylüyor. Ertokuş Medresesi, Orta Asya’dan başlayıp Akdeniz havzasına dökülen ve içerisinde insanlık için kurtuluş reçetesi bulunan irfan kaynağının son duraklarından. Onda belki Divriği’nin, Yakutiye’nin heybeti yok ama, ihtişamın sadece heybette olmadığı ve sadeliğin de medeniyetin bir unsuru olduğu bilinciyle ziyaretçilerini bekliyor.
Onur Çelik
Dünyabizim.com

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir