Hasan Babur: caferilik inancını tanıtma ,Araştırma ve Eğtim derneği
“Cennet sana hoş olsun…”
Onların isimleri Vehb (Veheb) ve Haniye’dir. Vehb, savaş meydanına çıkmak için İmam Hüseyin’den (a.s) izin istedi. İmam’ın (a.s) iznini aldıktan sonra meydana çıktı; bir süre savaştı, düşman ordusundan birkaç kişiyi etkisiz hâle getirdi. Ardından iki eli kesilerek esir alındı ve Ömer bin Sa’d’ın yanına götürüldü. O zalim, Vehb’in boynunun vurulmasını emretti. Şehit edildikten sonra kesilmiş başı İmam Hüseyin’in (a.s) safına doğru atıldı.
Vehb’in annesi, oğlunun başını yerden alıp yüzündeki kanları sildi ve ardından tekrar düşman tarafına fırlattı. Vehb’in eşi Haniye, kendisini kana bulanmış eşinin bedenine ulaştırdı; onun kanlarını temizlerken şu sözleri söylüyordu:
“Cennet sana hoş olsun.”
Vehb ve Haniye, Aşura günü şehit olan damat ve gelindir. Haniye ise Kerbelâ’da şehit edilen ilk ve tek kadın olarak tarihe geçmiştir.
Kerbelâ, yalnızca bir tarih değil; adaletin zulme, hakkın batıla karşı direnişinin adıdır. Caferilik inancı da bu direnişin, bu bilinçli duruşun asırlardır yaşayan adıdır. Hz. Hüseyin’in (a.s) Kerbelâ’da ortaya koyduğu duruş; yalnızca bir matem değil, aynı zamanda bir ahlak, bir bilinç ve bir yaşam felsefesidir. Caferilik, bu anlayışı ibadetle, ilimle, fedakârlıkla ve toplumsal sorumluluk bilinciyle yaşatmayı esas alır.
Bugün Caferiler, inançlarını sadece geçmişin hatırası olarak değil; adalet, insan onuru ve hak mücadelesi ekseninde diri tutan bir topluluk olarak varlıklarını sürdürmektedir. Eğitimden kültüre, sosyal yardımdan hukuki mücadeleye kadar uzanan bu sorumluluk anlayışı, Caferiliği yalnızca bir mezhep değil, aynı zamanda toplumsal bir duruş hâline getirmiştir.
İşte bu bilinçle,Avrupa’nın en büyük Ehl-i Beyt camisi olan Zeynebiye Camii’nde, Caferiliğin geçmişten bugüne uzanan inanç mirasını, bugünün sorumlulukları ve yarının hedefleriyle konuşmak üzere; Caferider Başkanı, Sayın Hasan Babur’un misafiriyiz. Sayın başkan , Almanya’da MÜSİAD Başkan Yardımcılığı ve Basın Sözcülüğü görevlerinde bulunmuş, aynı zamanda Avrupa’da gıda sektöründe ülkemizi başarıyla temsil eden bir iş insanıdır.
Söyleşimizi Zeynebiye Camii külliyesi içerisinde yer alan dernek binasında gerçekleştiriyoruz. Sayın Başkan’ın yoğun programına rağmen bizlere zaman ayırmasından dolayı kendisine şimdiden teşekkür ediyorum.
Başkanım dernek oluşma fikri neden ortaya çıktı;
Bismillahirrahmanirrahim Öncelikle derneğimize hoş geldiniz
Yüce Allah (c.c) Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
“Ey Ehl-i :Beyt! Allah sizden her türlü kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmayı diliyor.” (Ahzab/33
İmam Muhammed Bakır (a.s.) dedi ki Emir-ül Müminin Ali (a.s)
şöyle buyurdular: “Bizim Şia’mız, bizim vilayetimiz uğruna mallarını bağış yapanlar, meveddetimiz uğruna birbirini sevenler, bizim yolumuzu ihya etmek için ziyaretlerde bulunanlardır. Onlar kızdıklarında zulmetmeyen, sevinçlerinde ise israfa kaçmayanlardır. Komşularına bereket sunan, içinde yaşadıkları toplumla barışık olanlardır.”
(el-Kafi, c. 2, s. 236)
Biz., hayatları boyunca Müslümanların birliği, devletin bekası uğruna hayat hakları da dâhil tüm haklarından feragat etmiş olan Ehl-i Beyt imamlarının izini süren, mensubu bulundukları mektebin öğretileri gereği, bir arada yaşadıkları toplum içerisinde ancak barış, esenlik ve bereket vesilesi ve necip TÜRK milletinin aslî unsuruyuz.
Dernek oluşum fikri, yaklaşık on sekiz–on dokuz yıl önce, uluslararası katılımlı bir ortamda ortaya çıkmıştır. Bu fikrin öncüsü, Türkiye Caferiler Lideri Selahattin Özgündüz Hocamızdır. Kendisi, çevresindeki âlimler ve kanaat önderleriyle istişareler yaparak bu fikri olgunlaştırmıştır. 2003 yılında Caferi camiasına yönelik sözlü saldırılar sonucunda 3 milyona yakın Caferi´nin bir araya gelerek, kendilerine yönelen açık ve gizli oyunları bozmak, haksızlıkları önlemek, mahrum edildikleri haklarını yasal zeminde talep etmek üzere bir dernek kurmaya karar vermesiyle ortaya çıkan CAFERİDER, 14 Mayıs 2006’da yurtiçinden ve yurtdışından her kesimden konukların da bulunduğu bir programda Bağcılar Olimpik Spor Salonu’nda on binin üzerinde kişinin katılımıyla kurulmuştur. Bu kuruluş aşamasında ben de bizzat yer aldım. Derneğin kuruluşuna İran, Irak, Azerbaycan ve dünyanın birçok farklı ülkesinden katılımcılar iştirak etmiştir.
Derneğin misyonu; Caferilik inancını tanıtmak, bu alanda araştırmalar yapmak ve eğitim faaliyetleri yürütmektir.
Dernek, başlangıçta âlimler ve kanaat önderlerinin bir araya gelmesiyle, ortak bir anlayış doğrultusunda kurulmuştur.
Ben derneğin üçüncü dönem başkanıyım. Benden önce iki başkan bu sorumluluğu üstlenmişti. Derneğimizin on beş kişilik bir yönetim kurulu bulunmaktadır.
2020 yılında bana başkanlık teklifi geldi. O dönemde yurt dışında yaşıyordum ve burada ikamet etmediğim için bu görevi yürütmenin zor olacağını, iş yoğunluğum nedeniyle aksaklıklar yaşanabileceğini dile getirdim. Ancak yönetim kurulunun, başkan yardımcılarının varlığı ve her zaman fiilen burada bulunmanın şart olmadığı, ayrıca ismimin toplum nezdinde karşılık bulmasının katkı sağlayacağı ifade edildi. Bu değerlendirmeler sonucunda teklifi kabul ettim.
2020 yılının ikinci ayında genel kurulumuzu gerçekleştirdik ve on beş kişilik yönetim kurulumuzla birlikte göreve seçildik. Böylece üçüncü dönem başkanlık süreci başlamış oldu. Önümüzdeki dönemde de yeniden genel kurulumuz yapılacak ve fiilen dördüncü döneme girmiş olacağız. Toplamda altı yıllık bir süre söz konusu. Önümüzdeki genel kurul sonrası devam edip etmeyeceğim, tamamen sürecin gidişatına bağlı olacaktır.
Bu süre zarfında Caferilerin misyon ve vizyonuna uygun birçok önemli çalışmaya imza attık. Bunların başında, kurumumuzun öncülüğünde düzenlenen Evrensel Aşura Matem Programı gelmektedir. Bu program, derneğimiz tarafından organize edilmekte ve İstanbul Halkalı’da, kapalı spor salonu ve çevresinde gerçekleştirilmektedir.
Geçmiş yıllarda açık alanlarda yapılan programlara yaklaşık üç yüz bin kişinin katıldığı istatistikî olarak kayıtlara geçmiştir. Günümüzde ise salon içerisinde on binin üzerinde katılımcı yer almakta, salon dışında ise yüz binlerce kişi programı takip etmektedir.Kayıtlarına göre, geçtiğimiz yıl Aşura’dan bir gün önce düzenlenen Tasua günü( İslami takvimin ilk ayı olan Muharrem’in dokuzuncu günüdür) programda akşam saatlerinde dahi otuzdörtbin kişi alanda bulunmuştur.
Bu organizasyon yalnızca burada, Halkalı’da yapılmakta olup tamamen derneğimizin organizasyonudur.
Bunun yanı sıra, Muharrem ayı boyunca, ayın birinci gününden onuncu gününe kadar, külliyemizin önünde her akşam panel programları düzenlemekteyiz. Bu programlara her akşam yaklaşık dört ila beş bin kişi katılmaktadır. Panel programlarımızda, değerli hocamız Selahattin Özgündüz başta olmak üzere birçok önemli isim daimî konuk olarak yer almaktadır. Daimi konuk olarak Ahmet Turgut , Onun dışında da ehli sünnet kesiminde bir alim her yıl farklı farklı insanlara davet ediyoruz.
Sohbet programı yapıyorlar yani her akşam o zaman başkanım;
Muharrem ayı boyunca her akşam sohbet ve panel programları düzenlenmektedir. Bu programlar, Muharrem ayının ruhuna ve misyonuna uygun şekilde; Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da yaşadığı zulmü, şehadetini ve matem anlayışını anlatmaya yönelik olarak icra edilmektedir.
Matem haftası boyunca, doğrudan katılım ve dolaylı izleyicilerle birlikte yaklaşık yüz bin kişiye ulaşılmaktadır. Panel programlarına katılım sayısı bu rakamların altında kalsa da, açık alanlardaki katılım ve canlı yayınlar sayesinde erişim çok daha geniş olmaktadır. Sadece alana gelenler değil, aynı zamanda canlı yayınlar aracılığıyla dışarıdan izleyenler de bu programlardan faydalanmaktadır. Dokuz gün süren bu programlar, Aşura günü düzenlenen büyük matem programıyla taçlandırılmakta ve Hazreti Hüseyin’in şehadetinin yıl dönümü anılarak sona ermektedir.
Başkanım, Caferider,in faaliyetlerini biraz da anlatır mısınız?
Caferider, aslında çatı bir kurum olarak faaliyet gösteriyor. Bunun yanında, farklı alanlarda hizmet üreten çeşitli kuruluşlarımız da var. Sosyal yardımlar alanında faaliyet gösteren bir yardım kuruluşumuz bulunuyor Zehra Ana yardımlaşma derneğimiz, Spor faaliyetlerini yürüten İFA Spor adlı bir spor kulübümüz var. Ayrıca Zeynebiye Camisi’ne ait ayrı bir cami derneği de faaliyetlerini sürdürüyor.
Gençlere yönelik çalışmalarınız var mı?
Evet, gençlerimiz bizim için çok önemli. Bu kapsamda ZHGM (Zeynebiye Hareketi Gençlik Merkezi) adıyla faaliyet gösteren bir gençlik derneğimiz bulunuyor. Burada gençlerimizin sosyal, kültürel ve inanç temelli gelişimlerine katkı sunacak çalışmalar yapıyoruz.
Yardım faaliyetleri hangi yapı üzerinden yürütülüyor?
Yardım faaliyetlerimizi ağırlıklı olarak Zehra Ana yardımlaşma derneği adlı yardım kuruluşumuz aracılığıyla yürütüyoruz. Zehra Ana, hem yurt içinde hem de yurt dışında aktif olarak çalışan bir yapı. Son yaşanan depremlerde Hatay başta olmak üzere birçok bölgeye yardımlar ulaştırıldı. Ben de depremin üçüncü günü bizzat Hatay’a giderek çalışmaları yerinde takip ettim. Bunun yanı sıra Filistin’de Gazze’ye ve Lübnan’a yönelik insani yardımlarımız da oldu.
Zehra Ana için kamu yararına dernek statüsü kazanılması adına başvurularımız bulunuyor. Henüz bu statü resmiyet kazanmasa da, yardım faaliyetlerimiz kesintisiz şekilde devam ediyor. İnşallah bu sürecin de olumlu sonuçlanmasını bekliyoruz.
Dernek olarak öncelikli odak alanınız nedir?
Biz daha çok toplumumuzun inançla ilgili meselelerine odaklanıyoruz. Yaşadığımız ülkede zaman zaman televizyon kanalları veya yazılı basın aracılığıyla, kendini bilmez bazı kişiler tarafından toplumumuza yönelik hakaret boyutuna varan ifadeler kullanılabiliyor. Biz de bu tür olumsuzluklara karşı, Caferi inancını doğru şekilde anlatmak, yanlış algıları gidermek ve toplumsal barışı güçlendirmek için çalışmalar yürütüyoruz.
Başkanım, Caferider’in temel misyonları arasında neler var?
Caferi toplumunun önemli misyonlarından biri de, inancımıza ve toplumumuza yönelik hakaret ve nefret söylemlerine hukuk yoluyla müdahale etmektir. Açıkça bir toplumu ayrıştırmaya, bölmeye ve nefrete sürüklemeye çalışan bir zümreyle karşı karşıyayız. Biz bu tür söylemleri hukuki zeminde mahkemelere taşıyoruz. Açıkçası, her zaman istediğimiz sonuçları alabildiğimizi söyleyemem; ancak buna rağmen bu mücadeleyi sürdürmek de görevlerimizden biridir. Bu da yürüttüğümüz çalışmalardan bir tanesidir.
Bunun dışında derneğin eğitim ve tanıtım faaliyetleri nelerdir?
Derneğimizin adı da zaten bu misyonu açıkça ortaya koyuyor: Caferilik İnancını Tanıtma, Araştırma ve Eğitim Derneği. Eğitim alanında resmî bir okulumuz bulunmuyor; ancak Caferider bünyesinde faaliyet gösteren bir proje grubumuz var. Bu proje grubunun yürüttüğü çalışmalar doğrultusunda, dernek yönetimi olarak verdiğimiz talimatlarla çeşitli projeler ve yarışmalar düzenliyoruz.
Bu kitapların satışı var mı? İnternet üzerinden temin edilebiliyor mu?
Hayır yok . Ancak kitaplar derneğimiz bünyesinde ücretsiz olarak dağıtılıyor ve ayrıca belirli kurum ve merkezlere de gönderiliyor.
Kitapların içeriği nedir?
Hazırladığımız kitaplardan biri Kur’an-ı Kerim öğrettiği yaşam tarzı , biri Hazreti Hüseyin(a.s) günü , diğeri ise İmam Mehdi(a.f) konusunu ele alıyor. Yani doğrudan Caferi inancının temel unsurlarını içeren eserler bunlar. Kitaplar, alanında yetkin âlimler tarafından, doğru ve güvenilir kaynaklara dayanılarak hazırlanıyor. Biz de bu eserleri hem basılı hem de elektronik ortamda toplumla buluşturuyoruz.
Bu kitaplar aynı zamanda bir yarışmanın da parçası oluyor sanırım?
Evet. Kitapları dağıttıktan sonra, içeriklerine yönelik bilgi yarışmaları düzenliyoruz. Bu yarışmalar tamamen çevrim içi ortamda gerçekleştiriliyor. Katılım oldukça yüksek. 14 ülke, Türkiye,Azerbaycan,İran,Hollanda,Almanya,Belçika,Gürcistan,Türkmenistan,Kazakistan, Afganistan,Letonya,Tanzanya,Hindistan,Kuveyt den binlerce kişinin bu yarışmalara katılıyor. Katılımın büyüklüğü bizi de son derece memnun ediyor.
Bu yarışmaların amacı nedir?
Aslında temel hedefimiz, insanların doğru bilgiyi öğrenmesi. Ardından da bu bilginin ne kadar doğru anlaşıldığını ne kadar içselleştirildiğini görmek. Yarışma formatı, bu bilginin doğru okunup okunmadığını, doğru şekilde algılanıp algılanmadığını ölçmemize imkân tanıyor. Caferiliği doğru kaynaklardan, doğru bilgilerle anlatmak ve bunu toplumun her kesimine ulaştırmak temel hedefimizdir.
Başkanım, derneğin “eğitim, araştırma ve tanıtım” misyonunu biraz açar mısınız?
Caferiler açısından eğitim, araştırma ve tanıtım çok hayati bir konudur. Yaşadığımız ülke itibarıyla baktığımızda, son elli–altmış yıl içinde Türkiye’nin farklı bölgelerinden göç ederek büyük bir metropole yerleşmiş bir toplumuz. Iğdır’dan, Kars’tan, Ardahan’dan ve daha birçok yerden gelerek bu şehirde hayat kurduk. Elbette buraya gelirken yalnızca fiziki olarak gelmedik; inancımızı, kültürümüzü, örf ve âdetlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi de beraberimizde taşıdık.
Bu derneğin en temel varlık sebebi, toplumumuzun asimilasyona uğramasını engellemektir. İnancın, kültürün ve geleneklerin uzun vadede yaşatılması son derece önemlidir. Evet, biz bu ülkenin vatandaşlarıyız; ancak herkesin kültürel yapısı bizimkiyle aynı değil. Biz farklı bir coğrafyadan gelmiş bir toplumuz ve bu farklılığı korumak istiyoruz.
Bu nedenle burada gördüğünüz yapı da farklı bir mimari ve anlayışı yansıtıyor. Elbette Ayasofya ya da Sultanahmet gibi bir cami de yapılabilirdi; ancak bizim inanç değerlerimiz, kültürel mirasımız ve misyonumuz farklı bir yapı anlayışını gerektiriyor. Bu da bilinçli bir tercihin sonucudur.
Önümüzdeki süreçte de asimilasyonu önlemek adına bu tür derneklerin, kurumların ve ibadet mekânlarının sayısının artması gerektiğine inanıyoruz. Eskiden daha kapalı ve homojen bölgelerde yaşıyorduk. Ancak bugün çocuklarımız okula gidiyor, üniversiteye gidiyor, farklı çevrelerden arkadaşlıklar kuruyor. Bu çok doğal ama aynı zamanda kimlik ve inanç açısından riskler de barındırıyor. Çocuklarımızın kendi özünü, kimliğini ve inanç değerlerini kaybetmemesi için bu tür kurumlara, derneklere ihtiyaç var. Aksi hâlde asimilasyon kaçınılmaz olur ve toplum zamanla kendi kimliğinden uzaklaşır.
Dışarıdan üye kabul ediyor musunuz?
Elbette. Bir kişi gelip derneğimize üye olmak istediğini söylediğinde, bunu kesinlikle reddetmiyoruz. Ancak üyelik konusunda belli bir hassasiyetimiz var. Referans sistemiyle ilerliyoruz. Bu, derneğin kurumsal yapısını ve itibarını korumak açısından önemli.
Bunu şöyle örnekleyebilirim: Ben yıllarca Almanya’da MÜSİAD’da başkan yardımcılığı ve basın sözcülüğü yaptım. Orada da bir iş insanı gelip üye olmak istediğinde, kendisinden iki referans istenirdi. Referanslar uygun ve güvenilir ise üyelik süreci başlardı.
Bizde de benzer bir yöntem uygulanıyor. Öncelikle kişinin referanslarına bakıyoruz. Derneğin misyonuna, duruşuna ve imajına uygun olup olmadığına dikkat ediyoruz. Çünkü bu kurumun yarınını şekillendirecek olan kişiler, bugün üye olanlardır. Nitekim geçmişte derneğimize üye olan bazı isimler, zamanla yönetim kademelerinde görev almış, hatta başkanlık sorumluluğunu üstlenmişlerdir.
Başkanım, Caferi toplumunun dinî yapısı ve eğitimiyle ilgili temel sorunlar nelerdir?
Öncelikle şunu özellikle vurgulamak isterim: Türkiye’de Caferi toplumunun dinî yapısına devlet eliyle sağlanan herhangi bir maddi katkı yoktur. Bizim din adamlarımızın maaşları, giderleri ve geçimleri tamamen toplumun kendi imkânlarıyla karşılanmaktadır. Yani ne eğitimimize ne camilerimize ne de dinî yapımıza kamu bütçesinden doğrudan bir katkı söz konusudur. Bütün yük toplumun kendi omuzlarındadır.
Peki din adamlarını nasıl yetiştiriyorsunuz? Örneğin burada görev yapan imamlar nasıl bir eğitim sürecinden geçiyor?
İşte en büyük sorunlarımızdan biri de bu. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, Caferi inanç değerlerini esas alan, Şia fıkhına göre din adamı yetiştiren bir eğitim sistemi bulunmuyor. Bizim talebelerimiz bu nedenle yurt dışına gitmek zorunda kalıyor.
Genel olarak İran’a, Irak’ta Necef’e gidiyorlar. Ağırlıklı olarak İran’da eğitim alıyorlar. Beş yıl, on yıl süren uzun bir eğitim sürecinden geçtikten sonra Türkiye’ye dönüp burada din hizmeti vermeye başlıyorlar. Ancak bu tamamen zorunluluktan kaynaklanan bir durum. Türkiye’de Şia fıkhına göre eğitim veren bir medrese ya da resmî bir kurum yok.
Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açıkçası bu, bu ülke adına ciddi bir eksikliktir. Ben niçin kendi ülkemde inancımı öğrenemeyeyim? Neden din adamlarımızı yetiştirmek için başka ülkelere gitmek zorunda kalalım? Eğer bu imkân Türkiye’de sağlansa, elbette kimse başka bir ülkede eğitim almak zorunda kalmaz.
Bu gerçekten önemli bir boşluk. Çünkü Türkiye’de Hanefi fıkhına göre din adamı yetiştiren sistemler var. Ehl-i Sünnet’in kendi içerisindeki farklı mezhepler için de eğitim modelleri mevcut. Ancak Caferi inancı için maalesef böyle bir yapı bulunmuyor.
Yurt dışında eğitim alan din adamlarının Türkiye’de görev yapmasıyla ilgili bir prosedürle karşılaşıyor musunuz?
Evet, burada da ciddi zorluklar yaşanıyor. Lise mezunu olmayanlar artık kabul edilmiyor. Ancak lise mezunu olsa bile, Türkiye’de bu eğitimin altyapısı olmadığı için gençlerimiz mecburen yurt dışına gönderiliyor. Orada yıllarca eğitim alıyorlar, ardından Türkiye’ye dönerek dinî görevlerini yerine getiriyorlar.
Özetle, biz din adamlarımızı yetiştirmek için tamamen kendi imkânlarımızla, yurt dışına bağımlı bir sistemle hareket etmek zorunda kalıyoruz. Oysa bu ülkede, bu toplumun da bir parçası olduğu gerçeği kabul edilerek, Caferi inancına uygun bir eğitim modelinin oluşturulması hem toplumsal barış hem de eşit vatandaşlık anlayışı açısından son derece önemli olacaktır.
Başkanım, dünyada örnek gösterilen bir kampanyanızdan da bahsediliyor. Bunu biraz anlatır mısınız?
Evet, onu da özellikle hatırlatmak isterim. Evrensel Aşura Matem Programı kapsamında hayata geçirdiğimiz, dünyada da örnek gösterilen bir çalışmamız var. Bilirsiniz, bizim geleneğimizde geçmişte matem günlerinde sembolik olarak zincir vurma uygulamaları bulunuyordu. Televizyonlarda ya da farklı ülkelerde bunun daha abartılı örneklerini görmek mümkündür. Ancak Türkiye’de bu uygulama her zaman sembolik düzeyde olmuştur; amaç acıyı hissetmek ve o anı manevi olarak yaşamaktı.
Yaklaşık yirmi beş yıl önce, Selahattin Hocamızın öngörüsüyle bu uygulama tamamen kaldırıldı. Türkiye’de bu uygulamanın yerine, çok daha anlamlı ve insan hayatına dokunan bir anlayış benimsendi.
Bu değişiklik nasıl bir uygulamayla hayata geçirildi?
“Kan ver, can kurtar” sloganıyla, matem günlerinde Kızılay iş birliğiyle yoğun bir kan bağışı kampanyası başlattık. Hem Muharrem ayı boyunca düzenlediğimiz panellerin son günlerinde hem de Evrensel Aşura Matem Programı esnasında bu kampanyayı sürdürüyoruz.
Bu çalışma toplumda büyük karşılık buldu. Geçtiğimiz yıl bu alanda rekor kırıldı ve bin ünitenin üzerinde kan bağışı yapıldı. Her yıl Kızılay yetkilileri, bu duyarlılıktan dolayı panellerimiz sırasında derneğimize teşekkür plaketi takdim ediyor.
Bu kampanya neden bu kadar önemli sizce?
Çünkü matem anlayışını, acıyı ve fedakârlığı; insan hayatını kurtaran somut bir iyiliğe dönüştürüyoruz. Bu yönüyle hem inancımızın özüne hem de evrensel insani değerlere uygun bir örnek ortaya koyduğumuza inanıyorum. Bu nedenle de bu kampanya, sadece Türkiye’de değil, dünyada da örnek gösterilen bir uygulama hâline gelmiştir.
Başkanım, Caferi toplumunun Türkiye genelindeki yapısını nasıl tanımlarsınız?
Biz Türkiye’nin farklı illerine, özellikle doğu bölgelerinden göç ederek dağılmış bir toplumuz. Iğdır’dan, Kars’tan ve çevre illerden gelerek ülkenin birçok noktasına yerleştik. Bugün Bursa’da da varız, İzmir’de de varız. Bu şehirlerde camilerimiz, ibadet yerlerimiz ve toplumsal yapılarımız mevcut.
Ancak Zeynebiye toplumu olarak İstanbul’da çok daha yoğun bir nüfus ve güçlü bir kitlesel yapı söz konusu. Hem nüfus yoğunluğumuz var hem de örgütlü bir toplumsal gücümüz bulunuyor. Bu da şunu gösteriyor: Biz devlet nezdinde muhatap olan bir toplumuz.
Caferider yalnızca Zeynebiye’yi mi temsil ediyor?
Hayır. Bu çok önemli bir nokta. Caferider, yalnızca Zeynebiye toplumuna ait bir kurum değildir. Türkiye’deki tüm Caferileri kapsayan bir çatı örgüttür. Caferilik inancına yönelik herhangi bir saldırı olduğunda, hukuki ve kurumsal mücadeleyi yürüten yapı Caferider’dir. Bu mücadele sadece Zeynebiye’yi değil, Türkiye’nin dört bir yanındaki Caferi toplumunu ilgilendirir. Bu yönüyle çok önemli bir misyon yürüttüğümüze inanıyorum.
Toplumun sizden beklentileri oluyor mu?
Elbette oluyor. Toplum bizden bir beklentiyle geldiğinde, imkânlarımız ölçüsünde ve sorumluluğumuzun bilinciyle bu talepleri karşılamaya gayret ediyoruz. Çünkü bu kurum, toplumun ortak iradesiyle ayakta duran bir yapıdır.
Zeynebiye bölgesi ve çevresinde yaklaşık ne kadar Caferi nüfus yaşıyor?
Bu konuda farklı rakamlar telaffuz ediliyor, yaklaşık seksen bin civarında Caferi nüfus bulunduğunu söyleyebiliriz.
Başkanım birazda Zeynebiye Külliyesi hakkında bilgi vermek istiyorum müsadenizde
Elbette.
72.000 m² Kapalı Alanın henüz 40.000 m² tamamlanmış olup sembolik ve mimari özellikler taşımaktadır;
Kubbeler:
Projede bir ana kubbe ve bu ana kubbenin etrafında yedi küçük kubbe yer almaktadır. Bu yedi kubbenin içinde ise beş adet daha büyük kubbe bulunmaktadır. Ana kubbe dünyayı, yedi kubbe haftanın yedi gününü temsil etmektedir. Bu sembolik tasarım, Hz. Ali’nin(a.s) ilmi derinliğini ve Yahudi bilginlerle yaptığı meşhur münazarayı simgelemektedir.
Pencereler:
Ana kubbede yer alan 15 pencere, On Dört Masum’u ve Hz. Zeyneb’i (s.a) temsil etmektedir. Diğer bölümlerde yer alan 14’er pencere ise Hz. Muhammed (s.a.v), kızı Hz. Fatıma (s.a) ve On İki İmam’a atfedilmiştir.
Kubbe Mimarisi:
Caminin kubbe mimarisi, Hz. Zeyneb’in (s.a) Şam’daki türbesinin kubbesi birebir ölçeklendirilerek tasarlanmıştır. Kubbe, titanyum alaşımlı kaplamasıyla dikkat çekmekte olup, 700 derecede fırınlanarak elde edilen özgün bir renge sahiptir. Kubbenin yerden yüksekliği 40 metre, çapı ise 20 metredir.
Minareler:
İki minare, Peygamber Efendimizin “Arş’ın iki küpesi” olarak nitelendirdiği torunları Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin’i (a.s) simgelemektedir.
Hat Sanatı ve Süslemeler:
Ana kubbenin çevresi İnsan Suresi’nin tamamı ile kuşatılmıştır. Caminin ön cephesinde, Ahzâb Suresi’nin 33. ayeti olan Tathir Ayeti
“Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden her türlü kirliliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.”
CNC kesim tekniğiyle taş üzerine işlenmiştir. Cephede yer alan göbek yazısının üzerinde ise Allah (c.c.), Hz. Muhammed (s.a.v) ve Ehl-i Beyt’in isimleri; Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a), Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s) yer almaktadır.
Giriş Bölümü:
Caminin girişinde, Tâhâ Suresi’nin 12. ayetinden ilham alınmıştır:
“Şüphesiz sen kutsal vadi Tuva’dasın. Haydi, ayakkabılarını çıkar!”
Bu ayetle ziyaretçiler daha ilk adımda manevi bir atmosfere davet edilmektedir.
Mimari Üslup:
Caminin mimarisi, Türkiye’de yaygın olan Bizans etkili kubbe ve minare anlayışından farklı olarak, Selçuklu mimarisine özgü “soğan kubbe” formunu yansıtmaktadır. Bu yönüyle yapı, hem tarihsel hem de inanç temelli özgün bir mimari kimliğe sahiptir.
Başkanım son olarak eklemek istediğiniz bu konu varmı?
Caferider yürüteceği bu faaliyetlerde milletimizin birliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve devletimizin bekasını her zaman en önde tutarak Türkiye Cumhuriyeti devlet ve hükûmet kurumlarıyla diyalog ve istişareyle faaliyetlerini yürüterek bu inancın tanınması ve yasal haklarına kavuşmasının mücadelesini verecektir. Derneğimizin kapısı da gönlümüz kapısı da herkese açıktır. Bizleri tanımak isteyen herkesi derneğimize bekleriz.
Dernek ile ilgili bilgilere https://www.caferider.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Serkan Bakır



Yorum gönder