KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Selçuk Duman: UKRAYNA KRİZİNE ÇÖZÜM ARAYIŞINDA ANTALYA BULUŞMASI

Selçuk Duman: UKRAYNA KRİZİNE ÇÖZÜM ARAYIŞINDA ANTALYA BULUŞMASI

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
286 0

Türkiye Karadeniz’e en uzun kıyısı olan ülke olarak Ukrayna krizinden en fazla etkilen üçüncü ülke olması dolayısı ile Ukrayna krizinin başlangıç süreci olan 2014 yılından günümüze bu sürecin bir şekilde kendisini içinde bulmuştur. Çünkü Ukrayna krizinin temelinde Karadeniz vardır.
​Ancak Türkiye birçok kişinin ifade ettiği gibi tarafsız bir ülke değildir. Aslında savaşın başından itibaren Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü, egemenliğini savunmuş ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik girişimlerini başta Kırım olmak üzere kınamıştır.
​Bu zaten Türkiye’nin yapması gerekende bir durumdur. Çünkü Türkiye bir taraftan NATO üyesi bir ülke olarak NATO ile Rusya Federasyonu arasındaki savaşın tarafıdır.
​Diğer taraftan Kırım bir Türk Hinterlantıdır ve oranın yerlisi olan Kırım Türkleri Rusya’nın Kırım’ı işgalinden rahatsızdır. Bu nedenle Türkiye’nin Kırım Türklerine rağmen adım atması akılcı değidir.
​Yine Türkiye AB’ye aday ülke statüsündedir ve AB ülkeleri ile bilinenin çok aksine derin bağları vardır. O nedenle AB’nin güvenliğini tehdit eden her adım aslında Türkiye’yi de tehdit etmektedir.
​Ayrıca Türkiye-ABD ilişkileri son dönemde kırılgan bir hale dönüşsede, Türkiye, ABD ile helen mevcut iktidar tarafından oluşturulan stratejik ortaklık düzeyinde bir ilişkiye sahiptir.
​Sonuç olarak Karadeniz Havzası Ülkesi niteliği, Avrupa Kıtası’nın bir parçası olması gerçeği, NATO’nun üyesi olması zorunluluğu, ABD ile olan ilişkileri, tarihi ve kültürel bağların getirdiği sorumluluk nedeniyle Türkiye Ukrayna Krizinde; taraf ülkelerin dışında bire bir etkilenen ülke konumundadır.
​Tüm bunların dışında Türkiye’nin son dönemde uyguladığı politikalar ve siyasal yaklaşımı ve siyasal kimliği nedeniyle AB ve ABD ile olan ilişkilerini kırılgan hale getirmesi ve komşuları ile sorunları olması dolayısı ile Rusya ve Çin gibi Otoriter rejimlerle çok yakın işbirliği içerisine girmiştir.
​Elbette Türkiye’nin bu ülkelerle işbirliği çıkar odaklıdır. Ancak biliyoruzki bu ülkeler zaten bu şekilde ülkelerle ilişki kurarlar ve gerektiği zamanda acımasız bir şekilde kullanırlar.
​Türkiye bu gerçeklerin ışığında baştan itibaren ifade ettiği gibi Rusya ve Ukrayna arasındaki krizin sıcak çatışmaya dönüşmemesi için elinden geleni yapmak için çaba göstermiştir.
​Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat Ukrayna’yı ziyaret etmiş, Rusya’yı da ziyaret edebileceğini söylemiş ancak Rusya’dan gerekli karşılığı bulamamıştır.
​Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu defalarca bu konu ile ilgili girişimlerde bulunmuştur.
​Hatta Türkiye Savunma Bakanı Akar’da her iki ülkenin savunma bakanları ile benzer bir süreci denemiştir.
​Son toplantı olan Antalya toplantısı için Türkiye Dışişleri Bakanı 6 kez Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba ile 4 defa Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Lavrov ile görüşme yapmıştır.
​Ancak sorun şurada; Diplomaside politika stratejiyi belirler. Diplomasi bunu taktiksel olarak gerçekleştirir.
​Yani Diplomasi pasif değil aktif bir alandır ve tüm süreci yönetir. Politika ise sadece stratejiyi belirler, bu stratejinin oluşması için diplomatlara hedef gösterir.
​Elbetteki diplomatların Bilgi birikimi, tecrübesi, yöntem bilgisi bu sürecin nereye kadar evrilebileceğini önceden öngörebilir.
​Diplomatik süreç bu şekilde yürütülürse iç politika malzemesi yapılamadığı için milli bir niteliğe kavuşur ve uluslararası düzeyde saygın bir yere oturur.
​Eğer politikayı belirleyici ve aktif hale getirirseniz o zaman yönettiğiniz süreç iç politika malzemesi olarak yıpranır ve dışarıda da uygulanma ve saygı şansını yitirir.
​Antalya toplantısı ile ilgili Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu görüşmeleri yürüttü ve Türkiye’nin “Ukrayna’ya Garantör Ülkelerden Biri” olduğunu açıkladı. Bu görüşmenin bu nedenle önemli olduğunu ifade etti.
​Elbette Rusya ile liderler düzeyindeki yakın ilişkininde avantajları her zaman vurgulandı.
​En çok üzerinde durulan ise Türkiye’nin bir diplomatik çözüm merkezi olduğu vurgusu idi.
​Bu yaklaşım beklentileri içeride ve dışarıda oldukça yükseltti. Popüler siyaset bunu avantaja çevirmek için elinden geleni yaptı.
​Ancak Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya’yı Antalya’da buluşturma süreci bir stratejik plan ve uygulama taktikleri ile diplomasi tarafından yürütülmediği için Antalya’da yapılan toplantı aslında bu konuyu bilen herkesin tahmin edebileceği gibi görüntü ve iki tarafın durduğu noktayı ifade etmesi ile kendi propogandalarını yapmasının ötesine geçemedi.
​Burada dikkat edilmesi gereken konu;
1-Türkiye’nin Ukrayna’ya garantör olabilecek bir siyasal, askeri ve ekonomik durumunun olmaması.
2- Rusya’nın Türkiye ile olan ilişkilerinin temelinde Türkiye’nin tek taraflı olarak büyük oranda hayati ithalat kalemleri ve turizm açısından bağımlılığı.
3- Rusya’nın Türkiye ilişkilerini herhangi bir dostluk yada stratejik ortaklık olarak görmediği için Türkiye’nin kendisinin işini kolaylaştırdığı yada dış politikasına katkı sunduğu oranda işbirliği yapması. Aksi durumda Türkiye’ye acımasız bir şekilde yaklaşması.
4- Türkiye’nin başta açıkladığım nedenler dolayısı ile aslında Ukrayna Krizi konusunda taraf oluşu.
5- Rusya’nın tehdit durumunun Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmesi.

​Tüm bu gerçekler üzerinden süreç diplomatik araçların aktif olduğu bir şekilde taktiksel olarak yönetilse ve iki tarafa da beklenen hedef başta diplomatik bir dille her neyse iletilse idi. Antalya toplantısında ciddi sonuçlar alınabilir ve sürekli olabilirdi.
​Geldiğimiz noktada popüler siyaset kazandı mı?
​Evet
​Ötesi yok.
Selçuk Duman Kafkassam

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir