Nesrin Sipahi Kıratlı: BİR DİL,BİR KİMLİK! BULGARİSTAN’ da TÜRKÇENİN SESSİZ YALNIZLIĞI
Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte, 1990 yılında sosyalist-totaliter rejimden demokrasiye geçen Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığı, demokrasiye büyük bir inançla sarıldı.
Nasıl bir demokrasi ise?
Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi şemsiyesi altında toplanarak demokratik kararlar almalarına rağmen, bu kararların uygulamaya yansımasında ciddi sıkıntılar yaşandı.
Totaliter rejimin sona ermiş olmasına rağmen, Bulgaristan Türkleri bu kez Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin baskısı altında kaldı. Son 35 yıl boyunca biçimsel olarak var olan özgürlük, pratikte büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Siyasi özgürlüğe ancak bu yıl Hak ve Özgurlüklerin “derebey” olarak tanımlanan grubun dağılmasıyla ulaşılmıştır. Türk toplumu ancak şimdi kendini yeniden toparlama sürecine girmiştir.
Bu süreçte yaşanan siyasi kavgalar, toplumun yarınlarını ciddi biçimde tehdit etmiş ve uçuruma sürüklemiş olsa da , bugünü felâketten farkındalığa dönüş süreci olarak tanımlayabiliriz.
Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesine göre anadilinde eğitim anayasal bir hak olmasına rağmen, bu hakka yeterince sahip çıkılmamıştır.
2024/2025 egitim yilinda anadili eğitimi gören oğrenci sayısının 3367 ye düşmesi yalın bir göstergedir…. Totaliter rejim döneminde bile Türkçe ders kitapları okutulurken, demokrasi döneminde anadilimize gereken önem gösterilmemiştir
Anadili konusundaki beklentiler sadece siyasi iradeye dayandırılmamalıydı. Daha geniş toplumsal bir uzlaşıyla ele alınmalıydı.
Güney ve Kuzey Bulgaristan’daki iki öğretmen derneği bu konuda sorumluluk almalıydı; ne yazık ki bu dernekler siyasetin birer yan kuruluşuna dönüşmüştür.( bugün de) Kuzey’deki derneğin fiziksel bir ofisi bile yokken, Güney’deki derneğin kapısının kapalı olduğu görülmektedir.
Demokratikleşme yalnızca teorik bir kazanım olarak kalmamalı, uygulamada da karşılık bulmalıdır. Anayasal bir hak olan anadilimizin korunması siyaset kurumu ile sınırlı tutulmamalı; eğitim camiası ve sivil toplum kuruluşları da sorumluluk üstlenmelidir. Kültürel kimlik, yalnızca siyasi kararlarla değil, aynı zamanda toplumsal sahiplenmeyle yaşatılabilir.
OLGUBİLİM’ e dayanan saha çalışmalarımdaki gözlemlerime göre, halkın büyük bir kısmı anadilinin anayasal bir hak olduğundan habersizdir. 1984-1989 yılları arasında uygulanan zorunlu asimilasyon politikaları, anadili zincirini koparmış; bu dönemde anadilini öğrenemeyen neslin çocukları da bugün Türkçeye ilgi duymamaktadır. Bu nedenle son yıllarda gönüllü asimilasyon hız kazanmıştır.
Öğretmen dernekleri, kültürel mücadelenin önünde engel oluşturmakla kalmamış; yaşlı ve emekli öğretmenler gençlerin önünü kapamıştır. Bu da, kadim dilimizin yaşatılması yönünde önemli siyasi kararların alınmamasına yol açmıştır.
Ögretmen Derneklerinin acilen yeniden yapılandırılması ve geleceğe yönelik çözümler üretmesi isabetli olacaktır….
01.01.2007 tarihinde Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’ın, Avrupa standartlarını benimseyen tüm siyasi partilerinin bu konuda duyarlılık göstermesi gerekirdi.
Avrupa Konseyi tarafından 10 Kasım 1994 tarihinde onaylanan Avrupa Ulusal Azınlıkları Koruma Çerçeve Sözleşmesi, Bulgaristan Parlamentosu tarafından 18 Şubat 1999 tarihinde kabul edilmiştir. Bu sözleşmenin 5. maddesi, ulusal azınlıkların dili, kültürü ve geleneklerinin yaşatılması için çaba gösterilmesini öngörmektedir. Ancak ne yazık ki bu maddeler siyasetçiler tarafından dikkate alınmamış, Bulgaristan Türklerinin kimliğini tehdit eden en önemli unsur olan anadili meselesine gerek siyasetciler gerekse Türk aydınları tarafindan gereken hassasiyet gösterilmemiştir.
Burada sorun çok boyutludur..Hem siyasetçiler hem de toplum sorumludur..
Siyasi baskıların ve ihmalkarlığın gölgesinde büyüyen Bulgaristan Türk gençliği, bugün kimlik sorununu daha net fark etmeye başlamıştır. Bu, umut verici bir gelişmedir.
Zira, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe hitabında “Ey Türkiye gençliği” değil, “Ey Türk genci!” diye seslenmesi, tüm Türk dünyasını kapsayan bir çağrıdır. Aynı şekilde “Ey Türkiye kadını” değil, “Ey Türk kadını” ifadesiyle seslenmiştir. Türkiye, sadece sınırları içindekilere değil, tüm Türk coğrafyasına umut ve ilham kaynağı olmuştur. Bulgaristan Türkleri için de Türkiye bir ana kucağı, bir güven limanı olmuştur. Her zor dönemde bizlere destek olmuş, birçoğumuz Türkiye’nin nitelikli insan kaynağına dönüşmüşüzdür
Ne var ki, Bulgaristan’da Türklük yıllarca öksüz bırakılmıştır. Din eksenli politikalar, anadilimizi ve kültürel varlığımızı gölgede bırakmıştır. Ancak bugün, özgürlüğün farkına varan gençlerin, büyüklerinin tarihe kazınacak hatalarını telafi edeceğine ve kimlik bilincini yeniden yeşerteceğine dair umut taşıyorum.
Siyasi kavgaların uzağında, kimliğin değerini bilen ve sahip çıkan bir gençlik hayal ediyorum…
Siyaset ve din bir tercih, kimlik kaderdir.. Ömrüm yeterse, bu değişimi görmek en büyük dileğimdir.
Nesrin Sipahi Kıratlı
Share this content:
Yorum gönder